Gündem

Kılıçdaroğlu: Delege sistemi kalkacak, milletvekilleri için 3 dönem sınırı getirilecek

15 Ekim 2023 15:23

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kim kongrelerden sonra parti aleyhine konuşursa, partiyi televizyonlar tartışılır hale getirirse, kimse kusura bakmasın onu partiden ayıracağım” dedi. "Yargıda rüşvet çarkını" ortaya çıkaran başsavcının anlattıklarını da gündemine alan Kılıçdaroğlu, salı günü grup toplantısında bu konudan bahsedeceğini söyledi. Kılıçdaroğlu, ""Rüşvetin nasıl alındığını, cumhurbaşkanının avukatlarının neler yaptığını, uyuşturucu baronlarının nasıl çıkarıldığını, altın kaçakçılarının hangi bedelleri ödeyerek nasıl kişileri hapislerden çıkardığını bir savcı, Hakimler, Savcılar Kurulu'na yazdığı bir dilekçeyle bütün bu olayları anlatıyor. Salı günü grup toplantısında bunun bütün ayrıntılarına gireceğim" diye konuştu. 

Yerel Yönetimler Marmara Bölge Toplantısında konuşan CHP lideri, "Kongre biter el ele omuz omuza sahaya çıkmak durumundayız. Kim kongrelerden sonra parti aleyhine konuşursa, partiyi televizyonlarda tartışılır hale getirirse, kimse kusura bakmasın onu partiden ayıracağım. Çok açık çok net söylüyorum” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Yerel Yönetimler Marmara Bölge Çalıştayı'nda yaptığı konuşmada, partisinin kurultayda atacağı adımları anlattı. Kılıçdaroğlu, delege sisteminin kaldırılacağını belirterek "Gelsinler üyeler seçsinler" dedi.

Milletvekilleri için 3 dönem sınırı getirilecek

CHP lideri fermuar sisteminde geçileceğini belirterek, "Bana göre cinsiyet kotası yüzde 50 olmalı" ifadelerini kullandı. Dele sistemini kaldıracaklarını bildiren Kılıçdaroğlu, milletvekilleri için de sınır getirileceğini söyleyerek, "Milletvekilleri için 3 dönem sınırı getireceğiz, 3 dönemden sonra milletvekili olamayacak" dedi. 

Kongre döneminde tartışmaların normal olduğunu söyleyen CHP lideri, “Kongre biter el ele omuz omuza sahaya çıkmak zorundayız. Kim kongrelerden sonra parti aleyhine konuşursa, partiyi televizyonlar tartışılır hale getirirse, kimse kusura bakmasın onu partiden ayıracağım. Çok açık çok net söylüyorum” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının tamamı şöyle:

 

Kılıçdaroğlu, konuşmasının tamamında şunları söyledi:

"Saygı duruşunda bulunurken ekranda yüz yıl önceki görselleri de seyrettik. O görselleri seyrederken duygulanmamak mümkün değil. Yüz yıl önce babalarımız, dedelerimiz, atalarımız nasıl bir mücadele vermişler. Dolayısıyla bizim her saygı duruşunda geçmişi hatırlamak ve geleceği güzel inşa etmek gibi bir görevimiz vardır. Geçmişteki yüz yılın ana omurgasında da CHP’lilerin olduğunu kimsenin unutmaması gerekir. Bizler onların evlatları olarak bize bıraktıkları mirası geleceğe daha güçlü olarak taşımak zorundayız. O nedenle söylüyoruz; 'cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağız' diye. Bizlerin, her birimizin, her bir CHP’linin ister genel başkan olsun ister yeni partiye yeni gelen üye arkadaşımız olsun, hepimizin ortak teması ortak hedefi ortak amacı bu olmak zorundadır. Bunu yapmadığımız takdirde hem tarihimize hem geleceğimize iyi bir miras bırakmayız. Bizler hangi pozisyonda olursak olalım aynı çabayı göstermek zorundayız.

"Bir sığınmacı deposuna döndü koskoca Türkiye"

O mücadeleden sonra sınırlarımız belirlendi. O mücadeleden sonra bütün sınırlarımızın güvenliği alındı. O yokluklar içinde olağanüstü çabalar harcandı ve büyük başarılar elde edildi. Peki bugüne bakalım. Özellikle bizleri televizyonların başında izleyen saygı değer yurttaşlarıma seslenmek isterim. O günün Türkiye'sinde bizim sınırlarımızda her türlü güvenlik önlemi alınırken, bugün nasıl oluyor da bütün sınırlarımız yol geçen hanına dönüyor? Yüz yıl önce alınan kararlar ve ortaya çıkan tablo yüz yıl sonra alınan kararlar ve ortaya çıkan tablo. Bir sığınmacı deposuna döndü koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Daha geçen gün Ankara'daki terör eyleminin faillerinin Suriye'den geldiği söyleniyor. Ne deniyor, 'sınır namustur' değil mi? Şu soruyu iktidar sahiplerine sormak zorundayız; Siz o sınırda yazan 'sınır namustur' sözünün gereğini yapıyor musunuz? Gereğini yerine getiriyor musunuz? Ve bütün vatandaşlarımın da bunu bilmesini isterim. Eğer gereği yerine getirilmiyorsa bizim halka gidip o gereklerin yerine getirilmesi için çaba harcamamız gerekir. CHP’ye düşen görevlerden birisi de budur.

2020 yılında Suriyelilere 40 milyar dolar para harcandığı söylendi. 2023'teyiz herhalde 100 milyar doları aşmıştır. 100 milyar dolarlık bir kaynağı sığınmacılara harcarken, 3-5 milyar doları nereden bulurum diye kapı kapı dolaşan bir Türkiye. 100 yıl önce Osmanlı'nın borçlarını devralıp tamamını ödeyen bir Türkiye'den şimdi ‘3-5 milyar dolar para nereden bulabilirim’ diye kapı kapı dolaşan bir Türkiye. Yüklendiğimiz görevin sorumluluğunu çok iyi bilmek zorundayız. Ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirirsek CHP asıl o zaman Cumhuriyet Halk Partisi yani 'halkın partisi' olacaktır. Asıl hedefimiz bu.

"Yabancı askerlerin ülkemizde ne işi var?"

Önümüzdeki hafta parlamento da bir tezkere görüşülecek. Tezkere, teröre karşı mücadele. Güzel, teröre karşı hepimiz karşı çıkmak zorundayız. Terör bir insanlık suçudur. Terör kimden ve nereden gelirse gelsin teröre ve teröristlere karşı çıkmak hepimizin namus borcudur. Çözemediğimiz bir cümle var. Teröre karşı terörle mücadele için bir tezkere geliyor ama içinde bir cümle var, 'gerektiğinde yabancı askerlerin Türkiye'ye davet edilmesi.' Ne için? 30-35 yıldır teröre karşı mücadele eden bizim silahlı kuvvetlerimizdir, güvenlik güçlerimizdir. Şehit olanlar onlar. Kollarını, bacaklarını, gözlerini verenler onlar. Yabancı askerin bizim ülkemizde ne işi var? Eğer sizler CHP’liler olarak bunu bütün Türkiye sathına anlatmazsınız sorumluluğunuz var demektir. Milli Kurtuluş Savaşı'nda bile bir tek yabancıyı almayan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden terörle mücadele etmek için yabancı askerleri Türkiye'ye davet eden bir Türkiye'ye geldik. Nasıl oluyor bu?

Sayın Bahçeli'ye de sordum. Diyor ya, 'ben milliyetçiyim.' Sayın Erdoğan'a da sordum. O da her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alan bir kişi. Nasıl olduysa bunlar yan yana geldiler. İkisine de sordum. Kim bu yabancı askerler? Hangi yabancı askerleri Türkiye'ye davet edeceksiniz? Bunu sizde gittiğiniz her yerde vatandaşa anlatın. Biz bir türlü öğrenemedik. Geçen gün Sayın Meclis başkanını ziyaret ederken kendisine de sordum. 'Tezkerede yabancı askerlerin daveti var. Biz bunu öğrenemedik ama siz TBMM Başkanı olduğunuz için belki size söylemişlerdir.' Oradan da bir haber gelmedi. Anladığım kadarıyla o da bilmiyor.

Başka bir sorunumuz daha var uyuşturucu bataklığı, en temel sorunlardan birisi. Sığınmacılar kadar temel bir sorun. Adana'da çocukları uyuşturucu kullanan ailelerle bir toplantı yaptım. Uyuşturucu bataklığını yerinden görmek için ve bu dramı yaşayan ailelerle bir araya geldim. Bir anne şunu söyledi: 'hiçbir anne çocuğunun ölmesini istemez ama ben çocuğumun ölmesini istiyorum. Çünkü ancak öyle kurtulur. Gidiyorum, ihbar ediyorum hapse atılıyor biz rahat ediyoruz. Yatarken bile kapıyı arkadan kilitliyoruz acaba bir şey olur mu diye. Evde ne buzdolabı kaldı ne çamaşır makinesi ne televizyon kaldı. Hepsini satıp uyuşturucu da kullandı.' 81 ilimiz var 81 ilin ortak sorunudur bu. Şu anda uyuşturucu Türkiye'de bir milli güvenlik sorunudur. Gencecik, pırıl pırıl evlatlarımızın o bataklığa sürüklenmesine kimler ortam hazırlıyor?

Sorunları çözmenin yolu; birlikte oturup konuşmak, işin uzmanlarıyla oturup konuşmak, sağlıklı çözümler üretmek ve o çözümleri hayata geçirmektir. Sağlıklı işleyen demokrasilerde bunun yolu siyasi partilerden geçiyor. Siyasi partiler, parlamento da görev yaparlar. Her birisinin sorunlara yaklaşımı farklı olabilir ama sonuçta bu sorunlar bir şekliyle çözülür. Demokrasinin olmadığı bir yerde sorunlar çözülemez. Bunun en belirgin örneği Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. Rejimin değişmesinden sonra, güçlerin birleşmesinden sonra ve her şeye bir kişinin karar vermesinden sonra Türkiye bir sorunlar yumağı içine sürüklenmiştir. Sığınmacı olayı dahil, yabancı askerlerin buraya davet edilmesi dahil, uyuşturucu olayı dahil. Böyle bir tabloyu Türkiye kendi tarihinde hiç görmemişti. İlk kez böyle bir tarihle böyle bir tabloyla karşı karşıya geldik.

“Bir kişinin talimatıyla her şey değişebilir

Hukukun üstünlüğünü biz savunuruz, yargı bağımsızlığını biz savunuruz, düşünceyi ifade özgürlüğünü biz savunuruz, farklı düşüncelere saygıyı biz savunuruz. Hiç kimsenin düşüncesinden ötürü hapse atılmamasını biz savunuruz. Bizim temel görevimiz budur, çünkü biz demokrasiyi yeniden inşa etmek istiyoruz. Bizim bir özelliğimiz daha var biz kimlik siyaseti yapmayız ve yapmıyoruz. Hangi kimlikten olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bizim için eşittir. Hangi inançtan olursa olsun inanç siyaseti de yapmıyoruz. Herkesin inancına saygılıyız ve herkesin yaşam tarzına saygılıyız. İsteğimiz herkesin kendi evinde kendi mahallesinde kendi sokağında kendi kentinde ve Türkiye'de huzur içinde yaşamasıdır. Demokrasi yoksa, baskılar varsa huzuru sağlayamazsınız. Bunları anlatmamın nedeni yüklendiğiniz sorumluluğun ne kadar ağır olduğunu size hatırlatmaktır. Sıradan, mekanizmaları işleyen bir devlet içinde değiliz. Bir kişinin talimatıyla her şey değişebilir. Eğer yasama organı yani TBMM yürütme organının tahakkümü altındaysa, yürütme organının talimatıyla görev yapıyorsa o zaman yasama organı bağımsız iradesini kullanamıyor demektir. Bunu sayın Meclis Başkanı’na da aktardım. Güçler ayrılığının yok edilip, bir kişiye her şeyin teslim edildiği ortamda sağlıklı bir demokrasiyi inşa edemezsiniz.

'CHP'li belediyeler gelirse bütün yardımlar kesilir' diye büyük propagandalar yapılıyordu ama tam tersi oldu. CHP’li belediyeler geldi bırakın yardımların kesilmesini dört, beş kat yardımlar arttı. Bizim belediyelerimizin olduğu yerde hiçbir çocuk yatağa aç girmez. Çünkü halktan yana halk için çalışır. Bizim belediyelerimizin olduğu yerlerde herkesi kucaklayan ayrımcılık yapmayan, 'bana oy verdi, vermedi' diye insanları ötekileştirmeyen bir anlayış egemendir. Bu bizim temel görevlerimizden birisidir.

Toplumumuzun önemli bir kesimi emekli. Emekliyi devletin bütçesine yük olan insanlar olarak görüyorlar. Haklarını teslim etmiyorlar. Oysa o emekliler Türkiye'nin bugün geldiği noktada büyük katkı veren kitlelerdir. Dönem olarak çalışıyorlardı, üretiyorlardı bunun en bari örneği de Kocaeli'dir. Bir işçi kentidir Kocaeli aynı zamanda. Alın teri dökenlerin kentidir.

“Kocaeli'yi , Balıkesir'i, Manisa'yı, Bursa'yı dahil edeceğiz”

Her şeyin ilkini ve güzelini yapmak bize nasip oldu. Bundan sonra da yeni ilkler ve güzellikler yine olacaktır. Biz İstanbul'un, İzmir'in, Mersin'in, Antalya'nın, Muğla'nın, Adana'nın, Eskişehir'in, Ankara'nın, Aydın'ın, Tekirdağ'ın, Hatay'ın büyük başarılar sağladığını biliyoruz. Kocaeli'yi dahil edeceğiz, Balıkesir'i dahil edeceğiz, Manisa'yı dahil edeceğiz, Bursa'yı dahil edeceğiz. Hiç kimsenin endişesi olmasın. Çalışarak ve yaptıklarımızı geniş kitlelere anlatarak bu başarıları elde edeceğiz. En çok halk CHP'li belediyelerin olduğu yerlere gelmek ister. CHP'li belediyelerin olduğu yerlerde huzur vardır. CHP'li belediyelerin olduğu yerlerde ağaç vardır, doğaya saygı vardır, insanlara saygı vardır. AK Parti'nin çektiği reklam filmlerinin büyük bir kısmı da CHP'li belediyelerin olduğu yerdedir. Denizli'yi de alacağız.

Bir iktidarın asıl olan seçimden sonra da olsa ahlaki ve siyasi meşruiyetinin olmasıdır. Eğer bir siyasi iktidar ahlaki ve siyasi meşruiyet konusunda sorun yaratıyorsa o iktidarın ülkeye yararı olmaz. Örneğin: seçimleri kazanmak için sahte videolar hazırlıyorsa, siyasal iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmaz. Eğer bir iktidar rüşvet alan bir kişiyi büyükelçi olarak tayin ediyorsa o iktidarın ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmaz ve tartışılır. Bütün dünyada böyledir. Bazen denebilir ki, 'seçime girdik, kazandık. Dolayısıyla benim meşruiyetimi kimse tartışamaz.' 1980 askeri darbesinden sonra anayasa oylaması yapıldı. 'Evet' diyenlerin oranı yüzde 91,37. İstanbul’da kamu görevlisiydim, ona 'hayır' diyenlerden birisi de benim. 'Hayır' diyenlerin oranı ise yüzde 8,63. Peki darbe Anayasası’nın meşruiyeti var mıydı? Yüzde 91 oranında oy almasına karşın meşruiyeti yoktu. Meşruiyet farklı bir şeydir. Siz hukuku, hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını sağladığınızda ve etik kurallara uyduğunuzda o zaman ahlaki ve siyasi meşruiyet söz konusu olabilir. Buna uymazsanız ahlaki ve siyasi meşruiyetiniz her zaman tartışılır.

“Yargı sisteminin çürümesi… Salı günü grup toplantısında bunun bütün ayrıntılarına gireceğim”

Acı bir olay daha var, yargı sisteminin çökmesi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin bu kadar çürüdüğünü görüyoruz. Yargı sisteminin bu kadar çürüdüğünü görüyoruz. Bunu defalarca ve örnekleriyle dile getirmiştir. Ama bugün İstanbul'da görevli bir savcı yargıdaki çürümeyi Hakimler ve Savcılar Kurulu'na örnekler vererek anlatıyor. Rüşvetin nasıl alındığını, cumhurbaşkanının avukatlarının neler yaptığını, uyuşturucu baronlarının nasıl çıkarıldığını, altın kaçakçılarının hangi bedelleri ödeyerek nasıl kişileri hapislerden çıkardığını bir savcı, Hakimler, Savcılar Kurulu'na yazdığı bir dilekçeyle bütün bu olayları anlatıyor. Salı günü grup toplantısında bunun bütün ayrıntılarına gireceğim. Adalet, devletin temelidir. Adaletin olmadığı bir yerde neyi yapacaksınız? Düşüncesini ifade etti diye insanları hapse atacaksınız, uyuşturucu baronlarını serbest bırakacaksınız. Devlette çürüme var bunu çözmemiz lazım.

Sistem ne için yozlaştı? Sorumlusu kim? Bugün mevcut olan ve 21 yıldır iktidarda olan bir siyasal parti istediği kanunu çıkardı mı? Çıkardı. İstediği kararnameyi çıkardı mı? Çıkardı. İstediği genelgeyi çıkardı mı? Çıkardı. İstediği bürokratı görevden alıp, istediği bürokrat atadı mı? Yaptı. İstediği hakimi istediği mahkemeye atadı mı? Atadı. Seyyar hakimler, seyyar mahkemeler oldu mu? Oldu. Yani ne istedilerse oldu. Peki neden Türkiye bugün bir batağın içinde? Bunu her bir vatandaşımızın düşünmesi lazım ve bizim bunu anlatmamız gerekiyor. Demokrasi ve adalet yoksa, hukukun üstünlüğü yoksa, yargı bağımsızlığı yoksa, kuvvetler ayrımı yoksa siz bir ülkeyi büyütemezsiniz. Bir ülkeyi kalkındıramazsınız, emeğin hakkını veremezsiniz. Bizim mücadelemiz bir alın teri mücadelesidir. İnsanlar hakları mücadelesidir. Yüklendiğimiz görev sıradan bir görev değil; tarihi bir görevdir. Bunu yapmak zorundayız.

Her istediğini yaptı, hangi sorunu çözdü? 21 yılda Türkiye'nin hangi sorunu çözüldü? Bu sorunun cevabını da almak zorundayız. Sormak zorundayız. Eğitim sorunu mu çözüldü? Üniversiteye giden öğrencilerin yurt sorunu mu çözüldü? Kiracıyla ev sahibi arasında kavganın sorumlusu kim? Herhalde biz değiliz, CHP’liler değil. Her şeyden dışarıdan geliyor, sorumlusu kim? Farklı düşünen insanlar hapse atılıyor, sorumlusu kim? Bunu da anlatmak zorundayız. 'Okul sütü, akıl küpü' denen bir uygulama vardı. Sütü kaldırdılar. Çocukların beslenme hakkını kaldırdılar. Dolayısıyla bizim bunun üzerinde durmamız gerekiyor. Öyle bir noktaya geldik ki şu söyleniyor, 'borcum var ama borcumu ödemek için borcun ana parası kadar borç almak zorundayım.' Türkiye bu durumda. Ana paranın faizi var ama faizi ödemek için faiz kadar da borç almak zorundayım. Geldiğimiz nokta bu.

Partimiz 100 yıllık bir parti. Partide yenilenmeyi sağlayan hukuki metnimizin adına tüzük diyoruz. Kurultaydan 20 gün sonra tüzük kurultayını yapacağız. Bu kurultayda CHP’nin aksayan bütün yönlerini mümkün olduğu kadar çözeceğiz. Bir çalışma yapılıyor. İl başkanlarından, ilçe başkanlarından, milletvekillerinden, sivil toplum örgütlerinden, başka ülkelerdeki uygulamalardan örnekler alarak sorunu çözmeye çalışacağız. Birincisi şu; bu ülkenin nüfusunun yarısı kadın yarısı erkekse bir cinsiyet kotası getireceğiz ve benim şahsi kanaatim cinsiyet kotasının da yüzde 50 olması lazım. Yüzde 50 kadın, yüzde 50 erkek olması lazım ve fermuar sistemi getireceğiz. Merkez Yönetim Kurulu’nun üye kabulüne sınır getirilecek. Yani 'bir ilden bir ilçeden hemen 5 bin tane üye getirin MYK'dan geçirelim' bunu kaldıracağız. Biz yapmıyoruz ama bunu tüzüğe yazacağız. Önemli insanlar Merkez Yönetim Kurulu kararıyla partiye üye olurlar, ama böyle bir yeri kontrol etmek için ‘5 bin kişiyi birden üye yapalım kimsenin de haberi yok’ bunu da kaldıracağız.

"Milletvekilleri için 3 dönem sınırı getireceğiz, 3 dönemden sonra milletvekili olamayacak"

Milletvekilleri için 3 dönem sınırı getireceğiz, 3 dönemden sonra milletvekili olamayacak. Belediye meclis üyelikleri ve il genel meclis üyelikleri için meslek kotası getireceğiz. Belediye meclisinde bir veteriner olmalı, bir yeminli mali müşavir olmalı, bir hukukçu olmalı. Dolayısıyla bölgenin özelliğine göre kesinlikle belli kotaların gelmesi lazım. Danışma kurulunu 3 kez arka arkaya toplamayan il yönetimi düşmüş sayılacak. Kimse kusura bakmasın. Oturacaksın, danışma kurulunu toplayacaksın, var olan kentin sorunlarını masaya yatıracaksın 3 kez arka arkaya toplanmadıysan o il (yönetimi) düşmüş olacak. Mahalle temsilciliklerinde en az bir kadın ve bir erkek olacak, tek başına erkek değil. Çünkü bizim evlere girmemiz lazım. Kadınlarla konuşmamız lazım, onlarla sohbet etmemiz lazım. Onların dertlerini dinlememiz ve bizim onlara yönelik hangi çözümleri getirdiğimizi onlara anlatmamız gerekiyor. Siyasete girdiğimde elde bir tane broşür arkada 3-4 tane genç biz esnafın elini sıkardık onlar da broşür verirlerdi. Sonra araştırdık yüz broşürden birisi sadece kişiyi etkiliyor. Ama eve girdiğiniz zaman her dört evden birisini etkileyebiliyorsunuz. O nedenle kadınların hem siyasette etkin olmaları hem mahalle temsilciliklerinde yer almaları partinin doğrudan evlere girmesi ve sorunları dinlemesine yol açacak.

“Delege sistemini kaldıracağız”

Delege sisteminden hepiniz şikayet ediyorsunuz. Delege sistemini kaldıracağız. Çünkü delege sistemi ciddi çatışmalara, çekişmelere yol açıyor sonra bu kalıcı hale geliyor ve bir sürü sorun yaratıyor. 'Üyeler gelsinler seçsinler' diyeceğiz, delege sistemini kaldıracağız. İç denetim mekanizması oluşturacağız. Yani eskiden CHP kurulurken parti müfettişleri vardı ve onlar giderlerdi illeri gezerlerdi, raporlar düzenlenirdi hem örgütü denetler hem halkın nabzını tutar o raporlar gelirdi. Bunu tüzüğe geçireceğiz, tüzükte parti denetçileri ya da parti müfettişleri olacak bunlar örgütü denetleyecekler. Bunun bir kendimiz açısından büyük önemi var iki; artık Anayasa Mahkemesi partinin hesaplarını denetliyor şimdi ağır ağır taşra denetimi de başlayacak. Partinin bu bağlamda da defterlerini tutması, belgelerini saklaması buna uygun bir muhasebe tutması da zorunlu hale geliyor.

Düzenli aidat ödeyenler kendi milletvekillerini kendi belediye başkanlarını kendi il başkanlarını seçecek. Partiyle aidiyeti olanlar her ay aidatını yatırıyorsan o zaman mesele yok gel milletvekilini seç. Ama 5 bin kişiyi birden üye yapıp ondan sonra gel milletvekilini seç dediğimiz zaman mesele başka yerlere sapıyor. Partiyle güçlü aidiyetin yolu aidatını ödüyorsa mesele yok. Bunun bütün altyapı hazırlıklarını bir dönem yaptık. Cep telefonu üzerinden aidat ödemek mümkün, kredi kartı üzerinden aidat ödemek mümkün yani illa il başkanlığına, ilçe başkanlığına gidip makbuz kesmek şart değil. Biz bütün bunların altyapısını yaptık ama o dönem kurultay reddettiği için hayata geçiremedik. Bunu bir daha getireceğiz. Ön seçim istiyorsanız ve gerçekten sağlıklı bir ön seçim istiyorsanız düzenli aidatını ödeyen üyeler gelsin kendi milletvekilini seçsin, belediye meclis üyesini seçsin, il genel meclis üyesini seçsin bir sorunumuz yok. Oyunu en fazla artıran 5 il Parti Meclisi’nde yer alacak.

Yüz yıllık bir geleneğimiz var. 100 yıllık bir partinin geçmişte elde ettiği bütün başarıları üzerine yenileri katarak geleceğe taşıması lazım. Bunun şu anda öncülüğünü belediye başkanlarımız yapıyor. Bütün baskılara rağmen bütün engellemelere rağmen şikayet etmelerini istemedim. Şikayet değil; engelleri aşıp başarıya imza atmak. Sağ olsunlar onlar da engelleri aşıp başarıya imza atmaya çalışıyorlar. Hepsine yürekten teşekkür ediyorum. Bizlerin yüklendiği tarihi sorumluluk çok fazla, yeniden ayağa kalkıp yeniden mücadele etmek zorundayız. Bu mücadele sıradan bir mücadele değil. Bizim için değil bu mücadele ülke için geleceğimiz için çocuklarımız için evlatlarımız için bu mücadeleyi yapmak zorundayız.

Kongrelerimiz yapılıyor gayet güzel, tartışmalar oluyor gayet güzel. Biz demokrasiyiz zaten, demokrasiyi getiren bir partiyiz. Farklı görüşler ortaya atılabilir ama kongre biter seçimler biter el ele omuz omuza sahaya çıkmak durumundayız. Kim, kongrelerden sonra parti aleyhine konuşursa partiyi televizyonlarda tartışılır hale getirirse kimse kusura bakmasın onu partiden ayıracağım. Çok açık çok net söylüyorum. Tartışma eyvallah başımın üstüne. AK Parti olağanüstü kurultay yaptı kimsenin haberi bile olmadı. Orada bir kişi var zaten o talimatı veriyor mesele bitiyor. Herkesi o seçiyor. Babalar gitti yerine oğulları geldi. Yeni birisi geldi zannetmeyin. Biz öyle bir parti değiliz. Demokrasi kültürünü içselleştiren bir partiyiz. Tartışmalarımız elbette olacak, tartışmalar bir zaaf değil canlılık işaretidir, bir aydınlanma işaretidir. Tartışmalar olur, o tartışmalardan sonra kürsülere çıkarız elimizi tekrar kaldırırız hep beraber alanlara iner ve vatandaşın sorunlarını çözmek için var gücümüzle çalışırız. CHP olmazsa Türkiye Cumhuriyeti'ne asla demokrasi gelmez. İktidar sahiplerinin önündeki en büyük engel şu anda Cumhuriyet Halk Partisi'dir. "