İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca sunucu Defne Joy Foster'ın ölümüne ilişkin soruşturma dosyasının yeniden açılması üzerine "Kerem Altan'a yurt dışına çıkış yasağı konuldu" iddialarına ilişkin Avukat Ergin Cinmen "Savcının yurt dışına çıkış yasağı koydurttuğunu basından öğrendik" dedi. Soruşturmaya bakan Savcı Can Tuncay'ın iddialara ilişkin herhangi bir yalanlama yapmadığını da belirten Cinmen "Bu konuda birkaç gündür devam eden haberleri yalanlamamış olan Savcı Can Tuncay, aynı zamanda Kerem ALTAN’ın babası olan Ahmet ALTAN hakkındaki soruşturmayı da yürütmektedir." ifadesini kullandı.
Altan ailesinin avukatlarının açıklaması şöyle:
Kerem Altan hakkında soruşturma yürüttüğünü ve yurtdışına çıkış yasağı koydurttuğunu basından öğrendiğimiz ve bu konuda birkaç gündür devam eden haberleri yalanlamamış olan Savcı Can Tuncay, aynı zamanda Kerem ALTAN’ın babası olan Ahmet ALTAN hakkındaki soruşturmayı da yürütmektedir.
Savcı Can TUNCAY veya kendi denetiminde olduğu hukuken kesin olan kalem teşkilatı içinde çalışan bazı kişiler, gizlilik kararlı dosyaların içeriğinde bulunan kanıtları kamuoyunda yandaş medya tabir edilen bazı yayın organlarına iletmeyi adeta rutin hale getirmişlerdir.
Müvekkilimiz Ahmet ALTAN ile ilgili olarak yürütülen soruşturmada da böyle olmuş ve kendisi hakkında tarafımızca suç duyurusunda bulunulmuştur. Soruşturma halen devam etmektedir.
İlgili savcı müvekkile açtığı soruşturmada hukuken olması gereken tarafsızlığını yitirmiştir. Bu halin karşılığını ise şimdi
Müvekkil Ahmet ALTAN’ın oğlu Kerem ALTAN’a karşı açılmış bulunan soruşturmadan da görüyoruz. Ve yapılan tezviratı açığa çıkartmak için aşağıda yazılı olan açıklamayı kamuoyunun bilgilerine sunuyoruz.
1- Kerem Altan hakkında takipsizlik kararı verildiği iddiası yalandır.
02.02.2011 tarihinde Defne Joy Solmaz (Foster)’in rahatsızlanarak müvekkilimiz Halit Kerem Altan’ın evinde vefat etmesi ile ilgili olarak, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/4863 soruşturma numarası ile, “Ölüm nedeninin tespit edilmesi, ölüm olayında herhangi bir kimsenin kast, kusur veya ihmalinin bulunup bulunmadığının tespiti ile, bu süreç içinde ölene karşı yapılmış herhangi bir suç teşkil edici eylem işlenip işlenmediğinin tespiti amacıyla’’ soruşturma başlatılmıştır.
Savcılık, ölüm olayında herhangi bir kimsenin kast, kusur veya ihmaline rastlanmadığı gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Takipsizlik kararı üzerine şikâyetçilerin Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesine yaptıkları itiraz ret edilmiş ve takipsizlik kararı kesinleşmiştir.
Kesinleşen takipsizlik kararına rağmen soruşturma Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi ile Yargıtay’da incelemeye alınmış ve Yargıtay soruşturmanın bazı eksikliklerin giderilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı kanun yararına bozmuştur.
Yeniden açılan soruşturmada Savcı Davut Dağ 30.12.2012 tarihinde müvekkilimiz Kerem Altan hakkında TCK 98/2 (Yardım bildirim yükümlülüğün yerine getirmeme sonucu ölüme neden olma) suçlamasıyla iddianame hazırlamış ve yargılama İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi 2012/910 esas sayılı dosyası üzerinden başlanılmıştır.
Yürütülen yargılamada Mahkeme; şikayetçilerin iddialarını da dikkate alarak, olay yeri incelemesi, ölü muayene işlemi, otopsi, kriminal inceleme, Adli Tıp kurumu raporları ve tanık beyanları sonucu tespit ettiği bulgulara göre, Defne Joy Solmaz’ın ölümünün aldığı alkol ve hastalığı nedeniyle kullandığı ilaçların bileşik yan etkileri sonucu meydana geldiğini tespit etmiştir. Kerem Altan ise Türk Ceza Kanununun 98/2 maddesi uyarınca yardım veya bildirim yükümlüğünün yerine getirilmemesi suçundan 2 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmış ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.
İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin verdiği karara karşı hem müştekiler hem de sanık vekilleri itiraz etmiş, yapılan itirazı İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi inceleyerek ret etmiştir. Netice olarak da İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı kesinleşmiştir.
2- Tanıkların dinlenmediği, otopsi ve Adli Tıp kurumu raporunun kayıp olduğu iddiası yalandır.
Kesinleşmiş mahkeme dosyasında yargılamanın tüm safahatı boyunca olayla ilgili bilgisi, görgüsü olduğu düşünülen 7 tanık müştekilerin talebi ve mahkemenin re’sen kararları ile dinlenmiştir. Dinlenen tanıkların beyanları dosyada mevcuttur. Basında yer alan haberlerin aksine Adli Tıp Kurumu raporu kayıp değildir. Mahkeme dosyası içerisinde 2 adet Adli Tıp raporu mevcuttur. Soruşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas kurumundan farklı alanlarda ihtisası olan 10 profesör imzalı 12 sayfalık rapor tanzim edilmiştir. Bu raporda Müteveffa Defne JoyFoster’ın ölüm nedeni şu tespitlerle açıklanmıştır;
“ … Astım tanısı ile takip edilen kişinin ölümünün; almış olduğu alkolün kolaylaştırıcı etkisiyle kanında bulunan ilaçların muhtemel yan etkilerine bağlı olarak meydana gelmiş ölüm olarak değerlendirildiği, bütün acil durumlarda erken müdahalenin önemli olduğu tıbben bilinmekle birlikte bu vakada erken müdahale edildiği takdirde kişinin kurtulup kurtulmayacağı hususunda kesin bir görüş belirtmenin tıbben mümkün olmadığı oy birliği ile mütalaa olunur…”
Yargılama esnasında müşteki vekillerinin talebiyle dosya ikinci kez Adli Tıp Kurumuna kusur, kast tespiti amacıyla gönderilmiştir.
İkinci inceleme Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunda yapılmış çoğunluğu hâlâ görevde olan ve alanında ihtisaslaşmış 37 farklı uzman profesör/doktorun imzasıyla 16 sayfalık yeni bir rapor hazırlanmıştır.
37 imzalı ve 05.06.2014 tarihli Adli Tıp Genel Kurulu raporunda ölüm nedeni aynen şöyle tespit edilmiştir:
“Otopside alınan kanın toksikolojik incelemesinde tespit edilen cafiene ve salbutamolün tedavi dozunda, etanolün ise yüksek dozda olduğu göz önüne alındığında cafiene ve salbutamol etken maddesinin çoğu zaman yüksek dozda kalp ritim bozukluğu yaptığı, bu ritim bozukluklarının ölümle sonuçlanabileceği, bu iki ilacın kan seviyesi normal sınırlarda olması ile birlikte yüksek etanol düzeyinin bu ilaçların kardiak yan etkilerini artırabileceği ve ölüm meydana getirebileceği tıbben mümkün olduğu,
…kişinin ölümünün; almış olduğu alkolün kolaylaştıcı etkisiyle kanında bulunan ilaçların muhtemel yan etkilerine bağlı olarak meydana gelmiş ölüm olarak değerlendirildiği..
...bütün acil durumlarda erken müdahalenin önemli olduğu tıbben bilinmekle birlikte bu vakada erken müdahale edildiği takdirde kişinin kurtulup kurtulmayacağı hususunda kesin bir görüş belirtmenin tıbben mümkün olmadığı oy birliği ile mütalaa olunur…”
Hukuki sürecin tamamlanmasına ve müvekkilimiz Halit Kerem Altan’ın ölüm olayında hiçbir kusurunun bulunmadığı, yukarıda belirttiğimiz şekilde yürütülen yargılamada ve Adli Tıp kurumunun iki farklı raporu ile sabit olmasına rağmen tümüyle gerçek dışı iftira ve isnatlarla müvekkilimiz Ahmet Altan ve oğlu Kerem Altan’ı Defne Joy Solmaz’ın ölümü ile ilişkilendirmeye, toplumsal hafızada “cinayet zanlısı” suçlu olarak gösterilmeye, bu suretle Ahmet Altan’ın tutuklu bulunduğu soruşturma dosyasında delil yaratılmaya çalışılmaktadır.
3- Kerem Altan’ın dava sürecinde kendisinin ve babası Ahmet Altan’ın yargıya müdahale girişimi olduğu yönündeki imalar asılsızdır.
Müvekkillerimiz bu dava sürecinde hiçbir hakim, savcı, siyasetçi ve benzeri herhangi bir nüfuz sahibi kişiyle diyaloga asla girmemiş, yargılamanın gidişatını etkileyecek şekilde herhangi bir temas veya başka bir girişimde asla bulunmamıştır. Basına sızdırılan bu yalan haberlerle yapılmak istenen, hiçbir somut bulguya dayalı olmaksızın, gerçeğe aykırı bir algı oluşturmaktır.
Bu algı operasyonu, yazar Ahmet Altan hakkındaki soruşturmaya sürekli eksen değiştirten bir çaresizliğin sonucudur. Ahmet Altan’ı silahlı terör örgütü üyeliği ve darbecilikle suçlayan ve hukuksuz bir biçimde tutuklatanlar, Ahmet Altan’ı ilk olarak subliminal mesaj vermekle, akabinde Balyoz haberleri nedeniyle, sonrasında ise 2007-2012 arasında Taraf yöneticisi olması nedeniyle suçlamış, bu suçlamalar darbeciliğin ve terör örgütü üyeliğinin temelini oluşturmadığı için de, çeşitli gizli tanık ifadeleri ile dosyada yeni delil yaratmaya çalışmıştır.
Bu delil yaratma süreci yine hukuka aykırı olarak basına sızdırılmıştır. Bütün bu girişimlerden Ahmet Altan’ı hiyerarşik suç örgütü yapısına dahil edecek ya da darbeci yapacak hiçbir delil ve ifade elde edilemediği anlaşılmaktadır. Bu durum, savcıyı Ahmet Altan’ın oğlunun yıllar önce kesinleşmiş bir yargı dosyasından medet ummaya yöneltmiştir. Bir savcının darbe gibi ciddi bir konuyu soruştururken, yap-boz misali, “ya tutarsa” misali suçlamalar zinciriyle masum bir insanı, saygın bir yazarı kamuoyu nezdinde lekelemeye çalışmasının hukuki hiçbir yanı yoktur.
4- Kerem Altan aleyhine yeniden dava açılacağı yönündeki haberler hukukla çelişmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 314. Maddesine göre, kesinleşmiş bir dava dosyasında sanık aleyhine yargılamanın yenilemesi hususu açıkça üç şarta bağlanmıştır. Bunlar: taraflarca ileri sürülen belgelerin sahte çıkması, hâkimin görevini ifa ederken suç işlemesi, ve sanığın ikrarıdır. Bu üç şart da söz konusu dosyada gerçekleşmemiştir. Yargılamayı yapan hâkim şu anda Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi Reisi’dir. Dosya içerisinde sahte herhangi bir belge bulunmamaktadır.
Hangi maksatla yapıldığı tarafımızca çok iyi bilinen bu lekeleme amaçlı ve iftira içerikli işlemlerin sorumluları ve asılsız iddia sahipleri hakkında hukuki ve cezai her türlü yasal yaptırım hakkımız kullanılacaktır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Altan ailesi avukatları adına
Avukat Ergin Cinmen