KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, "Türkiye içinden ve dışından gelen çağrıları da dikkate alarak eylemsizlik konumuna çekilme kararı alındığını" açıkladı.
KCK açıklamasında şöyle denildi:
“Savaşın şiddetlendiği, AKP'nin seçim ortamında seçim güvenliğini tehdit ettiğimiz yalanına sarıldığı ve başlattığı savaşın nedenlerini halktan gizlemeye çalıştığı bir ortamda, Türkiye içinden ve dışından gelen çağrıları da dikkate alan Hareketimiz, halkımıza ve gerilla güçlerine saldırılmadığı müddetçe gerilla güçlerimizin eylemsizlik konumuna çekme kararına varmıştır. Gerilla güçlerimiz bu süreçte planlı eylemler yapmaktan uzak duracak, mevcut konumunu koruma dışında bir hareketlilik içinde olmayacak, eşit ve adil bir seçimin yapılmasını engelleyecek veya sakatlayacak hiçbir girişimde bulunmayacaktır."
KCK açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Demokratik bir iklimin ve kültürün gelişeceği bir dönemin ortaya çıktığı havası dalga dalga tüm Türkiye ve Kürdistan'a yayıldı. Herkes gerilimli ve sıkıntılı bir dönemin ardından geçmişte yaşanan ağır sorunların aşılıp barışın ve huzurun gelişeceği bir Türkiye'nin önünün açılacağını düşündü. Türkiye halklarında da onlarca yıldır yürütülen mücadelenin boşa gitmediği ve halkların özgür yaşamının gerçekleşeceği demokratik bir Türkiye'nin gelişeceği umudu doğdu. Sadece Türkiye halkları değil, tüm bölge halkları da 7 Haziran seçimleriyle birlikte geleceğe yönelik olumlu beklentiler içine girdi."
‘7 Haziran’da kendisi dışında
herkesi yok sayan AKP kaybetti’
KCK, “7 Haziran seçimlerinde kendisi dışında tüm siyasi güçleri yok sayan AKP‘nin kaybettiğini, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere sosyalistler, sol demokratlar, Süryaniler, Êzidîler, Araplar, Azeriler, Ermeniler ve Mehalmilerin temsilcilerinin Meclis‘e girmesiyle Türkiye sosyolojisine uygun bir Meclis gerçeğinin ortaya çıktığını” savundu.
KCK, “Demokratik ulusun gerçekleştiği bir Meclis olmak, yani her toplumsal kesimin temsil edilmesi aynı zamanda tüm sorunların demokratik temelde çözüleceği bir Meclisin oluşması anlamına gelmiştir. HDP'nin Meclise taşıdığı temsilcilerin yüzde 40’tan fazlasının kadın olması, Meclisin demokratik karakterinin kapsamlılaştırılmasında çok önemli bir gelişme olmuştur. Otoriter-hegemonik anlayışa sahip AKP’nin kaybetmesiyle birlikte böyle bir Meclisin ortaya çıkması, halklarımız üzerinde tarihsel olarak oluşmuş ağır bir travmatik yükün kalkarak tüm Türkiye'nin rahatlamasını sağlamıştır. Böylece Türkiye'nin tümünde birlik içinde kardeşçe ve huzurlu yaşamanın sevinci, parti farkı gözetmeksizin tüm toplumda hissedilmiştir.
Ancak Türkiye demokrasi içinde birlikte yaşama umudunu yakalamışken ve Meclisin bileşimi buna imkan veriyorken, ortaya çıkan bu iyi tablodan rahatsız olan Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, henüz partiler arasında hükümetin kuruluşuyla ilgili hiçbir görüşme yapılmamışken tekrar ve erken seçimden söz etmişler; HDP’nin Meclise girmesini kabul etmeyerek daha ilk günden HDP'ye karşı çirkin ve kirli bir kampanya başlatmışlardır. Halklarımızın seçim sonuçlarından ve 7 Haziran ruhundan memnun olmalarına karşılık AKP ve MHP’nin rahatsız olmaları bunların zihniyetini ortaya koyduğu gibi daha sonraki olumsuz durumları doğuran da yine bu zihniyet ve politikalar olmuştur“ dedi.
AKP 24 Temmuz’da savaş açtı
KCK açıklamasında devamla şunlar dile getirildi:
“7 Haziran seçim sonuçlarını yok sayan ve iktidarı bırakmamak için her yol ve yöntemi deneyen AKP daha işin başında yeni bir hükümet kurmamayı hedefleyen bir siyasi darbe yapmış, meşruiyeti kalmayan iktidarını sürdürmeyi sağlayacak bir meşruiyet arayışına girmiştir. Bunun için de tüm faşist ve otoriter iktidar heveslileri gibi savaş aracına başvurmuş, sözde terörizme karşı mücadele eden bir hükümet olmak için 24 Temmuz’da Kürt Özgürlük Hareketi'ne savaş açmıştır. Daha sonra Davutoğlu defalarca “Terörizme karşı mücadelede Türkiye'yi hükümetsiz bırakmadık” diyerek, iktidarlarını ayakta tutmak için bu savaşı başlattıklarını itiraf etmiştir.
Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarda kalmalarını amaçlayan bu savaşı 30 Ekim 2014’te yapılan Milli Güvenlik Kurulunda alınan karara dayanarak başlatmışlar, Milli Güvenlik Kurulunda alınan savaş kararının amaçlarıyla kendi amaçlarını ortaklaştırdıkları bir savaşı halklarımızın başında patlatmışlardır.
Önder APO MGK’nın 30 Ekim’de aldığı savaş kararını boşa çıkarmak ve demokratikleşmeyi gündemleştirmek için daha 2014 Kasım’ında bir Demokratik Müzakere Taslağı sunmuş, bu müzakere taslağı etrafında mutabakat sağlanması için büyük çaba harcamıştır. Sonuçta üzerinde mutabakata varılan Müzakere Taslağı 28 Şubat’ta kamuoyuna sunulmuştur. Dolmabahçe’de kamuoyuna açıklanan bu mutabakat Türkiye halklarında ve kamuoyunda kalıcı barış umudu doğurmuştur. Ancak Kürt sorununda bir çözüm politikası bulunmayan devletin stratejik karar alan bir kurumunun başkanı olarak Tayyip Erdoğan, 30 Ekim’de alınan savaş kararı gereği hem Dolmabahçe Mutabakatını reddetmiş hem de demokratik siyasal çözüm ve demokratikleşme için büyük çaba harcayan Önder Apo üzerinde ağır bir tecrit uygulama kararı almıştır. Böylece 30 Ekim’de alınan savaş kararı bu temelde başlatılmış, gerilim politikası devreye konulmuş, savaş kararının pratikleşmesi ise 7 Haziran seçimleri sonrasına bırakılmıştır.
Bilindiği gibi seçim öncesinde çok büyük provokasyonlar ve tahrikler yapılmış, buna rağmen Özgürlük Hareketimiz sabırlı davranmış, seçimin olabildiğince çatışmasız, sakin ve demokratik bir ortamda gerçekleşmesi için hassasiyet göstermiştir. Demokratik ulus gerçeğinin ortaya çıkarılması ve devrimci demokratik güçlerin etkin hale getirilmesi için HDP'nin öngördüğü demokratik siyasetin başarılı olmasını önemli gördüğünden buna uygun bir tutum takınmıştır. Zaten Önder APO Kürt sorununun çözümü, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve bu temelde Ortadoğu'nun demokratikleşmesine öncülük yapılması için yıllarca en makul yaklaşımı göstermiş, bu çerçevede yoğun bir çaba içinde olmuştur. Ateşkes ve çatışmasızlık ortamı sağlayarak sorunların demokratik siyasal yollardan çözülmesini hedeflemiştir. Ancak başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AKP hükümeti bu yaklaşımımızı istismar etmiş, yarattığımız ortamı kendi iktidarını sürdürme zemini olarak kullanmıştır. Aldatma ve oyalamayı artık sürdüremeyeceğini görünce de Kürt Özgürlük Hareketi'ni şiddetle ezme politikasına yönelmiştir. Sorunların çözümü için en makul yaklaşım gösteren Önder APO'nun altı aydır ağır tecrit altında tutulması savaşın kimler tarafından başlatıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Zaten bu savaş kararını 6-8 Ekim Kobanê ile dayanışma eylemlerinden sonra aldıklarını söyleyen Ahmet Davutoğlu, tüm bu yaşananların nasıl ortaya çıktığını da itiraf etmiş olmaktadır.
AKP yetkililerinin iki aydır “Köklerini kazıyacağız, bu işi sonuna kadar götüreceğiz, bellerini kıracağız” demeleri, AKP’nin tüm politikalarını ve planlarını gözler önüne sermiştir. Kamuoyundan gelen çatışmaların durdurulması çağrılarına “Tahkim edilmiş çift taraflı ateşkes olsun, Önderliğimizle özgür koşullarda müzakere yapılsın, bunun için İzleme Heyeti oluşturulsun ve gözlemciler devreye girsin” karşılığını vermemize rağmen, AKP Hükümeti bu çağrılara hiçbir olumlu yanıt vermemiştir. Nitekim AKP ezip sindirerek boyun eğdirmeyi tam sağlayıncaya kadar bu savaşı sürdüreceklerini her gün tekrarlamaktadır. Gerilla bu anlayışla yapılan saldırılara ağır darbeler vurdukça, bu kez Türkiye'nin demokratikleşmesini de hedefleyen Kürt halkının özyönetim iradesine saldırıp direnişini kırmaya ve ezmeye yönelmiştir.
Türk devletinin şiddetle ezme politikaları ve halka yönelik saldırılarıyla birlikte gerilim ve çatışmaların artması üzerine Türkiye kamuoyu ve birçok ülke hükümetlerinden çatışmaların durdurulması çağrıları yapılmıştır. Özellikle Ortadoğu ve Suriye ile yakından ilgilenen devletler ve siyasi güçler Ortadoğu'daki çatışma ortamının daha olumsuz bir hal almaması için Türkiye içindeki çatışmaların durdurulması isteminde bulunmuşlardır. Hareketimiz bu çağrılara birkaç defa cevap vermiş, Önderliğimizin Başmüzakereciliğinde çözüm eksenli müzakerelere hazır olduğumuzu açıklamıştır. Seçim sürecinde bu çağrıların yoğunlaşması karşısında yönetimimiz toplanmış, mevcut durumu değerlendirerek yapılan çağrılara cevap olacak bir karar almıştır.
Önder APO ve Hareketimiz Kürt sorununun Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde çözümünü her zaman önemsemiştir. Bu açıdan Türkiye'nin tüm sorunlarının demokratikleşme temelinde çözümü açısından 7 Haziran seçim sonuçlarını önemli görmüştür. 7 Haziran seçim sonuçlarını Türkiye açısından hala bir dönüm noktası olarak görmeye devam etmektedir. AKP ve bazı güçler yok saysalar da, Türkiye'nin geleceğinde bu seçimin sonuçları önemli rol oynamaya devam edecektir. 7 Haziran seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo ve bunun dayandığı zihniyet daha da gelişerek yeni ve gerçek demokratik bir Türkiye'yi yaratacaktır.
AKP daha başından itibaren 7 Haziran seçim sonuçlarının PKK'nin baskısıyla ortaya çıktığı gibi bir kara propagandaya sarılmış, bu durumu aynı zamanda Özgürlük Hareketimize ve halkımıza yönelik saldırılarının bir gerekçesi olarak göstermiştir. Seçim döneminde baskıları arttırmak ve bu baskıları meşrulaştırmak için bu argümanı kullanmaya devam etmekte, seçim ortamında savaşı şiddetlendirmeye de gerekçe yapmaktadır.
‘Eylemsizlik konumuna...’
Savaşın şiddetlendiği, AKP'nin seçim ortamında seçim güvenliğini tehdit ettiğimiz yalanına sarıldığı ve başlattığı savaşın nedenlerini halktan gizlemeye çalıştığı bir ortamda, Türkiye içinden ve dışından gelen çağrıları da dikkate alan Hareketimiz, halkımıza ve gerilla güçlerine saldırılmadığı müddetçe gerilla güçlerimizin eylemsizlik konumuna çekme kararına varmıştır. Gerilla güçlerimiz bu süreçte planlı eylemler yapmaktan uzak duracak, mevcut konumunu koruma dışında bir hareketlilik içinde olmayacak, eşit ve adil bir seçimin yapılmasını engelleyecek veya sakatlayacak hiçbir girişimde bulunmayacaktır.
AKP Hükümeti politikaları, tutum ve söylemleriyle seçimde baskı ve hile yapacağını açıkça ortaya koymaktadır. Böylesi bir kuşku Türkiye kamuoyunda da hiçbir zaman olmadığı kadar artmış bulunmaktadır. Bu açıdan içeriden ve Türkiye dışından birçok gözlemci heyetin başta Kürdistan olmak üzere tüm Türkiye'nin çeşitli bölgelerine dağılarak çalışması seçim güvenliğini sağlamak açısından son derece önemlidir. AKP'nin bir kez daha şu baskı yapıldı ve seçim sonuçları şöyle etkilendi demesinin önüne geçmek için böyle bir duyarlılık ve çalışma içinde olmak gerekmektedir. Hareketimiz tüm bu yönlü heyetlere gereken yardım ve kolaylığı gösterecek, etkili olduğu her yerde bu doğrultudaki çalışmalara kolaylık sağlayacaktır.
Attığımız bu adımın seçimin sağlıklı yapılması ve Türkiye açısından istenilen sonuçları doğurması için çağrı yapan tüm uluslararası güçler, devletler ve Türkiye'deki çevreler bu süreci yakından takip ederek rollerini oynamalı, gereken duyarlılığı göstererek yerinde çağrılar yapıp müdahalelerde bulunmalıdır. Kuşkusuz demokrasi güçleri de bu süreçte halkımızın özyönetim iradesine yapılacak saldırılara karşı demokratik tutumlarını ortaya koymalıdır. Demokrasi güçleri ve halkımız karşı saldırıları da dikkate alarak gevşemeye ve direniş ruhunun tavsamasına asla izin vermemeli, bu konuda yüksek bir duyarlılık içinde olmalıdır.
Türkiye’nin devrimci demokratik güçleri, Türkiye halklarına karşı sorumluluk duyan tüm güçler yaklaşımımızın tamamen Türkiye'nin demokratikleşmesi, barış ve istikrar yönünde olduğunu görmelidir. Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin temel sorunları çözülmediği müddetçe Türkiye'de kalıcı barış ve istikrar sağlamak mümkün değildir. Bu açıdan otoriter, hegemonik ve baskıcı politikaları aştırıp Türkiye'yi demokratikleşme yoluna sokmak için tüm demokrasi güçlerinin, devrimcilerin ve Türkiye halklarına sorumluluk duyan tüm güçlerin büyük çaba göstermesi ve bu yönlü mücadele içinde olması gerekir. Halkımızın varlığının tanınmadığı ve özgürlüğünün sağlanmadığı bir ortamda hep bizden fedakarlık beklemek sorunlara kalıcı bir çözüm ortaya çıkarmamaktadır.
Biz 7 Haziran seçim sonuçlarına sahiplenildiği ve bu kazanımlar daha da geliştirildiği takdirde Türkiye'nin demokratikleştirilmesi ve tüm sorunların çözümü açısından önemli gelişmeler yaratılacağına inanıyoruz. Bu açıdan tüm demokrasi güçlerini demokratikleşme ve sorunların kalıcı çözümü için tutumlarını açıkça ortaya koymaya çağırıyor, bu yönlü mücadelelerinde başarılar diliyoruz.“