“Hüseyin Ali” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, çözüm süreci konusunda hükümeti sert bir dille eleştirdi. Karasu, “AKP hükümeti tam bir demagoji ve yalan hükümeti haline gelmiştir. Zaten Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bir özel savaş hükümeti olmaya devam edecektir” dedi. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan için “Kendini akıllı sanan psikolojik savaş kafalı” diyen Karasu yazısında, “Yalçın Akdoğan kafasıyla Kürt sorununu çözmek ve bir yerlere varmak mümkün değildir. Hükümet ya aklını başına alacaktır ya da aklı başına getirilecektir” ifadelerini kullandı.
Özgür Gündem gazetesinde “Hüseyin Ali” imzasıyla yayımlanan Mustafa Karasu’nun “Hükümet teslimiyet istiyor” başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2014) yazısı şöyle:
Hükümet teslimiyet istiyor
AKP hükümeti tam bir demagoji ve yalan hükümeti haline gelmiştir. Zaten Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri bir özel savaş hükümeti olmaya devam edecektir. Özel savaşta da psikolojik savaş her zaman önde gelen bir unsurdur. Bu da demagoji, yalan ve çarpıtma demektir.
Hükümet yetkilileri “Biz Eylül’de HDP ve Kandil’e bir Yol Haritası ilettik” diyor. Bu düpedüz yalandır; toplumu ve kamuoyunu aldatmaktır. Sanki çözüm için bir şeyler yapılıyormuş, ama bunu birileri engelliyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. AKP hükümeti böylece iki yıldır çatışmasızlık ortamında hiçbir adım atmaması durumunu psikolojik savaşla örtmeye ve farklı bir algı yaratmaya çalışıyor. Ancak Kürt sorunu öyle yalın bir sorundur ki, bu tür yalanlarla gerçeklerin üstü örtülemez.
Bu hükümet artık pişkinliğini utanmazlık düzeyine çıkarmıştır. Kendini akıllı sanan psikolojik savaş kafalı Yalçın Akdoğan “Çatışmasızlık o kadar da önemli değildir” diyor. İki yıldır asker ve polis ölmüyor, süreç iyi gidiyor diyenler, şimdi asker ve polisin ölmemesi o kadar da önemli değildir diyebiliyor. Açıkça Kürt sorununun çözülmediği ortamda gelin teslim olun, kendinizi kültürel soykırım canavarının insafına bırakın vaazında bulunuyorlar. Adama, orada dur derler! Sen hangi sorunla ilgili konuştuğunun farkında değilsin derler. Herhalde devlet ve hükümet koltuğuna oturduğunda dünyaya en tepeden bakan ve kendi sözlerini tanrı buyruğu sanan bir ruh hali yaşanmaktadır.
2013’te İmralı’da devlet heyetiyle üç aşamalı bir planda anlaşılmıştı. Birinci aşamada çatışmasızlık sağlanacak; esir kaymakam, asker ve polisler bırakılacaktı. Gerilla geri çekilme iradesi gösterecek, peyderpey Türkiye dışına çıkacaktı. Kürt Özgürlük Hareketi tüm bunları yerine getirmiştir. Bu aşamadan sonra Türk devleti Kürt sorununun çözümü için anayasal ve yasal adımlar atacaktı. Üçüncü aşama ise normalleşme dönemiydi; gerillanın tümden legalleşmesiydi. Toplumun öz savunma gücü olarak yeni bir konuma kavuşmasıydı. Böylece Kürt sorunu köklü çözülmüş ve normalleşme sağlanmış olacaktı.Ancak esir kaymakam, asker ve polisler bırakılmasına, çatışmasızlığın sağlanmasına ve gerilla geri çekilme iradesi gösterip güçlerinin yarıya yakınını Türkiye sınırları dışına çıkarmasına ve diğerlerini de çıkarma hazırlığı yapmasına rağmen Türk devleti anayasal ve yasal adım atma iradesi ortaya koymadığı gibi, Bülent Arınç ağzından “Cehenneme kadar yollar var” denilmiştir. Harcanan iki yıl için de sadece çatışmasızlık olsun, iktidarını rahat sürdürsün dışında AKP’nin bir yaklaşımı olmamıştır. Ölümlerin olmadığı çatışmasızlık ortamında yeni seçimler kazanma dışında başka bir şey düşünmemiştir. Dolayısıyla da Kürt sorununu kalıcı çözecek hiçbir adım atmamıştır. Hatta karakol, askeri amaçlı yol ve barajlar yapmakla kültürel soykırımcı politikaları sürdürmüş ve savaşa hazırlanmıştır. Karakol, askeri amaçlı yol ve baraj yapımını protesto edenlere saldırmış ve birçok genci katletmiştir. Hükümet yetkilileri bu gerçek ortadayken hala Kürt Özgürlük Hareketi’ni suçlamayı sürdürmektedirler.
Hükümet bilmeli ki, hakları gasp edilen, ulusal varlığı tehlikede olan Kürtlerdir. Türk devleti Kürtlerin varlığını anayasal ve yasal güvenceye almaz, demokratik özerk yaşamını kabul etmez, başta anadilde eğitim olmak üzere Kürt halkının temel hakları konusunda ciddi bir adım atmazsa Kürt sorununun çözümünde bir adım atılmış olmaz ve sorun devam eder. Bu da gerilim ve çatışma etkenlerinin sürmesi anlamına gelir. Hakları gasp edilen, kültürel soykırımcı sömürgeci egemenlik ve baskı altında olan Kürtlerdir. Bu konuda adım atması gereken ise Türk devletidir. Çatışmasızlık dışında şunları da yap demek, teslim olun demektir. Kaldı ki çatışmasızlığın da anlamı kalmadığını, Türk devleti adım atmadığı takdirde yeni bir çatışmasızlığın da beklenmeyeceğini Kürt Özgürlük Hareketi ve sorumluları defalarca dile getirmiştir.
Ortada Türk devletinin bir çözüm zihniyeti, iradesi ve Yol Haritası da yoktur. Eylül’de Yol Haritası falan da kimseye verilmemiştir. Kürt Halk Önderi bir Yol Haritası ortaya koymuş, bunu da Türk devleti yerine getirmemiştir. İdris Baluken’in bir sayfasını gösterdiler dedikleri taslak ya da “çiziktirilmiş” sayfada hiçbir şey yoktur. Bu “çiziktirilen” sayfada ‘bizim politikalarımız karşısında hiçbir şey söylemeyin, özel savaşımıza, tasfiye politikamıza sessiz kalın, ondan sonra da gelin teslim olun’ yazıldığı görülmüştür. Buna karşı da Kürt Özgürlük Hareketi’nin “Ciddi olunsun, ciddi adımlar görmeden bizim tutumumuzda bir değişiklik olmayacaktır” dediği bilinmektedir. Zaten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat yazdığı makalede tutumlarını açık ve net ortaya koymuştur. Hiç kimse Kürt Özgürlük Hareketi kendini bizim insafımıza bıraksın, çözümsüz politikalarımıza, özel savaş uygulamalarımıza ve saldırılarımıza sessiz kalsın diyemez. Asayiş sağlansın diyerek kastettikleri ise sessizlik ve teslimiyet dayatmaktır. Bunu da Kürt halkının, Özgürlük Hareketi’nin ve demokrasi güçlerinin kabul etmesi mümkün değildir. Kürt Halk Önderi son görüşmesinde herkes durumun ciddiyetini anlasın ve köklü adımlar atsın çağrısı yapmıştır. Hükümeti bir daha çözüm için adım atması konusunda teşvik etmiştir. Devlet ve hükümetin olumsuz tutumlarına karşı yine sabırlı davranarak eğer ciddi adımlar atılmazsa ortaya çıkacak sonuçları hatırlatmıştır. Hükümet ise hala martaval okumaya devam etmektedir. Yalçın Akdoğan kafasıyla Kürt sorununu çözmek ve bir yerlere varmak mümkün değildir. Hükümet ya aklını başına alacaktır ya da aklı başına getirilecektir.