Gündem

Katır…

Tüylü, uzun kulakları, keskin bıçaklar gibi sivri kayaların arasından esiveren sert bir rüzgârla, sağa-sola kıpırdanıyordur belki.

31 Aralık 2011 02:00
Ekin Kadir Selçuk Bilkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi, Doktora

Tüylü, uzun kulakları, keskin bıçaklar gibi sivri kayaların arasından esiveren sert bir rüzgârla, sağa-sola kıpırdanıyordur belki.

Bir fotoğraf karesinde kocaman yer kaplayan kafasını öne eğerken, kendi kendine bir “ha gayret” çekiyordur. Ömrü bu yolları aşmakla geçecektir; doğarken alın yazısında “yük hayvanı” yazmıştır bir kere. Kaçışı yok.

Melezdir; ne at gibi haşmetli ne de eşek kadar suskun ve kederlidir…

Pek çok canlının aksine şanını yürütecek bir evlat da bahşedemez doğaya. Adı, namı yalnızca kendisinden sorulur. Ölümüyle birlikte bu dünyaya dair söyleyeceği sözler tükenir.

Bahtsızlığı insanla haşır neşir olmasıdır.

O güç-kuvvetle, enerjiyle, sebatla, susuzluktan kavrulan çöllerde; parlak ve kaygan buzullarda; balta girmemiş vahşi ormanlarda yaşayabilir aslında. Ama onun evi, insanın hanesiyle komşudur.

Onsuz yapamaz, varlığını onun varlığına adamıştır besbelli.

Zaten bu yüzden istismara açıktır; insanın vahşi elleri ilkin ona dokunur, onun bedenini lime lime eder.

Aylar önce bir haberde yazıyordu. Ne kadar fazla insan öldürürse politik pozisyonunu o kadar güçlendireceğini düşünen örgüt, bir katıra bomba yüklemiş, polislerin arasına salmıştı.

Kendi “haklı davalarında” bir katırın ne önemi vardı, onca çoluk çocuk ölürken bir katırın hayatını mı düşünecekti “gerilla”.

Polis durumun farkına varıp katırı “etkisiz hale getirmişti.”

İnsanın kendi vahşetini rasyonalize etme kaygısıyla ortaya döktüğü kelimeler, orada bulunmasından başka en ufak bir suçu olmayan katırın ölümünü de süslemişti işte: “Etkisiz hale getirilmişti”.

Halkını koruması icap eden F-16’lar 35 kişiyi paramparça ederken dağılan insan parçalarının arasına karışanlar, koca kafalı katırların tüylü bedenleriydi. “Gerilla”dan sonra “şanlı ordumuz” da elbette iki hayvanın canını hesaba katacak değildi.

Biliyorum, insanlar kendi aralarında dahi hiyerarşiler kurarken; söz gelimi kendi milletinden, kendi dininden, kendi politik pozisyonundan olanları diğerlerinden daha üstün, daha önemli, daha dokunulmaz görürken, insanın kendisini doğadaki diğer türlerden niçin üstün gördüğünü sormak çocukça bir saflık olur.

Elbette o kutsal davaların, yüce amaçların yanında pek çok insan ve doğadaki diğer her şey kolayca feda edilebilir.

Katliamda sağ kalan katırlar, yine sağ kalanları ve hayatını kaybedenleri sırtlarında taşıyarak getirdiler köylerine. Etrafına şaşkın şaşkın bakan birkaç hayvanın üzerinde gördük, kirli-kalın battaniyelere sarılmış ölü bedenleri.

Bu tür acı olaylardan sonra sosyal medyada vampir gibi türemesine alıştığımız bazı “karanlık sesler” öldürülenlerin “terörist” olmasalar bile kaçakçı olduklarını, PKK’ya yardım ettiklerini, hiç olmadı PKK’yı fikren desteklediklerini söyleyerek katliamı savunmaya kalktılar.

Daha “sağduyulu” olanlarımızsa TSK’nın geçmişte bu tür grupları öldürmediği için baskına uğradığını savunacak, terörle savaşta bu türden zayiatların verilebileceğini söyleyecekti. “Ya gerçekten terörist çıksalardı” dediler. Ölenlerin hayatları kendilerinki kadar mühim değildi elbet.

30 yıldır süren düşük yoğunluklu savaşta taraflar kendilerini haklı çıkarmak için hayatını kaybeden insanların muhasebesini tuttular. Bu kanlı girdapta insana yoldaşlık etmek dışında hiçbir günahı olmayan hayvanların ölümleri iki tarafın da “hesap defterlerinde” yer bulmadı, çünkü “bir işe yaramıyordu.”

Oysa bu çatışmaların bitmesini isteyenler, yani kandan, kirli kahramanlık dizelerinden nefret edenler, çocukların olduğu gibi yoldaşımız hayvanların da nasıl katledildiğini yazmalı bir kenara.    

Bu savaşı devam ettiren güç, yitirilen canların değeri üzerine kıyaslama yaparak varlığını sürdürebiliyor. Birilerinin ölümünü; ancak birilerinin canının diğerlerinden daha değerli ve önemli olduğunu söyleyerek savunabilirsiniz.

Uğurlarımız, Seraplarımız, Ceylanlarımız, Encü ailesinin gencecik fertleri ve ölü bedenlere bile yoldaşlık eden katırlar... Hiçbirinin birbirinden farkı yok. Hepsi aynı derecede masum, hepsi aynı kanlı yolun kurbanı…

35 tane insanın ölümünün yanında bombalarla parçalanan katırlardan bahsetmek yalnızca saflık değil, bir kötü niyet belirtisi olarak da görülecektir pek çoklarınca. Orada ölen insanları önemsemediğimi düşüneceklerdir. Çünkü “o kadar insanın yanında üç tane hayvanın muhasebesini yapıyorum”dur.