Yeniçağ gazetesi yazarı Hulki Cevizoğlu, 1995 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında çıkar Kardak krizinde SAT komandolara ateş açıldığını ve yaralananlar olduğunu ileri sürdü.
Hulki Cevizoğlu'nun '18 YILLIK BÜYÜK SIR! Kardak’ta SAT komandolarımız vurulmuş' başlıklı yazısında, bir SAT komandosuna dayandırdığı iddiaya göre, kamuoyuna verilen Türk askerine ateş açılmadığına yönelik bilgilerin doğruyu yansıtmadığı iddia edildi.
Hulki Cevizoğlu'nun yazısı şöyle:
33 yıllık gazeteciyim ama olayı nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Bundan 18 yıl önce, 1995 yılı sonu ile 1996 yılı başında bir “Kardak Adası” ya da “Kardak Kayalıkları” krizi yaşanmış, Yunanistan ile sıcak çatışmanın (savaşın) eşiğine gelmiştik. (Şu an pek çoğumuzun çok net hatırladığı Kardak Krizi’nin ayrıntılarını aşağıdaki bölümde veriyorum.)Yunanlılar, Bodrum Turgutreis açıklarında elle dokunulacak kadar yakın olan Kardak kayalıklarına asker çıkarmış, biz de yandaki ikiz adacığa bayrak dikmiştik.
Buraya kadar tamam...
Krizin çözümünde diplomatik girişimlerin rol oynadığı ve “barışçıl” bir sonuca varıldığını sanıyorduk. Topluma öyle anlatılmış, öyle bilgi verilmişti Tansu Çiller’in Başbakan olduğu dönemde.
Tam 18 yıl ben de bunu böyle bildim. Ta ki geçen hafta sonu İstanbul’daki TÜYAP kitap fuarına kadar... Sözümün başında “olayı nasıl anlatacağımı bilemiyorum” deyişimin nedeni, bu büyük sırrı öğrenme biçimimdi.
18 yıllık sırrı aydınlığa çıkarırken, elbette ki “kaynak ve belge” sorulacak. Kaynağım Kardak’a çıkan bir SAT komandosu (şimdi rütbesi yüksek); belgem ise o SAT komandosunun canlı bedenindeki yaralar...
Sırrı açıklıyorum: Kitap fuarının son günü, çok sayıdaki izleyicim gibi, sportmen bedenli bir bey geldi. Herkesle olduğu gibi onunla da sohbet ettim, kitabımı imzaladım. Kendisi hakkında, şimdiki konumu, yaptığı ve yapacağı işleri burada anlatırsam deşifre olur, sıkıntılı olabilir. “Gel bunları Ceviz Kabuğu’nda konuşalım” dedim. “Yasak” olduğunu daha doğrusu “izin gerekeceğini” söyledi ve kabul etmedi. Ama pek çok sorumu yanıtladı.
“Kamuoyuna Türk askerine ateş açılmadığı açıklanmıştı ama yalan” dedi... “Ben ve arkadaşlarıma ateş açıldı ve vurulduk, ağır yaralanan SAT komandolarımız oldu, ölümden dönüldü” diye devam etti.
Meslekte çok deneyimli olsanız da büyük bir haberi yakalayınca heyecanlanıyorsunuz. (İşte bunu çok seviyorum.) Hemen “kanıt” istedim: “Bunun belgesi var mı?”
İşte o anda bir kez daha şoke oldum. Elini beline attı, pantolonunun içinden gömleğini yukarı doğru sıyırdı ve yaralarını gösterdi! Daha ayrıntılı yazmam iyi niyetli açıklama yapan askerimizi zor durumda bırakır.
Gözümle görüp, kulaklarımla duyduğum 18 yıllık sırrı bu kadar anlatabiliyorum.
Askerimiz (komutan) kızgın ve üzüntülüydü de... Kendilerine sahip çıkılmadığını birkaç örnekle açıkladı. Kendisine moral vermek istedim, Türkiye’nin gururu olduklarını ifade ettim.
Bir millet, Başbakan Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı (şimdi rahmetli) Orgeneral Doğan Güreş’in “büyük siyasi ve askeri başarısı” (!) ile kandırılmıştı!
Olayı sindirmeye çalışırken, şu soruya yanıt aradım: “Hadi bize yalan söylenmişti, hadi bizlerden bu durum saklanmıştı, peki niçin Yunanistan tarafından bu bilgi sızmamıştı?”
Buna bulabildiğim yanıt, tıpkı zamanında “Öcalan’ın Türkiye’ye iade edilişindeki sırrı yıllarca anlayamamamız” gibiydi: “Uluslararası güçler anlaşmış ve Türk-Yunan gerginliği artmasın, her olayda bu hatırlanıp taraflar galeyana gelmesin” düşüncesi olabilir.
Bunun net yanıtını, bu yazıyı okuyan kimi yetkililer ya da dönemin Başbakanı Çiller biliyor olabilir mi?