T24 - PKK'nın iki numaralı ismi Murat Karayılan, İran devleti tarafından tutuklandığına yönelik haberlerin asılsız olduğunu belirterek, “Böyle bir şey yoktur. Her şeyden önce ben kendi üs alanlarımdayım ve hiçbir yere gitmiş değilim. Bir de halkımızın bilmesi gerekir ki bizi herhangi bir gücün tutuklaması öyle kolay değildir” dedi.
İşte Karayılan'ın açıklamaları:
‘Psikolojik savaş’
Karayılan İran tarafından tutuklanıp bırakıldığına ilişkin haberlere cevap vererek, “Önderliğimiz, gerillamız, halkımız ve Kürt siyaseti üzerinde saldırılar devreye konulmuştur. Bunun yanında bir psikolojik savaş da yürütülmektedir” dedi.
Karayılan şöyle devam etti: “Kürdistan özgürlük mücadelesi bugün çok önemli bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Sömürgeci güçler hareketimizin bu güçlü duruşu karşısında bir telaş içerisine girmişlerdir. Kürt özgürlük hareketinin geriletilmesi için yüksek teknolojiye dayalı saldırılar geliştiriyor; bütün mücadele alanlarına dönük geniş çaplı saldırıların geliştirilmesi için de her türlü çaba içerisine giriyor; diplomasi, siyaset, ekonomi ve askeri alanda tüm gücünü devreye koyuyor. Bunun yanında bir de geniş-kapsamlı psikolojik bir savaş yürütmektedirler. Psikolojik savaş esasta yalanlar üzerine kurulu savaş anlamına gelmektedir. Kendisini sürekli güçlü gösterme, karşısındakinin de moralini bozma, bu temelde var olanı yok sayma, olmayanı da olmuş gibi yayma anlamına geliyor. Psikolojik savaşın özü budur ve Türk devleti de bize yönelik kapsamlı bir psikolojik savaş yürütmektedir. Bunun yanında Önderliğimiz, gerillamız, halkımız ve Kürt siyaseti üzerindeki saldırılarını da güçlü bir biçimde devreye koymuştur. Aynı zamanda halkımızın moralini bozma, çelişki yaratma temelinde Türk medyasında da özel ve psikolojik bir savaş yürütülmektedir. Özellikle yandaş medya bu tür masaüstü haberleri çok daha fazla yapmaktadır.”
'Türkiye, Suriye ve İran arasındaki ittifak parçalandı'
Karayılan, yayılan bu haberlerin altındaki nedenleri genişçe değerlendirdiği röportajda Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler ardından Türkiye, İran ve Suriye arasındaki ittifakların parçalandığını dile getirdi.
“Böyle bir şey olmamasına rağmen bu haberlerin yayılmasının altındaki nedenler nedir?” diye soran Karayılan şöyle konuştu: “Şimdiye kadar Türk devleti hem bölgesel güçlerden istifade ediyor hem de uluslararası güçlerden istifade ederek, bize karşı bir savaş yürütüyordu. Türkiye, İran ve Suriye arasındaki ittifak temelinde Kürtlere karşı bir savaş vardı. Aynı zamanda AKP devleti NATO ve Amerika ile de bir ittifak geliştirmişti. Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler Türk, İran ve Suriye devletleri arasındaki ittifakı parçaladı. Bölgede yaşanan yeni gelişmeler onlar arasında bir çelişki yarattı. Özellikle AKP hükümetinin Suriye’ye karşı olan tavrının netleşmesi; yine Türkiye’nin füze kalkanı projesini, denetiminde bulunan Kürdistan’a yerleştirmeyi kabul etmesi ardından Türk devletinin bu güçler açısından gerçeğini açığa çıkarmıştır. Bu da Türkiye ve Suriye devletleri arasında bir çelişki yarattı, yine Türkiye ve İran devleti arasında çelişki çıkmasına neden oldu.’’
'İran ve PJAK ateşkesi Türkiye’yi rahatsız etti'
Karayılan, PKK hareketi olarak Ortadoğu’da kendi öz güçlerine dayanarak mücadele eden bir hareket olduklarını dile getirerek Türk devletinin PJAK ve İran devleti arasında gerçekleştirilen ateşkesten rahatsız olduğuna da dikkat çekerek, şunları vurguladı:
“Bundan bir buçuk ay önce de İran ile PJAK arasında bir çatışma ve savaş yürütüldü. Bu bizi de direk etkileyen bir durumdu. Türk devletinin rahatsız olduğu şey Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı yaptıkları ittifakın parçalanmasıdır… Şimdi de bizi bu konuda suçlayarak, bir kamuoyu oluşturmak istemektedirler. Sözde ‘ben İran’da tutuklanmışım, daha sonra da biz birbirimizle ittifak yapmışız’; böyle bir şey yaymak istiyorlar. Bu haberin hiçbir temeli yoktur.
Şimdi İran ve PJAK arasında bir ateşkes durumu söz konusudur. Her iki taraf da bu ateşkesi uygulamaktadır. Ama ne var ki Türk devleti bunun karşısında çok rahatsız olmaktadır. Ateşkes olduğu için ‘PJAK teslim olmuş’ demektedir. Hayır, PJAK teslim olmamıştır. PJAK Kandil’de büyük bir direniş sergilemiştir. Özellikle kahraman bir komutan olan Simko Serhildan arkadaşın öncülüğünde gerçekleştirilen direniş temelinde PJAK kendini ispatlamıştır.
'İran Kandil’e girmenin kolay olmadığını gördü'
İran İslam Cumhuriyeti Kürt sorununun ağır bir sorun olduğunu, yine Kandil’e girmenin öyle kolay olmadığını gördü ve Türk devletinin durumunu göz önüne aldı. Çünkü Türkiye’nin Suriye’ye karşı tavrı, füze kalkanı projesine karşı sergilediği tutum bu son iki ayda netleşti. Onun için İran bir yandan PJAK’ın direnişini, diğer yandan Türkiye’nin durumunu göz önüne alarak, ateşkesi kendi çıkarları açısından doğru gördü. Bu doğru bir yaklaşımdı. Biz de bundan memnunuz. İran ve PJAK arasında yapılan ateşkes ve her iki tarafın da bu ateşkese uyması doğrudur. Bu belki ileride Doğu’da Kürt sorununun çözümünde kalıcı bir sürece de dönüşebilir, böyle bir şans da vardır. Ama Türk devleti bu durumdan çok fazlasıyla rahatsızlık duymaktadır. Çünkü Türk devleti herkesin Kürtlere karşı düşman olmasını ve saldırmasını istemektedir.
‘PJAK’ın güçleri yerinde duruyor’
İşte ‘PJAK güçlerini İran içlerinden çekmiş’ demektedirler. Halbuki PJAK, güçlerini herhangi bir yere çekmemiştir. PJAK güçleri yerindedir. Önümüzdeki süreçlerde nasıl olacağına dair bir tartışma konusu olarak gündemdedir. Durumlar da o zaman netleşecektir. Sınırda bazı düzeltmeler oldu. Bundan dolayı Casusan Tepesi’ni çok gündemleştiriyorlar. Halbuki biz bu konuda bir açıklama da yaptık. Yani Casusan Tepesi zaten daha önce de İran sınırları dahilinde olan bir tepeydi. Bir karargah değil, sadece sınırdaki bir tepedir. Sınır düzeltmesi çerçevesinde o tepe boşaltıldı. Bütün mesele budur. Türk devleti bunu tersine çevirerek yaymaktadır. Bunu yapanlar kendilerine de bir pay çıkarmaya çalışıyorlar. Sanki ‘işte PJAK teslim oldu, PKK de olabilir havasını yaratmak istiyorlar. Bu, tamamen kendi kendini kandırma ve kamuoyunu da bu yalan haberlerle aldatmaktır.”
‘Kendi üs alanlarımdan hiçbir yere gitmiş değilim’
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan, Kürt siyasetinin doğruluğunun bazı önemli sonuçlar açığa çıkardığını dile getirerek, kendi üs alanında bulunduğunu, kimsenin ne kendisini ne de onun gibi arkadaşlarını kolay kolay yakalayamayacağını belirterek, böyle bir girişimin büyük bir savaş doğuracağına önemle dikkat çekti.
Karayılan şöyle konuştu: “AKP hükümeti, Kürt Özgürlük Hareketinin siyasetinin başarısından oldukça rahatsızdır. Bugün eğer bu sonuç ortaya çıkmışsa bunun nedenleri vardır: Birincisi, bölgede yaşanan gelişmeler ve AKP hükümetinin netleşmesi durumudur. İkincisi PJAK’ın direnişi, üçüncüsü de yürütülen doğru siyasetin bu sonuçları doğurma gerçeğidir. Dolayısıyla bu sonuç Türk devletinin özgürlük hareketine karşı hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde geliştirdiği konsepti tamamen delmiş bulunuyor. Artık onların planları hedefledikleri gibi asla başarı elde edemez. Şimdi de NATO ve ABD’nin desteğiyle yaptıkları hava saldırılarıyla sonuç almak istiyorlar. Ama bununla da sonuç almaları mümkün değildir. Kalkıp Güney Kürdistan Yerel Hükümeti’ne gözdağı verme ve Irak Federe Devleti’ni de tehdit ederek hiç sonuç elde edemezler. Yani siyasette AKP devleti bir boşluk ve başarısızlık içerisindedir. Bundan daralmakta ve hareketimizi suçlamaktadır. AKP hükümeti boşluğa düşen siyasetlerinin gerçeğini örtmek, bunu Türkiye kamuoyundan gizlemek için bizi, hareketimizi, hatta İran’ı bile suçlamakta ve bu tür yalanları yaymaktadır. Özellikle bu tür haberlerin yandaş diye bilinen medya organları tarafından ortaya atılması da bu nedenledir.
'Ahmet Altan’a yazdığım mektup önemli bir belgedir'
Ahmet Altan’a yazdığı mektubun Türk medyasında yoğun bir biçimde tartışılmasına ilişkin de değerlendirme yapan Karayılan, tartışmaları olumlu gördüğünü, mektubun önemli bir belge olduğunu belirtirken, psikolojik savaş yalanları ile AKP’nin ikiyüzlü politikalarına yönelik cevap içerikli bir mektup olduğunu ifade etti. Karayılan şöyle konuştu:
“Türk basınının Kürt halkının özgürlük mücadelesine yönelik gerçekleri çarpıtma ve karalama saldırılarının olduğu bir gerçektir. Bu açıdan hareketimize karşı bir psikolojik savaş yürütülmektedir. Samimi olan ve sorunun çözümünü isteyen kimi yazar-çizeri dışında tutarsak genelde Türk basınının bu psikolojik saldırılara katıldığı görülmektedir. Ben de bütün bunlara cevap olması açısından bir mektup yazdım. Özellikle de Taraf gazetesinin farklı bir yerde durduğunu iddia etmesine rağmen, o da daha farklı bir üslupla aynı derekeye düşen ve sonuçta devleti destekleyen bir pozisyona düşme durumu vardı. Ben bu konulara ilişkin görüşlerimi ve eleştirilerimi dile getirdim. Bu çerçevede yazılan bir mektuptu. Sayın Ahmet Altan ve Taraf gazetesinin hiçbir kısıtlama yapmadan bu mektubu yayınlamış olmaları iyi bir şeydir. En azından gazetecilik görevlerini yerine getirip, sorunun tartışılmasını istedikleri açık görülüyor. Bu çerçevede ben bu tutumu olumlu görüyorum. Diğer yandan Türk basını da bir süredir bu konuya yönelik tartışmalar yürütüyor. Köşe yazarları da yazılar yazıyorlar. Tabii ki herkes kendi açısından yaklaşıyor ve kendine göre değerlendiriyor. Ancak ben genel olarak konunun tartışılmış olmasını olumlu görüyorum. Bu konuda Kürt basını daha geride kaldı. Gerektiği gibi tartışamadı. Nasıl gündemine alacağını bilememe ve dar bir yaklaşım içerisinde oldu. Daha çok gündemin hızla nasıl ele alınması gerektiği konusunda bir algılama ve hakimiyet sorununun olduğu belirtilebilinir.”
Ahmet Altan’a yazmış olduğu mektubu önemli bir belge olarak niteleyen Karayılan, “Mektupla ilgili yapılan tartışmalar da Kürdistan özgürlük davasının haklılığını bir kez daha ortaya koymaktadır” dedi.
'Gerçekten KCK sistemi kurulmuş olsaydı bu kadar kişiyi tutuklayamazlardı'
Karayılan, Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarını değerlendirerek, devletin aile görüşmesine izin vermesinin, tecridi gölgelemeye dönük bir taktik olduğunu belirterek KCK operasyonu adı altındaki tutuklamalara da değindiği konuşmasında şunları dile getirdi:
“Kürt halkının özgürlük mücadelesine yönelik bir yok etme konsepti vardır. Bu konsept temelinde ise Abdullah Öcalan, gerilla ve Kürt siyaseti hedeflenmektedir. Bu temelde Önderliğimize yönelik hukuk dışı bir tecrit uygulanmaktadır. Önderliğimizin ailesiyle görüştürülmesi de tecridi gölgelemeye dönük bir taktiktir. Kendi başına olumlu bir adım sayılamaz. Tecridi kaldırmamak ve sürdürmek için bu taktiği geliştirmişlerdir. İmralı’da hala bir psikolojik işkence politikası yürütülmektedir. Önderliğimize yönelik gerçekleştirilen bu konsept genel konseptle bağlantılıdır. AKP devletinin yürüttüğü bir yok etme ve zulüm politikasıdır. Bu zulüm, İmralı şahsında bütün Kürt halkına yapılmaktadır. Halkımız sokaklarda bunu her zaman dile getirmiştir, getirmektedir. Ama bu işkence sistemi salt İmralı’da yürütülmemektedir. Aynı sistemi Kürdistan sokaklarında da uygulamak istiyorlar. Kürt siyaseti üzerinde de, yine medya savunma alanlarındaki gerilla güçlerine karşı da yürütülmek istenmektedir.”
Karayılan, “eğer gerçekten KCK sistemi kurulmuş olsaydı onlar bu kadar kişiyi tutuklayamazlardı, KCK davası adıyla tutuklananların sesleri de daha güçlü çıkardı” diyerek, şunları dile getirdi:
“KCK operasyonu adı altında gerçekleştirilen tutuklamalar Kürt halkı açısından büyük bir zulümdür. Siyasi bir soykırımdır. Kürt siyasetini bu şekilde güçsüzleştirmek, geri adım attırmak ve teslim almak istemektedirler. Bunun için ısrar edip, tutuklamalara devam etmektedirler. Buna karşı çok daha fazla direnmek gerekiyor. 2009 yılında bu tutuklama furyasının başlangıcında Kürt halkı ve siyaseti buna karşı daha fazla mücadele edebilmeliydi. Belki bir duruş sergilendi ama çok güçlü olmadı. Onun için de devam ederek, halkı sindirmek, geri adım attırmak istediler. Eğer gerçekten KCK sistemi kurulmuş olsaydı onlar bu kadar kişiyi tutuklayamazlardı. KCK davası adıyla tutuklananların sesleri de daha güçlü çıkardı. Ama böyle bir sistem henüz pratikleşmemişken binlerce insanı tutukladılar. Bu Kürt siyasetine karşı büyük bir zulümdür. Kürt siyasetçilerinin hepsini bu şekilde tutuklayarak, meydanı başkalarına açmak istiyorlar. AKP devletinin bütün gazete ve televizyonları, dünyanın neresinde bir PKK karşıtı insan varsa onu arayıp, buluyor ve konuşturuyor. Şimdi Kemal Burkay’ı da kanal kanal dolaştırarak, konuşturtmaktadırlar. Böylece işbirlikçi bir siyaset yaratarak, özgür Kürt kimliğine dayalı siyaseti tasfiye etmek istemektedirler. Şimdi AKP bu politikayı önüne koymuştur. Bu politikaları boşa çıkarma temelinde bir duruşun sergilenmesi gerekmektedir.”