Murat Karayılan, Ramazan’da ateşkes çağrıları için “AKP hükümeti bugün bunun zeminini bırakmamıştır” dedi. Karayılan, AKP’nin teşvikiyle geniş bir çevrenin ateşkes çağrısı hazırlığında olduğuna dikkat çekerek, “Vicdanlı olalım, empati kuralım ve adil yaklaşalım. Eğer savaşın durmasını istiyorsanız Erdoğan’a gidin, top ondadır” diye konuştu.
Murat Karayılan, Oslo görüşmelerine ilişkin de önemli bir açıklama yaparak, “Biz görüşmelerde hep Öcalan’la doğrudan görüşmeyi teklif ettik ve dayattık. Bizimle devlet adına görüşen söz konusu heyet de aslında çok reddetmedi. Sonra ‘görüşme olabilir ama siz şimdi yazarsanız götürürüz, kendisinin yazdığını da size getiririz’ dedi ve sağ olsunlar bunu 3 yıl boyunca yaptılar. Onun üzerinden sanırım Öcalan’ın 20’ye yakın el yazması mektubunu bu heyet bize ulaştırmıştır” dedi.
PKK ile yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’na konuşan Murat Karayılan, ateşkes çağrılarına, Diyarbakır’daki BDP mitingine ve Oslo görüşmelerine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Karayılan, Diyarbakır’daki olayları “faşizm” olarak tanımdı. Karayılan, ateşkes zemininin AKP tarafından ortadan kaldırıldığını belirterek, AKP döneminde 5 kez ateşkes ilan ettiklerini hatırlattı.
Diyarbakır’da yaşananlar tek kelime ile faşizmdir
Murat Karayılan, Diyarbakır’da BDP mitinginde yaşanan olaylar için şöyle konuştu:
“AKP, 14 Temmuz’da Diyarbakır’da gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur. Orada uygulanan tek kelime ile faşizmdir; ırkçı sömürgeciliğin vahşi uygulamasıdır. Kadın, çocuk, ihtiyar, parlamenter, belediye başkanı demeden herkesi hedefleyen, herkesi coplayan ve gazlayan bu zihniyetin başka bir izahatı olamaz. Sözüm ona Türkiye’nin yasalarına göre her parti -hele hele parlamentoda olan bir parti- gayet tabii miting yapabilir. Ama iş Kürtlere geldi mi her şey değişiyor. Bu, Cumhuriyet tarihi boyunca böyle süregelmiştir.”
“Bu, siyasal ortamı aralamaya dönük bir girişimdi” diyen Karayılan, AKP’nin siyasal ortamın oluşmasını engellediğini dile getirdi.
‘Kürt halkı özerklik istiyor’
Diyarbakır’daki BDP mitingine ilişkin görüşlerini aktaran Karayılan, “Her şey ayan beyandır. Kürt halkı Türkiye’yle birlikte yaşamak istiyor ancak onursuz bir teslim almayı kabul etmiyor. Önderliğinin özgürlüğünü ve Özerklik istiyor. Bu, çok açık ve nettir. Her şey ayan beyandır. Kürt halkı Türkiye’yle birlikte yaşamak istiyor ancak onursuz bir teslim almayı kabul etmiyor. Önderliğinin özgürlüğünü ve Özerklik istiyor. Bu, çok açık ve nettir” dedi.
‘Diyarbakır’da çözüm zeminin son umut kırıntıları katledildi’
Ramazan ayında “silah bırakma” çağrısında bulunan aydınlara da seslenen Karayılan “AKP, 14 Temmuz’da Diyarbakır’da uyguladığı faşizmle son umut kırıntılarını da yerle bir etti, katletti” dedi.
Murat Karayılan “silah bırakma” çağrısına ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi:
“Bugün İmralı’da hiçbir hukuki ve ahlaki temele dayanmayan, ulusal ve uluslararası düzeyde hiçbir izahatı bulunmayan ve bir hukuksuzluğu ifade eden ağırlaştırılmış tecrit ve psikolojik işkence özünde Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen topyekûn savaşın zirvelendirilmesidir. Yani Kürt halkına ve Abdullah Öcalan’a karşı ahlaki değerlerin bir tarafa verilerek savaşın zirvelendirilmesidir. Tarih boyunca birbiriyle savaşan güçler birbirlerinden esir aldıklarında o esire karşı saygılı yaklaşırlar. En azından o esirin insani ihtiyaçlarını karşılarlar ama bugün AKP insani ihtiyaçları bile Öcalan’a karşı kullanmakta ve bu yolla onun iradesini etkilemeye çalışmaktadır. Yine Kürt siyasetinden önüne geleni ‘KCK’lı’ diye suçlayıp içeri atıyor. İçişleri Bakanı, BDP’nin geliştirdiği mitinge ‘BDP’nin değil, PKK’nın mitingi’ diyor. PKK orada ne gezer? BDP senden resmi olarak mitingin iznini istemektedir.”
Karayılan, Uludere katliamı aydınlatılsaydı, KCK operasyonları sona erseydi, PKK’ya karşı operasyonlar dursaydı silah bırakma ortamı için hay hay diyeceklerini söyledi.
‘Yumuşama isteyenler hükümete gitsin’
Karayılan, PKK’nın her silah bıraktığında AKP’nin darbe vurmak istediğini iddia ederek, “Biz geçmişte çok kez Mübarek günler vesilesiyle ateşkesler ilan etmişiz. AKP döneminde resmi ve uzun süreli olarak 5 kez ateşkes ilan etmişiz. Onlarca kez kısa süreli, barışçıl arayışlar anlamına gelen ateşkesler geliştirmişiz. Ama AKP zihniyeti bunu her zaman zayıflığımıza yordu ve fırsatçı yaklaşarak bizlere darbe vurmak istedi. Bu, bu kadar açıkken kim yumuşatıcı bir adım atabilir. Biz yoğun bir saldırı altındayız ve bu saldırı karşısında direnmek bizim boynumuzun borcudur. Eğer yumuşamayı isteyenler varsa hükümete gitsinler; hükümet, insanlık dışı-hukuksuz tecrit politikasını sona erdirsin, özgürlük imkânını geliştirsin. Kürt siyasetçilerini tutuklamaktan vazgeçsin, Kürt halkına karşı yapılmış bu kadar haksız uygulamalara son versin, açıkça katlettiği 34 insanımız için özür dilesin. Yumuşama böyle olabilir” dedi.
‘Her şeyi yaptık, zemin olsa yine yaparız!’
Karayılan barış için hükümeti işaret ederek, “Bu açıdan herkes şunu doğru görmeli: Biz sorunun diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi için yapılması gereken her şeyi yaptık. Zemini olsa şimdi de yaparız ama şimdi zemini yoktur; zemini ortadan kaldırmışlardır. Her taraftan bir saldırı söz konusudur ve bunun en çarpıcı örneği 14 Temmuz’da Diyarbakır’da uygulanan vahşettir, yine Öcalan’ın avukatlarına karşı devreye konulan hukuksuz tutuklama ve uygulamalardır. Dünyanın neresinde kırk küsur avukatın savunmadan dolayı tutuklandığı görülmüştür. Yani bu kadar haksız-hukuksuz uygulamanın bulunduğu bir yerde kalkıp yine Kürt halkından ve Özgürlük Hareketi’nden fedakârlık istemek ne kadar adil bir şeydir?” diye sordu.
‘Ateşkes koşulları yok’
Karayılan, ateşkes olmasının söz konusu olmadığını dile getirerek, “Bizim üzerimizde, Öcalan’ın üzerinde ve halkımızın üzerinde bu kadar baskı varken bu tür şeyleri bizim kaale almamızın mümkünatı yoktur. Yoksa biz de her zaman mübarek Ramazan aylarını ve dini bayramları hürmetle karşılıyoruz ve aslında mümkün olduğu kadar barışçıl koşulların sağlanmasından yana politikalar geliştirmişizdir. Ancak AKP hükümeti bugün bunun zeminini bırakmamıştır. Bu ortamda kimsenin herhangi bir şey yapma durumu söz konusu olamaz. Çünkü tek taraflı ve kapsamlı bir saldırı durumu vardır ve halkımızın bu saldırılar karşısında direnerek zaferi garantileme görevi söz konusudur” dedi.
‘Silvan tesadüftü’
Devletle PKK arasında Oslo’da yürütülen görüşmelerin Demokratik Özerkliğin ilanından sonra AKP tarafından sona erdirildiğini söyleyen Karayılan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türk devlet heyetiyle hem Oslo’da hem de İmralı’da sürdürülen diyalog sürecinin AKP hükümeti tarafından askıya alınması ve sonlandırılmasının en önemli nedeni de Kürt siyasetinin Demokratik Özerkliği ilan etmiş olmasıdır. Her ne kadar onlar, aynı gün Silvan’da yaşanan bir çatışmayı gerekçe gösterseler de gerçek gerekçe bu değildir. Gerçek gerekçe AKP hükümetinin Kürt halkıyla protokoller temelinde ve onlara özerklik vererek uzlaşması değil, Kürt halkını sindirme kararının olmasıdır. Yoksa onlar da çok iyi biliyor ki Silvan’daki çatışma, planlı bir şey değil, tesadüfî bir çatışmaydı. Belki konuyla ilgili olmayan sıradan insanlar bilmez ama devlet bunu çok iyi bilmektedir ama gerekçe yaptı. ‘Kürtler özerklik istiyorlar, ben bunu kabul etmiyorum, bunun için Kürt özgürlük dinamiklerini ezeceğim’ demek yerine, ‘PKK bize şiddeti dayatıyor, ben de PKK’ya karşı operasyon yapacağım, savaş ilan ediyorum’ dedi. Özünde ise statü olarak özerklik isteyen tüm kesimleri hedefleyen bir kararlaşma durumu vardır.”
‘Avukatlara yönelik suçlamaların bir temeli yok’
Öcalan’a ve halkımıza karşı sürdürülen topyekun savaşın hiçbir hukuki temeli yoktur. Bugün işleyen hukuk sömürgeci hukuktur ve bu sömürgeci hukuk çerçevesinde Öcalan’ın avukatları esir alınmıştır. Hukuk adına hukuk cinayeti işlenmiştir. Bu, hukuk adına büyük bir garabettir. Yalan dolanla iddianameler oluşturup Kürt halkının ve Öcalan’ın savunma imkanlarını ortadan kaldırma girişimidir. Hiçbir hukuki temeli yoktur. Her şeyden önce Öcalan sıradan-normal bir kimse değildir; “Asrın Davası” denilen büyük bir davada yargılandı ve bu yargılamaların ulusal ve uluslararası düzeyde devam eden kısımları vardır. Bunun için yurt içinde ve yurt dışında savunmasını yapan avukatları vardır. Bu avukatların önemli bir kısmını tutuklayarak, diğerlerine ise gözdağı vererek Önderliğimizi savunmasız bırakmak istiyorlar. Bu tutuklamalar, Öcalan’ın dünyayla bağını kesme ve böylece hedeflerine ulaşmayı hedefleyen hukuk dışı bir anlayışın sonucudur.
‘Bize avukatlar tarafından getirilmiş hiçbir talimat yok’
Murat Karayılan, Oslo görüşmelerine ilişkin önemli bir açıklama yaparak, “Biz görüşmelerde hep Öcalan’la doğrudan görüşmeyi teklif ettik ve dayattık. Bizimle devlet adına görüşen söz konusu heyet de aslında çok reddetmedi, ‘sonra görüşme olabilir ama siz şimdi yazarsanız götürürüz, kendisinin yazdığını da size getiririz’ dedi ve sağ olsunlar bunu 3 yıl boyunca yaptı. Onun üzerinden sanırım Öcalan’ın 20’ye yakın el yazması mektubunu bu heyet bize ulaştırmıştır” dedi. Karayılan açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Öcalan, milyonlarca insanın ne yaptığını, ne söylediğini merak ettiği bir kişidir. Avukatlar daha önce her görüşmeye gittiklerinde, orada aldıkları notları internet üzeri dağıtıyorlardı. Sonra devlet orada not almayı değil ama alınan notları beraberlerinde dışarıya çıkarmayı yasakladı. Onlar da akıllarında kalan şeyleri, yani müvekkilleri ne söylemiş, hangi konuda neyi düşünüyor, bunları yazıp internete atıyorlar. İnternet cafelerden ya da kendi bürolarından yaptıkları bu şey madem suçsa neden on dört yıldır bu durdurulmadı?
Bize asla ve asla avukatlar tarafından getirilip verilmiş herhangi bir talimat yoktur. Herkes gibi biz de internete konulan görüşme notlarını alıp okuyoruz, güçlerimize de dağıtıyoruz.
'Devlet 3 yıl boyunca İmralı mektuplarını getirdi'
Karayılan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu konuda şunu belirtmek istiyorum: Hem Öcalan’dan bize gelen mektuplar oldu, hem de bizim kendisine yazdığımız mektuplar oldu. Ama emin olun ki bundan avukatların haberi yok. Bu tamamen Oslo görüşmeleri çerçevesinde işleyen bir mekanizmanın gerçekleştirdiği bir durumdu. Biz görüşmelerde hep Öcalan’la doğrudan görüşmeyi teklif ettik ve dayattık. Bizimle devlet adına görüşen söz konusu heyet de aslında çok reddetmedi, “sonra görüşme olabilir ama siz şimdi yazarsanız götürürüz, kendisinin yazdığını da size getiririz” dedi ve sağ olsunlar bunu 3 yıl boyunca yaptı. Onun üzerinden sanırım Öcalan’ın 20’ye yakın el yazması mektubunu bu heyet bize ulaştırmıştır. Ancak avukatlar tek bir cümle getirmiş değildir. Aynı şekilde bizim yazdığımız mektuplar da aynı heyet tarafından Öcalan’a ulaştırılmıştır. İşin gerçeği budur. Şimdi eğer kuryelikten bahsedilecekse yani Oslo mekanizması çerçevesinde böyle bir durumun yaşandığı bilinen bir husus. Ama bunun dışında bu söz konusu avukatların bizimle Öcalan arasında kuryelik yaptıkları ya da Öcalan’a uygulamaya dönük bir kurumlaşmayı yaşadıkları savı asla ve asla doğru değildir, gerçek dışıdır. Bu, aslında Öcalan’ı savunmasız bırakma ve onu etkisiz kılmaya dönük uydurulan bir senaryodur. Hukuk adına, hukuk dışı yöntemlerle Öcalan’ı savunmasız bırakmaktır. Bu, Öcalan’ın hukuki savunmasını yapan avukatları topyekun içeri atıp böylece tek yanlı bir biçimde sömürgeci amaçlarına ulaşmayı öngören bir politika sonucu yapılmış bir hukuksuzluktur."
"Zaten AKP hükümetinin bu konuda yaşadığı bu hukuksuzluk ortadan kalkmadan herhangi bir biçimde ortamın yumuşaması da mümkün değildir. Bu kadar hukuksuzluğun ve saldırının orta yerde durduğu bir ortamda yumuşamanın gelişmesi mümkün müdür? Öcalan’ın bu halkın önderi olduğunu bilmeyen var mı? Orada konuşuyor, konuşmaları internette yayınlanıyor. Bunu devlet bilmiyor muydu? Biliyordu. Ayrıca devletin de resmi olarak kaydettiği konuşmaları başta Adalet Bakanı olmak üzere birçok devlet yetkilisi de takip etmiştir. Niye o kadar zaman içerisinde önlemedi de, şimdi o insanları tutukluyorlar. Çünkü amaç Öcalan’dır, Öcalan’ı hedefleme çerçevesinde o insanlar tutuklanmışlardır. Örneğin; Oslo süreci bozulmamış olsaydı tutuklanmazlardı. Devlet de çok iyi biliyor ki o avukatların herhangi bir suçu yoktur. Onlar avukatlık görevlerini yapmışlardır. Esası budur. Esası Öcalan’ı hedefleyen bir konseptin uygulanması sonucu bu insanlar hukuksuz bir biçimde zindana atılmışlardır."
"Tabii ki buna karşı Türkiye’de adaletten ve hukuktan yana olan hiçbir kesimin sessiz kalmaması gerekiyor. Nitekim başta barolar olmak üzere çok çeşitli demokratik çevrelerin ve vicdanlı insanların bu davaya karşı tutum aldıklarını ve bu haksızlığa karşı çıktıklarını da görüyoruz; bu önemli bir tutumdur. Ama gerçek şu ki, bütün tepkilere rağmen Gülen-AKP Koalisyonu Kürt halkına ve Öcalan’a bu denli bir hukuksuzluğu herkesin gözü önünde açık açık yürüterek geliştirmektedir."
"Bizim buna karşı yapacağımız şey elbette ki her biçimde mücadeleyi geliştirmedir. Yani ideolojik, diplomatik, siyasi, hukuki ve de askeri açılardan gelişen tüm saldırılara karşı halk olarak kendimizi, değerlerimizi ve Öcalan’ı savunma ve böylece özgür geleceği yaratmadır. Çünkü bize bunun dışında var olmanın ve onurlu yaşamanın herhangi bir yolu bırakılmamıştır.”