Gündem

Karayılan: Adım atılmazsa 15 Haziran'dan sonra toplumsal direniş başlayacak

Murat Karayılan, Öcalan'ın 15 Haziran uyarısını, AKP-ABD ilişkisini ve Gülen Cemaatini değerlendirdi

21 Mayıs 2011 03:00

T24- PKK'nın Kandil'deki lideri ve KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Mısır'daki isyanların ardından yapılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama'nın görüşmelerini değerlendirdi. Karayılan, "Bölgedeki dengeler köklü biçimde değişecek. Belli ki AKP hükümeti bu konuda ABD ile anlaşma düzeyine ulaşmış. Bu açıdan da bölgenin yeniden biçimlendirilmesinde Kürt halkının kurban edilmesi vardır. Erdoğan'ın 'Kürt sorunu bitmiştir' demesinin altında bu uluslararası süreç vardır" dedi. "Ortadoğu'nun ılımlı İslam çerçevesinde şekillendirileceğini" ileri süren Karayılan "uluslararası sermaye güçlerinin Türkiye'yi girdaba sürüklemek istediğini" belirtti.

Murat Karayılan, Abdullah Öcalan'ın 15 Haziran uyarısı hakkında da "Barış konusunda samimiyiz ancak Türkiye siyaseti Kürt toplumu açısından güven verici adımlar atmazsa o zaman Kürtler de kendi başının çaresine bakar. 15 Haziran'dan sonra artık öyle örgütlü gücün savaşı olmayacak. Toplumsal bir direniş süreci olacak" yorumunu yaptı.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Karayılan, "Gülen cemaatini nasıl değerlendiriyorsunuz sorusunu "Fethullah Gülen cemaati, devleti ele geçirmek istiyor. Egemen olmak istiyor. Bizimle savaşmasının nedeni budur" diyerek yanıtladı.

Serdar Akınan'ın Karayılan ile Kandil'de yaptığı Akşam gazetesinde yayımlanan (21 Mayıs 2011) röportaj şöyle: 



Küretler adına siyaset yapan kesimin belki de en temel aktörlerinden biri hiç şüphesiz ki Kandil... Türkiye, tarihinin en kritik seçimlerine yürürken Kürt meselesindeki gelişmelerin içinde taşıdığı anlam ve potansiyel tam manasıyla kamuoyu gündemine maalesef yansımıyor. Sağlıklı bilgi akışı olmadığından da tartışmaların ekseni çok yanlış yerlerde.

Ne olup bittiğini anlama kaygısıyla aylar önce görüşme talebimi ilettiğim Kandil, geçtiğimiz günlerde nihayet kapılarını bana açtı. Kandil'de örgütün tepe ismi Murat Karayılan'la gerçekleştirdiğim söyleşi yaklaşık dört saat sürdü. Kürt siyasi hareketinin silahlı kanadının bu kritik ismiyle, meselenin hemen hemen her açısını derinlemesine konuşma ve tartışma fırsatı buldum. Konuşulanlar ve Kandil'de kaldığım günler zarfında yaşadıklarım elbette gazete sayfalarına sığamayacak boyutta. Türkiye'nin bu kritik eşiğinde Kandil'in duruş ve düşüncelerine dair kısa ama temel kısmını yansıttığım bu söyleşi kamuoyunda etraflıca tartışmayı hak eden önemde. Umarım sürece bir katkı sunar.

- 12 Haziran, her anlamda bir eşik. Bu seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçim sonuçları üç aşağı beş yukarı belli. Ancak bu seçimler Türkiye'nin iç sorunları açısından önemli bir sürece tekabül ediyor. Özellikle Kürt sorununa yaklaşım konusu Türkiye'nin geleceğini belirleyecek.

- Kürtler açısından tablo nasıl?

AKP hükümeti, 12 Eylül anayasasını değiştirmekten dem vuruyor ama 12 Eylül anayasasının en çarpıcı maddelerinden birisi yüzde 10 seçim barajıdır. Bundan hiç bahsedilmiyor. Esas olarak Kürt siyasetinin öz gücüyle seçime girmesi yönünde engel oluşturuldu. Bu barajı atlatmak için bağımsız adaylar biçiminde siyasete girme söz konusu. 'Emek Demokrasi' adı altında ortaya çıkan bağımsız adaylar listesi, ulusal demokratik birlik çerçevesinde, Türkiye halklarını temsil etmeye dönük bir fotoğraf sergiliyor. Seçim sonuçlarının pratiğe dökülmesi ve anayasa sürecine yansıtılması açısından kendi çapında belli bir önem arz edecektir.

Atılacak adımlar önemli  

- Bu meclise 'kurucu meclis' atfı yapılıyor. AKP'nin bir anayasa çalışması var ve seçim sonrası Türkiye'nin önüne konacak. Öte yandan İmralı'da Öcalan'la görüşülüyor. Orada birtakım talepler var. Dolayısıyla olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Şurası açık; ortada bir engel var ve adil demokratik bir seçim olmayacak. Bu anlamda oluşacak siyasi tablonun, kurucu meclis niteliğinde olacağını düşünmüyoruz. Kurucu meclisin tüm toplumsal kesimleri temsil eden, adil bir oranla oluşması gerekiyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana kanayan yara durumundaki Kürt sorununu, bu anayasal oluşum süreciyle çözecek miyiz çözmeyecek miyiz? Bu çok önemlidir.

Tunus'la başlayan ve Arap ülkelerine yayılan yeni süreç, Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirecektir. Bu halk hareketleri her ne kadar demokrasi, adil paylaşım gibi gerçekçi ve desteklenmesi gereken talepler temelinde gelişiyorsa da biliyoruz ki kapitalist modernitenin merkezi güçleri, sürece müdahale ederek, restorasyonla sonuca ulaşması için çaba sarf ediyorlar. Süreç derinleşecek ve Ortadoğu yeniden şekillenecektir. Kürt halkı da bu bölgenin en eski halklarından biri olarak içinde bulunduğu statüsüzlüğü aşmak istemektedir. Kürt halkı ve bölge halkları 90 yıldan bu yana büyük trajediler yaşamıştır. Bu çözülmeye muhtaç bir sorundur. Bu sorun tümüyle seçim sonrası gelişecek anayasal çerçeveye ve atılacak adımlara bağlanmıştır.

AKP, Amerika ile anlaştı

Türkiye, gerçekten bölgede demokratik açılımcı bir ülke mi olacak? Yoksa, iç sorunlarıyla boğuşan, belli bir eğilimin etkisi altında serüvenlere sürüklenecek dar bir ülke mi olacak olgusu netleşecektir. Bu konuda AKP politikalarının belli bir yönde derinleştiğini ve esasen Türkiye ve bölge halklarına bir katkı sunabilecek politikalar olmayacağı gerçeğini gün geçtikçe daha iyi göreceğiz. Neden? Çünkü AKP, başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin Ortadoğu'yu yeniden biçimlendirme siyasetinin bölgedeki argümanı olarak giderek daha çok kendisini kararlaştırmaktadır. Özellikle ılımlı İslam politikası çerçevesinde bölgeyi yeniden şekillendirmek isteyen uluslararası sermaye güçlerinin Türkiye'yi bir girdaba sürüklemek istediği açıktır.
 
Mısır sürecinden bu yana Erdoğan ile Obama görüşmeleri, NATO'nun devreye girmesi, Türkiye'nin belli bir kararlaşmaya (mutabakat) gittiğini göstermektedir. Bölgedeki dengeler köklü biçimde değişecek. Belli ki AKP hükümeti bu konuda ABD ile anlaşma düzeyine ulaşmış. Bununla da kendi rejimini korumak istemektedir. Bu siyasi yaklaşımın içeriğinde, Türkiye'yi değil kendini düşünme vardır. Bu açıdan da bölgenin yeniden biçimlendirilmesinde Kürt halkının kurban edilmesi vardır. Öyle görülüyor ki ABD, 'Sen bölge politikasında benimle ol, Kürt sorununu da istediğin gibi yönlendirebilirsin' gibi bir hesap üzerinde belli bir anlaşma söz konusudur. Bu siyasi yaklaşımın, beraberinde halklar arası ciddi bir çatışma getireceği açıktır. Erdoğan'ın 'Kürt sorunu bitmiştir' demesinin altında bu uluslararası süreç vardır. AKP hükümeti şunu bilmeli; Kürt sorunu, Türkiye'nin temel sorunudur ve toplumsal uzlaşma temeline çözülebilir. Türkiye, onun bunun adamı olma temelinde değil, halklarının öz çıkarları doğrultusunda bölgede rol oynayabilir. Ancak zaman az kaldı.

-  Beklentiniz ne?

Abdullah Öcalan, Kürt sorununun demokratik çözümü için yol haritası ortaya koydu. Bu temel bir eksendir. O eksenin çerçevesi demokratik ulus çerçevesidir. Yeryüzünde çok kültürlü birçok devlet ve ulus vardır. En çarpıcı örnek İspanya'dır. İspanya anayasasının ortaya koyduğu bir çerçeve vardır. Biz sorunun demokratik ulus çerçevesinde çözüme kavuşacağını belirtiyoruz. Biz bir ulus oluşturalım. Bu ulus tekçi bir ulus değil, çoklu bir ulus olsun. Demokratik ulus, demokratik cumhuriyet, demokratik vatan, ortak vatan çerçevesi çözüm için en ideal çerçevedir. Bu anlamda anayasanın demokratik ulus çerçevesini esas alması gerektiğini belirtiyoruz. Kürt halkının varlığının inkarı değil, kabulü... Bu temelde ülkenin tek merkezden yönetilmesini değil yerinden yönetimi öngören bir çerçeveyi içermesi gerektiğini belirtiyoruz. Kürtlere özerk statüden Cumhuriyetin ilk kuruluşunda bahsedilmiştir. Kemal Atatürk bizzat kendisi bahsetmiştir. Bu anayasanın 1921 Anayasası'nı esas alması gerektiğini düşünüyoruz.

İmralı'dan üç öneri

- Umutlu musunuz?

İmralı'da devlet adına bir heyetin görüşme süreci var. Stratejik olarak önemsiyoruz. Ancak 29 Mart yerel seçimlerinden iki hafta sonra başlayan ve adına KCK operasyonu denilen Kürt siyasetini kırımdan geçirme operasyonları devam ediyor. Abdullah Öcalan, İmralı'da bir ay önce çözüm için üç pratik öneri sundu gelen heyete. İlk olarak bir anayasa komisyonu önerdi. 'Bu komisyon, anayasaya dönük gündem oluşturucu konferanslar yapabilir' dedi. İkinci olarak eylemsizlik sürecini takip edecek, tarafları denetleyecek, süreci kalıcı hale getirecek tedbirleri almaya dönük çalışmayı yönetecek, hatta ileride adalet ve hakikat komisyonuna dönüşebilecek, giderek silahsızlanma sürecini yürütecek olan bir barış konseyi önerdi. Üçüncü olarak da Kürt sorununun çözümüyle ilgili kesimlerin destek olacağı bir komisyon dedi.

Heyet, makul buldu

Görüşme notlarından daha iyi anlıyoruz ki o heyet, 'Bu öneriler makuldür. Biz bunu hükümetin gündemine götürürüz. Hükümetin kabul etmesi için çaba sergileriz' demişler. Ancak halen sonuç çıkmadı. Geriye kalan bir aylık süre çok önemlidir. AKP hükümeti ki artık devletle aynılaşmıştır, Kürt toplumunu kandırmak mı istiyor, yeniden kendi tekçi politikasının uygulanması için tasfiye sürecini mi gündemleştiriyor, yoksa bir çözüm eğilimi var mı yok mu? Bu konudaki gerçeklik son bir ayda netleşecektir. Biz, 15 Haziran'a kadar bu sürecin netleşmesi gerektiğini belirtiyoruz. Kendi tarafımızda her şeyi net ortaya koymuşuz. Biz, demokratik çözüme varız. Barış konusunda samimiyiz ancak biz kendi kimliğimizde ve ulusal gerçekliğimizde ısrarlıyız. Türkiye siyaseti Kürt toplumu açısından güven verici adımlar atmazsa o zaman Kürtler de kendi başının çaresine bakar. Öz savunmada olun şeklinde talimat verdik, oysa bahar aylarındayız her gün eylem yapabiliriz. Bu sınırlar giderek zorlanıyor. 15 Haziran'dan sonra artık öyle örgütlü gücün savaşı olmayacak. Toplumsal bir direniş süreci olacak. Yani eğer başlatılan süreç bir Kürt isyanıysa bu isyan yeni bir mecraya girecek. Bunun görülmesi gerekir.

Kastamonu saldırısı AKP'ye mesaj

- Kastamonu'da, Başbakan'ın konvoyuna saldırıyı nasıl yorumluyorsunuz?

Bu konuda adil yaklaşmak önemlidir. Bazı siyaset ve medya çevreleri hep bir siyasi çizginin çıkarları çerçevesinde yaklaşıyor ve olayı çarpıtmaya çalışıyor. Bakın güçlerimiz eylemsizlik pozisyonundadır ama onlara dönük yoğun operasyonlar var, can kayıpları oluyor. Bu neden görülmüyor? Avanos'taki yedi kayıp niye görülmüyor. Pazarcık'ta dört kayıp niye görülmüyor. Yine Dersim'de yedi kayıp niye görülmüyor? Biz, misilleme hakkını gerektiği gibi kullansak seçim ortamı tamamen ortadan kalkacak ve bir savaş ortamı gelişecektir. Kastamonu'da yapılan eylem, aslında 'Polislerini çek' mesajıdır. 'Operasyonları durdur' mesajıdır. Bunu niye doğru biçimde anlamıyorlar da farklı biçimde, işte bilmem ne Ergenekon... Ne Ergenekon'u saçmalıktır o. Kürt halkının haklı ve ilkeli mücadelesi söz konusudur. Onu gölgelemek adına ikide bir işte derin PKK, bilmem ne PKK, her şey buradadır. Onların hepsi safsata. Öyle bir şey yok. Bu harekette her şey net ve kontrollüdür. Kastamonu'da eylem yapılabiliyor olması bir düzeydir. Bu niye görülmüyor? Ama bu düzeye rağmen eylemsizlik pozisyonunda ısrar ediyoruz. Bugün bir düğmeye basılsa ortalık toz duman olacak. Biz diyoruz ki hayır, ilkelere bağlı kalacağız, Abdullah Öcalan görüşme sürecinde, 15 Haziran'a kadar beklenilecektir. Sadece misilleme hakkını kullanmak bu güçlerin hakkıdır. Yani ben kimseye sizi öldürmek isteyenlere de silah sıkmayın diyemem. Bunu kimse kimseye dayatamaz.

- Gülen cemaatini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Fethullah Gülen Cemaati, devleti ele geçirmek istiyor. Egemen olmak istiyor. Bizimle savaşmasının nedeni budur. AKP'nin ideolojik ayağını önemli oranda cemaat oluşturuyor. İttifak halindeler. Daha önce cemaatin 60 kadar vekil adayı vardı, şimdi 90'a çıkarıldı. AKP de bu ittifaktan istifade ediyor, cemaat de. Cemaatin derdi, devleti tam olarak kontrolü altına almaktır. Bu konuda önemli mesafeler katettiği söylenebilir. Bu konuda çok fazla açıklama yapmak istemiyorum. Kendileri bilir, elimizde belgeler var. Kimin ne yaptığını biliyoruz ama açıklamayı gerekli görmüyoruz. Mesela bu KCK davası, cemaatin teorileştirip projesini çizdiği ve AKP'ye benimsettiği bir projedir.

- Cemaat, sizinle savaşıyorsa 'saldırı radarınızın içinde' anlamına geliyor...

Biz bu konuda misilleme hakkımızı koruyoruz. Kürt toplumuna yönelik bir tuzaktır. Ancak ideolojik ve siyasi mücadeleyi esas alırız. Biz bunu deşifre etmeyi esas alırız.

- Hizbullah'la kritik bir çatışma yaşandı. Arkasında bir odak var mı?

Biz biliyoruz ki devletin bazı odakları o çevreyle uğraşıyor. Yani onları tekrardan bize karşı çıkarmaya dönük çabalar var. Buna zemin sunmamak için Mustazaf Der derneğinin uzağında durmak, çatışmalı pozisyona girmemesini sağlamak için çabalar sergiliyoruz. Biz o çevre ile herhangi bir biçimde tekrardan çatışma içine girmek istemiyoruz. Öyle bir politikamız yok. Biz, Kürt sorununu çözüm aşamasına getirmişiz. Büyük bir birliğe doğru güçlü adımlar atıldı. Hizbullah içerisindeki dürüst insanlara da seslenmek istiyoruz; bu ülkede herkesin yeri var. Yeter ki insanlar kendi hatalarını anlasın, kendini topluma benimsetsin.