Karar yazarı Mustafa Karaalioğlu, Genelkurmay'ın darbe iddialarına ilişkin yaptığı açıklamayı değerlendirdi. "Genelkurmay Başkanlığı tek açıklamayla önce darbe iddialarını dünyaya duyurdu, ardından da 'Böyle bir şeye asla izin verilemez' diyerek yüreklere su serpti! Genelkurmay böylelikle, dedikodu ve söylentiyle mücadeledeki titizliğini de göstermiş oldu." ifadelerini kullanan Karaalioğlu, "Nihayet birkaç umutsuzun, birkaç da meczubun hayal ettiği şeyi önemseyen Genelkurmay’ın açıklaması yanlış olmuştur. Yalanlamak için bile olsa böyle bir dedikoduyla adını bir kez daha çıkarmamak, hiç muhatap olmamak en doğrusu olacaktı. Birkaç gazete köşesinde yazıldı diye asker, darbe lafının literatüre dönüşüne izin vermemeliydi. Darbe dedikodusu için bahis açılmaz, mesele ciddiyse de açıklamayı asker değil hükümet yapar. Bu kadar net" diye yazdı.
Mustafa Karaalioğlu'nun, "Dönüp dolaşıp darbe bahsine mi geldik?" başlığıyla yayımlanan (1 Nisan 2016) yazısı şöyle:
Tamam, ülkede demokrasinin kalitesi bir miktar düşmüştür. Temel hak ve özgürlüklerle, hukuk yaralanmaya başlamıştır ama bir darbe ihtimali üzerinde konuşacak kadar da düşmedik. O kadar da gerilemedik. Demokrasimiz hala, bırakın böyle bir bahsi, böyle bir dedikoduyu bile hak etmeyecek düzeydedir.
Ne yazık ki dedikodulara verilen önem, yüklenen anlam bazen bir ülkenin görüntüsünü yaralayabiliyor. Genelkurmay Başkanlığı tek açıklamayla önce darbe iddialarını dünyaya duyurdu, ardından da “Böyle bir şeye asla izin verilemez”diyerek yüreklere su serpti! Genelkurmay böylelikle, dedikodu ve söylentiyle mücadeledeki titizliğini de göstermiş oldu. Oldu da bu sayede 2016 yılının tarihine askeri darbe lafı kaydedildi. Reddiye de olsa, “asla, kat’a…” babında da olsa ve nihayet “tavizsiz davranırız” şeklinde de olsa darbe mevzusu en üst düzeyde ciddiye alınmış oldu.
***
Nihayet birkaç umutsuzun, birkaç da meczubun hayal ettiği şeyi önemseyen Genelkurmay’ın açıklaması yanlış olmuştur. Yalanlamak için bile olsa böyle bir dedikoduyla adını bir kez daha çıkarmamak, hiç muhatap olmamak en doğrusu olacaktı. Birkaç gazete köşesinde yazıldı diye asker, darbe lafının literatüre dönüşüne izin vermemeliydi.
Ayrıca, bu kesin ret meseleyi halletmeyecek bilakis; bugünden sonra keyifle ve zevkle yeni dedikodulara yelken açılacaktır. O açıklama orasından burasından evrilip çevrilecek ve “Şimdilik yok, vuslat başka bahara” kabilinden fallar açılacaktır.
***
Bu ülke 1960 darbesinden beri ama bilhassa 2000’lerin başından itibaren darbeyle, darbe fikriyle, darbe ihtimaliyle, darbe kurumlarıyla mücadele ediyor. Büyük ölçüde de muvaffakiyet sağlıyor. 12 Eylül darbesi yargılandı, 28 Şubat darbesi tatmin edici olmasa da yargılanıyor. On yıllardır adı darbeyle anılan kurumlar ve partiler de saflarını belirleyip demokrasiden yana tavır almak zorunda kaldılar. Bütün bunlar bir ülkenin kendi demokratik mücadelesi açısından değerli tecrübelerdir.
Türkiye bunu başardı… Dünya konjonktürünün yardımıyla değil tamamen kendi iradesiyle. Nitekim, dünyada hala darbeler yapılıyor ve konjonktür bırakın engellemeyi o darbeleri alkışlıyor.
Madem dedikodular bu kadar ciddiye alınıyor biz de bir açıklama yapalım o zaman. Türkiye’de bir daha darbe olmayacaktır ve bunun teminatı da Silahlı Kuvvetler değil; bizatihi halktır. Bizatihi, milli iradenin lezzetini tadan ve demokrasinin zevkini çıkarmaya başlayan toplum darbeye izin vermeyecektir. Türkiye, son dönemde bu yönde; yani bir daha asla darbe yaşamayacak istikamette tanzim edilmiş ve sistemin kalbine millet iradesi konmuştur.
***
Demokrasinin teminatı millettir ve teminatı millet olmayan rejim de zaten demokrasi değildir.
Darbe dedikodusu için bahis açılmaz, mesele ciddiyse de açıklamayı asker değil hükümet yapar. Bu kadar net.
“Darbe olacak mı olmayacak mı” söylentisi ülke için ne kadar büyük haksızlıksa; olmayacağını duymak için TSK’nın bültenine bakmak da o kadar büyük haksızlıktır. Hatta, bu bitip tükenmeyen olağan şüpheli muamelesi askere de haksızlıktır.