Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, "Bizim Mahalle'nin iç mesaj tedavülünde, Karamollaoğlu, Davutoğlu ve Babacan’a yönelik dehşetli bir kıyım dili devam ediyor. “İhanet” en hafif kelime. Ötesinde neler neler yok ki… Dış bağlantılar, Yahudilikten bilmem nerelere kadar uzanan baba – ata üretimi…. çılgın odaklarda ne üretilirse tedavüle konuyor." değerlendirmesini yaptı.
Taşgetiren yazısında, "Bu yalanlar, iftiralar nerelere kadar uzanır, gerçek dışılığı idrak edilince kimden nasıl helâllik talep edilir, “Kul hakkı” hassasiyetinin “ahiret hassasiyeti, mahşer ortamı hassasiyeti” kadar önemsendiği bir mü’minler topluluğunda hiç hesaba katılmıyor. Bu çarpıklıkları okumak bile insanın içinde “mü’min kardeşinin etini yemek” kadar “tiksindirici” olduğu bilindiği halde, kardeşler öldürülüyor, etleri çiğneniyor… Sebep ne? Tayyip Erdoğan yönetimine itiraz etmeleri, onun yanından ayrılmaları ve başka bir siyasi yapı içinde yer almaları. Oysa bir insan, Tayyip Erdoğan’ın mesela namazını, orucunu, kişisel ibadetlerini önemli bulup, iş tutma tarzını, ülke yönetim üslûbunu tasvip etmeyebilir." ifadesini kullandı.
Taşgetiren şunları kaydetti:
"Öyle de oldu. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları, Refah – Fazilet çizgisinden ayrılıp yeni parti kurdu meselâ. İtirazları Erbakan Hoca’nın namazına, niyazına değildi kuşkusuz. Ama o yönetim tarzını doğru bulmadılar. Başka bir dil ile iktidara gelinebileceğini ve Türkiye’yi yönetebileceklerini düşündüler. Bunu başardılar da. Davutoğlu – Babacan uzun süre beraber oldular Tayyip Bey ile. Hakeza Abdullah Gül, Abdüllatif Şener de öyle; kurucu idiler Ak Parti’de… Sonra “Bu yönetim tarzını doğru bulmuyoruz” diye ayrıştılar. Şimdi, Millet İttifakı diye bir yapı içindeler. Tayyip Erdoğan karşısına Kemal Kılıçdaroğlu geldi.
“Tayyip Erdoğan mı Kemal Kılıçdaroğlu mu?” gibi bir sorunun Bizim Mahalle’de sorulması tabii. Yine Bizim Mahalle’de bu sorunun “İslam’la ilişki” noktasında sorulduğunu görmek gerekiyor.
Siyaset noktasında halk genelinin içinde de soruyu böyle soranlar olacağı muhakkak. Ancak sorunun böyle sorulmasını yadırgayanlar olması da tabii. Hatta zaman içinde, soruyu önce böyle soranların “Tamam bizimkiler dindar ama şunlar da dindarlıkla bağdaşmıyor” tarzında bir noktaya gelmesi de mümkün.
Her birimiz mevzilerimize yerleşip, yeni bir iktidar zamanına kadar savaş dilini mi kuşanacağız? Bütün yumurtaları bir sepete koyup, ne olursa olsun demek mi çıkış yolu? Bence her şeye biraz daha teenni ile bakmak gerekiyor. Her türlü çamur atmayı meşru gören bir savaş dili yerine iletişim kapılarını açık tutmaktan söz ediyorum."