Karar yazarı Hakan Albayrak, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nde (IKBY) düzenlenen referandum sonrası yaptığı "yaptırım" açıklamalarını eleştirdi. Albayrak, "Hükümetimiz, Mavi Marmara’yı kana bulayan İsrail’e bile ekonomik ambargo uygulamamıştı. Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri, yıllarca süren krize rağmen artarak devam etmişti" dedi.
Hakan Albayrak'ın "Bu bize 'üst akıl'ın bir oyunu olmasın?" başlığıyla yayımlanan (28 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen salı günü 2017-2018 Akademik Yılı Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin bütün ikazlarına rağmen bağımsızlık referandumu düzenleyen Irak Kürdistan Bölge Yönetimi’ne (IKBY) ağır yaptırımların işaretini verdi.
İlgili konuşmanın bazı kısımlarını ve o kısımlarına dair mülahazalarımı paylaşmak isterim.
***
“Bir vanayı kapadığımız anda iş bitti. Bütün geliri meliri, hepsi ortadan kalkıyor. Tırlar Kuzey Irak’a çalışmadığı anda bunlar yiyecek giyecek bulamayacaklar. Öyle bir duruma gelecekler. Niye? Mecburuz, yaptırım.”
Böyle bir mecburiyetimiz yok ve olamaz. Bilakis, en azılı düşmanlarımızla savaşırken aldığımız esirleri bile yedirmeye ve giydirmeye mecburuz. Onları dahî aç ve çıplak bırakmamız caiz değilken böyle bir yaptırımı kardeş ve dost IKBY halkı için nasıl düşünebiliriz?
Bir hatırlatma: Hükümetimiz, Mavi Marmara’yı kana bulayan İsrail’e bile ekonomik ambargo uygulamamıştı. Türkiye-İsrail ekonomik ilişkileri, yıllarca süren krize rağmen artarak devam etmişti.
Nitekim Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi diyor ki: “Rusya ilk ticarete dokundu ve Türkiye’ye ders vermeye çalıştı. Bu son derece yanlıştı. Kuzey Irak konusunda aynı yanlışı yapmamızı pek uygun görmüyorum. Hükümet olarak, ülke olarak, benim devletimin menfaatleri başka bir şey dediği zaman, o karar net olarak alınır. Biz de Ekonomi Bakanlığı olarak onu emir telakki eder, öyle hareket ederiz. Ama şu anda bakanlık olarak refleksimiz, normal seyrinde devam etmesi. İsrail’le de çok şey yaşadık ama ticaretin devam etmesinden yana oldum. Mısır’da da böyle oldu…”
***
“O zaman İsrail bunlara nereden neyi nasıl gönderecek? Göndersin bakalım. Amerika’da Jewish Commitee ile bir görüşmemiz oldu. Netanyahu ile münasebetleri sordular. Ben de kendilerine dedim ki: Her şeyden önce bir münasebetin kurulabilmesi için Türkiye ile ortak paydada buluşmak lazım. Önce kendilerine söyleyin, nereden çıktı bu Kuzey Irak yerel yönetiminin şu anda attığı adımı desteklemek? İsrail’den başka destekleyen var mı? Bunu kendilerine söyleyin, önce bunu gözden geçirsinler. Bunu gözden geçirmedikçe, atacağımız birçok adımı da bundan sonra İsrail ile de atamayız. Yani, Türkiye’yi bölgede oyun kurucu olarak görmeyenlerle bizim adım atmamız mümkün değil. Türkiye bu bölgede oyun kurucudur.”
Türkiye mevcut IKBY siyasetiyle hangi oyunu kuruyor? Gerçekten kendi oyununu mu kuruyor, yoksa Irak üzerindeki tahakkümünü korumaya ve güçlendirmeye çalışan İran’ın oyununa alet mi oluyor? Galiba ikincisi.
Dahası, “üst akıl”ın Türkiye’yi kuşatma oyununa da hizmet ediyor bu siyaset. Emperyalist/Siyonist fitne ehlinin manevra alanını genişletiyor, elini güçlendiriyor. Sair Irak toprakları, İran ve Türkiye ile arasındaki kara sınırları kapanan, komşularının hava sahalarını da kullanamayan, petrol ihraç edemeyen ve başkaca bir alışveriş de yapamayan, yiyecek ve giyecek bulamayan IKBY “üst akıl”ın şu telkinine açık hale gelebilir: “Görüyorsun işte, bu komşuların seni boğmaya çalışıyor ve kısa vadede ablukayı kaldırsalar bile uzun vadede aynı şeyi tekrar yapmayacaklarının garantisi yok. Mutlu ve müreffeh bir devlet olarak geleceğini teminat altına almanın tek yolu, topraklarını denize açmandır. O zaman komşularının merhametine muhtaç olmazsın. Gel, PKK/PYD/YPG ile kavganı bitir, onlarla birleş, Suriye topraklarına yayıl ve Kürdistan’ı Lazkiye’ye kadar genişletip Akdeniz’e ulaşmak için varını yoğunu ortaya koy.”
Barzani ve müttefikleri bu oyunda oynamayı kabul etmese de, IKBY siyasetinin başka bazı aktörleri seve seve kabul edebilir. Yiyecek ve giyecek bulamayan IKBY ahalisi de onları Barzani ve müttefiklerine tercih edebilir.
***
“Türkiye’nin, İran’ın, Irak merkezî hükümetinin, yani çevresindeki tüm ülkelerin karşı olduğu bir bağımsızlık girişiminin fiilen mümkün olması ve orada yaşayanları mutlu etmesi düşünülemez. Şimdi bu sabah güzel bir istihbarat geldi. (Bir gazetecinin paylaştığı tweetten söz ediyor olsa gerek – H.A.) Kuzey Iraklı bir şoföre sormuş, ‘Ne yaptın, ne oy verdin?’ ‘Evet oyu verdim.’ ‘Peki bağımsızlığınız tanınmazsa ne olacak?’ ‘Çoluğumu çocuğumu alacağım, Türkiye’ye gideceğim’ demiş.”
Demek ki yeni bir göç dalgasına hazırlıklı olmamız gerekiyor. İnşaallah bütçemizi ve sosyolojimizi buna hazırlamaya matuf tedbirler hükümetçe alınıyordur.
Bu bir yana…
Adam “Çoluğumu çocuğumu alıp İsrail’e gideceğim” dememiş, her şeye rağmen “Türkiye” demiş. Erbil’deki bağımsızlık mitinglerinde bir-iki kişi İsrail bayrağı salladı diye Iraklı Kürtleri külliyen İsrail uşağı sayıp ‘Bunlar bizim kardeşimiz olamaz’ diyen arkadaşların dikkatine!
Orada o bayrakların tam da ‘Bunlar bizim kardeşlerimiz olamaz’ deyip IKBY’yi İsrail’e terk etmemiz için “üst akıl” tarafından sallandırıldığı ihtimalini de söz konusu arkadaşların dikkatine sunarım.