Gündem

Kadınların yüzde 63,7'si ailesinden, yüzde 24,1'i eşinden şiddet görüyor!

CHP'li Sedef Küçük: Bu ülkede kadınları intihara sürükleyecek denli bir şiddet vardır. Bu şiddetin temeli, kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağı yönündeki toplumsal zihniyettir

08 Şubat 2013 14:32

HÜLYA KARABAĞLI / Ankara

 

TBMM Genel Kurulu’nda, BDP’nin kadına yönelik şiddetin araştırılması önergesi üzerinde konuşan CHP İstanbul Milletvekili Sedef Küçük, yapılan araştırmalarda her iki kadından birinin, “yeniden dünyaya kadın olarak gelmek istemem” dediklerini söyledi. Küçük, kadınların yüzde 63,7’sinin aile bireyleri, yüzde 24,1’nin de kocasından şiddet gördüğüne dikkat çekti.

Türkiye Genç İşadamları Derneği’nin, “İşte Kadınlarımız” adlı son araştırmasında, “Sizce Türkiye'de kadına değer veriliyor mu?” sorusuna kadınların yüzde 62,9'u ‘hayır’, yüzde 26,3'ü ‘evet’ yanıtı veriyor. Farklı araştırmalarda, şiddet gören iki kadından biri “Dünyaya yeniden gelirsem asla kadın olmam” diyor.

 

‘Kadınları intihara sürükleyecek kadar şiddet var’

 

Küçük’ün, genel kuruldaki konuşması şöyle:

“Bu ülkede kadınları intihara sürükleyecek denli bir şiddet vardır. Bu şiddetin temeli, kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağı yönündeki toplumsal zihniyettir.

‘İnsanlar şiddeti görmezden gelse, devlet görmezden gelemez’

Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'nden söz ettim. CEDAW, kadınlara karşı ayrımcılığı tanımlayan ve hukuken bağlayıcı bir insan hakları sözleşmesidir. Amacı ve sonuçları açısından ayrımcılığı, doğrudan ve dolaylı ayrımcılığı, kasıtlı ve kasıtsız ayrımcılığı yasaklar.

Yalnızca yasal ve biçimsel eşitlik değil, gerçek eşitlik talep eder ve kadınlara karşı ayrımcılığın yok edilmesi için gecikmeksizin geçici özel önlemler alınmasını öngörür, devletleri kadının gördüğü şiddet konusunda önlem almaya zorunlu tutar. İnsanlar şiddet karşısında susabilir, birileri görmezden gelebilir ama ‘devlet’ dediğimiz mekanizma şiddete karşı susamaz, görmezden gelemez, görmezden gelinmesine de izin veremez.

Eğer bir kadın ‘Şiddet görüyorum’ derse, eğer ‘Kocam beni öldürecek’ derse devletin bunu yok sayma hakkı asla olamaz. Şiddet gördüğü için sığınma evine giden bir kadını onu koruma koşullarını yaratmadan ölümün kucağına atamaz. Sorun yalnızca toplumdaki bir zihniyet sorunu olmanın ötesine taşmaktadır. Sorun devletin de sorunudur. Şimdi, denilebilir ki ‘Devlet ne yapsın?’ Devlet, o büyük harflerle yazılan devlet, insanların yaşamlarını korumakla yükümlüdür. Devlet koruma isteyen kadına ‘Haydi barışın, olsun, bitsin’ diyemez. ‘Herkese koruma verecek halimiz yok’ diyerek korumazsa, çocuk yaştaki evlilikleri görmezden gelirse, iyi halden indirimler uygularsa bunun adı bu suçlara ortak olmaktır, bunu kimse inkâr edemez.”