Gürültülü, rengarenk ve hızlı "matatu"lar (minibüs) Nairobi caddelerinde gözden kaçmayacak bir görüntü. Kenya'nın başkentinde 3 milyon kişi bu minibüslerle yolculuk yapıyor. Ancak pek çok kadın için bu minibüsler, taciz ve rahatsız edilme ortamı.
Bir grup matatu sürücüsü onları aracın içine geçmeye zorlarken, Lynn Baraza ve kız kardeşi, bir otobüs durağına doğru ilerliyordu.
"Bizi itmeye ve kız kardeşimin kolunu çekiştirmeye başladılar, bebeği göğsüne sarılı olmasına rağmen" diyor Baraza. Sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Bize cinsiyetçi ve cinsel olarak aşağılayıcı şeyler söylüyorlardı. Bizi rahat bırakmalarını söyledim ve kimsenin yardım etmeyeceğini anladığımda ağlamaya başladım. Kız kardeşim çok korkmuştu."
Şans eseri, Lynn ve kız kardeşi fiziksel olarak zarar görmedi ancak tecrübeleri nadir bir olay olmaktan çok uzaktı.
Women's Empowerment Link (Kadınları Güçlendirme Ağı) isimli Nairobi merkezli destek grubunun anket yaptığı 381 Kenyalı kadından çoğu, kamu taşıtlarında cinsel şiddete maruz kaldıklarını söyledi.
Stop Street Harrasment (Sokaktaki Tacizi Durdurun) isimli örgüt tarafından derlenen çalışmalar, benzer bulgulara sahip. Araştırma, Paris'te kadın yolcuların hepsinin toplu taşıma araçlarında en az bir kez rahatsız edildiğini ortaya koyuyor.
İngiltere'de ana muhalefetteki İşçi Partisi'nin lideri Jeremy Corbyn de dahil olmak üzere bazı siyasetçiler, kadınlar için ayrı vagonların çözüm olabileceğini söyledi.
Meksika'dan Japonya'ya ve Hindistan'a pek çok ülkede; otobüs, tren ve taksi gibi farklı taşıtlarda deneniyorlar. Ama kadınların hayatlarını daha güvenli hale getirdiklerine dair bir kanıt var mı?
Bunu, pek çok nedenden ötürü ölçmesi zor.
Kamu taşıtlarındaki saldırılar, çoğu zaman ihbar edilmiyor, edildiğinde bile bir sürü ülke bu verileri yayımlamıyor.
Ayrım kültürel nedenlerle olsa da, pek çok ülke kadınlara özgü taşıtları, öncelikli olarak cinsel taciz sorunları nedeniyle uygulamaya koydu.
Bu kentlerin, kadınlara özel taşıt araçları kullanıma sokulmadan önce daha tehlikeli olmaları muhtemel.
Bunu bilmenin tek yolu, bu taşıtlardan önceki ve sonraki koşulları karşılaştırmak. Ancak bu konuda çok az veri var.
Verilerin olduğu yerlerden biri Japonya'nın başkenti Tokyo.
2004 yılında bir dizi tren hattında kadınlara özgü taşıtlar uygulamaya sokuldu.
Bir yıl sonra, kentteki kadınlara yönelik gayri ahlaki davranışlarda yüzde 3 azalma görüldü, ancak kadınlara özgü vagonların kullanıma sokulduğu hatlardan ikisinde taciz yüzde 15-20 oranında arttı.
Ancak bunun nedeni, karma vagon sayısının ya da şikayet edenlerin sayısının artması da olabilir.
Kadınların, etraflarında erkek olmadan seyahatte kendilerini daha güvende hissettiklerini biliyoruz.
Reuters haber ajansının 2014 yılında yaptığı bir ankete katılan 6 bin 300 kadının yüzde 70'i, ayrı vagonlarda seyahat ederlerse kendilerini daha güvende hissedeceklerini söylediler.
Sonuçlar ülkeden ülkeye değişiyordu. Filipinler'in başkenti Manila'da bu oran yüzde 94'e çıkarken, New York'ta bu oran yüzde 35'te kalıyordu.
Aynı anket, kadın yolcular için en tehlikeli 16 büyükşehri sıraladı.
Zirvedeki 5 kentten 4'ünde (Bogota, Meksiko, Delhi ve Cakarta) kadınlara özgü ulaşım araçları bulunuyordu.
Kadınlar yolculuklarının daha güvenli hale geleceğini düşünse de, gerçekte öyle olmayabilir.
Eğer ayrı vagonlar kadınlara huzur verecekse, uygulamaya koymak mantıklı değil mi?
Yaşadığı deneyine rağmen Lynn öyle düşünmüyor.
Onun yerine, Kenya'da toplumun tamamının taciz ve rahatsız edilmeye hoşgörü göstermemesinin değişimin anahtarı olduğunu düşünüyor.
Kadınlar seyahat ederken daha güvende olsalar da, otobüsten indikleri anda tacizle yine karşılaşabileceklerine dikkat çekiyor.
Bu politikanın yanlış olduğunu düşünen sadece Lynn değil.
Pek çok akademisyen ve uzman, cinsiyet ayrımına dayalı taşıtların sadece geçici bir çözüm yöntemi olduğunu ve kadınlara saldırıları normalleştirdiğini düşünüyor.
Tacizcilerin davranış biçimlerini değiştirmeleri ya da daha etkili yasaların uygulamaya sokulması beklentisi yerine, kadınların tacizden kaçınması yönünde bir beklenti oluşturduğunu söylüyorlar.
FIA derneğinin kamu taşıtlarında kadınların güvenliğine ilişkin yayımladığı bir rapor, cinsiyete dayalı ayrımın "bunun kabul edilemez bir davranış olduğu meselesinin altını çizmediğini" ve "kadınların özgürce seyahat etmesine izin verilmemesini ve kadınların özel ilgiye ihtiyacı olduğu anlayışını tasdik ettiğini" yazıyor.
Everyday Sexism Project (Her Gün Cinsiyetçilik Projesi) kurucusu Laura Bates, bu uygulamamnın kadınlara yönelik saldırıların kabullenilmesi anlamına geldiği konusunda hemfikir.
Laura Bates, BBC 4 Radyosu'na yaptığı açıklamada, "Doğru olan meseleyi bir suçlu-odaklı yaklaşımla ele almak... Sadece kadınları taşıyan araçlar, bu tür saldırıların kaçınılmaz olduğu ve sadece kadınları bir yere tıkmak ve onlardan uzak durmak gerektiği mesajını gönderiyor" diyor ve ekliyor:
"Veriler, kadınların ayrı taşıt araçlarında daha güvende hissettiğini ortaya koyuyor ve bu yolculukları süresince daha güvende oldukları anlamına gelebilir."
Ancak cinsiyet ayrımı temelli taşıma, tacizin ve rahatsız edilmenin kökenindeki sorunlara işaret etmiyor.
Bu sorunlar ise söz konusu davranış kalıbının toplumda kabul görmesi, dengesiz güç dinamikleri ve suçu işleyenlere yönelik yaptırımların azlığı.