Yeni Şafak yazarı Erol Göka, "Şehirde ailesinin gelecek endişesini üstlenmiş kadınlar, arada bir Ak Parti’de boy gösteren kendilerini ciddiye almayan, dayatmacı söz ve tavırlardan rahatsız oluyor, tedirginlik duyuyorlar" dedi.
Göka'ya göre, erkekler, vatanı savunmak, erdem timsali olmak ve evin geçimini temin etmek gibi konuları baz alarak oy tercihinde bulunurken, kadınlar ise çocuklarını adam yapmak, yuvasının huzur ve saadetini temin etmek için her ne gerekliyse, hepsini hesap edip oyunu veriyor.
Erol Göka'nın Yeni Şafak'ta "Kadınların gönlü hala AK Parti’de mi?" başlığıyla yayımlanan (29 Ocak 2015) yazısı şöyle:
Kadınların gönlü hala AK Parti’de mi?
Kadın ya da erkek olarak doğuyoruz ama cinsiyet kimliklerimizi esasen toplum inşa ediyor. Kültürlerin temel işlevlerinden birisi de, toplumsal cinsiyet rollerinin belirlenmesi. Bizim kültürel coğrafyamızda hala kadın toplumsal cinsiyet kimliği için “yuvayı yapan dişi kuş”, “iç işleri bakanı” ve “annelik” sıfatları, kurucu vasıflar. O “annelik” ki, toprakları, “anavatan” yapma, “adamları adam etme”, “cenneti ayaklarının dibine serme” özelliklerini haiz. Bu özelliklere yakından bakıldığında, erkeklere, vatanı savunmak, erdem timsali olmak ve evin geçimini temin etmekten gayrı rol kalmadığı görülecektir.
Oy verme davranışını, sağlam biçimde analiz edebilmemiz için, toplumsal cinsiyet rollerindeki farklılaşmayı hesaba katmak mecburiyetindeyiz. Mesela kültürel coğrafyamızdaki kadının toplumsal cinsiyet rolü, oy verme davranışında asla ideolojik partilere meyletmeme şeklinde tezahür eder. Bu sonuç, demokrasi tarihimizdeki tüm seçimlerde çok açık biçimde görülür. Akla değil hayale hitap eden, bugüne ve yarına değil uzak geleceğe baktığını söyleyen, yakıcı gündelik hayat gerçeklerine değil, sahici olmayan erdemlere başvuran partilere ve siyasi söylemlere kadın seçmen, vize vermemiştir. Bu coğrafyada kadınlar, sanılandan çok daha akılcı, tavrının sonucunu bugünden yarına görmek isteyen, realist siyasi öznelerdir. Onlar, izledikleri dizilerde, sevdikleri sanat eserlerindeki “romantik” ve “hayalci” tercihlerinin aksine siyasi tercihlerinde aşırı gerçekçidirler; evin, ailenin tüm endişe ve sıkıntılarını önlerine koyarak ve verdiği oyla, bunların ne kadarını ortadan kaldırabileceğini düşünerek siyasi tercihte bulunurlar.
Ülkemizde kadın seçmenin oy verme davranışının karmaşıklığını, erkek seçmenin nispeten daha az seçenekli ve analizi kolay olan davranışından giderek daha iyi anlayabiliriz. Erkek seçmenin oy verme davranışı, esasen iki kolon üzerinde yükselir. Bunlardan birincisi, siyasetin erdemleri esas alan söylemidir. Söyleme kapılma, erkek seçmenin oy verme davranışında ideolojinin cazibesini, iç-tutarlılığını ve siyasi aktörlerin (liderin) davranışlarıyla örtüşmesini, birinci planda göz önünde bulundurmasına yol açar. Erkeklerin sabah akşam, şevkle siyaset konuşmalarının sebebi de haddizatında budur. Erkek seçmenin oy verme davranışındaki ikinci esas yol gösterici, onun evin geçimini temin işlevinden kaynaklanır. Erkek seçmen, ideolojinin cazibesine kapılır kapılmasına ama hayatın gerçeklerine de tümüyle gözlerini kapayamaz zira günlük maişet derdi onun omuzlarındadır. Günlük maişet derdinin erkekçe yegâne devası, “istikrar”dır. Erkek seçmen, oy verirken eve ekmek götürüp götüremeyeceğini, tezgâhının dağılıp dağılmayacağını da göz önünde bulundurur.
Kadın seçmenin ise sanılanın aksine işi çok daha zor, sorumluluk asıl onun omuzlarında. Kadın, yurdu anavatan, çocuklarını adam yapmak, yuvasının huzur ve saadetini temin etmek için her ne gerekliyse, hepsini hesap edip oyunu verir. Tüm siyasi söylemleri, kendisine, ailesine yakın gelecekte nasıl bir ülke vaat ettiklerine göre değerlendirir. Siyasi aktörlerin sözlerinde durma kapasitelerine, samimiyetlerine enine boyuna bakar, hiç siyasetle ilgili değilmiş gibi görünür ama aslında onları mütemadiyen test eder. Kime, neden oy vereceğini sorsanız belki dişe dokunur tek bir cümle edemiyorsa, olmadığından değil, konuşacağı alanının genişliğinden, uçsuz bucaksız oluşundandır.
Ak Parti, iktidarları boyunca, güya batılılaşma adına insanımıza, kadınlara, kimliklere sadece kendisi biçim vermek isteyen, “eski Türkiye” diye ifade edilen tabloyu değiştirmeye yöneldi. Cuntalarla arada bir nefes aldırılmak zorunda kalınan, vesayetçi, oligarşik düzene son vermeye çalıştı. Bunu yaparken millete güvendi, sürekli insana, sivillik bilincine vurgu yaptı. Gerek Erdoğan’ın tavırlarında, gerek annesiyle, eşiyle ve kızlarıyla ilişki temsillerinde kadınları gerçek siyasi aktör olarak gören ve saygı gösteren anlayış çok barizdi. Yoksul ve ezilmiş kadınlar, akın akın, kendini “insan” yerine koyan bu çağrının güven verici ve samimi sahibine yöneldi. Ak Parti, enerjimizi tüketip duran, evlatlarımızın kanımızın dökülmesine yol açan Kürt meselesini barışçı biçimde çözmeye cesaret etti. Cumhuriyetin dünyadan geri kalmama idealine bağlı kalmanın ötesinde, güçlü ve modern Türkiye için çabaladı. Bireyleşmeyi, şehirleşmeyi, iç göçün gereklerini ve sorunlarını gördü. Ekonomik plan ve hamleleri düzgün yaparak refahı tabana yaymaya, ülkemizi “Büyük şehirler Türkiye’si” yapmaya uğraştı.
Ak Parti, tüm bunları yaparken en büyük destekçisi, şehirlerin yoksul kesimleri, şehirde ailesinin gelecek endişesini üstlenmiş kadınlardı. Şehirli yoksul kadınların tam da bu siyasi programa, böyle bir liderliğe ihtiyaçları vardı. Şimdi, Ak Parti’nin siyasi rakibi yok ama verdiği büyük sözler ve icraatları, kendisinin en büyük rakibi olarak ortada duruyor. Büyük şehirler Türkiye’sinin kadınları, demokratik, güçlü ve refahı tabana yaymış bir toplum olma idealini artık biliyor ve tanıyorlar. Bu ideale, Ak Parti’nin bu kadrolarıyla ne kadar ulaşılabilir diye düşünüyorlar, ona göre oy verecekler. Öyle sanıyorum ki, en çok, arada bir Ak Parti’de boy gösteren kendilerini ciddiye almayan, dayatmacı söz ve tavırlardan rahatsız oluyor, tedirginlik duyuyorlar.