Dünya

Kadın hakları için referans 'İstanbul Sözleşmesi'

Avrupa kıtası, özellikle Strasbourg merkezli Avrupa Konseyi aracılığıyla kadına yönelik şiddete karşı 1990’lı yılların başlarından bu yana kurumsal planda mücadele ediyor.

17 Şubat 2015 22:34


Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1993 yılında kadına yönelik şiddete karşı karar almış, Amerika kıtasında 1994 yılında bu konuda Belem do Para sözleşmesi imzalanmış, 2003 yılında da Afrika İnsan Hakları Şartı’na eklenmek üzere bir protokol hazırlanmıştı.

Ancak Avrupa Konseyi; yaklaşık 10 yıl süren tartışmalar sonunda 2011 yılında, doğrudan bağlayıcı olmayan bu metinlerin ötesine giderek, kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik şiddet, cinsel ve her türlü taciz ve zorla evlendirmenin yasalarla cezalandırılmasını öngören dünyanın ilk ve tek bağlayıcı sözleşmesini hazırladı. Sözleşme ilk defa aile içi şiddeti de kapsaması nedeniyle o dönem “devrim” olarak nitelendi. Hedefi “kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmak” olarak gösterilen sözleşme, Türkiye’nin Avrupa Konseyi dönem başkanlığı yaptığı bir dönemde İstanbul’da düzenlenen bir toplantı sırasında imzaya açıldı. Tam adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan metin bu nedenle kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılıyor. Türkiye, Avrupa Konseyi dönem başkanı sıfatıyla metnin imzaya açılmasını sağlayan ve bu kapsamda ilk imzalayan ülke oldu. Sözleşmeyi 11 Mayıs 2011’de imzalayan Ankara, 14 Mart 2012’de onayladı, 1 Ağustos 2014 tarihinde de yürürlüğe koydu.

Sözleşme’nin temel amacı, kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak. Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak; kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak; kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlanmasını da öngörüyor.

Türkiye'de de yürürlükte

Sözleşmenin belki de en yenilikçi yanı, içerdiği hükümlerin devletler tarafından ne derece yerine getirildiğini denetleyecek bir mekanizma öngörmesi. GREVIO adı verilecek bu denetim mekanizması 10 uzmandan oluşacak. Sözleşme şu anda aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 Avrupa ülkesinde yürürlüğe girmiş durumda. Ancak; Almanya, Belçika, Finlandiya, Yunanistan, Norveç, Hollanda ve İngiltere gibi ülkeler, değişik nedenlerden ötürü, sözleşmeyi henüz onaylamış değiller. Avrupa Konseyi, GREVIO’nun çalışmalarına 2-3 yıldan önce başlayamayacağını belirtiyor. Avrupa Konseyi GREVIO'nun çalışmalarına fiilen başlamadığından, üye ülkeler hakkında henüz denetim raporlarına sahip değil.

Buna karşılık, Türkiye’nin, bir Avrupa Konseyi organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) kadına yönelik ve aile içi şiddetle ilgili sicili oldukça kabarık. AİHM’nin Nahide Opuz davasında 2009 yılında açıkladığı ve Türkiye’yi “kadına karşı ayrımcılıktan” suçlu bulduğu tarihi karar, İstanbul Sözleşmesi’ne temel oluşturan belgeler arasında yer alıyor. Türkiye’de kadın hakları konusu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından hazırlanan raporlarda da düzenli olarak gündeme getiriliyor. AP’nin gelecek ay oylanacak son taslak Türkiye raporunda, “kadına yönelik şiddet vakalarının kaygı verici olduğu” belirtilip, kadınların kournması için sığınak sayısının arttırılması ve her alanda cinsiyet eşitliği için kadınlara “pozitif ayrımcılık yapılması” isteniyor.

Öte yandan, Avrupa Konseyi uzmanları, kadına yönelik şiddetle mücadelede idam cezası tartışmasını “anlamsız ve faydasız” bulduklarını söylüyorlar. Uzmanlar, Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa coğrafyasının “ölüm cezasından arınmış kıta” haline geldiğine işaret edip, Türkiye'nin konuyla ilgili Avrupa sözleşmelerinde taraf olduğunu hatırlatıyorlar. Ankara, ölüm cezasının kaldırılmasıyla ilgili Avrupa sözleşmesini 2003 yılında imzalayıp onaylamış, ölüm cezasının savaş hali de dâhil olmak üzere her durumda kaldırılmasını öngören Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 13’üncü Protokolü ise 2004 yılında imzalayıp 2006 yılında onaylamıştı. Ölüm cezasının kaldırılması günümüzde “Avrupa kulübü üyeliğinin olmazsa olmazlarından” biri olarak gösteriliyor.