Gezi Parkı protestoları sırasında 1 Haziran 2013'te Kabataş'ta, "belden yukarıları çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik bir grubun, başörtülü bir kadını dövdüğü ve üzerine idrarlarını yaptığı" yolundaki iddialarla Türkiye gündemine oturan ve aradan 2 yıla yakın süre geçmesine rağmen yapılan yeni açıklamalar ve yayınlarla bir kez daha gündemde. "Kabataş saldırısı" iddiası hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinin önceki gün (11 Mart 2015) fotoşop görseliyle yayımladığı ve sosyal medyada tepkilere yol açan “taciz 52 saniyede gerçekleşti” iddiasının ardından bugün de (12 Mart 2015) saldırıya uğradığı iddia edilen Bahçelievler Belediye Başkanı Osman Develioğlu'nun gelini Zehra Develioğlu'nun olaydan sonra polise verdiği ifadenin tam metni olduğu öne sürülen haberle farklı bir boyuta taşındı. Sabah'ın haberine göre, Zehra Develioğlu, gaztecilerle paylaştığı "belden yukarıları çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik bir gruptan" polise söz etmedi.
Elif Çakır'ın röportajı ve 'üstü çıplak deri eldivenli adamlar' efsanesi
Güvenlik kamerası görüntülerinin ardından 232 farklı kameradan 2 bin 560 saatlik görüntülerin yer aldığı polis raporuyla da doğrulanmayan "Kabataş saldırısı" iddiası, Gezi olayları sırasında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından meydanlarda "Benim başörtülü bacıma saldırdılar, yerlerde sürüklediler" söylemi ile dile getirilmişti. AKP'li milletvekillerinin de "ellerimizde kayıtlar ver, yayınlarsak infiale yol açar" iddialarının ardından Star yazarı Elif Çakır'ın Zehra Develioğlu ile yaptığı röportajla (13 Haziran 2013) aylarca tartışmaya konu oldu.
Röportaj ve polis ifadesindeki çelişki
"Develioğlu suç duyurusu yaptığı günün akşamı buluştuk, ifadeleri emniyet kayıtlarında da var” diyen Elif Çakır'ın söyleşisinde, "belden yukarıları çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun, başörtülü bir kadını dövdüğü ve üzerlerine idrarlarını yaptığı" iddia edildi. Ancak, Sabah’ın bugün yayımladığı polisteki ifadede bu beyanların yer almaması ortada yeni bir çelişki olduğunu gözler önüne serdi.
Elif Çakır’ın Zehra Develioğlu’yla yaptığı söyleşinin tamamı şöyle:
Tam bir haftadır kalbimin üzerinde bir ağrıyla yaşıyorum ve her geçen gün o ağrının şiddetiyle yüreğim biraz daha sıkıştığını hissediyorum.
Günlerdir olur olmaz yerde kusuyorum. Kusuyorum, kusuyorum, kusuyorum ama bir türlü içimdeki o lanet olası şey çıkmıyor.
En olmadık yerlerde ağlamaya başlıyorum ‘niye ağlıyorsun? dedikleri anda boğazıma kocaman bir yumru gelip tıkandığını hissediyorum.
Günlerdir elimde tuttuğum bir fotoğraf karesiyle izliyorum, televizyonlardaki Gezi Parkı eylemcilerinin ‘masumiyetini’ anlatan haberlerini.
Esprili çocuklarmış!
Çevre duyarlılığıymış!
Yaşam tarzına müdahaleymiş!
Erdoğan diktatörmüş! AK Parti demokrasi konusunda samimi değilmiş!
Elimde 25 yaşında bakmaya kıyamayacağınız kadar masum, gencecik bir anne ve altı aylık bebeğinin fotoğrafıyla izliyorum olan biteni.
Ve geceleri bir albasması gibi çöküyor üzerime, bağırıyorum bağırıyorum ama kimsecikler duymuyor, sonra sesimin çıkmadığını çıkamadığını fark ediyorum.
Yüreğimdeki o sıkışmışlık hissiyle, çaresizlik hissiyle günlerdir elimdeki o fotoğraf karesini o annenin ve bebeğinin yaşadıklarını herkesin hepinizin gözünün içine sokup ‘Bu mu masumluğunuz? diyerek avazım çıktığı kadar bağırmak istedim... Ama sustum. Hepimiz sustuk. Ben ve olayı bilen bütün arkadaşlarımız tek kelime etmeden sustuk.
Soru sormaya utandım
‘Efsane’ demiştik ‘Provoke amaçlı uydurma haber’ demiştik ‘Özür dileriz’ diyeninden...
Gezi’si de batsın Topçu Kışlası da, böyle bir gözü dönmüşlüğü artık savunmamız mümkün değil diyeninden Gezi Parkı masumiyetini yitirmiştir diyenine...
O gencecik anne ve altı aylık bebeğiyle savcılığa suç duyurusunda bulundukları günün akşamında buluştum.
O kadar zarif bir o kadar naif gencecik bir anne henüz 25 yaşında.
Ve yanında bebek arabasının içerisinde mini minnacık altı aylık bir kız bebeği. Minicik ayakları ve kolları, gözü dönmüş caniler tarafından tırmalanmış o minicik sabi, o kadar sevimli o kadar pozitif ki bebek arabasının içerisinde ağzında emziğiyle sürekli gülümsüyor.
Ben hiç araya girmedim. Hiç soru sormadım. Hem soru sormaya utandım. Hem de eğer sorarsam anlatmaktan vazgeçer diye korktum.
Çünkü kayınpederi, yaşadıklarının kendisi adına utanç verici bir şey olmadığını, bunun kendisine özel bir durum olmadığı konusunda ikna etmeye çalıştığını biliyordum.
Ve iki gün boyunca haber bekledim ‘ne kadarını anlatırsa o kadarını dinleyeceğim’ diye... O anlattıkça benim gözlerim büyüdü. O vahşeti gözümde canlandıramadım bile...
Sarsıldım.
Başörtüsü haa... Vurun şuna...
Genç anne ‘biliyor musunuz bebeğime bile acımadılar’ diyor utanç içerisinde yüzüme bakmadan.
Gözlerini bir yere sabitledi hiç ama hiç yüzüme bakmadan, kısık bir sesle, sanki çok gizli bir şey anlatıyormuş tedirginliğinde anlatmaya başladı.
“Ağaçlar kesilmesin Taksim’e AVM yapılmasın diyerek bir grup duyarlı insanların Gezi Parkı’nda eylem yaptıklarını biliyordum. Arkadaşlarımla birlikte Cumartesi günü Adalar’a gitmeyi planlamıştık. Gittik. Ve Adalar’da olduğumuz için gün içerisindeki gelişmelerden haberim olmadı. Telefonumda şarjım bitmek üzereydi, eşimi aradım ve geleceğim saati söyledim kendisine. Tam tahmin ettiğim gibi vapurdayken şarjım bitmiş. İskelenin oradan bir telefonla eşimi arayıp geldiğimi haber verdim o da yolda olduğunu söyleyip iskelenin karşısına geçmemi söyledi.
O esnada Kabataş’taki kalabalığı fark ettim. Gezi Parkı eylemcilerine destek eylemi olduğunu düşündüm.
Elimde bebek arabası yolun karşısına geçtim.
Ve beklemeye başladım.
Bir anda ‘Bakın Tayyip’in ...... burada gelin onu...’ diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım.
Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım.
Bebek arabam elimden gitti.
Bir kadın “Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna” deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı.
Sonra bağırmaya başladılar. Devrim yaptıklarını, ihtilal yaptıklarını, ülkeyi bize teslim etmeyeceklerini, Erdoğan’ı asacaklarını, Erdoğan’ı da hepimizi de tek tek .....
Bir taraftan “Bu üllkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan” diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı.
‘Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular... ‘Asacağız Erdoğan’ı anladın mı’ diye bağırdılar.
Hangi birini söyleyeyim nasıl anlatayım yaptıkları küfürleri. Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte.
Sonra uzaklaştılar. İnönü stadına doğru uzaklaştılar. O sırada tamamen kendimi kaybettim. Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Yerimden kalktım bebeğimi bulmaya çalıştım.
Artık haber dinleyemiyor
Bu genç gelin İstanbul Bahçelievler ilçe Belediye Başkanının gelini Z.D.
Hiç oraya buraya olayı çekmeye çalışmayın. Bu vahşeti yapanlar, o genç anneye bir siyasetçinin gelini olduğu için yapmadılar.
Olay yargıya intikal etti.
Valiliğin emniyetin elinde mobese kayıtları mevcut. Her saat başı yıkanma ihtiyacı hissediyor. Dışarıya çıkamıyor. Altı aylık bebeği sütten kesildi. Televizyonlara bakamıyor. Gezi Parkı eylemleri deyince panik atak geçiriyor. Yaşanan vahşet sadece bu olsa birkaç marjinal ortalığı provoke ediyor der geçeriz.
Ama öyle değil.
Bugün Gazetesi’nden Zeynep Ceylan’ın başörtülü ablasına metroda ‘Ben senin gibi böceklerle savaşmaktan geliyorum’ diyerek tekme tokat saldırıp küfredildi.
Bu olayda yargıya intikal etti.
Eski AK Parti Güngören ilçe başkanı Abdullah Başçı yine Gezi Parkı eylemlerine destek veren gruplar tarafından aynı sebep ve öfkeyle boğazından bıçaklandı.
Bu olay da yargıya intikal etti.
Halk dersini verecektir
Ve yargıya intikal etmeyen ‘Tayyip’i asacağız bu ülkeyi size bırakmayacağız’ diyerek dövülen, küfredilen onlarca başörtülü kadın. Şimdi kalkıp bir kez daha Gezi Parkı eylemleri masum, burada başörtülü, başörtüsüz, dinlisi dinsizi her görüşten, inançtan insanlar buraya toplanıyor bizim bir tek amacımız özgürlüklerimiz desenize.
AK Parti niye miting yapıyor diyenler, ortamın gerilmemesi için AK Part miting yapmasın diye vıdı vıdı edenler... AK Parti tam da bu sebeplerden dolayı o mitingleri yapmalı.
O mitingleri yapmalı ki ‘Tayyip’i devireceğiz bu ülkeyi geri teslim alıyoruz’ diyen it kopuk gerçekte ne olduğunu anlayıp hezeyanlarından vazgeçsinler. Darbe hezeyanlarına tutulmuş çapulcular, sizi bırakın CNN’i İnterneyşınılı gelse kurtaramaz.
İnfiale sebep olur diye içimiz kan ağlayarak susmayı tercih ettik
Öfkemize sahip çıktık. Evlerinde oturup ‘Koşun! Taksim’de, Hatay’da, İzmir’de, Beşiktaş’ta, kan gövdeyi götürüyor. Polis masum insanlara şiddet uyguluyor!” vesaire vesaire diyerek sosyal medyadan çığırtanlık yapanlara televizyonlara çıkıp ‘Erdoğan diktatörleşti, diktatöre karşı sokaklara dökülüyoruz’ diyenlere rağmen sustuk.
Gezi’deki gençleri arkasına alan gözü dönmüşlere rağmen sustuk. Çünkü o gözü dönmüşlerin, ülkeyi kaosa sürüklemek adına o gençlerden birkaçını dahi hiç acımadan öldürebileceğini gördük ve ÜLKEDE BİR İNFİAL OLMASIN DİYEREK SUSTUK.
Susmak, konuşamamak ne zormuş Rabbim diyerek sustuk hem de...
Nihayet...
Salı günü Başbakan Erdoğan AK Parti grup toplantısında ‘Çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler’ deyince yeniden ağlamaya başladım. Geçen hafta Abdülkadir Selvi’yle telefonda konuşmuştuk. Sarsıla sarsıla ağladığımı hatırlıyorum. Abdülkadir ‘Elif yazılması lazım yazmalısın!’
dediğinde ‘Bu iğrençlik nasıl yazılabilir, nasıl kağıda dökülebilir ki... Ya başka kötü şeylerde olursa’ deyip susmamız gerektiğini söylemiştim.
Zira gazetemin yöneticileriyle birlikte ‘Bu dönemde sakin olalım. Gezi Parkı’nda gerçekten samimi gençler ve insanlar var.
Susmak zor. Ama bir infiale sebep olur!” kararı almıştık. Gerek Gezi Parkı eylemlerinin arkasında başka oyunların olduğunu anlatabilmek adına gerekse de Erdoğanfobiklerin gözünün ne kadar dönmüşlüğünü anlatabilmek adına, kimlik deşifresi yapılmadan ve oldukça makul bir dil kullanarak ‘genç bir anne ve altı aylık bebeği’ kodlamasıyla sosyal medyada yazıldı.
Gezi Parkı eylemleri süresince açılan binlerce feyk hesap üzerinden ve Gezi provokatörlerince, arkadaşım Halime Kökce, ben ve ‘anne bebeği’ haberini twetter’den reetwet yapanlara ağza alınmayacak küfürler savruldu.
Elbette yaşanan hadiseye inanamayanlar hatta bunun bir ‘karşı savunma ve internet efsanesi’ olduğunu söyleyen arkadaşlarımız da çıktı.
Başbakan Erdoğan’ın AK Parti grup toplantısından sonra Abdülkadir Selvi ‘Başbakanın sözünü ettiği gelin’ başlığıyla köşesinde yazabildiği kadarını kaleme aldı. Görünen o ki ‘İnsanın kanını donduracak kadar korkunç onlar utanmıyorsa biz niye utanalım yazılmalı’ diyen Abdülkadir Selvi de bazı şeyleri açıkça yazmaktan haya etmiş.
Abdülkadir’in yazısından sonra telefonlarım susmak bilmedi.
Kanal D’de yayınlanan Kabataş görüntüleri ve Hürriyet'in manşeti
Kanal D’de yayınlanan videoda 1 Haziran 2013 tarihinde saldırıya uğradığı söylenen başörtülü kadın, tramvay durağında beklerken 19:43’te, yanından 8-10 kişilik bir grup geçiyor. Kalabalık, kısa süre içinde genç kadının yanından uzaklaşıyor. Çevrede de olağandışı hiçbir hareketlilik gözlenmiyor.
Kanal D'de yayınlanan kamera kayıtları şöyle:
Özür dilemesi istenen Elif Çakır röportajını savundu
“Kabataş saldırısı” iddiasını çürüten kamera görüntülerinin ardından saldırıya uğradığı öne sürülen Zehra Develioğlu ile röportajı gerçekleştiren Elif Çakır’a ağır eleştiriler yöneltildi ve özür dilemesi istendi. Ancak 16 Şubat 2014’te bir yazı kaleme alan Çakır, şu sözlerle kendini savundu:
“Özür dileyecekmişim. Pardon ama kimden ve hangi sebepten dolayı özür dileyeceğim. Ben bir başarı gösterdim. O günlerde sosyal medyada efsane olarak anlatılan ‘iddia sahibi’ne ulaştım ve konuştum. Anlattıklarına hiçbir sansür uygulamadım, “abartıyor”, “ya şunları makul hale getireyim daha inandırıcı olur” demedim, O’na saygı duydum ve ne anlattıysa yazdım.”
Elif Çakır'ın özür çağrıları sonrası kaleme aldığı yazının tamamı şöyle:
Özür dileyecekmişim. Pardon ama kimden ve hangi sebepten dolayı özür dileyeceğim.
Gördünüz mü? Doğan Grubu’nun çok reytingli televizyonu ‘müthiş’ haberciliği sayesinde, 9 aydır yok denilen “Kabataş’taki o anın görüntülerine” ulaşarak ‘biz’ yani ‘70 milyonu!’ bilgilendirdi!
Nasıl derler; Vaavvvv büyük gazetecilik başarısı...
Meğerse o gencecik anne ve bebeği, tacize uğramamış, şiddet görmemiş, insanlık dışı olaylara maruz kalmamış. Elinde bebek arabasıyla hanım hanımcık vapurundan inmiş, gitmiş otobüs durağının oraya ve kocasını beklemiş.
Sonra kocası gelmiş ve mutlu mesut bir şekilde oradan ayrılmışlar...
Ha pardon orada bir kalabalık varmış Zehra Develioğlu’nun yancağızından geçmişler orada hafiften bir ağız dalaşı olmuş olabilirmiş ‘E canım olacak bu kadarcık kusur da kadı kızında’ değil mi yani... Dışarıya çıkmış biraz ağız dalaşı olmuş...
Ama zinhar ‘dakika dakika’ Kanal D’nin okları gösteriyor ki orada öyle taciz maciz yok!
Eeeee...
Yalancı Elif özür dileyecekmiş... Dahası yargılanacakmış... Dahası gazetecilik etiklerini al üst etmiş! (CHP’li vekil Oğuz Oyan örnek bir davranış göstererek savcılıkta soluğu almış bile!)
Yok ya...
Bu ne olduğu belli olmayan görüntülerle ‘o gencecik anneyi bir kez daha linç edenler’ özür dilemeyecek de ben dileyeceğim öyle mi?
Gidin işinize.
Ve şunu söyleyeyim; kimseden gazetecilik dersi alacak değilim! Hele hele geçmişi kirli ittifaklarla dolu, darbecilerle kol kola girmiş medyasından ve mensuplarından hiç...
Gidin ve neye hizmet ettiğinizi çok iyi bildiğimiz haberlerinizle bir kez daha ‘o genç’ anneyi linç ettiğiniz için ve o anneye ‘Benim yaşadığım acının büyüklüğü ve altında ezildiğim yük yetmezmiş gibi bir de insanlara kendimi inandırmak zorunda bırakıldım. Çok ağır bir yük çok büyük bir acı bu. O görüntülerle yaşadıklarımı yaşanmamış, bir kadın darp edilmemiş, bir çocuk bundan zarar görmemiş saymaya çalışılıyorlar’ dedirttiğiniz için ASIL SİZLER ÖZÜR DİLEYİN. Hala bir vicdan taşıyorsanız...
Ayıptır.
Benim nezdimde velev ki bundan sonrası için dahi hiçbir görüntü çıkmasa da ben o genç anneye inancımı sürdürüyorum.
Ben gördüğü şiddeti, yaşadıklarını dahi anlatmaktan utanç duyan, mahçup olan bir kadını dinledim ve ayakları kolları yara içerisinde olan bir bebek gördüm.
O genç annenin ifadesi emniyet kayıtlarında, savcılık dosyasında durduğu ve soruşturma devam ettiği sürece... Ve Zehra Develioğlu ‘ben bunları yaşadım’ dediği müddetçe... Kimse inanmasa da ben inanmaya devam edeceğim.
Gelelim gazetecilik açısından Zehra Develioğlu mevzusuna...
***
Ben bir başarı gösterdim. O günlerde sosyal medyada efsane olarak anlatılan ‘iddia sahibi’ne ulaştım ve konuştum.
Anlattıklarına hiçbir sansür uygulamadım, “abartıyor”, “ya şunları makul hale getireyim daha inandırıcı olur” demedim, O’na saygı duydum ve ne anlattıysa yazdım. Aldığım notları kendisine bir bir okudum. Ayrıca o günlerde hepiniz sıradaydınız hatta ‘gazetemizde sen yaz, geniş geniş sayfa ayıralım’ teklifleri yapıyordunuz... N’oldu?
Ne dün ne de bugün ‘beyan esastır’ evrensel hukuk kuralını Zehra için yok sayanlarla zaten aynı yerde değildim bundan sonra da olamam.
Çünkü sizin hastalıklı zihin yapınız dün de Zehra’ların başındaki örtüyü de iradelerini de yok sayıyordu. Bugün de gördüğü şiddeti yok sayıyorsunuz. Şaşırmıyorum.
Sadece ayıplarla dolu valizinize bir ayıp daha koydunuz ve sırtınızdaki kambur biraz daha eğildi bu kadar...
Doğan Grubu böyle de Gülen Medyası matah mı?
Bu görüntülerin 9 ay sonra yayınlanması kim ne derse desin zamanlama olarak manidardır.
Türkiye bir darbe sürecinden geçmektedir. Ve bu darbenin arkasında Gülen Örgütü ve paralelleri var.
Duaları kabul olsaydı Gülen Örgütü’nün ve ‘Uzun Adam’ ölseydi böylesi darbe sürecine girmezdik her şey fıstık gibi olurdu, değil mi?
Ama olmuyor ne beddualarınız kabul görüyor ne de dualarınız makbul...
Neyse...
9 ay sonrasında ortaya servis edilen bu görüntülerle ilgili sorulacak çok soru var elbette ancak maksadın ne olduğunu biliyoruz.
Çok açıktır ki Zehra Develioğlu’nun servis edilen kesilmiş görüntüleriyle:
1. Başbakan Erdoğan itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.
2. Bu sürecin darbe olduğunu söyleyen ve Gülen’i eleştiren gazeteciler itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.
3. Bu sürecin darbe olduğunu söyleyen medya itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Nokta.
Bırakın ahlaki sınırı, bütün inanç ve ilkelerini bir kenara bırakarak ‘genç bir anne’ üzerinden kirli bir hesaplaşma yürütüldüğü çok açıktır.
Kullardan utanmadıklarını gördükçe en azından Allah korkuları var sanıyordum ama o da yokmuş maalesef.
Ne Gülen’miş ama... Ne hırsmış böyle... Erdoğan’ı bitirmek uğruna imanlarından olacaklar neredeyse Allah muhafaza...
Erdoğan’ın 'Attığınız manşetin altında boğulacaksınız' çıkışı
“Medya dünyasında amiral diye geçinenlere söylüyorum. Bugün attıkları başlığı özellikle hatırlatıyorum. Bunun altında da boğulacaksınız. Sizler adli tıp raporlarını nerenize saklayacak, nerenize koyacaksınız.”
Avukatından Elif Çakır'a Kabataş yalanlaması
Fidel Okan'ın açıklaması ile bir kez daha Türkiye gündemine oturan Kabataş iddiası tartışmalarında, soyal medyadan gelen yoğun eleştirilerle gözler bir kez daha Elif Çakır, hakkındaki iddialar karşısında susmayı tercih ederken avukat Fidel Okan, bir açıklama daha yaparak "Kabataş saldırısı yalan çıkınca Çakır'ın kendisini arayıp feryat figan ağladığını" öne sürdü.
5 gazeteden 13 köşe yazarının yazısı aynı başlıkla çıktı: Diliniz KABA, vicdanınız TAŞ!
Star gazetesinden Ahmet Kekeç, Ardan Zentürk, Halime Kökçe,Murat Çiçek ve Saadet Oruç, Yeni Akit gazetesinden Ersoy Dedeve Kenan Alpay, Türkiye gazetesinden Fuat Uğur, Sabah gazetesinden Mahmut Övür, Yeni Şafak gazetesinden Kemal Öztürk, Merve Şebnem Oruç ve Yasin Aktay yazılarında “Diliniz KABA vicdanınız TAŞ” başlığını kullandı. Abdülkadir Selvi ise tek kelimelik değişiklik yaparak, “Diliniz KABA, yüreğiniz TAŞ” başlığını kullandı.
Erdoğan bir kez daha 'Kabataş'ta taciz oldu' dedi
13 yazarın "Kabataş savunması"nın ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da tartışmalara katılarak, bir kez daha "Kabataş saldırısı" iddialarını yineledi. "Gezi olayları yaşadık, bu esnada bir anne yanında cocuğu olduğu halde bir grup taciz etti" diyen Erdoğan, "Bunlara kimse bir şey demedi. Kimse o başörtülü hanımefendiyi taciz edenleri kınamadı, onların peşine düşmediler. O kadınaysa etmediklerini bırakmadılar. Vicdansızca, terbiyesizce üstüne gittiler, gitmeye devam ediyorlar. Olumlu yazılar yazan 4 bayan köşe yazarına da etmedik hakaret bırakmadılar, sosyal medyada da üstlerine gitmeye devam ediyorlar. Hani tacizde esas olan kadının beyanıydı?" diye konuştu.
Polis raporu da Kabataş'ta taciz iddiasını doğrulamadı
Cumhuriyet'te yer alan haberin tamamı şöyle:
Çıplak ve eldivenli
Hatırlatalım iddialar şöyleydi: Yanına bebeğini de alarak, arkadaşlarıyla gittiği Adalar’dan Kabataş’a dönen Zehra Develioğlu eşini beklerken ağır bir tacize uğradığını Elif Çakır’a anlatmıştı. Şöyle demişti:
Kabataş’taki kalabalığı fark ettim. Gezi Parkı eylemcilerine destek eylemi olduğunu düşündüm. Elimde bebek arabası yolun karşısına geçtim. Ve beklemeye başladım.
Bir anda ‘Bakın Tayyip’in ...... burada gelin onu...’ diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım. Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım. Bebek arabam elimden gitti.
‘Yaşlı adam da dövüldü’
Bir kadın “Ne geldiyse bu ülkenin başına bunların başörtüsü üzerinden geldi vurun şuna” deyince, bir adam arkamdan tekme tokat vurmaya başladı. Sonra bağırmaya başladılar. Devrim yaptıklarını, ihtilal yaptıklarını, ülkeyi bize teslim etmeyeceklerini, Erdoğan’ı asacaklarını, Erdoğan’ı da hepimizi de tek tek ..... Bir taraftan “Bu üllkenin gerçek sahibi biziz anladınız mı ulan” diye bağırıyorlar, bir taraftan tekmeliyorlardı.‘ Kutsal başörtüymüş, görün bakalım kutsalı size neler yapacağız’ diyerek aklınızın bile almayacağı şekilde küfrettiler, vurdular, vurdular... ‘Asacağız Erdoğan’ı anladın mı’ diye bağırdılar. Hangi birini söyleyeyim, nasıl anlatayım yaptıkları küfürleri.
Bir amcaydı sanırım müdahale etmeye çalıştı, onu da öldüresiye dövdüler kızıyla birlikte. Sonra uzaklaştılar. İnönü Stadı’na doğru uzaklaştılar. O sırada tamamen kendimi kaybettim. Ondan sonra ne olduğunu hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde üzerim idrar kokuyordu. Yerimden kalktım, bebeğimi bulmaya çalıştım.”
‘Görüntüler silindi...’
Son olarak dün, mağdur olduğunu söyleyen Zehra Develioğlu’nun kayınpederi Osman Develioğlu, “görüntülerin gelinine saldırı olan anının silindiğini ve kimi görüntülerin montajlanarak böyle bir durum yokmuş” gibi yansıtıldığını iddia ediyordu.
Bakın polis raporu bu iddialara ne diyor:
1- Soruşturmayı kimler yürüttü?
Rapora göre; o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın da emriyle İstanbul polisi seferber oldu. Soruşturma; İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü, İstihbarat Şube Müdürlüğü, Güven Timleri Şube Müdürlüğü, Spor Güvenliği Şube Müdürlüğü, Beşiktaş ve Beyoğlu ilçe emniyet müdürlükleri, TEM Şube Müdürlüğü, Güvenlik Şube Müdürlüğü, Olay Yeri İncelenme Şube Müdürlüğü ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nce koordineli olarak yürütüldü.
2- 6 saat öncesi ve sonrası izlendi
Yine rapora göre olay yeri ve güzergâhında bulunan Karaköy – Taksim - Ortaköy arasında kalan yaklaşık 8 km’lik bölgede bulanan tüm işyerleri ve kamu kurumları ile görüşüldü. Buralara ait güvenlik kameralarının olup olmadığının tespiti yapıldı. Yapılan çalışmalar neticesinde; (151) farklı yere ait Mobese ve güvenlik kameralarının bulunduğu tespit edildi. Tespit edilen her kameranın olaydan önce ve sonrasını kapsayan 6 saatlik görüntü kaydı talep edildi.
3- 2560 saatlik kayıt izlendi
Elde edilen (81) farklı işyeri ve Mobese kameralarına ait olan yaklaşık 1800 saatlik kamera kayıtları, Radyo TV ve Foto Film Şube Müdürlüğü görevlilerince kayıt edilen 200 saatlik kamera kaydı, Güvenlik Şube Müdürlüğü’nden alınan 50 saatlik kamera kaydı, TEM Şube Müdürlüğü’nden alınan 450 saatlik kamera kaydı ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne bağlı TOMA araçlarındaki kameralardan elde edilen 60 saatlik kamera kaydı birleştirilip kare kare incelendi. Bu incelemede Karaköy’den Salıpazarı tarafından Kabataş’a, Beşiktaş tarafından Kabataş’a, Gümüşssuyu yönünden Kabataş’a kısaca olayın gerçekleştiği yere her alandan gelenler kare kare izlenip tespit edildi.
Sosyal medya tarandı
1 Haziran gününe ait olan görsel medyada ve sosyal paylaşım sitelerinde yer alan görüntü ve fotoğraflar da tarandı.
4- Olay yerindeki esnaf sorgulandı
Olay günü veya genel olarak olay yeri çevresinde seyyar satıcılık yapan, garson, esnaf, güvenlik görevlisi, tezgâh açtığı belirlenen 24 kişiyle görüşüldü, yazılı beyanları alındı. Görüşülen şahıslar söz konusu olaya tanık olmadıklarını beyan ettiler. Güven Timleri Şube Müdürlüğü’ne bağlı 20 tim olay yeri civarında tanık bulmaya yönelik sokak sokak çalıştı.
5- Potansiyel suçlu Geziciler
Beşiktaş ve Beyoğlu ilçe emniyet müdürlükleri ile TEM Şube Müdürlüğü, Güvenlik Şube Müdürlüğü, Olay Yeri İncelenme Şube Müdürlüğü ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nce yapılan çalışmalar sonucu Gezi Parkı eylemlerine katıldığı belirlenen şahıslara ait fotoğraflar teşhis işleminde kullanılmak üzere temin edildi.
6 Gerçek Kabataş mağdurları
Rapora göre polis, 161 kişiyi yakın incelemeye aldı. Polis bu kişilerin Facebook adreslerinden özel hayatlarına telefonlaştıkları kişilere kadar her detayı inceledi. İncelemeye alınan kişilerden olay günü görüntüsünde; “ne üstü çıplak, ne eli deri eldivenli, ne başlarında tuhaf bantlar olan” kimse vardı.
7- Yüzlerce kişi gelip geçiyor
Görüntülerde Develioğlu’nun Kabataş’ta eşini beklediği yere geldiği 19 43 57’den bölgeden ayrılana kadar geçen yaklaşık 15 dakikalık süreçte; etrafta yüzlerce kişinin, başörtülü, çoluk çocuk, aile, genç gelip geçtiği izlenebiliyor. Olayın olduğuna dair etraftaki hiç kimsede bir hareket yok. Saldırı, idrar, taciz iddialarını; görüntüler, ifadeler, tanıklıklar boşa çıkarıyor.
Bu arada biri takım formalı 3 erkeğin görüntüsü, sırtında bayrak olan bir kadının görüntüsü “bir şey bulunamasa da” Zehra Develioğlu’na gösteriliyor. “Teşhis edemiyor.”
Raporun sonunda “üst makama” Kabataş özet diye bir not yeraldı. Olayın mağduru konumundak kişiyle ilgili “kişisel detaylara” yer verildi. Ancak bu bölümü, yayınlamayı uygun bulmadık.
Sabah, 'İşte 52 saniyede Kabataş tacizi' dedi, photoshoplu görsel yayımladı!
Develioğlu'nun polise verdiği öne sürülen ifade
Ancak Sabah, Kabataş iddiasını Zehra Develioğlu'nun kısa süre sonra polise verdiği öne sürülen ifadelerinin detaylarıyla sürdürdü. Daha önce Elif Çakır'a verdiği röportajda "belden yukarıları çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun kendisini dövdüğü" yolundaki iddiaların yer almadığı Develioğlu'nun ifadesinde, şu iddialar yer alıyor:
"Eşimi bekliyordum. Kalabalık bir gruptaki kadın başörtümü kaldırıp küfür etti. Bir erkek tokat attı. Yere düşünce, tükürüp tekmelediler. Kaçmak istedim başaramadım. Biri kızımın içinde olduğu bebek arabasını sertçe salladı. Eşime grupla tartışmasın diye hemen anlatamadım. Olaydan sonra psikolojim bozuldu, bebeğimi emziremedim."
Sabah'ın iddiasına göre Develioğlu'nun polise verdiği ifadenin tamamı şöyle:
‘Piknikten dönüyordum’
Büyükada'da ailem ile piknik yaptık. İDO ile Kabataş'a geldim. Telefonumun şarzı bittiğinden eşimi bir büfeden aldığım telefon kartıyla arayıp, gelip beni almasını söyledim. Telefon kulübesinin yakınında ellerinde pankart ve flamalar olan protestocuların sataşmaları başladı. Beni göstererek "Şuna bak" dediler. Hemen oradan uzaklaştım. Yolun karşısına geçerken başörtülü bir kadın ve babası olduğunu düşündüğüm kişiye saldırdılar.
'Tokatla yere düştüm'
Ben eşimi beklerken kalabalık gruplar Karaköy'den İnönü Stadı'na doğru ilerliyor sağa sola sataşıyor, kendilerine karşılık verenleri tartaklıyordu. Ben yol kenarındaki direğin yanında kenara çekilmiştim. Sağ tarafımdan erkek ve kadınların olduğu bir grup geliyordu. Grubun önündeki üzerinde Che Guavera resmi bulunan bodyli ve açık mavi kotlu bir bayan başörtümü kaldırıp yüksek sesle küfürler etti. Gruptan bir erkek yanıma gelip yanağıma sert bir tokat attı. Elimde bebek arabası olduğundan onun eşkalini göremedim. Sırtüstü yere düştüm. Kalabalık etrafımı çevirdi. Hakaret edip, tükürmeye, tekmelemeye başladılar. Bu sırada hafif kilolu biri bebek arabasını tutarak sallıyordu. Arabadaki kızım aşağı yukarı zıplıyordu. Bu kişilerden kurtulup kızımın yanına gidemedim. Başımı yere sırtımı yukarı verecek şekilde kapaklandım. Gözümü açamıyor, kafamı kaldıramıyordum.
'Bira içiyorlardı'
Üç dört kişi üzerime idrarlarını yaptı. Bir kadın "Başörtüsüne i....n" diye bağırıyordu. Ben şahıslardan emekleyerek kaçmaya çalıştım ama başaramadım... Bana cinsel saldırıda bulunan, darp ve hakaret edenlerin arkasından baktığımda ellerinde bira şişeleri vardı. Şişeleri tokuşturup içtiklerini ve kahkahalar atarak güldüklerini gördüm.
‘Hemen anlatmadım’
Bir süre sonra eşim geldi. Birlikte araca yürüdük. Ben ağlıyordum fakat olay yerinden yine başka bir grup geçti. Eşimin eğer yaşadıklarımı anlatırsam onlarla tartışacağını düşündüğüm için hemen anlatmadım. Arabamıza bindikten sonra da ağlamayı sürdürdüm. Stadın üstündeki tünele geldiğimizde eşime yaşadıklarımın bir kısmını anlattım. Eşim sürekli sorular sorarak detaylarını öğrenmek istiyordu. Eve gidince hemen duşa girdim ve bacaklarımda çok sayıda morluk olduğunu gördüm. Ertesi gün olay anında üzerimde bulunan elbiseleri çamaşır makinesine attı ve temizlensinler diye 4-5 kez üst üste yıkadım. Eşime anlatmadığım detayları daha sonra kayınvalideme anlattım ve ailem her şeyi öğrenmiş oldu.
'Sütten kesildim'
Bu olaydan dolayı psikolojim bozuldu. 3-4 gün evden hiç çıkamadım. Yaşadığım korku sebebiyle bebeğimi emziremedim, sütüm kesildi. Evimden dışarı çıktığımda bile yan yana iki insan görsem sanki bana saldıracaklarmış gibi düşünmekteyim. Kendimi iyi hissetmeye başladıktan sonra savcılığa şikâyette bulundum.