Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun pazartesi günü Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung'a verdiği mülakatta vize muafiyeti için somut tarih verilmemesi durumunda mülteci mutabakatını feshedebilecekleri yönündeki açıklaması Avrupa basınında da geniş yankı buldu.
Fransa'nın Strasbourg kentinde yayımlanan Dernières Nouvelles d'Alsace gazetesi, Avrupa'nın Türkiye ile mülteci mutabakatını imzalarken kendini ahlaki açıdan sürdürülemeyecek bir duruma soktuğunu savunuyor ve ekliyor: "Bugün Avrupa'nın artık Türkiye'yi hukuk devleti ilkesine uymaya zorlayacak baskı aracı kalmadı. Ellerinde kalan tek şey, AB üyelik müzakerelerini durdurmak, ki müzakerelere zaten Brüksel'de de Ankara'da da kimse inanmıyor. Erdoğan, ülkesinin Avrupa'nın bir parçası olmayacağını biliyor. Tüm ipler onun elinde ve kimseye hesap vermesi gerekmiyor."
Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da yayımlanan Hospodarske Noviny gazetesi, "Erdoğan mülteci kartını oynuyor" başlıklı yorumunda, "Bu telaffuz edilmemiş ültimatom, darbe girişimi sorumlularına karşı baskınlarla ilgili yurtdışından gelecek talepleri hafifletmek üzere yapılmış bir şah hamlesi gibi görünüyor" deniyor.
Londra'da yayımlanan Financial Times gazetesi ise 'Batı'nın Türkiye'ye ihtiyacı var' görüşünü savunuyor:
"Erdoğan'ın muhalifleri, demokrasiyi şimdiye kadar sadece hedeflerine ulaşmak için araç olarak gördüğünü savunuyor. 2013 yılındaki kitle gösterilerinden beri daha otokratlaştığı ve Türkiye'deki parlamenter sistemi Rusya'daki Putin usulü bir başkanlık sistemiyle değiştirmeye göz diktiği kesin. Ancak Ankara'nın müttefiklerinin nüfuz oluşturmak için fazla imkanları yok. AB, Suriyeli sığınmacıları tutması için Türkiye'ye muhtaç. ABD ve NATO ise Suriye ve Irak'taki IŞİD'e karşı savaşta Türkiye'nin hava üslerine… Erdoğan gelecek hafta Putin ile bir araya gelecek. İki güçlü adamın Suriye konusundaki farklılıkları aşmaya başladıkları bir dönemde…"
Danimarka'dan Jyllands-Posten ise "Öfkeli sultanın cazibesi" başlıklı yorumunda, pazar günü Almanya'nın Köln kentinde düzenlenen yoğun katılımlı 'Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi'ni konu alıyor:
"Allah aşkına ne oldu da medeni ve liberal bir hukuk devletinde büyümüş on binlerce, belki yüz binlerce kişi öfkeli bir sultana karşı coşku duyuyor? Okulda uyudular mı? Çok fazla uydu kanalı mı seyrettiler? Türkiye'deki dini kuruluşlarda eğitim mi aldılar?... Almanlar Türkiye'de Angela Merkel'e sadakatlerini göstermek için kitle gösterisi yapsa Erdoğan'ın tepkisi ne olurdu? Almanların yaptığı gibi gösteriye izin verir ve toplanma özgürlüğü, barış ve düzeni korumak için 2 bin 700 polis görevlendirir miydi? Hayır, muhtemelen bunu yapmazdı."
İsviçre'de yayımlanan Tages-Anzeiger gazetesi ise Almanya ile Türkiye arasında yaşanan gerilimi konu alıyor yorumunda…
"Türkiye ile Almanya arasında gerilimin artmasının sorumlusu öncelikle Erdoğan'ın kendisidir. İzlediği politikada olumlu gösterilebilecek hiçbir şey yok. Darbe girişiminden bu yana hükümeti on binlere karşı ölçüsüz güç sergiliyor. Ancak Avrupa ve özellikle de Almanya pekçok Türk'ün gözünde cazibesini yitirmiş durumda. Sığınmacı krizinde Türkiye üç milyon Suriyeli'yi kabul ederken, Avrupa birkaç bin sığınmacının ülkelere dağıtılmasını bile beceremedi. Alman Federal Meclisi'nin Ermeni soykırımı kararı Türkiye için çok erken alınmış bir karardı. Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşma süreci bu kararla bir adım bile yol almadı. Ve Ankara PKK bombaları karşısında kendisini yalnız bırakılmış hissediyor. Erdoğan, seçim kampanyaları öncesinde Angela Merkel'i en çok zorlayacak şeyin ne olduğunu biliyor: Ege'de içi sığınmacı dolu teknelerin görüntüleri. Merkel yenilirse belki Erdoğan haz duyacaktır. Ama bu, Alman-Türk işbirliğine en azından geçici olarak son noktayı koymuş olacaktır."