Gündem

İzmir’den mülteci portreleri: Bize barışı verin!

Yaşamak için hamallık yapan Suriyeli şair: Ailem bir kez parçalandı, bir daha parçalansın istemem

05 Temmuz 2016 03:00
Özgür Duygu Durgun

Suriyeli mülteciler İzmir’de 150 bin kişilik bir nüfusa ulaştı. Avrupa’ya geçiş umutları olanlar için bir transit merkezi olarak en fazla tercih edilen şehir olan İzmir, tarihin bu döneminde farklı bir kimliğe bürünüyor mülteci hikayeleriyle...

İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği’ni kuran Muhammed Salih, 17 yıl önce Türkiye’ye nasıl yerleştiğini anlatırken ‘’İzmir’de artık Buca’ya gittiğinizde Kamışlı’yı, Kadifekale’de Haseki’yi görmeniz mümkün diyor. Sınırdaki Türkmen köyünde yaşarken ailesinin yarısını bırakıp IŞID’den kaçan Türkmen genç kadın ise İzmir’deki mültecilerin dertlerine tercüman olarak çare bulmaya çalışıyor. Suriyeli şair Hael Helmi Srour tüm bu yaşanan acıların ardından ülkesini ‘’Çılgın bir şarkı’’ ifadesiyle tanımlıyor ve bir gün barış geldiğinde Suriye’ye dönme umudunu taşıyor.

Suriyeli mülteciler artık Türkiye toplumunun bir parçası. Bu gerçeği kabullensek de kabullenmesek de Türkiye’de resmi ve gayri resmi çeşitli kaynaklardan elde edilen rakamlar ortada: Suriyeli mültecilerin sayısı 3 milyona yaklaşıyor. Bir başka deyişle Türkiye, nüfusu Panama, Uruguay ya da Ermenistan gibi ülkelerin nüfuslarına neredeyse eşit oranda Suriyeli mülteciyi barındırırken ‘’ülke içinde ülke’’ olma yolunda hızla ilerliyor.

Rakamları tekrar hatırlayalım;

Geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen "Suriye’nin Entelektüel Sermayesinin Ayakta Tutulması: Değişimin Aktörleri Olarak Akademisyenler" konulu yuvarlak masa toplantısında Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nden Doç. Dr. Murat Erdoğan’ın aktarımına göre Türkiye’de kayıt altına alınmış 2.733.284 Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Bu sayının yaklaşık % 10’u değişik illere dağılmış 26 barınma merkezinde misafir ediliyor. 2.460.614 kişi ise 81 ilin tamamına değişik sayılarda dağılmış durumda.

En fazla sığınmacı barındıran ilk dört ilimiz; Şanlıurfa (399.481), İstanbul (391.698), Hatay (386.313) ve Gaziantep (324.827) olarak karşımıza çıkıyor. Bu dört ilin haricinde Adana(148.788), Mersin(137.407) ve Kilis(128.539) 100 binin üzerinde sığınmacı barınıyor. Kilis’te 90 bin olan yerli il merkezi nüfusu uzun zamandır; 128.000 Suriyeli sığınmacı ile azınlık durumunda.  

Suriyeli mülteci nüfusun önemli bir bölümü ise Avrupa’ya geçiş hayalleri açısından transit konumda bulunan İzmir’i seçmiş durumda. İzmir’de son beş yıl içinde Suriye’deki savaştan kaçarak gelenlerin sayısının 150 bin olduğu belirtiliyor. Basmane başta olmak üzere Kadifekale, Buca gibi semtler ise birer mülteci gettosuna dönüşüyor hızla.

Türkiye’deki Suriyeli mültecilere vatandaşlık gibi belirsiz vaatlerin verildiği, İsrail ve Rusya ile yeni bir dönemece girilen dış politikayla Türkiye’nin Suriye politikasında da 180 derece değişim olacağı yönünde tahminlerin yapıldığı bir yaz günü İzmir’deki mültecilerin yaşamlarına konuk olduk.  Neden İzmir’deler? Nasıl geldiler? Türkiye’den neler bekliyorlar? Ülkelerine geri dönmek istiyorlar mı?

İzmir’de Suriyeli mültecilerin sayısı arttıkça kentteki sorunlar da ağırlaşmış.  Ancak bir yandan da bazı belediyelerin kurduğu Kent Konseyleri’nde bu konu gündem olmaya; mülteciler için çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayısı artmaya başlamış. Bunlardan biri de geçen yıl İzmir’de kurulan Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği. Derneğin başkanlığını 17 yıl önce Suriye’den siyasi nedenlerle göç ederek İzmir’e yerleşen Muhammed Salih üstleniyor.

Salih, Türkiye’deki Suriyeliler için en büyük sorunun ekonomik istikrarsızlık olduğunu, sağlık ve eğitim alanında da çok büyük sorunlar olduğunu; mülteci toplumunun bu sorunlar ile baş edilemez ise entegrasyonun çok sancılı olacağını belirtiyor.
 

Buca’da Kamışlı’yı, Kadifekale’de Haseki’yi bulmak
 

Öte yandan sohbetimiz boyunca bize Kordon’u, Alsancak’ı, rakısı-balığı, çiğdemiyle ünlü, Batılı ve laik yaşam biçimiyle Anadolu kentlerinden bariz biçimde farklılaşan İzmir’e dair yepyeni bir hikâyeden bahsediyor. Muhammed Salih’e kulak veriyoruz:

  • ‘’Ben 17 sene önce Suriye’den çıktım. Siyasi nedenlerle ülkemi terk ettim. Orada sınıf öğretmenliği yapıyordum. Buraya geldim. Evlendim. Eşim Mardinli. Bir evim, bir arabam oldu. Spor ayakkabı imalatı yapmaya başladım. Şimdi İstanbul’a bile satıyorum. Yani anlayacağınız halim vaktim yerinde.’’
     
  • ‘’Ben ülkemi her zaman sevdim. 17 yıldır gurbette yaşıyorum. Suriye Savaşı başladığında İzmir’e göçler olmaya başladı. İnsanlarıma yardım etmek istedim. Özellikle 2011 yılından itibaren İzmir’e Suriye’den akın halinde gelenler oldu. Kimisi büyük şehirde belki iş bulurum diye geldi. Kimisi Avrupa’ya geçmek için. Geçen sene biliyorsunuz İzmir’de sokaklarda yatacak yer kalmadı. Avrupa’ya kaçmaya çalışıp da denizde boğulan yüzlerce insanın cenazesini kaldırdım İzmir’de…’’
     
  • ‘’Suriye’de bir mahalleden kalkıp İzmir’e, Buca’ya veya Kadifekale’ye gelmiş bir aile varsa o mahallenin geri kalanı da aynı mahalleye geldi. Şimdi İzmir’de Buca’daki Suriyeliler Kamışlı’dan gelmiştir, Kadifekale’de ise Haseki’den gelenler yaşar. Golan Tepeleri’nden bile gelen oldu buraya.’’
     
  • ‘’Haliyle mülteci insanların arasında iyiler de var kötüleri de. Her toplumda olduğu gibi. Çoğunlukla ucuz kira verebilecekleri semtlerde kalıyorlar. Kalkıp da Karşıyaka’ya yerleşecek durumda değiller. Çimentepe, Limontepe gibi semtlerde, 300 TL kira verip 10-11 kişi aynı evde kalıyorlar.’’

 

‘’Türkiye’de siyaset ne zaman gerilirse biz de geriliyoruz’’
 

  • ‘’Biz buradaki Suriyelilere, derneğimiz kanalıyla iş bulmaya çalışıyoruz. 150 bin kişilik bir nüfus var. Derneğimizin Facebook sayfasını takip ediyorlar. Herkesin elinde bilgisayar olmasa bile her aileden en az biri derneği takip ediyor, diğerlerine haber veriyor. Biz her ay mültecilerle toplantılar yapıyoruz. Sorunlarını dinliyoruz. Cenazeleri varsa kaldırıyoruz. İzmir’deki Suriyeli toplumu kontrol altında tutuyoruz. Bu nedenle burada Urfa’da veya Gaziantep’teki gibi mültecilerle ilgili kavgalı dövüşlü gerginlikler pek olmuyor. Çünkü biz onları her an kontrol ediyoruz.’’
     
  • ‘’Evet, Suriyelilerin hepsi güzel davranışlarda bulunmuyor olabilir. Ama bu her toplumda böyledir. Türkiye’de insanlar arasında Suriyeliler için ‘’İşimizi elimizden alacaklar’’, ‘’şehrimizi kirlettiler’’ diyen de var, ‘’Biz komşuyuz, bu bizim de başımıza gelebilirdi’’ diyen de… Bu nedenle kesin bir ayrım yapmak zor insanlar için. Ancak Türkiye’de siyaset ne zaman gerilirse biz de geriliyoruz."
     
  • ‘’Suriye insanı toprağa bağlı bir insandır. Geçimini topraktan sağlar. Tek bilgisi budur. Bu yüzden ‘’topraklarımız ne zaman güvenli olursa geri dönüp kendi ülkemizde yaşamak isteriz’’ diyen insanlar var. Biz iki sene önce mülteci toplumuna sorduğumuzda yüzde 90’ı Suriye’ye dönmek istiyordu, ama şimdi geri dönmek daha zor çünkü bölge çok daha karmaşık bir hal aldı. Öte yandan insanlar Geçici Koruma Belgesi diyerek verilen kimliklerle daha ne kadar yaşamak isterler, o da meçhul.’’

 

İzmir’de son beş yılda 70 bin mülteci bebek doğdu

 

İzmir’deki Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği kadın ve çocuklar için çalışmalarını, derneğin Çankaya’da açtığı, üç katlı gecekondudan bozma bir evde Waha isimli uluslararası bir sivil toplum örgütüyle beraber yürütüyor. Afrika ülkelerinde özellikle Ebola gibi sağlık sorunları alanında çalışan Waha’nın Türkiye-Irak sınırında ve Yunan adalarında mobil sağlık klinikleri bulunuyor.

İzmirli doktor Hatice Karahan, Waha’da kadın doğum uzmanı olarak çalışıyor. Almanya’da tıp eğitimi almış. Aynı zamanda Psikoterapi eğitimi de alarak Almanya’da göçmen politikaları üzerine uzun yıllar Sosyal Demokrat Parti’de çalışmış. 2000’lerde Türkiye’ye gelerek memleketi İzmir’e yerleşen Karahan, İzmir’in varoş bölgelerinde kadın ve çocuklara yönelik ilgilendirme toplantıları ve saha çalışmaları yapıyor. Konak Kent Konseyi’nin iki sene önce kurduğu mülteci çalışma grubunda yer alan Doktor Karahan İzmir’de Çankaya semtinde açılan Kadın ve Sağlık Merkezi’nde Suriyeli mülteci kadın ve çocuklara danışmanlık ve aile planlaması konusunda saha çalışmaları yapıyor. İzmir’deki merkezini gerçek anlamda bir kliniğe dönüştürmek istediklerini söyleyen Doktor Karahan’ı dinliyoruz:

  • ‘’Almanya’da sosyal politikalar ve göçmenler üzerinde çalışan bir Türk olarak bugün burada Suriyeli mültecilerin içinde bulunduğu durumu gözlemliyorum. Ben Almanya’da Türk göçmenler için çalışırken oradaki Alman arkadaşlarıma hep şunu söyledim, ‘’Bu insanlar (Türkler) buradalar ve geri dönmeyecekler. Bu insanları topluma ne kadar çabuk entegre edersek o kadar doğru bir iş yapmış oluruz.  Almanya göçmen politikalarında başarılı olamadı. Bugün 3.4. kuşak Türkler, kendilerinden önceki kuşaklara göre daha fazla sorunla boğuşuyor. Bu yüzden bizim çok dikkatli olmamız lazım.’’
     
  • ‘’ TÜİK’in verilerine göre 1 milyona yakın okul çağında Suriyeli çocuk okula gitmiyor. Bu çocuklar okuma yazma bilmeden büyüyecek. Şu anda İzmir’de, savaştan bu yana, 70 bin mülteci bebek doğmuş, ki bu kayıt altına alınan rakam. Düşünün 70 bin bebek aramıza katıldı. Öte yandan buradaki Suriyeli çocukların okula erişimi çok önemli. Eğer bu imkânı veremez isek bu çocuklar gelecekte birer bomba olarak yetişecekler.''
     
  • İzmir’deki yaklaşık 150 bin Suriyeli mültecinin yaklaşık yüzde 80’ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Merkezde bulunduğumuz sürece gelip giden ziyaretçilerin hepsi kadın veya çocuklardan oluşuyor. Suriyeli mülteciler çoğunlukla Basmane ve çevresinde yaşadıkları için merkezin kentin bu noktasında olmasına karar verildiğini belirten Dr. Karahan ‘’Burası yani İzmir transit bir nokta. Herkes bir şekilde Avrupa’ya geçmek için İzmir’e gelmeyi seçti. Erkekler bir şekilde gitti, geride kadınlar ve çocuklar kaldı. Şimdi AB ile geri kabul anlaşmasının da geleceği meçhul olduğu için kadınlar ve çocuklar sadece bekliyor’’ diyor.

 

Hayatı boyunca ev hanımıydı,
savaştan kaçtı tercüman oldu

 

Waha, henüz Türkiye tarafından resmi olarak tanınmadığı için sosyal yardım merkezi olarak çalışmalarına devam ediyor. Gelen mültecilerin sağlık sorunlarına ancak danışmanlık niteliğinde destek verilebiliyor. Ciddi sağlık sorunları olanlar İzmir‘deki devlet hastanelerine yönlendiriliyor. Merkezdeki Arapça ve Türkçe bilen çevirmenler ise mültecilere hastane başvurularında bizzat destek oluyorlar. Öte yandan merkezde mültecilere Türkçe dersleri de veriliyor. Merkezi ziyaretimiz esnasında kadınlardan oluşan küçük bir grup Türkçe kursu alıyordu. Kursun ardından, mültecilere çevirmenlik yapan bir Waha çalışanından bu işe nasıl başladığını soruyoruz.

İsmini vermek istemeyen genç kadın, Türkmen olduğu için Türkçeyi bildiğini söylüyor. Genç kadın, Türkiye-Suriye sınırındaki Çobanbey köyünden. Hayatında hiç çalışmamış. 3 çocuk annesi olarak ev hanımlığından başka elinden iş gelmeyen bu genç kadın savaştan sonra ailesiyle beraber İzmir’e gelmiş. Hayatında ilk defa bir işte çalıştığını, saklamaya çalıştığı gurur ifadesiyle anlatıyor.
 

IŞİD, Türkiye ile sınır köylerde
yaşayan sivillere eziyet ediyor

 

Suriye’den üç yıl önce kaçmış. Anne ve babasını ise köyde bırakmak zorunda kalmış. Köylerinin 2,5 yıldır IŞİD hâkimiyeti altında olduğunu söyleyen genç kadın Türkiye sınırının çok tehlikeli olduğunu, sınırı aşmanın artık çok zor olduğunu anlatıyor:

 ‘’Geçmişte Kürt, Arap, Türkmen hep birlikte huzur içinde yaşardık. Şimdi herkes birbirine düşman oldu. IŞİD eğer sınırı geçmeye çalışan olursa köylüleri çok kötü cezalandırıyor. Taş üstünde taş bırakmadılar. Köyde insanlar çok zor şartlarda yaşıyor. Kimisi bir ağaç kovuğunda kimisi saklanabileceği bir yer bulursa orada yaşamaya çalışıyor. Köylerden, oradaki sivil insanlardan ne istiyorlar? Aileler parçalandı, benim ailemin yarısı orada kaldı.’’

Temiz bir Türkçeyle konuşan genç kadın şimdi eşi ve üç çocuğuyla İzmir’de yeniden hayata tutunmaya çalışıyor. İzmir’e geldikleri ilk sene kimliksiz yaşadıklarını, 8. sınıfa gitmesi gereken kızının 5. Sınıftan okula başlamak zorunda kaldığını ancak bu sene kendilerine verilen ve kimlik belgesi yerine geçen Geçici Koruma Belgesi ile hayatlarının eskiye göre daha iyi olduğunu söylüyor ve ekliyor; ‘’Memleketime dönmeyi isterim elbette, ailemin yarısı orada. Ama gün gelir çocuklarım buraya alışır, buradan birini sever ve evlenirse ben nasıl döneyim? Ailem bir kez parçalandı, bir daha parçalansın istemem.’’
 

Yaşamak için hamallık yapan Suriyeli şair: Verin bize barışı verin!

 

Waha’nın İzmir’deki merkezini ziyaret ederken, geçtiğimiz 20 Haziran’da Mülteciler Günü etkinlikleri yaptıklarından söz ediyor oradaki çalışanlar. İçlerinde Suriyeli bir şairin de olduğunu; etkinlikte ülkesine adadığı şiirler okuduğunu anlatıyorlar. Suriyeli şair Hael Helmi Srour ile tanışıyoruz. Hael hikayesini anlatmaya başlıyor. Çok az Türkçe bildiği için bu kez başka bir tercüman aracılığıyla konuşuyoruz.

İzmir’e gelmeden önce Suriye’nin Lazkiye kentinde, uluslararası bir taşımacılık şirketinde çalıştığını anlatıyor. Siyasi nedenlerle ülkesini terk etmek zorunda kalıyor. Ülkeyi terk etmesinin bir başka önemli nedeni de çocuklarını savaş ortamından uzaklaştırmak isteği.

Üniversitede iktisat okuyan Hael her zaman edebiyatla içli dışlı olduğunu, şiir yazdığını ve şiirlerinin Suriye’de çeşitli dergilerde basıldığını anlatıyor. İzmir’e geldiğinde ilk 1,5 sene işsiz kalan Hael, ara sıra yevmiyeli işler yaparak ailesinin geçimini sağlamış. Daha sonra bir ahşap fabrikasında hamallık yapmış. Bir yıl sonra aynı fabrikada kesim ustası olarak çalışmış. 2016 yılının Mart ayından itibaren ise bir okulda çalışmaya başlamış.
 

‘’Dalgalar taşıyor acılarımı kıyıdan kıyıya, kaybolan insanlığa’’
 

 ‘’1982 yılından bu yana şiir yazıyorum. İnsanlığı ilgilendiren her şey hakkında yazıyorum. Arjantin’de, Afrika’da dünyanın neresinde olursa mazlum insanlar hakkında onların acıları hakkında yazıyorum. Kalbimdeki acıyı yazıyorum: Hael her şeye sıfırdan başladığını anlatıyor. Bu öyle böyle bir zorluk değil. Bir dağın zirvesinden aşağıya düşmek gibi, onun deyişiyle. Şimdilerde ‘’Vatanın Sesi’’ isimli bir tiyatro oyunu yazıyor. İzmir’de bir grup tiyatrocu bu oyunu önümüzdeki aylarda sahnelenecek. Oyunda rol alacak tüm sanatçıların ise Türk olacağını ekliyor.

Körfez’in sularını dalgalandıran o eşsiz, yumuşak İzmir imbatını içime çekerek kente veda ederken İzmir’in tarihinde açılan bu yeni döneme Hael’in mısralarıyla not düşüyoruz.

 

’Bütün dünyaya haykırmak istiyorum

Benim ülkem yanmış

Benim ülkem bir çılgın şarkı

Verin bize çocukluğumuzu verin

Verin bize barışı verin’’

***

‘’Alın denizlerinizi, nehirlerinizi ve papatya çiçeğini

Daha ne olsun

Ölülerimiz, özgürlüğe açılan yolda ruhlarımız yüzüyor.

Hayatımın yarısını orada bıraktınız.

Dalgaların sırtında kıyıya vuran bir çocuk kadar ürkek bir yabancıyım

Açıl kapı açıl diyorum biz gaziyiz.

Satmayan ve satılmayanlar arasında,

İnsanlık dalgalarında hala vuruluyoruz sırılsıklam

Ulaşmalıyız bülbülün son şarkısına

Ben mülteciyim, ben yabancıyım

Damgalanmış vücudumda

Dalgalar taşıyor acılarımı, kıyıdan kıyıya kaybolan insanlığa

Utanç içinde sessizlik, utanç içinde kimlikler, pasaport ve çit

Ben yabancıyım, ben mülteciyim

Ama olsun bir gün uyanacağım bu rüyanın kenarından

Ve bir gün toprağımda hayat ve bütün çiçekler

Atlar ve ölüler, umutlar, çocuklar, yaşlı gemiler

Bizi ölümsüzleştiren tuz

Kimliksiz, pasaportsuz ve çitsiz

Vatanında yeniden doğacak mülteciler

Kendi toprağının esmer güneşinde

Mülteciler’’

(Arapça’dan Çeviri: Ümit Yaşar Işıkhan)

 

 

Haber: 4 Temmuz 2016