İki ay kadar önce Leonardo ‘’Kış geliyor, hazır mısın?’’ dediğinde, aklım önce iklim değişikliğine gitti, ürperdim (Kış geçmek bilmedi bu yıl Londra’da); sonra hatırladım: ‘Winter is coming’ bambaşka bir gerçekliğe aitti. “Game of Thrones hiç izlemedim’’ cevabını verdiğimde Leonardo’nun suratının aldığı ifade, mağaradan henüz çıkamamış olduğumu yansıtıyordu bana. Özel bir sebebim yok, sosyal medyadaki kibir canavarları gibi ‘’Ne izleyeceğim ya!’’ da demedim hiçbir zaman. Sadece izlemedim. Dolayısıyla, Leonardo’nun geçen pazar verdiği ‘final partisi’ne katılmayı da nazikçe reddettim. Yaz hâlâ buralara uğramış değil ama ‘kış’, o gece bitti, biliyorum. Her ne kadar Game of Thrones izleyicileri, ki milyonlarca kişi demek bu, internet üzerinden “Finali beğenmedik, bir daha çekin” diyor, bunun için imza topluyor olsa da gerçekler acıtır: Hikâyenizin sonuna geldiniz…
Game of Thrones bir ayağı dijital dünyada olan herkes için zorlu bir sınavdı, şükür ki kazasız belasız bitti. En büyük hayranları için uykusuz geceler demekti; Amerika’daki yayın saatini yakalayıp, pazartesi günlerine şişmiş gözlerle başladılar. Uykusuz yapamayanlar için, hayatlarının en zorlu pazartesileri demekti; telefonun alarmını kapadıktan sonra yatakta ayılmaya çalışırken sosyal medyaya giremediler, çalışanlar gün boyu ‘malum dizinin konusu açılmasın’ diye duacı gözlerle baktılar çevrelerindeki insanlara. Bir günlüğüne taş devri yaşadılar her hafta.
Biz, izlemeyenler için de kolay değildi bu süreç. ‘Spoiler alacağım’ korkusu yoktu belki ama pazartesi günleri spoiler’dan başka şey konuşamaz olduk. Ayılmaya çalışırken tanımadığımız karakterlerle dolu kısa videoları hızla geçtik, yine o karakterler üzerinden yapılan siyasi mizahı anlamamız gerekiyormuş gibi debelendik. ‘Binali Yıldırım, İstanbul’un ejderhası’ da ne demek yani?! Uzun sarı saçlı kız mı ‘çalmış’ İstanbul’da oyları? Dizide yaratılan dünyanın başına geçecek kişi, bağımsız bir yargının gözetimi, insanların şüpheyle yaklaşmadığı bir Yüksek Seçim Kurulu’nun denetimi, herkese eşit fırsat tanınan bir siyasi arenanın hükmü altında yapılsaydı, daha mı kötü olurdu sanki?
Ayrıca, uykusuzluğa dayanamayıp diziyi pazartesi akşamına bırakmışların da hiç kimseye sağlıklı günler yaşatmadığı açık. Normal bir insan, sırf bir dizinin konusu sohbet sırasında açıldı diye kükremeye başlayıp masayı terk eder mi? Böylelerini de gördük biz, ejderha kardeşim; şehir yakmakla bitmedi senin işin… Bunu da o sohbetler sırasında öğrendim. Saatlerce süren “Son bölümde Khaleesi n’aptı öyle” ile “Ucuz olsun diye karanlıkta savaştırıyorlar” sohbetleri arasında konudan tamamen kaçamasak da telefonlarımıza baktık elbette. ‘Asosyal’ ilan edildiysek de suç bizim değildi; suç Game of Thrones’suzluğumuzdaydı.
Pinhani’nin son albümünden bir şarkı düşüyor aklıma, dizinin finaline dair nefret kusanları gördükçe. “Bir sen kaldın sevdiğim, sana bir şey olursa öksüz kalır şarkılar” diyorlar. Tahta kurulan karakterin kim olduğuna dair fikrim olmadığı için, finale dair görüşüm de ‘kesin bir şeyler oldu ama ne olduğunu ben de bilmiyorum’ boyutunun ötesine gidemiyor. Fakat anladım tabii, final kötüymüş; hatta IMDB’de bugüne kadar bir dizi finalinin aldığı en kötü puanlardan birini almış.
Bu yönüyle Game of Thrones, diziyi hiç izlememiş benim gibiler için de yeni bir sınav olacak aslında: Televizyonun bugüne kadar hiç vermediği ama -ele düştüğü, her yerden ulaşılabilir ve zaman olduğu için- artık vermek zorunda olduğu sınavı da verecek. Rus romancı Vladimir Nabokov’un ‘Karanlıkta Kahkaha’ romanında okuru sınadığı gibi izleyiciyi sınayacak Game of Thrones. Zira Nabokov, kitabın henüz ilk paragrafında hikâyenin ana eksenini ve finalini söyledikten sonra, romanda asıl mevzunun ‘anlatım’ olduğunu vurgulayarak okuru bu bir paragraflık öykünün detaylarına davet eder. Çünkü bir romanı iyi yapan, sonu değildir. Peki ya bir dizi için bu edebi sihir geçerli midir? Dizi kötü bitti diye, ‘öksüz kaldı mı şarkılar’? Umarım, kalmamıştır. Umarım, finalin heyecanıyla sosyal medyada kusulan nefret, ‘vardığımız yer değil de yol güzeldi be’ gibi nostalji cümlelerine bırakır yerini. Eğer bırakmazsa, biz izlemeyenlerin bir başka sorusu var iki ay boyunca pazartesi günlerimizin üzerine çöken gergin ve uykusuz bulutlara: Değdi mi?..
Game of Thrones oyuncuları son sezon öncesi neler düşünüyordu?