Türkiye 2018 Dünya Kupası Elemeleri üçüncü maçında İzlanda'ya 2-0 mağlup oldu ve üçüncü maçında henüz galibiyet ile tanışamadı.
Spor yazarı Erman Toroğlu, Milli Takım kadrosuna alınmayan Arda Turan ile birlikte bazı sunucu ve televizyon yorumcusu 'dostları' ile Fatih Terim'i gönderme operasyonuna girdiklerini söylerken, Ahmet Çakar ise Fatih Terim'in takımı sabote eder gibi sahaya çıkardığını dile getirdi.
İşte spor yazarlarının İzlanda-Türkiye maçına ilişkin görüşleri...
Erman Toroğlu: Arda Turan, önümüzdeki milli maçlardan önce de dostları ve arkadaşlarıyla aynı oyunu oynayacaktır
Arda Turan, bazı sunucu ve televizyon yorumcusu dostlarıyla “Fatih Terim’i gönderme” operasyonuna girdiler. Ve dünkü maçta başarılı oldu. İzlanda maçında Terim ve takımın bu polemiklerden etkilendiği apaçık ortadaydı.
Lafı fazla uzatmayalım. Milli Takım kadrosuna alınmayan Barcelonalı Arda Turan, bazı sunucu ve televizyon yorumcusu dostlarıyla beraber Fatih Terim'i gönderme operasyonuna girdiler. Dünkü maçta da başarılı oldular.
Çünkü hem Türk insanını, hem teknik direktör Fatih Terim'i, hem de futbolcuları maç havasından uzaklaştırıp çok farklı yerlere götürdüler. Sonunda da bu iki maçtaki kötü neticeler geldi.
Şunu diyebilirsiniz; Biz bunları yaşamasaydık da iki maçta 1 puanda kalabilirdik. Evet kalabilirdik. Ama bu tarzda değil.
Dün gece maça çıktığı andan itibaren Fatih Terim ve futbolcuların suratından Türkiye'deki olaylardan, konuşulanlardan etkilendiği apaçık ortadaydı. Biz zaten duygusal bir millettiz, bu tip olaylardan çok etkileniriz.
Peki şimdi ne olacak? Bu takım yeni bir takım.
Belli bir yola çıkıldı. Ama şu gözüküyor ki Barcelonalı Arda Turan, önümüzdeki milli maçlardan önce de o sunucu ve televizyon yorumcusu ağabeyleri, dostları ve arkadaşlarıyla aynı oyunu oynayacaktır.
Fatih Terim kaldığı müddetçe...
Burada filmi ters çevirelim. Şöyle düşünelim; Fatih Terim önümüzdeki milli maçlarda Arda'yı milli takım kadrosuna alırsa, bu sefer kamuoyu "Arda dostlarıyla beraber bastırdı, Terim'in gücü yetmedi" diyecekler.
Yani aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!
Bakınız! A Milli Takım, 2018 Dünya Kupası için üçdört gün içinde iki tane kritik eleme maçı oynandı.
Şu anda milli takımın hangi kadroyla sahaya çıktığından, nasıl olması gerektiğinden, ne yapması gerektiğinden bahsedeceğimize neler yazıyoruz.
Lanet olsun böyle futbol anlayışına ve zihniyetine!
Şu oynasa, bu oynasa yine bir şey fark etmeyecekti.
Biz bazı şeylere "detay" deriz. Bazıları da diyor ki "Yahu bu Erman hoca da amma teferruat ile uğraşıyor".
Mesela bunlardan biri; Türkiye'de atılan taçların çoğu yanlış. Öncelikle taç, topun çıktığı yerden atılması lazım. Bizde ise en az 20 metreden atılır, hele ki büyük takım ise... İkincisi de; taçlar nizami atılmaz. Futbolcu topu iki elinin, başının üzerinden atmaz, tek elle mancınık gibi fırlatır, fırlatırken bir ayağını da arkaya doğru kaldırarak güç alır. Ondan sonra da hakem çıkar, Caner'in attığı daha ilk taçta topu rakibe verir.
Belki şimdi çıkıp diyeceksiniz ki;
Daha maçlar bitmeden, hiçbir şey belli olmaz.
Çıkmadık candan umut kesilmez! Ama bir şey belli;
Barcelonalı Arda Turan, kendisini kadroya almayan Fatih Terim'e büyük bir çizik attı.
Filmin sonu nasıl bitecek merak bekleyenler var. Türk Milli Takımı için bence film bitti ama bazıları için bitmedi.
Ne demişler; İntikam soğuk yenen bir yemektir.
Herkese hayırlı olsun.
Uğur Meleke: Problem neyse söyleyin artık
12. dakikaydı. Soldan süratle bindiren Emre Mor, Saevarsson'u hızıyla alt etti, çizgiye inip harika bir top çevirdi.
Cenk Tosun maalesef yetişemedi... Yetişemezdi de. Topa yaklaşık 60 metre uzak kaldı. Çünkü kulübede oturuyordu yetenekli santrafor.
Ukrayna karşısına 4-4-2 ile çıkmıştık. Yediğimiz ikinci gol öncesi stoper Ordets oyun kurarken Enes ekrana bile girmeyecek kadar uzaktı ona. Rakip kalecinin etrafında dolaşıyordu galiba. Terim ilk devrede 4-4-2 ile şaşırtmak istemişti Ukraynalıları. Şaşıran biz olduk.
İzlanda karşısına da 4-6-0 ile çıktık. Belli ki kenar adamlarımızın hızına güveniyorduk ama onların hızla getirdikleri topları içeriye kim dürtecekti, onu anlayamadık doğrusu. Volkan+Emre+Yasin’in bu sezon takımlarında attıkları toplam gol sayısı 2. Yani aralarında Arda gibi, Kuyt gibi gol düşünen bir oyuncu da yok. Cenk Tosun oyuna girene kadarki bir saati çöpe attık böylece.
İlk bir saati çöpe atarken skoru 0-0’da tutabilsek onu da bir kayıp olarak değerlendirmeyeceğiz ama tek problemimiz gol atmak değildi ki sahada: Çıkarken sürekli top kaptırıyoruz. İzlanda gibi yetenekleri kısıtlı bir takım bile presle yıldırıyor savunmamızı.
Duran toplar bir başka büyük sıkıntı zaten... Bir önceki maça göre üç uzun eksilmişiz: Cenk (183 cm.), Enes (185 cm.) ve Hakan (184 cm.)... Yerlerine eklenenlerden ikisi Yasin (178 cm.) ve Volkan (175 cm.)... Uzun İzlanda’ya karşı kısa takımımızla alan savunması yapmaya çalışıyoruz ki bu konuda da tam bir felaketiz! İzlandalılar her kornerde, her taçta geriden koşarak gelip yükseğe sıçrıyorlar zira golleri alanlar değil adamlar atıyor! Hemen her topa da vuruyorlar zaten.
Bu maçın da özeti diğerleriyle aynı: Terim her maça rakibi şaşırtmak için kurgulanmış sürpriz 11’lerle çıkıyor. Ben henüz rakiplerin şaşırdığını hiç görmedim, hep şaşıran bizim oyuncular oluyor galiba! Sürprize en çok bizimkiler aldanıyor. Ve Terim birilerini şaşırtayım derken, bitiyor bu hikaye. Biz bitti demeden bitiyor sanki yavaş yavaş.
Hırvatistan ve İzlanda 7, Ukrayna 5, Türkiye 2 puanda. Üstelik bu kez üçüncüler gitmiyor turnuvaya. Bütün ikinciler bile play-off oynayamıyor. Ve 3 maç gününün sonunda tablo feci.
Terim, olası bir başarısızlığın bedelini ödemeye hazır olduğunu söylemişti bir ay önce. Ne olabilir ki, en fazla istifa eder, kişisel bedelini öder. Peki bir futbolcu neslinin hiç Dünya Kupası göremeden mesleğe veda etmesinin bedeli ne olacak? Bir milletin Dünya Kupası görememesinin bedelini kim ödeyecek sahi? Kişisel meseleleri büyütüp en büyük spor organizasyonunun dışında kalmanın gerekçesi ne olabilir ki? Üstelik ortaya net bir sebep konmamış hâlâ. Terim, “Siz biliyorsunuz” diyor. Burak, “Siz biliyorsunuz” diyor. Peki siz nereden biliyorsunuz bizim bildiğimizi? Siz mi sızdırdınız? Ya da sızdırıldığına şahit mi oldunuz?
Artık bu problem neyse açıklanmalı bence. Ülke futbolu yeterince zarar gördü bu işten. Daha fazla zarara tahammülümüz yok artık.
Ahmet Çakar: Tanımasam takımı sabote ediyor diyeceğim
Fatih Terim, sabote eder gibi takım çıkarmaya devam ediyor. Ukrayna gibi bir takıma karşı çift santrfor oynayıp orta saha direncini azaltıp ilk yarıda darmadağın olduk. İkinci yarı çocuklar gayrete geldiler, Konya seyircisi de müthiş bir destek verince bir puanı kurtardık. Dün geceye bakıyoruz, kamera şakası gibi. Cenk yok, yani diğer bir deyimle, santrforsuz oyuna başladık. Komedi gibi. Üstelik Avrupa'nın belki de fizik gücü en yüksek takımına karşı.
Maçın 1. dakikasından 90. dakikasına kadar sahada Türkiye diye bir takım yoktu. Ne ikili mücadelelerde vardık ne de organizasyonda. Emre için yıldız olur mu derken, dün gece Emre kalite ve etkinlik olarak saha kenarında top toplayan çocuklarla aynıydı.
Ömer Toprak, kurtarıcı diye getirildi. Türkiye liginde onun kadar stoper oynayacak en az 5 oyuncumuz var. İzlanda'nın attığı ikinci gol çok tuhaf. Konya'da Ukrayna'dan yediğimiz ikinci golü andırıyor ama tablo daha da vahim. Mehmet Topal'ın birkaç metre arkasından depara kalkıp 20 metrede Topal'ın birkaç metre önüne geçip golü yapıyor İzlandalı.
İlk yarıda 3-5 dakika oynadık, daha doğrusu pas yapmaya çalıştık, topu ceza alanına indirdik ama atacak golcümüz yok.
Dedim ya, Terim'i anlayamıyorum. Tanımasam takımı sabote ediyor diyeceğim. 4-6-0 diye takım var mı? Forvetimiz pigme topluluğu gibi. Bu adamlar dev gibi İzlandalılarla nasıl mücadele edecek? Edemediler de ve tabii rezil olduk.
Adamların yılda en fazla kazanan futbolcusu, bizim en az kazanan futbolcumuzun altında. Şimdi hesap zamanı. Grupta şansımız çok azaldı. Ama İmparator 'yaptım oldu' diyor, birileri de alkış tutuyor. Biz bunları hak etmedik. Yazıklar olsun!
Rıdvan Dilmen: Hocada deneme yanılma uzun sürüyor
Golü yiyince hemen demoralize olduk. Çok kırılgan bir takımız ama içeride böyle değiliz. Şansımız devam edecektir çünkü güçlülerle oynadık. Ama hocanın da Mart’a kadar o arada proje ve iskeletini kurup, uzun vadeli hareket etmesi gerek.
Maçın geneli için şunu söyleyebilirim; İzlanda anladı ki 'sabaha kadar biz yenilmeyiz.' Biz ekranların başında, hatta hoca kulübede oyuncular da sahada kazanmamıın mümkün olmadığını düşündü.
İlk 15 dakika dışında ortada giden bir maç oldu. Volkan Şen ile Yasin topları getirdi. 3-4 şut imkanı verdik, Ömer'e çarptı gol oldu. Golü yiyince bizim takım hemen demoralize oldu. Moral olarak düştü. Çok kırılgan bir takımız ama içeride böyle değiliz. İzlanda'nın iki stoperini getir, 'bunları nereden buldunuz' deriz ama organizasyonları çok iyi. Herkes oynayacağı yeri biliyor. Sistem tıkır tıkır işliyor.
Hakemlik bir şey olmadı, tatsıztutsuz bir maçtı. En kötü oyunumuzu oynadık. Bir takım direk gideceği için 7'şer puan yapanları yakalayamayabiliriz.
Şansımız devam edecektir çünkü güçlü takımlarla oynadık.
Ama mutlaka hocanın da Kasım'dan sonra Mart'a kadar ciddi bir ara var o arada proje ve takımın iskeletini kurup, uzun vadeli hareket etmesi gerek.
İzlanda dünya sıralamasında bizden geride olmasına rağmen 4-4- 2'yi uyguluyor. O kadar birbirlerine alışıklar ki, rahat oynuyorlar, oyunu yönlendiriyorlar. Dönüşler de kontra yemeyelim diye faul yapan, bir sistem takımı. Sürekli aynı sistemle oynamıyoruz biz. Ama bundan sonra artı ya da eksi yönde elenen oyuncular oldu. Emre Mor'u santrfor gibi oynattı.
Hoca da deneme yanılma uygulaması uzun sürüyor. 11 Haziran'a kadar kazanabileceği 3 maç var. Kosova ve Finlandiya'yı yendiği taktirde eli rahatlayacak. Ukrayna maçına çift santrforla başladık 3 gün sonra sıfır santrforlu sisteme döndük.
Oyun içinde sistem değişebilir ama bir iskeletiniz ve sisteminiz olması gerek.
Hırvatistan, Ukrayna ve İzlanda maçının tamamına baktığımızda skorlar önemli değil... Bu maçlardan ciddi dersler çıkması gerek.
Sistem ve oyuncularla ilgili kararların verilmesi gerek.
Bu forvetle Dünya Kupası'na gidilmez.
Kosova'yı yeneriz, zorlansak da yeneriz, Finlandiya'yı zorlansak da yeneriz ama çok da güvenmemek gerek.
2-0 bitti ya ilk yarı. 2-0 enteresan sonuçtur. Risk alırsın 2-3 yersin. Risk de almadı.
Hoca maçı 2-2'ye getirme ihtimali olmadığını düşündü gibi hissediyorum. İzlanda çok rahat bir galibiyet elde etti.
Biz direnç göstermedik. Oluruna bıraktık maçı. İzlandalılar da kaybetme ihtimalimiz yok diye düşündü. Rölanti, izlemesi çok keyifsiz bir 93 dakika yaşadık. En kötü maçlarımızdan bir tanesini oynadık.
Bağış Erten: Takımın kalesi hariç kimin yeri belli değil
Memlekette ne olsa “Tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey” modunda karşılayan bir grup insan var. İstiyorlar ki canımız da sıkılsa, sıkıntılı bir dönem de yaşasak hiç öyle değilmiş gibi davranalım. Saptırmalarla, kendimizi kandırmalarla her şeyin üstü kapansın. Siyasette bu mümkün olabilir, ama futbol öyle bir oyun değil! Ukrayna maçını başarıymış gibi göstermeye çalışanlara kargalar gülüyor. Ve en önemlisi gerçekler çok geçmeden ortaya çıkıyor. İzlanda buz gibi bir aynayı yüzümüze bir tutuyor, anlıyoruz nedir, ne değildir!
Her gün büyük bir acıya şahit olduğumuz günlerin en kötü özelliklerinden biri de şu: Futbolu sağaltıcı bir merhem zannediyoruz. Önce takımlarımıza bir siyah bant takıyoruz, sonra veriyoruz biraz gazı, “O insanların acılarını siz biraz olsun hafifletin” gibi laflar üfürüyoruz arkalarından. Ve istiyoruz ki iyi gelsin. Gelmiyor. Sonuç iyi olsa da gelmeyecek. Futbolun artık böyle bir misyonu olmadığını hepimiz biliyoruz. Her şeyi geçtim, şunu görelim: Volkan ve Caner’in davranış kodlarından idol ve esin kaynağı türemez. Sürekli konuşan Emre Mor bunun en güzel ispatı değil mi?
Gelelim, dünkü maçın ölünesi akışına. “Kaos futbolu” lafını sanırım olumlu anlıyor Fatih Hoca. Oysa değil! Takımın kalesi hariç kimin yeri belli değil. Stoperde kim oynayacak? Orta saha kimin olacak? Forvet? Oyun düzeni? Çözebilene aşk olsun. Sahaya yeteneği benzer bir dolu oyuncu yığılmış, ki hiçbiri Arda kadar yetenekli değil, bütün planlar onlar üzerine yıkılmış. İşliyor mu düzen? Kaos dediğiniz şey düzen değil ki işlesin!
Ukrayna maçındaki gibi iki tokatla biten ilk yarıdan sonra geri döndürecek seyirci de yok. Zaten bu kadar demode bir düzende bu kadar anlaşılmaz bir yapıda ne düzelebilirdi ki? Top tutulmuyor, oyun kurulmuyor. Sonuç bekleniyor. Haydi Aslanlar! Olacak iş mi? Bu skor artık bazı tartışmaları bitirmeli. Şu açık: Takım da, teknik ekip de an itibariyle dökülüyor. Ve bu sonuç müstehak. Evet öyle. Acı ve gerçek.
Mehmet Demirkol: Futbolun dışına çıkan Terim'dir
‘Ben sözleşmemde ne var bilmiyorum’ cümlesi doğru değildir.
Olumlu ve umut verici olan her ne olursa olsun kaybetmemek. Ne şartta olursa olsun destek veren bir seyirciyle kırılmayı önlemek. Milli Takım Stadı’nı Konya’da bulmuş olabilmek. Bunu İstanbul’da büyük ihtimalle yapamazdık. Arda ya da Volkan Demirel tezahüratlarıyla moral yıkımı olurdu. Ve asıl önemlisi 2-0’dan ve sıfır bir oyundan geri dönebilmek.
Soru başka, cevap bambaşka
Peki ya olumsuz ve umut kırıcı olan? Fatih Terim’in basın toplantısı. Her maç öncesi “Arkadaşlar maç varken neleri konuşuyoruz neleri soruyorsunuz?” diye soran Terim’e, maç sonunda Evren Göz, “İlk yarıda plan neydi? Neyi yapamadık?” diye sordu. Haklı, doğru ve cevabı merak edilen ve sadece maçla ilgili soruya: “Oyuncularımız maç öncesi konuşulanlardan çok etkilenmiş” diyorken futbolun dışına kim çıkmış oluyor? Herkes topu konuşmaya çalışırken konuyu yeniden kim alevlendiriyor?
Terim'in cevabı mantıksız!
Ve asıl önemlisi oyuncu bundan nasıl etkileniyor? Arda çağrılmadığı ve tartışma konusu olduğu zaman onun yerine oynayan Emre Mor hangi mantıkla kötü etkileniyor? Ya da Cenk? Burak çağırılmıyorsa Cenk ekstra istekli olmaz mı? Bu sorgulandığında daha da fazla hırslanması gerekmez mi? Bir oyuncunun, ondan daha iyi olduğu düşünülen bir futbolcuya tercih edildiğinde yükselmesi gerekmez mi? Evren’in sorusuna verilen cevap, öncelikle sorunun cevabı değil. Ve daha önemlisi mantıksız. Bu mantıksızlığa rağmen hâlâ bu moral bozulması oluyorsa Terim’in bir motivasyon uzmanı olduğu fikri toptan yanlış olmuyor mu? Yani o zaman şunu sormak gerekmiyor mu? “Enes’i önce çıkaracaktım ama kaybetmemek, rencide etmemek için devre arasını bekledim” açıklamasına nedir? Onu 30’da çıkarmak mı rencide eder, yoksa bu açıklama mı bu genç oyuncunun moralini bozar?
İnsan imza attığı kontratı bilmez mi?
Sonra sözleşme konusu: Tazminat istememek neden bir çalışanı yükseltiyor? Bunda övünülecek ne var? Ayrıca Fatih Hoca Milan’dan ayrıldığında tazminatını haklı ve hak ettiği şekilde almadı mı? Tazminat almayacaksa, Terim’in onun adına sözleşme görüşmesi yapan avukatına, “bunu sözleşmeye koyma” demesi gerekmez mi? ‘Ben sözleşmemde ne var bilmiyorum’ cümlesi doğru değildir. Avukatınızın bildiği bir şeyi bilmiyorum deme hakkınız yoktur. Ayrıca insan imza attığı kontratı bilmez mi?
İspanya’nın devlerinin peşinde olduğu Hakan Çalhanoğlu ve milli takımda korkunç performanslar gösterse de Dortmund’la uzun süre görüşen, Arsene Wenger’in radarında olan Ömer Toprak nasıl olur da Arda tartışmalarından etkilenir ve böyle bir oyun oynar? Arda konusu artık her ne kadar hepimizi sıkan bir mevzu olsa da büyük bir olaydır. Arda’nın çağrılmaması, bizim oyuncu havuzumuz göz önüne alındığında, Messi’nin Arjantin’e, Neymar’ın Brezilya’ya çağrılmamasından daha önemli bir karardır. Bizim Aguero’muz yok ki! Konu sıktı evet ama hâlâ önemlidir. Bunun bu hale gelmesi de basının ya da seyircinin günahı değil. Kötü iletişimin sonucu. TFF’nin ve Terim’in...
Hocanın geniş bir cephenin saldırısı altında olduğu doğru. Sözleşmenin sızdırılması bir rezalet. Ancak futbol konuşmak isteyen, maçı soran gazeteciye verilen cevaplar iletişim açısından da, konuyu ele alış açısından da korkunç. Faydasız... Hatta zararlı. Konuyu futbol dışı noktalara getiren maalesef Fatih Hoca. Ve bu canımı sıkıyor. Çünkü bu, çözümsüzlük demek. Hoca bir çözüm görmüyor demek. Her seferinde Türkiye Ligi’nin yetersizliğinden vurgu yapmanın manası yok. Bunu biliyoruz. Terim bu şartlara rağmen zafer vaat ettiği için modern dünyanın en pahalı milli takım antrenörü. Türkiye’de kulüplerde verilen maaşın 2 katını kazanıyor. Eğer şartlar yetersiz ve durum umutsuzsa böyle bir maaşa gerek yok.