İyi Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, "Milletin yastık altındaki birikimlerine de göz diktiler. Utanmasalar kefen paralarını bile isteyecekler. Bugüne kadar Sayın Erdoğan ne zaman yastık altındaki dövizi ve altını bozdurun dediyse Cumhurbaşkanını dinleyen herkes zarar uğradı. Sayın Erdoğan bugünkü kongrede de yastık altındaki döviz ve altını bozdurun dedi. 30 Haziran’a kadar da süre verdi. Hayırdır Sayın Erdoğan 30 Haziran’dan sonra erken seçim mi var?" şeklinde konuştu.
Türkkan konuşmasında "Türk milleti bu saatten sonra sana günahını vermez. Sünnet altınını bile vermez. Millet kendine bir çözüm beklerken milletin yarın için ayırdığı parasına bile göz koydular, yastık altındaki paralara yine göz diktiler. Türk milleti yine şanslıydı. Ben kongrede IBAN numarası verecekler diye bekliyordum. IBAN da yakışırdı bu kongreye." dedi.
Türkkan'ın TBMM'de yaptığı açıklama şöyle:
Yeni Anayasadan kasıt kendi anayasası
Sayın Erdoğan'ın sivil anayasadan kastı kendi anayasası. Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut anayasasını tanımayan Sayın Erdoğan yeni anayasayı millet için değil kendisi için istiyor.
Dış politika için de Sayın Erdoğan; “Ülkemizin milli menfaatlerine saygı gösteren hiçbir ülkeyle çözülemeyecek sorunumuz olmadığına inanıyoruz” dedi.
Önümüzdeki dönemde dostlarımızın sayısını artırıp husumetleri gidererek bölgemizi bir huzur adasına çevirmekte kararlıyız diyor ama;
Bizim komşumuz kaldı mı? Bunların hatalı dış politikaları yüzünden. Komşumuz kalmadı. Sanırım yeni dostları Sisi ve Esat olacak.
Hepimizin bildiği gibi Cumartesi gecesi Sayın Erdoğan, Merkez Bankası Başkanı’nı görevden aldı, hızını alamadı üstüne İstanbul Sözleşmesi’ni Anayasa’yı çiğneyerek feshetti. Türkiye Cumhuriyeti, Recep Tayip Erdoğan'ın elinde giderek anayasası olmayan bir kuruma dönüşüyor.
Cumhurbaşkanı kalkıyor, gece yarısı bir kararnameyle bütün bu hiyerarşik düzeni altüst ediyor. Aslında bu sistem ne biliyor musunuz, başından beri söylüyoruz ya? "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" dediğiniz bu ucube sistemde ne kanun var, ne Anayasa var, ne yönetmelik var, hiçbir şey yok, tek adam var. Tek adam ne derse o oluyor, tek adam ne derse o bozuluyor.
Madem meclisi tanımıyorsunuz, Meclisi Beştepe’nin noteri olarak görüyorsunuz, madem milli iradeyi askıya aldınız biz niye toplandık? Niye bu kadar insan buraya geldik? Gönderin Beştepe'ye onaylasın gelsin kardeşim, ne işimiz var burada ya? Boşu boşuna duruyoruz yani, boşu boşuna mesai harcıyoruz. Bundan sonrasına hazır olun. Bundan sonra gece yarıları her şey olabilir.
"İktidar olarak manifesto açıklayamazsınız"
Bugün kongredeki konuşması için Sayın Erdoğan; “Yapacağım konuşma, adeta 2023'ün bir manifestosu olacaktır.” dedi. Şimdi siz bugünkü konuşmanın insan hakları ve ekonomi olduğuna inanıyor musunuz? Sayın Erdoğan’a önce hatırlatmak isterim ki 19 yıldır ülkeyi siz yönetiyorsunuz. İktidar olarak manifesto falan açıklayamazsınız. Manifestoyu sizin düzeninize karşı muhalefet ve sivil toplum hazırlayabilir. Bugün Sayın Erdoğan’ın açıkladığı 2023 manifestosuna bu açıdan bakmamız gerekli. Hem ülkeyi yönetemiyorlar, hem de ülkenin ayarları ile oynuyorlar.
"Türkiyesiz bir İstanbul Sözleşmesi var artık"
Sayın Erdoğan’ın 2023 hedefi boş bir hedef değildir. Sayın Erdoğan’ın 2023 ajandasına göre yasayla, hukukla hak elde etme dönemi bitmiştir. Tramvay olarak gördükleri demokrasiden artık inme vakti gelmiştir. Gece yarısı kararnameleri bunun en somut örnekleridir. “Ben yaptım oldu” denilerek yayınlanan şahsım kararnamelerinin Türkiye’ye maliyeti çok ağır hale geldi. Son 4 günde yaşananlara bakarsak asıl ayarları bozulan, tamiri mümkün olmayan bu ucube sistemi başımıza bela eden İktidarın kendisidir. Bu ucube sistem Türk devlet geleneğine ve 1000 yıllık Türk Devletine bulaşmış bir virüstür. Bu virüsü bulaştıranlarla birlikte devletin bünyesinden atmak Türkiye Cumhuriyeti açısından hayati öneme sahiptir. Demek ki 2023 manifestosunu mevcut sisteme yani Cumhuriyet’e karşı açıklıyorsunuz. Bunun sinyalini Sayın Erdoğan Cumartesi gecesi İstanbul Sözleşmesi’ni feshederek verdi. Türkiye, sözleşmeyi onaylayan ilk ülke değil miydi? Türkiye’siz bir İstanbul Sözleşmesi var artık.
Çadır devleti mi mi burası?
Getirdikleri ucube sistemde hastalığı teşhis etmek hiç zor değil. Bağımsız olması gereken ve Türkiye’nin finansal itibarı olan Merkez Bankası’na 20 ayda atadıkları 4 Başkan’a bakmak yeterli. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, Merkez Bankası'nda 20 ay içinde 4 başkan görev yapmış oldu. Çadır devleti mi burası? Orta Afrika’da bir diktatörlükte mi yaşıyoruz? Bu atama ülkeyi yönetemediklerinin itirafıdır. Ekonomide kontrolü kaybettik demenin itirafıdır. Daha geçen haftalarda Ekonomide Reform paketi açıklamadılar mı? Sanki 19 yıldır ekonomiyi yöneten kendileri değilmiş gibi 23. Kez ekonomide reform paketi açıkladılar. “Türk ekonomisi uçuşa geçti” dediler. “Siz bundan sonra büyümeyi, ihracat artışını, refahı görün. Bu İktidarı kıskananlar çatlasın.” dediler. Çatlayan yine ekonomi oldu.
22 Mart 2021 ekonomi tarihimize 'Kara Pazartesi' olarak geçti
22 Mart 2021 günü ekonomi tarihimize ‘Kara Pazartesi’ olarak geçti. Türk Lirası dolar karşısında değer kaybına uğradı, borsa iki kez durduruldu. Faizi yeniden yükselttiği için Tayyip Erdoğan, faizi yükseltsin diye atadıkları Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’a kızıyor. Ve hep yaptığı gibi, kimseye danışmadan, sonuçlarını tahmin edemeden, cuma gece yarısı onu görevden alıyor. Cumartesi ve pazar günü doların uçuşa geçeceği, TL’nin aşırı değer kaybına uğrayacağı doğru olarak tahmin ediliyor. Çünkü, yeni atanan Merkez Bankası Başkanı ‘Erdoğan’ın ekonomi teorisinde, biliminde yeri olmayan bir takıntının aynısını’ bir gün önce yayınlanan bir yazısında tekrarlıyor: "Faizler düşmeli... Yüksek faiz enflasyona yol açıyor..." Merkez Bankası’nın yeni başkanı önce 2 Mart’ta köşesinde yazdığı yazısına sahip çıksın. Merkez Bankası 128 Milyar doların nereye gittiğini açıklasın demişti. Madem artık o koltuktasın. Buyur açıkla. 128 Milyar dolar nerede? Sen açıklamak zorundasın. Böyle bir ülkede; ekonomik güven ve istikrar olabilir mi? Dış güçler, operasyon masallarını bir kenara bıraksınlar. Böyle bir ekonomi yönetimini patlatmaya hangi dış güç tenezzül eder ki. Operasyona gerek yok. Sayın Erdoğan ve onun ekonomi yönetimi anlayışı zaten Türk ekonomisine yönelik operasyonun ta kendisidir.
"Bu ekonomi anlayışında Erdoğan sebep yoksulluk, fakirlik, işsizlik ve istikrarsızlık neticedir"
Bu ekonomi anlayışında Erdoğan sebep, enflasyon neticedir. Bu ekonomi anlayışında Erdoğan sebep, yoksulluk, fakirlik, işsizlik ve istikrarsızlık neticedir. Çünkü Saray’ın doğasında yoksullukla ve istikrarsızlıkla yönetmek vardır. Cumhuriyet’in 90 yıllık Merkez Bankası rezervini sıfırlayan, elde avuçta ne varsa tüketen, TL'yi piyasalarda itibarsızlaştıran beceriksiz iktidara artık kimsenin tahammülü kalmadı! Birisini söz dinlemiyor diye görevden aldılar. Sonraki Başkanı faizi arttırdı diye görevden aldılar. Bir sonraki başkanı ise faizi arttırmıyor diye görevden aldılar. Baktılar hiçbir şekilde ekonomi dikiş tutmuyor. Sayın Erdoğan kendi yarattığı sorunun kaynağını başka yerlerde aramaya başladı.
Eski Bakanına itibar etmeyen Sayın Erdoğan, 7 Kasım 2020’de Sayın Naci Ağbal’ı Merkez Bankası Başkanı olarak atadı. Piyasalara güven geldi. Hatta bu güven üzerine Türkiye’ye yabancı yatırımcı tarafından 10 Milyar Dolar’ın üzerinde para girişi oldu. Ama 132 gün sonra, gece yarısına kadar Sayın Naci Ağbal Merkez Bankası başkanıyken, sabah bir baktık ki Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı Şahap Kavcıoğlu Merkez Bankası başkanı olmuş. Böyle bir ülkeye güven olur mu?
"Öyle bir uçurmuşlar ki ekonomiyi 15 yıl geriye götürmüşler"
Para güvenli limanları sever. İstikrarı sever. Bir gece ansızın alınan kararlardan sonra, yabancı yatırımcı parasını alıp Türkiye’yi terk etmeye başladı. Dolar ve Euro’nun hali ortada. Bu ucube sistemde görüldüğü üzere istediğiniz kadar ekonomide reform paketi açıklayın. İşe yaramaz. Reform bu sistemin doğasına aykırı. İstediğiniz kadar uçuşa geçiyoruz deyin. Çakılmaktan başka bir şey yapamazsınız. Uçuşa geçiyoruz dediğiniz ülkede 10 milyon işsiz var. Uçuyor dedikleri ekonomimizde işsizlikle beraber enflasyon da uçuyor. Enflasyon yüzde 30’ların üzerine çıktı. 2005 yılında kişi başına düşen milli gelir 7.350 dolardı. 2013’te 12.500 dolar seviyelerindeki milli gelir 2020’de 7,715 dolara geriledi. Öyle bir uçurmuşlar ki ekonomiyi 15 yıl geriye götürmüşler. Büyük bir refah kaybı ve yoksulluk var.
İnsanımız 2020’de erişebildiği en basit ihtiyaçlarını bu sene karşılarken zorlanıyor. Alamıyor, ödeyemiyor artık. Dünya İktisat tarihinde faiz artırımı yaparak, doları yükselten tek ülke Türkiye. Faiz yüzde 20’ye dayanmış millet daha ne kadar dayanır bilemem.
Ak Parti İktidara geldiğinde Türkiye’nin dış borcu 130 milyar dolardı. Dış borcu 435 Milyar dolara uçurdular. Uçurdukları ülkede en büyük kayıplardan birini Tarım’da yaşıyoruz. Artık dövizi olmadan ithal edemeyen yani karnını doyuramayan bir Türkiye yarattılar.19 yılda tarım ürünleri ihracatında dünya lideri olan Hollanda’nın yüzölçümü kadar tarımsal araziyi kaybettik. 2002’de kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken bugün 128 ülkeden tarım ürünü ithal ediyoruz.
Nasıl? Uçuşa geçmiş miyiz? Ekonomide hangi göstergeyi alırsanız alın, hepsi nereye nasıl uçtuğumuzu gösteriyor. Bu İktidar uçmanın değil uçurmanın derdine düşmüş. Yandaş müteahhit çeteleriyle ülkenin kaynaklarını uçururken, yerdeki vatandaşın geçim derdini görmüyorlar. 5 günde 3 kez ülke gündemini değiştirerek halkın ekonomik sıkıntılarını unutturmaya çalışanlar, yine doların yükselişini engelleyemediler! Siz önce kimin yastığı altına girdiği belli olmayan Merkez Bankası’nın 128 Milyar Dolarını getirin.
"Yönetemiyorsanız koyun sandığı, görün sonucu"
Milletimiz fakirleşmeye devam ederken, artan dolar kurunu önceden haber alan Saray’a yakın milyarderler ise servetlerine servet katıyor. Türk Milleti, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte fakirleşmeye devam ederken birileri zenginleşmeyi sürdürüyor. Türkiye’yi Saray’dan yöneterek enkaza çevirdiler. Aşırı harcamalar nedeniyle, bütçe ciddi açık veriyor. Pek çok ürüne ağır vergiler getirildi. Enflasyon yükseliyor, İşsizlik artıyor, Borsa ciddi değer kaybediyor, Şirketler iflas ediyor, Üretim düşüyor, ücretler insanların geçimini sağlamasına yetmiyor. Ve sonunda olan oluyor, ülke tarihinin görmediği biçimde "büyük bir ekonomik krize" sürükleniyor. Algı yönetmeyin, devleti yönetin. Yönetemiyorsanız da koyun sandığı, görün sonucu.
Bugünkü kongreden iki fotoğrafa bakın, bu kongreyi yaptıktan sonra insanlara ne maskeden bahsedebilirsiniz, ne hijyenden bahsedebilirsiniz ne de dükkanını kapatırım, sokağa çıktığın zaman ceza keserim diyemezsiniz. Bu fotoğraflardan sonra insanları sivil itaatsizliği itersiniz. 26 Bin vaka var onlara inat bu kongreleri yapıyorlar. Ak Parti kongresi için 81 İl ve 973 İlçeden binlerce otobüs kaldırıldı. Anlaşılıyor ki bunlar başta Ankara olmak üzere tüm Türkiye'yi bir uçtan bir uca Kırmızı’ya boyama karar vermiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan kongre salonuna girmeden önce salonun önünde bekleyen lebalep kalabalığa seslendi. “Sizleri kar yağışının tüm mikropları temizlediği anlamlı buluşmada en kalbi duygularla selamlıyorum” dedi. Kar yağışının tüm dışardaki mikropları temizlediğini söyledi ama, lebalep dolu kongre salonunun içinde yayılan mikropları kim temizleyecek?
Türkiye'nin en büyük sorunu yönetememe sorunudur. 1 yılda 30 binden fazla insanımızı salgın nedeniyle kaybettik. Bu rakamı hafife almayın. 40 yılda terör yüzünden hayatını kaybeden vatandaşımız kadar insanımızı pandemi yüzünden yitirdik. Ekonomik kayıp da cabası. Pandemiyle vurgun yiyenler, kepenk indirenler, gelirsiz kalanlar kongre salonunu acaba hangi duygularla izliyor?
Ama salgın yüzünden kayıp giden insanların İktidar nazarında hiçbir değeri yok. Öyle olsaydı Ak Parti bugün gerçekleştirdiği lebalep kongre ile yeni cenaze namazlarına davetiye çıkarmazdı. Salgın haritasında sarıdan kırmızıya dönen illerin sorumlusu İktidarın bizzat kendisidir. Haritadaki kırmızı, Ak Parti için artık utancın rengidir. Aşı yok..! Vaka sayısı da, vefat sayısı da yükselmeye devam ediyor.
"GATA'nın eski başhekim yardımcısı yeniden görevde"
GATA’nın eski başhekim yardımcısı Ali Edizer vardı. Hatırlıyor musunuz? Başhekim yardımcısı olarak görev yaparken sosyal medya mesajlarında “erkeklere ‘ikinci eşi’ de alın” çağrısı yapan Ali Edizer, 5 Ekim 2020’de görevden alınmıştı. Hayır yalanmış.
Daha önce Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşülürken Sayın Bakan’a sormuştum. “Bir Başhekim Yardımcısı vardı GATA’da onun durumu ne aşamada? Öğrenmek isteriz” demiştim. Bir de baktık ki Ali Edizer Güdül Devlet Hastanesi’nde yeniden göreve başlamış. Sağlık Bakanlığı, laikliği ve medeni hukuku hedef alan Edizer hakkında soruşturma açmıştı. Bu kişi görevine nasıl döndü? Demek ki bu soruşturma da göstermelik açıldı.