Gündem

İyi Partili Lütfü Türkkan'dan kademeli normalleşme eleştirisi: Bunun adı eğlence sektörü ve kültürel faaliyetleri yok etme ve kontrol altına alma isteğidir

01 Haziran 2021 15:01

İyi Parti TBMM Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı yeni kademeli normalleşme kararlarını eleştirdi. "Lokanta, restoran ve kafeler açıldı ama saat 21:00'den sonra yasak. Gündüz sokağa çıkmak serbest, ama gece yasak, çünkü virüs bulaşabilir" diyen Türkkan, "Sayın Erdoğan’a göre virüs güneşi sevmiyor. Virüs şeytan gibi geceleri dolaşıyor. Anlaşılan Yeni Türkiye dedikleri ülkede; bir, geceleri virüs denilen bu illet sokaklara çıkıyor, bir de Cumhurbaşkanı’nın gece kararnameleri yayınlanıyor" dedi.

Türkkan, "Tiyatro ve konser salonları ile tüm eğlence sektörünün 1,5 yıldır hiçbir yardımda bulunmaksızın kapalı ve yasaklı olup diğer her şeyin serbest olmasının tek bir açıklaması olabilir: Bunun adı eğlence sektörü ve kültürel faaliyetleri yok etme ve kontrol altına alma isteğidir. Ak Parti zihniyetine göre müzikten, sahneden, sanattan korkmak, korkanlar açısından makul gibi görünse de beyhude bir tavırdan öteye geçemez" ifadelerini kullandı.

TIKLAYIN - İçişleri Bakanlığı'ndan 'Haziran Ayı Normalleşme Tedbirleri' genelgesi

+1 gün 1 saatlik 'normalleşme'

Yeni kararlara baktığımızda ne görüyoruz biliyor musunuz kısaca; haftada fazladan 1 gün ve günde 1 saat lütfedildi. Tüm dünya normale dönerken Türkiye’nin yaz sezonunda bile anormalliğin içerisine itilmesi bu İktidarın beceriksizliğinden başka bir şey değildir. Eğer özellikle Şubat ve Mart aylarında yaptığımız uyarıları dikkate alsalardı şu an normal hayatımıza dönebilecektik.

Uyarılarımıza kulak asmadıkları gibi salgın pik yaparken adeta şov yaptılar. Lebaleb korona kongrelerinde toplandılar, kongreleri yaparken sokakta maskesiz vatandaş ceza kestiler. Bir fotoğraf göstereceğim şimdi size; Sokağa çıkma yasaklarında yine lebalep eğlenmekten geri kalmadılar. Ankara’da; "Ben garibanım yapmayın ,3 kuruş kazanıyorum” diyen kağıt toplayıcısına 3.150 lira ceza kesilirken İstanbul’un Fethi’ni kutlayan Ak Partili gençler bir gemiye doluşup, fethin ruhuna aykırı sazlı sözlü eğlendiler.

"İktidar bu salgın sürecinde tüm milletimizi süründürdü"

Virüs değil ama İktidar bu salgın sürecinde tüm milletimizi süründürdü. Aşılama yerlerde sürünüyor, esnaf yerlerde sürünüyor, taksi, dolmuşçu esnafı yerlerde sürünüyor. Müzisyenler, eğlence sektörü çalışanları 18 aydır evlerine ekmek götüremiyor. Eğitim de yerlerde sürünüyor. Yeni takvime göre, bugün itibariyle ilkokul öğrencileri için, 7 Haziran Pazartesi gününden itibaren de ortaokul ve lise öğrencileri için haftada iki gün yüz yüze eğitime başlanacağı açıklandı. Bu, okulları 2 gün açma mantığını da anlamakta güçlük çekiyoruz desek yanlış olmaz. Yaz tatiline 1 ay var, ayrıca isteyen okula gitmeyebilecek. Siz böyle bir karar alıyorsunuz. Okulları göstermelik olarak aç-kapa yapa yapa öğrencileri okuldan soğuttular. Bir ay boyunca isteğe bağlı 2 gün açsanız ne olur açmasanız ne olur?

"Bunun adı eğlence sektörü ve kültür faaliyetleri yok etme ve kontrol alma isteğidir"

Değerli Arkadaşlar; Bu iktidar kültür hayatını da bitirdi. Kafe-restaurantlar açıldı, ama tiyatro ve konser salonları yine unutuldu. Sinemalar açık tiyatrolar kapalı. Buradan sormak istiyorum; Siz Pandemi mi yönetiyorsunuz muhalefet mi engelliyorsunuz? Açık hava konserlerinin bahanesi ne? Kahvehanede duman altı olmak, spor salonunda yan yana terlemek, kapalı düğün salonunda halay çekmek serbest; ama tiyatro, konser yasak.

Tiyatro ve konser salonları ile tüm eğlence sektörünün 1,5 yıldır hiçbir yardımda bulunmaksızın kapalı ve yasaklı olup diğer her şeyin serbest olmasının tek bir açıklaması olabilir: Bunun adı eğlence sektörü ve kültürel faaliyetleri yok etme ve kontrol altına alma isteğidir. Ak Parti zihniyetine göre müzikten, sahneden, sanattan korkmak, korkanlar açısından makul gibi görünse de beyhude bir tavırdan öteye geçemez. Keyfi yasaklar aşının yerine geçemez. Keyfi yasaklardan bıktık, usandık artık. Tiyatro ve sahnelere getirilen yasakların devam etmesi keyfidir. Bu ülkenin birbirinden değerli müzisyenlerinin, müzik emekçilerinin, sahne sanatçılarının yok olmaya mahkum edilmesi sadece ideolojiktir. İktidar salgınla mücadele etmek yerine, kendi gizli ajandası için fırsatçılık peşindedir.

"Beşli çete bir yana 84 milyon bir yana"

Salgın boyunca ülkenin kazananı belli, hep söylüyoruz; o meşhur müteahhit çetesi. Dükkanını kapatmak zorunda kalan esnaflar, mesleğini sürdüremeyen müzisyenler, geçim sıkıntısının altından kalkamayan insanlarımız hayatlarına son verdiler. Ama o meşhur çete, geçilmeyen otoyol ve köprülerin, inilmeyen havalimanlarının yolcu paralarını ceplerine indirmeye devam etti. Sokağa çıkma yasaklarında bile eyvallah demediler. Tek dedikleri ver Allah ver.

Daha geçen hafta yangından mal kaçırır gibi 21/b usulü ile düzenlenen Sakarya Şehir Hastanesi ihalesinde ceplerine 1,6 Milyar lirayı indirmeye devam ettiler. Onlar yemeye devam ederken, bugün dükkanını açan esnaf dükkanına mal koyacak para bulamadı. Hepsinin kredi kartları patladı, Haciz kağıtları kapılarda, Biriken kiralar, Ödenemeyen vergiler. Ama lafa gelince mangalda kül bırakmıyorlar.

"Vatandaşa verdikleri doğrudan nakdi yardım sadece 8 milyar"

Erdoğan, salgının başladığı günden bugüne halka 661 milyar TL destek verdiklerini söylüyor. Bunu duyan AK Partililer coşuyor ama rakamlara bakınca gaza getirildikleri anlaşılıyor. Sayın Erdoğan’ın destek diye anlattığı hikayenin 315 milyar lirası banka kredisi, 219 milyar lirası borç erteleme, 25 milyar lirası ise vergi indirimi. Vatandaşa verdikleri doğrudan nakdi yardım sadece 8 Milyar lira.

Kısaca Sayın Erdoğan, rakamlara bakıtığınızda göz boyacılığı yapıyor. Yerseniz tabi. Ama nedense Cumhurbaşkanı istihdamın 748 bin kişi azaldığını söylemiyor. İşsiz sayısının 965 bin kişi arttığını, istihdam oranının 3,3 puan azaldığına değinmiyor bile. İşsizliğin 3 puan artarak yüzde 13 ile 5 milyon kişiye dayandığından ise haberi yok. Bu rakamları ben vermiyorum, bunlar TÜİK’in rakamları.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın tek derdi iktidarını korumak. Yaptırdığı saraylarda oturmak. Dolar 8.50’nin üzerinde. Euro 10,5 lira oldu. Enflasyon yüzde 20’lerde seyrediyor. Faiz oranları yüzde 17’lerde. Faiz lobisine diz çökmüş durumdalar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın çok sevdiği müteahhitler bile isyan ediyor. İnşaat demirindeki fiyat artışı yüzde 150’nin üzerinde. Türkiye, 3'üncü yıldönümünü idrak edeceğimiz bu ucube sistemin altında kaldı. Bu ucube sistemde insanımız için amaç artık yaşam kalitesini artırabilmek değil, sadece yaşamak. Bu ucube düzende insanımız elinden alınan özgürlük, hak, hukuk, adalet gibi kavramları geçti, karınlarını doyurmanın derdindeler. 3 yıldır sürdürdüğünüz bu ucube düzende lafa gelince fena esersiniz, icraata gelince pudra şekersiniz.

"İyi Parti olarak Türkiye'nin tek bir hattında değil tüm sahtındayız"

Dün Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener ile birlikte Hatay’daydık, vatandaşlarımızla beraberdik, esnafımızla beraberdik. Tüm Türkiye’de olduğu gibi Hatay’da da ezilen, Suriyelilerin yanında ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Hataylılarla beraberdik. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Bunlar iyi günler, daha neler olacak neler?” şeklindeki sert ve tehditkâr konuşması Sayın Meral Akşener'i korkuttu mu? Bu ucube sisteme meydan okuyan Sayın Meral Akşener, Rize’den sonra “Aman ödüm koptu!” mu diyecek sandınız? Çok beklersiniz. Bu ucube sistem devrilene kadar biz İYİ Parti olarak dimdik durmaya devam edeceğiz.

Sayın Meral Akşener'in toplumda büyük karşılık görmesi, oyları düşen Ak Parti ve küçük ortağını fena halde sinirlendiriyor! Saldırılara bir de bu gözle bakmak lâzım! Rize daha başlangıç Sayın Erdoğan. Biz Milletin sesi olmaya devam ettikçe, milletimizden aldığımız destek güçlendikçe siz rahat uyuyamayacaksınız.

Sokaklara 50 araçlık konvoy, bin kişilik koruma ordusu olmadan çıkamıyorsunuz. Şimdiden uyaralım.; İYİ Parti olarak Türkiye’nin tek bir hattında değil tüm sathındayız. Bu görüntülere artık alışın, sinirlerinize hakim olun. İYİ Parti Türkiye’deki korku duvarlarını yıktı. Siyaseti Saray esaretinden kurtarıp milletimize cesaret getirdi. İşte Demokrasi böyle bir şey. Ve biz o demokrasi penceresini açık tutmaya devam edeceğiz.

Şehir şehir, ilçe ilçe dolaşarak, yaşam savaşı vermekte olan vatandaşların dertlerini Saray’dakilerin gözüne sokmaya devam edeceğiz. Vatandaşın sesini milletin kürsüsünden dile getirmeye devam edeceğiz. Bizde korkacak göz yok. Dün Hatay İYİ oldu. Sayın Meral Akşener'le birlikte memleket gezileri daha da hızlanacak. Vakit oldukça daha fazla şehre gidilecek. Kısaca Saray’ın uykusuz geceleri devam edecek. Uyku problemlerine dikkat etsinler.

"Türkiye'de bir vesayet varsa o da yürütmenin yargı ve yasama tahakküm altına aldığı Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'dir"

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Sayın Bülent Turan Cumhuriyet gazetesine bir demeç verdi. Verdiği demeçte parlamenter sistemi vesayetin merkezi olarak tanımladı. Bununla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Parlamenter demokrasi yasama yürütme yargı erkleri arasındaki güçler ayrılığına - denge ve denetim mekanizmasına dayanan siyasal sistemin adıdır.
Eğer Türkiye’de bir vesayet varsa o da yürütmenin yargı ve yasamayı tahakküm altına aldığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir.

Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türk milletine ödettiği ekonomik ve sosyal bedeller ortadayken, bu ucube düzeni savunmak adına bir parlamento üyesinin, parlamenter sistemi vesayetin odağı olarak gördüğünü ifade etmesi büyük bir çelişkidir. Sayın Bülent Turan’ın “parlamenter rejimi dış güçlerin emrinde görüyoruz” ifadesiyle kastettiği, eğer Rahip Brunson’ın tehditle serbest bırakılması ya da ABD Başkanı Trump tarafından Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret içeren mektubun gönderilmesi ise tüm bunların Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yaşandığını Sayın Grup Başkanvekili’ne hatırlatmak isteriz. Kaldı ki, Türkiye’ye yöneltilen pek çok ekonomik yaptırım ve ambargo tehdidi yine Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi döneminde yaşanmıştır. Tek adam rejiminin anayasal çerçevesini oluşturan Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi aynı zamanda ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük engeldir.

Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimizde Dolar kuru 4,73 Türk lirası iken bugün geldiğimiz noktada 8,50 Türk lirasını aşmıştır. Yine Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiğinde genişletilmiş işsizlik 5,6 milyon iken bugün Türkiye’deki işsiz sayısı 10 milyonu geçmiştir. Huzur ve refah içinde yaşatma vaadiyle getirdiğiniz Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ile Türk milleti işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edilmiştir.

"Türkiye'de yeni Anayasa bir ruha bürünecekse bu millet ruhu olmalıdır"

Sayın Bülent Turan, hazırladıkları yeni anayasanın “Cumhur ittifakının ruhuna bürünmesini istiyoruz” şeklinde talihsiz bir açıklama da yapmıştır. Türkiye’de yeni anayasa bir ruha bürünecekse, bu, milletin ruhu olmalıdır. Nitekim İYİ Parti’nin milletimizin takdirine sunmuş olduğu İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Demokratik Sistem önerisi, siyasi hesapları ve ittifakları değil 84 milyonluk tüm Türkiye’yi kapsamaktadır.

"Marmara'da çevre felaketiyle karşı karşıyayız"

Cumartesi günü İstanbul’un fethinin 568. yıl dönümünde İstanbul'u bizlere emanet eden Fatih Sultan Mehmed Han'ı rahmetle ve minnetle andık. Onun "Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim" sözünü hepimiz biliyoruz. Fatihi ve fethi anarken peki hiç mi gözünüz Marmara Denizi’ne çarpmadı? Müsilaj denen Marmara Denizi’ndeki kefen örtüsünden bahsediyorum.
Acilen önlem alınması gereken bir çevre felaketiyle karşı karşıyayız. Fatih’in emanetlerini maalesef teker teker kaybediyoruz. Marmara Denizi'ndeki salya bize Fatih'ten miras kalmadığına göre hesabını da biz vermeliyiz. Çözümünü de biz bulmalıyız.

Kanal İstanbul için boğazdaki tanker trafiğini bahane gösterenlere sesleniyorum. Şu an bir petrol tankeri faciasından daha kötüsünü yaşıyoruz. Tüm Marmara Denizi, içindeki canlılarla beraber ölüyor. Marmara Denizi hızla bir fosseptik çukuruna dönüşüyor. Üzerindeki beyaz örtüyle bir mesaj gönderiyor. Kurtarın beni diyor. Haziran’da Kanal İstanbul’un temelini atmakla böbürlenenlere sesleniyorum; Temel atmaya giderken Marmara kıyılarını gezin. Kanal İstanbul güzergahında lağım İstanbul’u göreceksiniz. Yıllarca Marmara’nın altına süpürdüğünüz atıkların artık saklanamaz hale geldiğini göreceksiniz. Marmara'nın dipsiz bir kuyu olmadığını artık anlayın.

İstanbul Boğazı'nın etrafında ve güneyinde yoğunlaşan nüfusun Gebze ve Çatalca'ya doğru acilen seyreltilmesi gerekiyor. Büyük sanayi kuruluşlarının şehirden uzaklaştırılması gerekiyor.
Türkiye'de birkaç tane İstanbul kuracak yer varken bütün kaynakların bu noktada toplanması stratejik bir hatadır. İklim değişikliği konusunda yapılan çalışmalardan yararlanarak Marmara Havzası'nın geleceğini öngörmek gerekiyor. Sıcaklık artışının tetiklediği salya sorununu yaşayan Marmara Bölgesi'nin artık bir havza olarak yönetilme zamanı gelmiştir. Bu amaçla yerleşim, tarım ve sanayi bölgeleri sürdürülebilir bir şekilde yeniden yapılandırılmalıdır. Haziran ayında siz Marmara’yı kurtarmak yerine Kanal İstanbul denen ihanet projesinin temelini atıyorsunuz. Tarih sizi en hafif tabirle deli olarak anacaktır.

"Türkiye'nin cenneti Salda Gölü'nü yok ettiler"

Marmara’yı nasıl ranta kurban ettiler ise; daha yakın zamana kadar Türkiye’nin saklı cennet köşelerinden olan Salda Gölü’nü de yok ettiler. Düne kadar çok az insan biliyordu Salda’yı. Sosyal medya ve özellikle İnstagram’ın da etkisiyle Türkiye’nin Maldivleri olan göl herkesin ilgisini çekti. Üstüne NASA tarafından dünyada Mars’a karakteristik olarak benzeyen tek yer olduğu belirtildi. Önemi vurgulandı. İşte Ak Parti İktidarı paranın kokusunu burada aldı. Para nerede Ak Parti orada. Bırakın girmeyi ayak bile basılmaması gereken göle, millet bahçesi yapmaya kalktılar. Sonuç mu? Bu fotoğraf her şeyi özetliyor. Millet bahçelerinden önce Salda’nın halini görüyorsunuz.

Yeter artık çekin elinizi Salda’dan. Elinizi attığınız her yeri kurutuyorsunuz. Her konuda çekirge gibi zıplayan Ak Parti İktidarı konu çevre olunca da istilacı çekirgelerden farkı yok. Geriye hiçbir şey bırakmıyorsunuz. Bu da Millet Bahçesinden sonra Salda gölünün hali.

"Biraz döviz için ülkeyi Avrupa'nın çöplüğüne çevirdiniz"

Ormanları biçtiniz. Gölleri kuruttunuz. Dereleri yok ettiniz. Müteahhitler için bin bir takla attınız. Dipsiz gölü dibinde hazine var diye yok ettiler. Gölü kapattılar toprağı boşaltıp tankerlerle su taşıdılar. Orijinal gölü yok edip çakmasını yaptılar. Kaz Dağları da şimdi cansız hale geldi. Termik santral bacalarına sırf biraz maliyeti var diye filtre bile taktırmıyorsunuz. İnsanları zehirlediniz. Avrupa'dan en çok çöp ve plastik ithal eden ülke olduk sizin iktidarınızda. Biraz döviz için ülkeyi Avrupa'nın çöplüğüne çevirdiniz. Altına imza atıp inşaat için derecesini düşürdüğünüz kaç tane sit alanı var? Tek gördüğümüz, cebinizi doldurmak için memleketi peşkeş çektiğiniz. Güzelim ülke sizin yüzünüzden çöle döndü. Siz çevreciliği beton yığını yapmak zannediyorsunuz. Ak Parti demek çevre düşmanlığı, para hırsı demektir, bu kadar net.