İtalya'da anayasa değişikliklerinin oylandığı referandumda "Hayır" cephesinin galibiyeti ve Başbakan Matteo Renzi'nin istifa etmesi kimi kesimler tarafından "sistem karşıtlığı ve popülizmin yeni bir zaferi" olarak yorumlandı. Ancak Renzi'nin mağlubiyetinin ardında başka sebepler de yatıyor.
Kendisini "ne sağcı ne solcu" olarak tanımlayan, sistem karşıtı, popülist 5 Yıldız Hareketi, "Hayır" cephesinin zaferinde büyük pay sahibiydi. Fakat seçmenin yüzde 59'unun anayasa değişikliklerine "Hayır" demesi, sadece popülist siyasetin değil bütün muhalefetin Renzi'ye karşı kazandığını gösteriyor. Üstelik bu muhalefetin içinde Renzi'nin liderliğini yaptığı Demokratik Parti içinden gruplar da yer alıyor.
"Hayır" cephesinde sistem karşıtı 5 Yıldız Hareketi'nden, "sistemin" temsilcilerinden biri olarak görülen eski teknokrat hükümetin lideri Mario Monti'ye, Demokratik Parti'nin ağır toplarından eski başbakan Massimo D'Alema'dan muhafazakar Katoliklere, anayasa hukukçularına kadar birçok farklı kesim yer alıyor.
Bütün bu gruplara karşı neredeyse tek başına yüzde 40 civarı "evet" oyu almayı başaran Renzi'nin aslında "Renzizm karşıtlığına kaybettiği" görüntüsü doğuyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Roma'daki John Cabot Üniversitesi Rektörü ve Siyaset Bilimi Profesörü Franco Pavoncello da Renzi'nin kaybetmesine yol açan en büyük hatasının "referandumu kişiselleştirmesi" olduğunu söylüyor.
Profesör Pavoncello, "Oylamayı aşırı derecede kişisel hale getirdi, kendisi hakkında bir referanduma dönüştürdü. Üstüne, Berlusconi'yi de kaybetti. Sonunda kendisini birçok faklı çıkar çevresi karşısında tek başına buldu. Demokratik Parti'nin sol kanadından siyaset yelpazesinin geri kalanına kadar" diyor.
Renzi'ye yönelik parti içi muhalefetin ardında hem siyasi hesaplaşmalar hem de Renzi'nin görev süresi boyunca yaptığı seçimler yatıyor. Renzi, Demokratik Parti içindeki muhalefetin tohumlarını, 2014 başında dönemin Başbakanı Enrico Letta'yı parti içi bir hamleyle devirip iktidarı ele geçirdiği zaman ekti.
Reformları meclisten geçirebilmek için eski Başbakan Silvio Berlusconi ile anlaşması da özellikle partisinin sol kanadını kızdırdı.
Berlusconi ile anlaşarak sol kesimi karşısına alan Renzi, bu ittifakın da daha sonra bozulmasıyla Berlusconi'nin ve merkez sağın desteğini de kaybetti.
Başbakan, gençler arasında yüzde 40'a yaklaşan işsizlik oranını düşürmeyi başaramaması ve iş yasası Jobs Act'in işten çıkarmaları kolaylaştırması, iş güvencesi sağlamaması gibi gerekçelerle sendikaların da tepkisiyle karşılaştı.
Renzi'ye aşırı sağ ve muhafazakar kanadın öfkesi ise göç politikası ve eşcinsel birlikteliklerine yasal tanıma getirmesi nedeniyle iyice tırmandı. Eşcinsel çiftlere yönelik medeni birliktelik yasasına karşı "Aile Günü" etkinliklerini düzenleyen Massimo Gandolfini geçen Şubat'ta, "Bunu unutmayacağız. Renzi siyasi geleceğini anayasa reformları referandumuna bağladığına göre, bizi incitenleri hatırlamak için referandum tarihi güzel bir gün olacak" tehdidinde bulunmuştu.
Renzi'nin referandumu kişiselleştirerek kaybederse istifa edeceğini açıklaması, karşısına aldığı tüm bu muhalif grupları bir araya getirdi.
5 Yıldız Hareketi başta olmak üzere muhalif kanat, kibirlilikle suçladıkları Renzi'nin bu reformlarla "tek adam" olmayı amaçladığını öne sürerek halka "Renzi'yi evine yollayalım" mesajı verdi.
Profesör Pavoncello, "5 Yıldız Hareketi ve Kuzey Ligi, kamuoyunu büyük ölçüde Renzi'ye karşı protesto oyu vermeye ikna etmeyi başardı" diyor ve bu partilerin Renzi'yi "büyük tehlike" olarak gördüğünü söylüyor.
Öte yandan, anayasal reformlara "Hayır" diyenler arasında sadece Renzi'nin gitmesini isteyenler değil, reformların içeriğine karşı çıkanlar da yer alıyor. Aralarında anayasa hukukçuları, eski Anayasa Mahkemesi başkanlarının da bulunduğu bu kesim, reformların gerektiği gibi istişare edilerek hazırlanmadığı ve bütün değişiklik önerilerinin tek bir pakette sunularak halkın reformların tamamını kabul ya da reddetmeye zorlandığı eleştirilerini getiriyordu.
Reformların içeriğine karşı çıkan kesim, anayasa değişikliklerinin hükümetin eline aşırı güç vererek otoriterleşmeye olanak tanıdığını da savunuyor ve "Anayasa, en kötü siyasi koşullarda bile demokrasiyi korumak üzere yazılmalı" diyordu.
Profesör Pavoncello da referandumdan çıkan "Hayır" kararıyla hem Renzi'nin hem de reform paketinin reddedildiğini vurguluyor. "Birçokları bunu Renzi'den kurtulmak için harika bir fırsat olarak gördü. Fakat aynı zamanda reformlar da karmaşıktı ve Italicum adlı seçim sistemiyle bir araya gelince çok sayıda kişiyi korkutuyordu" diyor.
Pavoncello, "Şimdi İtalya'yı ne bekliyor?" şeklindeki sorumuza yanıt verirken, Senato seçimlerini de düzenleyen anayasal reformların reddedilmesi üzerine, bu reformların kabul edileceği düşünülerek hazırlanan seçim yasasının değişmesi gerektiğini vurguluyor.
Bunun için de iktidar partisinin Berlusconi ile işbirliğine ihtiyaç duyduğunu belirten Pavoncello, "Şimdi Demokratik Parti, yeni bir başbakanla kolları sıvamalı ve bütçe yasasını geçirmeli. Ardından da yeni seçim sistemini tasarlamak için Berlusconi ile görüşmeye başlamalı. Çünkü Italicum Senato'nun değil, yalnızca Temsilciler Meclisi'nin halk tarafından seçilmesini öngörüyor" diye konuşuyor.
Berlusconi'nin nasıl olup da hala İtalyan siyasetinde belirleyici rol üstlenebildiğini sormamız üzerine de Pavoncella'nın yanıtı şöyle oluyor:
"Çünkü İtalyan sağı onun yerini alabilecek bir lider çıkaramadı. Üstelik, Berlusconi kendi yaratttığı isimleri yiyor. Berlusconi doğal bir dahi ve kolay kolay yeri doldurulamaz."