Gündem

İstinaf mahkemesi, 200 sayfalık savunmaya karşı tek paragraflık hükümle Cumhuriyet yönetici ve yazarlarını mahkûm etti

19 Şubat 2019 12:56
Gökçer Tahincioğlu

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (istinaf mahkemesi), beklenenden çok daha hızlı davranarak, sürpriz biçimde Cumhuriyet davasını karara bağladı.

TIKLAYIN - İstinaf mahkemesi, Cumhuriyet davasında cezaları onadı!

İstinaf, Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının, “FETÖ’ye üyelik, yardım ve güveni kötüye kullanma” suçlarını işledikleri iddiası üzerine oturtulan ve gazetecilerin neredeyse tamamının tutuklu yargılanmaları nedeniyle büyük tepki çeken davada, tartışma yaratan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tartışma yaratan bütün kararlarını yerinde buldu.

Karara göre Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Musa Kart, Akın Atalay, Güray Öz gibi isimlerin tamamı cemaate destek suçu işledi. Karar 4 sayfadan ibaret. 4 sayfanın tek paragraflık bölümü, aylarca üzerinde çalışılan savunmalara verilen yanıt. Kalan bölümü usul tartışması ve karar özeti. Oysa, sanıkların 200 sayfalık istinaf dilekçesinin özeti bile sayfalara sığmayacak kadar somut hukuka aykırılıkları içeriyor. Belli başlı birkaç itirazı şöyle aktarmak mümkün:

  • Soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Murat İnam, iddianameyi de hazırlayan isim. 3 Nisan 2017 tarihli iddianamede adı yazmıyor ancak 28 Mart 2017’ye dek bu görevde kaldığı sabit. İddianamede yer alan suç; “FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerinin Cumhuriyet gazetesini ele geçirmesi” iddiası. Ancak bu suçlamadan soruşturmayı yürüten savcı İnam’ın, henüz Cumhuriyet sanıkları gözaltındayken 2 Kasım 2016’da Yargıtay 16. Ceza Dairesinde açılan bir ceza davasında FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olma suçundan dolayı sanık olduğu anlaşıldı. Hakkında FETÖ/PDY’ye üye olmak dahil on ayrı suçlama var. Gazetecileri FETÖ/PDY terör örgütüne yardım etmekle suçlayan savcının kendisi, FETÖ/PDY terör örgütü davasında sanıktı.
  • Dosyaya bilirkişi olarak atanan Ünal Aldemir ve Ahmet Keçeci’nin raporları bir başka başlık. Ünal Aldemir, Savcı Murat İnam imzalı 14 Ekim 2016 tarihli “Bilirkişi yemin ve teslim tutanağı” ile resen bilirkişi seçildi. Üstelik Aldemir’in ismi Adli Yargı Adalet Komisyonu'nun yayınladığı bilirkişi listelerinde yoktu. Gazeteciliği değerlendirecek bilirkişinin bilgisayar mühendisi olduğu sonradan ortaya çıktı. Üstelik Cumhuriyet’le ilgili yargılarını sosyal medyadan daha önce duyurmuştu. Aldemir, 2012 yılında www.haber10.com adresindeki haber sitesinin yazarı oldu. Başbakanlık, AFAD ve TİKA gibi kamu kurumlarında, siyasi iktidara yakınlığı ile bilinen SETA'da gönüllü çalışma deneyimi vardı. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi ve Ardeşen Meslek Yüksek Okulu’nda okutman olarak görev almıştı. Aldemir’in Twitter hesabından, paylaştığı “Reisin korumaları Amerika'nın göbeğinde PKK'lı teröristleri haşat ediyor ve dünya güzelleşiyor”, “reis yine derin bakmış” gibi tweetleri de biliniyordu.
  • Ahmet Şık, 25 Aralık 2017 günü yapılan duruşmada savunmasını yaparken, Mahkeme Başkanı tarafından duruşmadan çıkarıldı ve duruşma bitene dek adliye nezarethanesinde tutuldu. Savunma hakkı ihlal edildi.
  • Mahkeme haber, yazı ve manşetleri güya işlenen suçun “delili olarak” gösterip, uyuşmazlığı Basın Kanunu hükümleri dışına çıkarmaya çalıştı. Böylece, Basın Kanunun 26. maddesindeki 4 aylık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın düşmesine dair yasal ve hukuki gereklilikten ve sorumluluğu düzenleyen 11. maddesindeki düzenlemeden kaçınmak istedi.
  • Anayasa Mahkemesi, 2006’da gazete sahiplerinin başkasının eylemi nedeniyle ceza sorumluluğu altında olamayacağına hükmetti. Buna rağmen bir gazetenin yönetim kurulu üyesi olmak bu davada suç sayıldı.
  • Sanıkların telefon kayıtları 10 yıl öncesine kadar incelendi. Gülen cemaatinin iktidar ortağı olduğu döneme kadar bakıldı. Ve o dönemde gazetecilerle yapılan görüşmeler suç sayıldı.
  • Basın İlan Kurumu’nun resmi tiraj belgeleri tahrifat yapılarak dosyaya konuldu.

Gazetecilerin aktardığı tuhaflıklar

200 sayfalık raporda, davanın nasıl hukuka aykırı olduğuna yönelik çok daha fazla somut delil ve ifade var. Dilekçe dışında, gazeteci sanıkların duruşmalarda aktardıkları tuhaflıkları da anımsamak gerekiyor:

  • Dönemin İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, FETÖ ile ilişkilendirilen bir banka işlemini açıklarken, "Mart 2011'de 2 bin 500 TL parayı EFT olarak gönderdim. Gönderdiğim Hüseyin Aktaş bir parkeci. Savcı mealen diyor ki; 'Ey Akın Atalay, bundan 6 buçuk yıl önce evindeki parke işlerini yaptırdığın Hüseyin Aktaş'ın bir oğlu var, Atilla. İşte bu Atilla bir gün Bursa'daki bir restoranda yemek yiyor. Yemek yediği restoranı işleten Boğaziçi Tic. Ltd. Şirketi ile bu şirketin sahibi olan Şaban Aydın hakkında MASAK’ın raporu var. Ver bakalım hesabını!..' Ne desem?" diyor.
  • Dönemin Okur Temsilcisi Güray Öz, "FETÖ’den soruşturma yapılan bir kişiyle iletişim kurduğum iddiası birazdan fazla komiktir. Bu kişi Çankaya’da bir pidecidir... Arada bir, en son da doğum günümde bir pide ısmarlamışız..." diye aktarıyor bağlantısını!
  • Karikatürist Musa Kart, Fethullah Gülen'in devlete sızmasına yönelik karikatürlerine tepki gösteren, Gülen'in yanında bulunanların bugün davada tanık olması komedisini anımsatıyor.
  • Yazar Hakan Kara, tatil için aradığı firmanın FETÖ'den incelenmesi nedeniyle kendisinin suçlandığını, “Bu şirket üzerinden rezervasyon yapmak, telefonla görüşmek suçsa, nasıl oluyor da gazetelerde sayfa sayfa reklamları yayınlanıyor? Şirketin her yıl 600 bin kişiyle bağlantı kurduğu belirtiliyor. 2014 yılında soruşturma başlatılmış. 2.4 milyon kişi potansiyel suçlu durumunda” diye aktarıyor.
  • Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, terörle nasıl ilişkilendirildiği belirsiz Cumhuriyet Vakfı tartışmalarını açıklarken, "Genel Yayın Yönetmeni odasında 2 ay oturabildim. İlginç bir manzarası vardır. Odanın bir tarafı mezarlığa bir tarafı adliyeye bakar. Türkiye’deki gazetecilik serüvenin kısa bir özetidir" diye özetliyor durumu.

Bir paragraf yanıt

Savunmalar, yerel mahkemenin kararının hukuka aykırılığına yönelik somut iddialar bu kadar çokken, istinaf mahkemesinin verdiği karar, bunların hiçbirini ayrıntılı değerlendirmeye gerek duymadığını gösterir nitelikte:

“Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler, gerekçe içeriği ve tüm dosya kapsamına göre yapılan incelemede;  mahkemenin kararında usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu, mahkumiyet hükümleri yönünden cezaların kanuni bağlamda uygulandığı anlaşıldığından, istinaf başvurusunda bulunan Cumhuriyet savcısı ve  sanıklar müdafiilerinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE…”

Bu kadar.

Kararın kalan bölümünde Ahmet Şık’ın milletvekili olmasına rağmen yargılanıp yargılanamayacağı tartışılıyor ve Anayasa'nın 14. Maddesine göre suçu vekil olmadan önce işlediği için yargılanabileceği sonucuna varılıyor. Şık, cezası 5 yıldan fazla olduğu için Murat Sabuncu, Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya, Orhan Erinç ve Akın Atalay'la birlikte Yargıtay'dan gelecek kararı bekleyecek. Eğer cezalar Yargıtay'da onanırsa Şık'ın cezaevine girip girmemeyeceği, hakkında hazırlanacak tezkerenin TBMM Genel Kurulu'nda okunup okunmamasına bağlı olacak. 

200 sayfa dilekçeye, yüzlerce sayfalık savunmalara, somut itirazlara verilen yanıt bundan ibaret.

Ya Yargıtay bozarsa

Karara göre, tüm sanıklar için ortak suç, “Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme” olarak yazılmış. İstinaf mahkemesi, bir zahmet bu suçları kişilere göre tasnif etmiş ve yerel mahkemenin bu “hatasını”, düzeltilebilir maddi hata olarak yorumlamış.

Karara göre, örgüt üyeliği ve yardım suçundan cezaları yerinde bulunan Akın Atalay, Kemal Aydoğdu, Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya, Murat Sabuncu, Orhan Erinç ve Ahmet Şık, 5 yıldan fazla ceza aldıkları için istinaf mahkemesinin onama kararını Yargıtay’da temyiz edebilecek.

Musa Kart, Mustafa Kemal Güngör, Bülent Utku, Emre İper, Hakan Kara ve Kadri Gürsel açısından Yargıtay’a gitme şansı yok. Bu isimlerden tutukluluk süresi cezasını karşılayan Gürsel dışındakiler, kalan süreyi yatmak için yaklaşık 20 gün içerisinde yeniden cezaevine konulacak. Musa Kart 1 yıl 16 gün, Mustafa Kemal Güngör  1 yıl 16 gün, Emre İper 3 yıl 1 ay 15 gün, Hakan Kara 1 yıl 16 gün daha cezaevine kalacak.

Ancak ortada hukuki bir sıkıntı da var. Yargıtay, temyize gidecek sanıkların cezasını bozarsa ne olacak?

Bu durumda en üst yargı organı olan Yargıtay, cezayı hukuka aykırı bulmuş olacak ancak diğer sanıklar o süreç boyunca cezaevinde kalacak ve belki de cezalarını tamamlayacak. İstinaf’a sunulan dilekçede, bunu aşmak için konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi istenildi. Ancak istinaf, bırakın götürmeyi bu talebe yanıt bile vermedi. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin benzer konularda hukuka aykırılık kararları da mevcuttu.

Sadece gazetecilik

Yaşamlarını cemaat ve benzeri yapılarla mücadale ile geçirmiş, tutumları açık ve seçik insanların kimliği üzerinden “bu suçlama nasıl yapılır?” diye şaşırmak artık garip. Ancak bu da bir yana, aynı kişilerin sadece iktidar karşıtlığı nedeniyle cemaatin amaçlarına hizmet ettikleri iddiasına oturtulmaya çalışılan Cumhuriyet davasında, ortaya konulan kanıtlar da tek tek çürütüldü. Bu yüzden meslektaşları, hem kişi olarak, hem ortaya konulan kanıtlara verilen yanıtlara bakılarak, yargılanan gazetecilere rahatlıkla kefil olabiliyor ve “sadece gazetecilik yaptılar” diye yüksek sesle haykırabiliyor.