Hasan Kılıç'ın ölümünün ardından başlayan liderlik kavgasıyla gündeme gelen İsmailağa Cemaati, kapılarını ilk kez gazetecilere açtı. Söz konusu toplantıda 15 Temmuz darbe girişiminde sokağa ilk çıkan grupların başında olduklarını belirten cemaat üyeleri, herhangi bir bağlarının olmadığını deklare ettikleri Ahmet Mahmut Ünlü hakkında da dikkati çeken bir iddiada bulundu. Toplantıya katılan gazetecilerden Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, kamuoyunda Cübbeli Ahmet olarak da bilinen Mahmut Ünlü hakkında konuşulanları “Cübbeli Ahmet Hoca'nın 15 Temmuz gecesi yanındaki kişinin telefonundan birini arayarak Recep Tayyip Erdoğan için ‘Gözünüz aydın bu da ancak böyle gönderildi’ dediğini bunu ilgili mercilere ilettiklerini ileri sürüyorlar” şeklinde aktardı.
İsmailağa Cemaati, Fatih'teki İsmailağa Camii'nin kapılarını gazetecilere açtı. Toplantıya katılanlardan biri de Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek oldu. Çiçek, gazeteci Ekrem Kızıltaş modere ettiği ve kahvaltıyla başlayan toplantıyı dünkü "30 başlıkta İsmailağa'da neler oluyor?" başlıklı yazısında anlattı.
Cübbeli Ahmet açıklaması
Nevzat Çiçek, söz konudu toplantıdan şunları aktardı:
“Cübbeli Ahmet Hoca'nın cemaatin hiçbir karar organında hiçbir zaman olmadığını, Mahmut Efendi tarafından oluşturulan 8 kişilik istişare heyetinde yer almadığını; sadece Mahmut Efendi tarafından kendisine tefsir heyetinde yer verildiğinin altını çizerek, ‘Hiçbir zaman cemaati temsil etmedi. Öyle bir görevi olmadı ve öyle bir görevde verilmedi’ diyorlar.
Cübbeli Ahmet Hoca ile ilgili bugüne kadar susmalarının, ‘Kimsenin gönlünü kırmayalım’ anlayışından kaynaklandığını, kendisine sürekli olarak arkadaşların gönderilerek uyarıldığını ama Cübbeli Ahmet Hoca'nın verdiği hiçbir sözü tutmadığını iddia ediyorlar.
Cübbeli Ahmet ve başka kimseler tarafından, FETÖ ve İsmailağa kelimelerinin yan yana gelmesinin bile kendilerini çok rahatsız ettiğini, meseleye siyasetin ötesinde imanî olarak baktıklarını geçmişte FETÖ'nün cemaat üzerinde birçok operasyon yapmaya çalıştığını, Çavuşbaşı süreci başta olmak üzere birçok süreci böyle okuduklarını belirtiyorlar.”
“Cübbeli Ahmet'in cemaati bitirmek için çalıştığını bununla görevlendirildiğini iddia ediyorlar”
Çiçek’in aktardığına göre, toplantıda 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili de şunlar konuşuldu:
“15 Temmuz darbe girişimi sırasında bütün mensuplarına sokağa çıkmaları için çağrı yaptıklarını ve ilk sokağa çıkan grupların başında yer aldıklarını ifade ediyorlar. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Mahmut Efendi'yi Çavuşbaşı'na götüren ekibin içerisinde bazı kişilere FETÖ meselesinden dolayı yurt dışına çıkış yasağı konduğunu söylüyorlar. Cübbeli Ahmet Hoca'nın 15 Temmuz gecesi yanındaki kişinin telefonundan birini arayarak Recep Tayyip Erdoğan için ‘Gözünüz aydın bu da ancak böyle gönderildi’ dediğini bunu ilgili mercilere ilettiklerini ileri sürüyorlar. Cübbeli Ahmet'in cemaati bitirmek için çalıştığını bununla görevlendirildiğini iddia ediyorlar. Cübbeli Ahmet'in cezaevi vb korkularından dolayı bazı insanların dediğini yaptığını söylüyorlar. Cübbeli Ahmet ve Doğu Perinçek arasındaki ilişki ve açıklamalardan dolayı sürekli yıpratıldıklarını ve açıklama yapmak durumunda kaldıklarını belirtiyorlar.”
Nevzat Çiçek'in "30 başlıkta İsmailağa'da neler oluyor?" başlıklı 1 Mayıs 2024 tarihli yazısı şöyle: İstanbul'da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden İsmailağa Cemaati'nin lideri Hasan Kılıç Hoca'dan sonra cemaatin başına Fikri Doğan Hoca getirildi. Cemaat, bu süreçte kamuoyuna Cübbeli Ahmet Hoca ile bir bağları olmadığını deklare etti. Bütün bu tartışmalar ışığında İsmailağa Cemaati aralarında benim de bulunduğum, birçok basın mensubunu çağırarak hem soruları cevaplandırdı hem de kendilerini anlattı. Basınla buluşmaya; İsmailağa Camisi İmamı Salih Topçu Muhammed Fatih Ustaosmanoğlu / Hem merhum Mahmud Efendi'nin hem Hasan Kılıç Hocaefendi'nin torunu Abdullah Kılıç / Yavuz Selim Camisi'nin imam hatibi ve Hasan Kılıç Hocaefendi'nin oğlu ve birçok hoca katıldı. Medrese ve tekke geleneğini birleştiren bir ekol Buluşmada öne çıkan başlıkları kısaca aktarayım: 1- Basınla buluşma önceden kararlaştırıldığı gibi, 1 Mayıs'ta yapıldı. Kahvaltı ikramıyla başlayan toplantıda moderatörlüğü bu camiaları en iyi bilen isimlerden gazeteci büyüğümüz Ekrem Kızıltaş yaptı. 2- Toplantı yeri olarak İsmailağa Camisi seçildi. Kompleks olan yapının üst katında cemaatin önde gelen hocaları önce bilgilendirme yaptı sonra sorulara cevap verdi. 3- Ali Haydar Efendi'den Mahmut Efendi'ye oradan Hasan Efendi ve nihayet Fikri Doğan Hoca'ya kadar gelinen bütün tarihi süreç net olarak ortaya kondu. 4- İsmailağa kendisini bir cemaat olarak tanıtıyor. Tekke ve zaviye kanunuyla tekkelerin yasaklı olmasından dolayı çalışmalarını dernek çatısı altında yürütüyor. 5- İsmailağa medrese ve tekke geleneğini birleştiren bir ekol olduğunu ve bunun Mahmut Efendi tarafından özellikle yapıldığını ifade ediyorlar. Hem dini ilimleri öğrenme hem de bu öğrendikleriyle yaşamanın gerekliliği için bu modelin önemli olduğunu belirtiyorlar. "Her mahalleye bir medrese açmamız lazım" 6- Ekonomik olarak ticarethanelerinin bulunmadığını, bir yayınevlerinin olduğunu ifade ederek, tamamıyla gönüllülük üzerinden kendi öz kaynaklarıyla döndüklerinin altını çiziyorlar. Ticaret kısmına Mahmut Efendi'nin set koyduğunu esas işlerinin ilim öğretmek olduğuna da vurgu yapıyorlar. 7- Cemaat bünyesinde medreselerin bulunduğunu ve bu medreselerin bir kısmının uzmanlaşma anlamımda ayrıştığının altını çiziyorlar. 8- İstanbul merkez olmak üzere Anadolu ve yurt dışında birçok medreseleri olduğunun altını çiziyorlar. Mahmut Efendi'nin "Her mahalleye bir medrese açmamız lazım" sözünden hareketle, bunun için çalıştıklarını vurguluyorlar. 9- Net bir sayı vermiyorlar ama çok kalabalık olduklarını belirterek, bunun devleti rahatsız etmemesine özen gösterdiklerini, Mahmut Efendi'nin bile seyahatlerin bir kısmını "kalabalıklar oluşmasın, kimse rahatsız olmasın" diye iptal ettiğini söylüyorlar. 10- Geçmişten bugüne İsmailağa'da işlenen cinayetlerle ilgili kendilerine gözdağı verilmeye çalışıldığını, cemaatin bilinçli şekilde tahrik edilmeye ve başka yola evrilmeye çalışıldığını ve bu çalışmaların bugün de devam ettiğini ifade ediyorlar. 11- 2001 yılında devletten olduğunu söyleyen bazı kişilerin Mahmut Efendi'yi can güvenliğini gerekçe göstererek yurt dışına götürmeye çalıştıklarını, yola çıkıldığını ancak Mahmut Efendi'nin Edirnekapı'dan "Ben öleceksem burada öleceğim" diyerek ayrılmadığını anlatarak, götürülecek olan ülkenin Suudi Arabistan olduğunu belirttiler. 12- İsmailağa'nın Fatih'teki etkisinden Fener Rum Patrikhanesi'nin çok rahatsız olduğunu bu noktada kendilerine sürekli bilgi geldiğini aktarıyorlar. Cemaat mensuplarının Balat ve çevresinde yer alarak Patriğin genişleme çalışmalarını durdurduğunu ifade ediyorlar. 13- Mahmut Efendi'nin sağlığındayken kendi yerine Hasan Efendi'yi halife ilan ettiğini ve bunu imzayla kayıt altına aldığını belirterek bu yönde yapılan tartışmaların art niyetli olduğunu ve doğru olmadığını söylüyorlar. 14- Hasan Efendi'nin vefat etmeden önce Fikri Doğan Hoca'yı halife ilan ettiğini, Fikri Doğan Hoca'nın da bunu bir gün önceden öğrendiğini belirtiyorlar. 15- Mahmut Efendi'nin İsmailağa'dan Çavuşbaşı'na götürülmesi projesinin İsmailağa'nın içinin boşaltılması ve operasyon olarak görüyorlar. Mahmut Efendi'nin bu süreci gördüğü için işlerini 8 kişilik heyete teslim ettiğini ve bunu da cemaate tebliğ ettiğini ifade ediyorlar. "Cübbeli Ahmet Hoca hiçbir zaman cemaati temsil etmedi"16- Çavuşbaşı sürecinde Mahmut Efendi'nin ablukaya alındığını, kimseyle doğru dürüst görüştürülmediğini, Mahmut Efendi'den ikinci bir halife ataması için baskı yapıldığını, İsmailağa'daki gibi 8 kişilik heyetin oluşturmaya çalışıldığını belirtiyorlar. 17- Çavuşbaşı sürecinde çıkarılan dergide adeta devlete yön verilmeye çalışıldığını, bunun cemaati temsil etmediğini ve çok rahatsız olduklarını özellikle anlattılar. 18- Cübbeli Ahmet Hoca'nın cemaatin hiçbir karar organında hiçbir zaman olmadığını, Mahmut Efendi tarafından oluşturulan 8 kişilik istişare heyetinde yer almadığını; sadece Mahmut Efendi tarafından kendisine tefsir heyetinde yer verildiğinin altını çizerek, "Hiçbir zaman cemaati temsil etmedi. Öyle bir görevi olmadı ve öyle bir görevde verilmedi" diyorlar. 19- Cübbeli Ahmet Hoca ile ilgili bugüne kadar susmalarının, "Kimsenin gönlünü kırmayalım" anlayışından kaynaklandığını, kendisine sürekli olarak arkadaşların gönderilerek uyarıldığını ama Cübbeli Ahmet Hoca'nın verdiği hiçbir sözü tutmadığını iddia ediyorlar.. 20- Cübbeli Ahmet ve başka kimseler tarafından, FETÖ ve İsmailağa kelimelerinin yan yana gelmesinin bile kendilerini çok rahatsız ettiğini, meseleye siyasetin ötesinde imanî olarak baktıklarını geçmişte FETÖ'nün cemaat üzerinde birçok operasyon yapmaya çalıştığını, Çavuşbaşı süreci başta olmak üzere birçok süreci böyle okuduklarını belirtiyorlar. Cübbeli Ahmet Hoca hakkında 15 Temmuz iddiası21- 15 Temmuz darbe girişimi sırasında bütün mensuplarına sokağa çıkmaları için çağrı yaptıklarını ve ilk sokağa çıkan grupların başında yer aldıklarını ifade ediyorlar. 22- 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Mahmut Efendi'yi Çavuşbaşı'na götüren ekibin içerisinde bazı kişilere FETÖ meselesinden dolayı yurt dışına çıkış yasağı konduğunu söylüyorlar. 23- Cübbeli Ahmet Hoca'nın 15 Temmuz gecesi yanındaki kişinin telefonundan birini arayarak Recep Tayyip Erdoğan için "Gözünüz aydın bu da ancak böyle gönderildi" dediğini bunu ilgili mercilere ilettiklerini ileri sürüyorlar. 24- Cübbeli Ahmet'in cemaati bitirmek için çalıştığını bununla görevlendirildiğini iddia ediyorlar. Cübbeli Ahmet'in cezaevi vb korkularından dolayı bazı insanların dediğini yaptığını söylüyorlar. Cübbeli Ahmet ve Doğu Perinçek arasındaki ilişki ve açıklamalardan dolayı sürekli yıpratıldıklarını ve açıklama yapmak durumunda kaldıklarını belirtiyorlar. 25- İsmailağa başta olmak üzere Türkiye'de ana gövdeyi oluşturan birçok yapının parçalanmaya çalışıldığını, bunun uluslararası boyutu olduğu gibi ulusal boyutunu olduğunu da savunuyorlar. Ehli sünnet omurgayı temsil eden en önemli merkezlerden oldukları için İran başta olmak üzere birçok yapının da hedeflerinde olduklarını belirtiyorlar. 26- Hiçbir şekilde devlette kadrolaşma gibi bir gayelerinin olmadığını yapılarının ve eğitim tarzlarının buna müsait olmadığını ve bu noktada ayrıştıklarını ifade ediyorlar. Devlete akredite bir cemaat olduklarını ve İsmailağa'dan devlete asla bir tehdit olmadığı gibi olmayacağının da altını özellikle çiziyorlar. 27- Devlet içerisinde örgütlenmeye çalışan ve isimlerine cemaat ya da tarikat denilen yapıların olduğunu aktarıyorlar. Devletin cemaatleri veya bu tip yapıları tehdit unsuru görerek operasyon yapabileceğini, kendilerinin ise şeffaf olduklarını söylüyorlar. "Kendimizi meydana koyduk"28- Cübbe ve sarıklarının sünnetin bir gereği olduğunu bununla devlete meydan okuma değil tam tersine kendilerini ifşa ettiklerini belirtiyorlar. "Kendimiz meydana koyduk" diyorlar. 29- Tarihsel süreç içerisinde Nakşilik ve Bektaşilik kavgasının devam ettiğini belirtiyorlar. 30- Bugün kendilerine karşı "Paralel Cemaat Yapılanması" (PCY) yapılmaya çalışıldığını, geçmiş dönemde bunun Çavuşbaşı ile denendiğini ileri sürüyorar. Şimdi de Cübbeli Ahmet Hoca'nın bunu yapmaya çalıştığını iddia ediyorlar. Kendilerinin sağlam şekilde görevlerini yapmaya devam ettiğini ve bu son süreçte cemaatin ana gövde ve omurgasının bütünlük içerisinde hareket ettiğini ve dün yaptıkları geniş katılımlı toplantıda bunun tekrar teyit edildiğini söylüyorlar. |