Kocaeli Gebze'de farklı alanlarda çalışan işçiler ekonomik kriz nedeniyle yaşadıkları sorunları anlatan mektuplar yazdı. İşçiler sıkıntılarını dile getirdikleri mektuplarında çözüm önerilerinde de bulundu. İşçiler, örgütlenme çağrısı yaparken "Önce fabrikalarımızdan başlayarak birleşerek güçlenmeli ve sesimizi kesmek isteyenlere gereken cevabı vermeliyiz" dedi. Çalışma sürelerinden şikâyet eden bir işçi "Çalışma saatlerimiz uzadıkça uzuyor, geçinebilmek için 10-12 saat çalışmak zorunda kalıyoruz" ifadelerini kullandı.
Gebzeli işçilerin Evrensel'e yazdıkları mektuplar şöyle:
"Kendilerince tasarruf önerilerinde bulunuyorlar"
Tekno Kauçuk işçisi
"Doların artması değil, TL’nin değer kaybetmesi ile biz işçilerin de işten atılmasının önü açıldı. Çünkü olası her durumda patronlar işçiye kriz söylemi ile sopa göstermeye çalışıyorlar. Ülkenin ekonomisinde yaşanan her geriye gidişte yönetenlerse bizleri milliyetçilik duyguları ile avutmaya çalışıyor. Bugünlerde yaşanan da budur. 2003 yılında da çalıştığım fabrika krizi gerekçe göstererek 150 işçiyi işten atmıştır. Bugün de geçmiş dönem örnek göstererek çıkış kapısının yakın olduğunu ima ediyorlar. Kemer sıkma önerisi getirip işçilerden fedakarlık bekleyerek bir de kendilerince tasarruf önerilerinde bulunuyorlar. Enflasyon oranları yüzde 20’lere çıkmışken, gıda ve zorunlu tüketim maddelerine yüzde 80’lere varan zamlar gelirken bize tasarruf önerileri yapanlara inat birlikte ses çıkarmalıyız. İşçiler olarak kendi ekmeğimizden tasarruf etmeyeceğiz…"
"Okullar açıldı masraflar katlandı"
Sarkuysan işçisi
"Ekonominin kötü gidişatından etkilenmeyen kimse kalmadı. Hemen hemen zam gelmeyen ürün kalmadı. Her şey ateş pahası olmuş. Okullar açıldı masraflar katlandı. Kış geliyor daha da katlanacak. Doların, avronun artmasını papaza bağlayanlar, kapımızdan girmiş olan bu krizi nasıl çözecek? Bizden ne isteyecek? Bugün kendi fabrikam içerisinde sürekli bunları tartışıyor ve çözümün ne olacağını konuşuyoruz. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun. Ne kadar milliyetçilik naraları atılırsa atılsın biz işçilerin cebine giren kuruşlar oy verdiğimiz partiye göre artmıyor. Sömürü hepimize. O nedenle emek veren, üreten bizler hangi görüşte olursa olsun, hangi görüşe oy vermişsek bir kenara bırakıp emeğimiz, çocuklarımız ve onların gelecekleri için mücadele etmeliyiz. İnsanca yaşanacak bir ücret istiyoruz."
‘"Geçinebilmek için 10-12 saat çalışmak zorunda kalıyoruz"
Gebze’den bir işçi
"Son zamlarla birlikte ücretlerimiz erimekle kalmıyor, yapılan vergi kesintileriyle birlikte kuşa dönmüş durumda. Güvencesiz ve esnek çalışma, geçici işçilik tüm fabrikalarda yayılıyor. Kriz gerekçesiyle ücretsiz izinler,işten çıkarmalar, ücretlerimizin gecikmesi, giderek artıyor. Çalışma saatlerimiz uzadıkça uzuyor, geçinebilmek için 10-12 saat çalışmak zorunda kalıyoruz. Birçok işçi arkadaşımız ek iş yaparak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Uzun çalışmaktan harap bitap düşüyoruz, hastalanıp doktora gitmek zorunda kaldığımızda işten atılma tehdidiyle karşı karşıya kalıyoruz. Ailemize, çocuklarımıza ayıracak zamanımız kalmıyor, fazla mesai ya da ek iş yapmaktan. Hayat pahalılığı, artan vergiler,ücretlerimizden yapılan kesintiler ve daha birçoğu… İşte okullar açıldı. Çocuklarımızın okul masrafları şimdiden belimizi büktü. Eğitim paralı, sağlık paralı neredeyse bize dayatılan çocuğunu okula gönderme ve sakın ha hastalanma! Bunların yanında bir de kredi kartlarının yarattığı borç yükü altında ezilip bunalıyoruz. İş cinayetleri hız kesmeden devam ediyor. Her gün ölümlü bir iş cinayetiyle karşı karşıya kalıyoruz. Evrensel Gazetesi’nin verdiği bilgiye göre sadece ağustos ayında 16’sı çocuk 217 işçi kardeşimiz iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bütün bunlar olurken Türkiye ekonomisi büyüyormuş. Her yıl milyoner sayımız çok şükür artıyor. Ne pahasına. Fabrikalar, madenler, inşaatlar bugün mezbaha gibi çalışmakta. Çarklar ve kârlar canımız kanımız üzerinden dönmeye devam ediyor… Artık yetmez mi?"
"Evimize giren ekmek azaldı cebimizden çıkan para arttı"
Novares işçisi
"Merhabalar, ben ABD sermayeli fabrikada çalışan bir işçiyim. İçinden geçtiğimiz bu süreçte dünyada ve ülkemizde zorlu bir süreç yaşanıyor. Biz işçiler ve emekçiler ise bundan en çok etkilenen kesimi oluşturuyoruz. Böyle yabancı sermayeli firmalarda da bu süreçte saldırı artıyor. Mevcut ekonomik durumda hem evimize giren ekmek azaldı hem de cebimizden çıkan para arttı. Fabrikada da ülkede de yönetenlerin dili aynı. Ben açıkçası bunları duygusal politika olarak görüyorum. Aynı gemide değiliz. Bizi yanlış yöneten bir anlayışın olduğunu düşünüyorum ve buna razı gelmek istemiyorum. Tüm fabrikalar kendi fabrikamda dahil yaptıkları tüm alım-satımları dolar üzerinden yapıyor. Ülkenin kapısından içeri girmiş bir kriz var ama tüm televizyonlarda her şey güllük gülistanlık gösteriliyor. Aldığımız maaşlar 3’te 1 erirken her şeye zam üstüne zam geliyor. Patronlar ise her zaman olduğu gibi krizi fırsata çeviriyor. Benim fabrikamda üretim bu durumdan etkilenmemişken ağızda hep bir durgunluk söylemi var. Bunun işçiyi tedirgin edeceğini biliyorlar. Gönüllü adı altında işten çıkarmalar sürüyor. Fabrikamız zaten iki fabrika iken tek fabrika olarak birleştirildi ve bir sürü giriş-çıkış olmakta. Benim de sohbet ettiğim birçok arkadaşımın da kafasında hep aynı soru. Daha da derinleşen bu durumda bizler hakkımızı nasıl koruyacağız? Birlik olmak zorundayız. Ses çıkarmak zorundayız."
"Sessizlik hareketsizlik bizi gerçekten karanlığa götürecek"
Gebze’den metal işçileri
"Fabrikalar içerisinde ülkemizdeki ekonomik ve siyasi gidişatın değerlendirmeleri kendi aramızda yapmaktayız. Bu tartışmalar genelde 16 yıldır bu ülkeyi yöneten AKP’ye oy vermiş işçiler ile ülkedeki gidişatı iyi görmeyen işçiler arasında olmaktadır. AKP’ye oy vermiş bütün işçiler sıkıştıklarında, açıklama yapamaz durumda kaldıklarında “Evet haklısınız ama ülke dış güçler tarafından ekonomik ve siyasi bir savaş içinde olduğunu bunun için bunların yaşandığını Türkiye’nin büyük bir devlet olmasını engellemek için yapıldığını” söyleyerek tartışmaları bu yöne çekmekteler. Bu tartışmalar dönem dönem değişse de gelinen son nokta buraya bağlanmaktadır. Bu konu biz işçiler için bilince çıkarılması gereken önemli bir konu olmuştur. Her uğradığımız haksızlık konusunda bizleri sürekli vatan millet savaş denerek bastırma ve sindirme dili bizleri artık bıktırmıştır. Tabi bunda AKP iktidarının yoğun bir propaganda ve baskıcı tutumu da hakim. Bu böyle nereye kadar gider bilmiyoruz. Böyle giderse ülke olarak zararını bizler yaşayacağız. Şimdiden bölgemizdeki fabrikalardan çıkışlar ufak ufak başladı. Patronlar süreci görüp krizin faturasını işçilere yıkmaya hazırlanmakta. Kendilerini güvenceye alacak adımlar için hükümete baskılar yapmakta. Patronlar zararlarını borçlarını kayıplarını kazançlarını korumanın adımlarını atmaktadır. Asıl zararı gören ama adım atmayan atamayan işçilerin bu tutumu aşması gerekiyor. Önceden bizi zor bir süreç bekliyor diye konuşmalarımız olurdu. Şimdi karanlık bir süreç diye bahsediyoruz. Sessizlik hareketsizlik bizi gerçekten karanlığa götürecek. Bizleri bu süreçten kurtaracak tek güç harekete geçerek adımlar atmamızdan geçiyor. Bunu engelleyen fikir düşünce tutum örgütlü olduğumuz yapılar (sendikalar) ne varsa hepsine karşı bir mücadelenin şart olduğunu düşünüyoruz.
Arkadaşlar bu savaş dış güçlerin açtığı bir ekonomik savaş mı yoksa işçilere emekçilere açılmış bir savaş mı bunu sorgulamalıyız. Madem bu ülke büyük ve güçlü grevlerimiz niye yasaklandı? Bunun dış güçlere karşı mücadele ettiğini söyleyen iktidar en büyük fabrikalarını bankalarını yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kime sattı?
“Kriz var, tasarruf” diyenlerin yastık altındaki birikimlerimizi isteyenlerin kendilerinin nasıl tasarruf yaptığını gören var mı?
Bu ülke gelişti eskisi gibi değil diyenler eğitim adalet yoksulluk işsizlik borç vergi zam durumlarını görmüyorlar mı?
Hangi gelişmiş ülkelerden bu konularda ilerideyiz?
Din iman inanç diyerek yönettiğini düşünenlere soruyoruz madem öyle yolsuzluk tecavüz hırsızlık kadın cinayetleri peki bunlar neden yaşanıyor?
Huzur dolu bir ülkede terör, iş cinayeti, neden yaşanıyor. Savaş politikaları neden hep ağızlarda?
Daha ele alacağımız bir sürü konu var. Aşmamız gereken konular var. Birleşmemiz gereken konular var. Bizleri ayrıştıran temel meseleler üzerinde ön yargısız düşünmemiz gerekiyor. Bu tartışmalar üzerinden adım atarsak bu karanlığı yırtarız. Yoksa gerçekten karanlık günler bizi bekliyor. Fabrikalarda yaşadığımız bu durumları toparlamak için böyle tartışmalar üzerinden adımlar atmalıyız. Başarmak için yerel ve bölgesel birliktelikler çok önemli. Güçlü birliktelikler grevler bu krizin faturasını bize yıkmaya kalkanlara kalkan olur ancak. Herkese bu anlamda adımlar atmak için cesaret ve mücadele azmi diliyoruz."
"Önce fabrikalarımızdan başlayarak birleşerek güçlenmeliyiz"
General Elektrik (Alstom) işçisi
"Çalıştığımız fabrika Türkiye’nin en büyük elektrik trafolarının üretildiği Amerikan devi Grid Solitions yani General Elektrik. Fabrikamız yeni kurulan patron sendikası EMİS üyesi. Elektrik trafoları üreten patronlar MESS’ten ayrılıp hemen yeni bir patron sendikası olan EMİS’i kurarak güçlerini birleştirmişti. Kime karşı tabi ki biz işçilere karşı... Biraz ekmeğimizi büyütmek istediğimizde, biraz çalışma koşullarını iyileştirmek istediğimizde yasaklarla karşılaştık. EMİS ile sendikamız Birleşik Metal-İş’in yaptığı TİS görüşmeleri çıkmaza girince yasal hakkımız olan GREV hakkımızı kullanmaya kalktığımızda grevimiz yasaklanmıştı. Mayıs’tan başlayarak fabrika yönetimi trafo siparişlerinde azalma var, işler yavaşladı, sipariş alamıyoruz, masraflar arttı bunun için daralmaya, küçülmeye gideceğiz diyerek faturayı biz işçilere kesmenin hazırlığına başlamıştı. Biz fabrikamızda işçi kıyımına buna karşı yeteri kadar hazırlamadık. Önce zorunlu izinler kullandırıldı,120’ye yakın işçinin işten atılacağı ilan edildi. Ve son olarak da 75 işçi arkadaşımız işten atıldı. Yaşanan küçülmelerin, ekonomik krizlerin faturasını General Elektrik yönetimi biz işçilere kesmiş oldu. İşler yoğunken bizleri nefessiz çalıştıranlar siparişler biraz azalınca bizleri kapı önüne koymakta hiç tereddüt etmedi… Şimdi önümüzde kriz var. Olacak belliyken önünden durmak için hep birlikte olmalıyız. Karşı çıkmadıkça giden hep bizden gidiyor. Sendikalı, sendikasız, maden, metal, inşaat… Önce fabrikalarımızdan başlayarak birleşerek güçlenmeli ve sesimizi kesmek isteyenlere gereken cevabı vermeliyiz."
" 'Her şey düzelecek, tozpembe olacak' demişlerdi "
Tayaş işçisi
"Daha önce birçok kez çalışma şartlarımızın zorluğunu, sendikalı olmak istediğimiz için yaşadığımız baskıları yazan ve yansıtan bir işçiyim. Ben de son dönemde yaşadığım sıkıntıdan bahsedeceğim. Başkanlık seçimleri zamanında ‘başkanlık’ gelirse başta ekonomi dahil memlekette her şeyin düzeleceğini söylemişlerdi. “Her şey düzelecek, tozpembe olacak” demişlerdi. Biz pembeyi göremeden tozu kaldı ve aldığımız maaşlar çoktan eridi. Meyve, sebze her şey tavana vurdu. İki bin lira maaş alıyorum. Bin lira kredi kartı borçlarına, yedi yüz lira kiraya verince elde bir şey kalmıyor. Biz işçilere sadece karın tokluğuna, ucuza çalıştığımız bir hayat reva görülüyor. Maaştan bize kira, fatura, pazar derken hiçbir şey kalmıyor. ‘Kendime şunu yapıyorum’ dediğim özel bir şeyim yok. İşçi kardeşlerim, kız kardeşlerim bu gidişata bizim boğazımızda ki lokmaya dahi göz dikenlere dur diyelim. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Tek çaremiz; örgütlenmek ve birleşmektir. Ben sendika istediğim için, insanca ücret talep ettiğim için işten atılan bir işçiyim. Buradan hem bütün Tayaş işçilerine, hem de tüm gıda işçilerine sesleniyorum. Örgütlenerek büyümeliyiz. Sendikalarımıza sahip çıkmalı ve birlikte mücadele etmeliyiz."
"Birçok işçinin çıkarılacağı söylentileri çayda, yemekte dillerde"
Zf Sachs işçileri
"Gebze Organize Sanayii’nde bulunan Zf Sachs işçileri olarak fabrikamızda yaşanan gelişmeleri ve bu gelişmeler karşında neler yapabileceğimizi kaleme almak istedik. Geçtiğimiz Ağustos ayında fabrikamız bizleri iki grup halinde izne çıkardı. İzne çıktıktan bir gün sonra 3 arkadaşımızın cep telefonuna iş akdinin sone erdiğini belirten mesaj gönderdiler. Arkadaşlarımız ekonomideki kötü gidişat ve dolar kurundaki artış bahane edilerek işten çıkarıldı. 800 işçinin çalıştığı ve Birleşik Metal-İş Sendikasının örgütlü olduğu fabrikamızda hiçbir açıklama yapılmadı ama yıl sonuna kadar birçok işçinin çıkarılacağı söylentileri çayda, yemekte dillerde. Bizler fabrikadaki sessizliğimizi bozmalıyız. Atılan tüm arkadaşlarımızı sahiplenmeliyiz. Örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi sürdürmezsek 3, 5, 10, 50, 100 demeden bizleri kapının önüne koymak için ellerinden geleni yapacaklardır. Bizler hazırız. Sendikamız başta olmak üzere her işçi arkadaşımızı ve tüm sendikaları bu mücadele etrafında birleşmeye çağırıyoruz."