T24 - Görev süresi 30 Ağustos’ta sona ereecek olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, terör örgütünün eylemsizliğinin varoluşuna aykırı olduğunu belirterek “örgüt kan dökmek, eylem yapmak zorunda” dedi. Hassas bir dönemden geçildiğini, önleyici istihbarat çalışmalarının önem kazandığını dile getiren Başbuğ, PKK’nın bir dönem taşeron olduğunu düşündüğünü de kaydetti. “İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nın polis tarafından bir gazeteye servis edildiği”ni belirten Başbuğ, siyasiler arasında son günlerde süren “siper polemiği”nin de artık bitmesi gerektiğini kaydetti.
Görev süresinin bitimine çok az süre kala Genelkurmay karargahında Star TV Grup Başkanı Uğur Dündar’ın Arena programında sorularını yanıtlayan Başbuğ özetle şöyle konuştu:
5 defa bitirdik: (Niçin Türkiye, 26 yıldır terör örgütünü yok edemedi sorusu üzerine) Güvenlik alanında, 1984’ten 2010’a kadar 26 yıl geçti. Ne oldu? Bazen rakamlara, istatistiki bilgilere de ihtiyacımız var. 26 yılda, 30 bin teröristi etkisiz hale getiriyorsunuz, 10 bin de yaralı, teslim olan var. Toplam 40 bin. Örgütün dağ kadrosu yıllara göre değişiyor, ortalama 6 bin diyoruz, en fazla 10 bine çıktı. Şu anda 4 binler civarında. Ortalama 6 bin dersek, 30 bini 6’ya bölerseniz, 5 bin çıkıyor. Matematiksel olarak baktığımızda 26 yılda, güvenlik kuvvetleri 5 defa bu PKK terör örgütünü bitirmiş. Bu bir tespittir.
PKK şanslı bir örgüt: O zaman niçin günümüze kadar devam ediyor sorusu var. 1984’ten bugüne kadar yaşanan olaylara bir bakalım. 1. ve 2. Irak savaşları, Halepçe... PKK şanslı bir örgüt. Tam çökme noktasına, çözülme noktasına geliyor, fakat maalesef konjonktürel durumlar lehine cereyan ediyor. Birinci önemli nokta bu. İkinci önemli tespit şu; Türkiye’de ne zaman terör olayları azaldı veya hiç olmadı... Biz bunu yanlış algılıyoruz. Sanki terör örgütü bitti, dağıldı... Aslında terör örgütünün dağ kadrosu duruyordu, eylem sayısı düşmüştü. Burada belki algılama yanlışlığımız oldu. Doğru algılasaydık o dönemde daha sağlıklı tedbirleri alabilecektik. Bu da önemli bir nokta.
Sözün bittiği yerdeyiz: Irak’ın kuzeyinde 26 yıldır bir otorite, devlet gücü var mı, yok mu? Boşluk var. İkincisi, özellikle son dönemlerde Irak’ta bir merkezi hükümet var. Merkezi hükümetin sorumluluğu var. Kendi toprakları üzerinde herhangi bir terör örgütünü barındırmaması lazım. Merkezi hükümetin defacto olarak gücü yok diyebilirsiniz. Irak’ın kuzeyinde güçlü unsurlar var. Bunlar niçin etkili sonuçlar almıyorlar? Irak’ın kuzeyi bu örgüt için güvenli saha. İkincisi lojistik destek. Nereden alıyor bu insanlar yiyeceğini, içeceğini, malzemesini? O bölgeden alıyor. Bunlar Dışişleri Bakanlığımızın konusu. Dışişleri Bakanlığımızın koordinatörlüğünde bu konu yürütülüyor. Artık sözün bittiği yerdeyiz. Türkiye son bir iki ayda ne kadar şehit verdi? Bu hepimizin yüreğini yakıyor. Artık bu konuda sorumlulukları olan kişiler, kuruluşlar, devletler ve Irak’ın kuzeyindeki yapılanmaların üzerine düşeni yapma zamanları geldi ve geçiyor. Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığı, önümüzdeki süreçte Türkiye - Irak ilişkilerini de olumsuz etkiler. Bir bakıma Türkiye-ABD ilişkilerini de etkiler olumsuz olarak.
PKK'da çekişme var: Eylemsizliğe giren bir terör örgütünde lider kadro arasında bölünmeler ve çekişmeler başlar. Bu PKK terör örgütünde gözlemlediğimiz bir durum. İkincisi, uzun süreli bir eylemsizlik örgütün alt kademesinde sıkıntıya neden olur. Teröristleri bir arada tutmakta zorlanırsınız. 31 Mayıs’tan önceki süreçte terör örgütüyle ilgili gelen istihbarat bilgilere baktığımız zaman örgüt kadrosunun ikiye ayrıldığını gördük. Bir grup şiddetli ve artan saldırıda terör eylemlerinin yapılmasını isterken, bir grup sözde ateşkes sürecinin devam etmesinin gerektiği görüşündeydi.
Teröre hizmet: Terör örgütleri her zaman kendilerinin güçlü olduğunu göstermek mecburiyetinde. Diğer bir neden de, gerek terör örgütü gerekse destekleyenler bu eylemler sonucu savundukları fikirlerin toplum tarafından yoğun şekilde tartışılmasını istiyor. Eğer bu tartışmaların içine girerseniz aslında teröre hizmet ediyorsunuz.
Batı da hassas: Önümüzdeki süreç, terör eylemleri açısından hassas bir süreç. Ümit ediyorum, güven de duyuyorum, aynı hassasiyeti batı bölgelerinde de göstermemiz lazım. Batı bölgelerimiz de hassastır.
DTP'li vekillerine 'Dağa git': TBMM’de milletvekili olarak yemin ediyorsunuz anayasa üzerine ondan sonra bir yerde gidip terörist cenazesine katılıyorsunuz. Bir pankart var dikkatinizi çekti mi Urfa’lı? İntikam! O intikam Mehmetçiği öldüreceğim demek. Ya ayrıl milletvekilliğinden dağa mı gidiyorsun nereye gideceksen git veya anayasaya verdiğin yeminin gereğini yerine getir. Amaçları toplumsal çatışmayı mı tetiklemek? Bu ihanet insanlığa ihanet vatana ihanet millete ihanet. Bu kışkırtmalara gelmeyelim ama siz bir terörist cenazesinde intikam pankartı açarak o pankartın önünde boy göstererek ve bir de Meclis’te anayaya yemin ediyorsanız burada bir çelişki var.
İlginç taşeron tespiti: (Başbakan’ın açıklamaları çerçevesinde terör örgütünün taşeronluğu konusunda ne düşündüğünü sorması üzerine) Sayın Başbakan’ın bu sözlerine benim doğrudan yorum yapmam doğru değil. Şunu sorarsanız eğer, PKK bazı dönemlerde taşeronluk yapmış mıdır? Evet. Mesela ben bu konuyu biraz da anlamak için 93’lere gidilmesini, araştırılmasını öneririm. Bingöl’de 33 erimizin şehit edilmesi olayı var. O yıllarda coğrafya olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı söz konusu. Şimdi boru hattının geçtiği güzergahın emniyetsiz olduğunu gösterirseniz... Bu arada 92 - 93 arasında yine bir eylemsizlik süreci var. Burada bir taşeronluk söz konusu olabilir mi? Olabilir. İncelenmeye değer bir konu olarak görüyorum.
Tedbir almamak hatadır: 20 Haziran’da bölgeye gitmenin yararlı olacağını düşündük. Sayın Başbakan ile görüştük, o da uygun olacağını ifade etti. Bölgedeki komutanlarla görüştüm önceden, ama bizde bir usul vardır. Bazen gideceğimiz yeri uçakta söyleriz, helikoptere bineceğimiz zaman söyleriz. Çünkü bir noktada güvenlik önemli. Cesaret gösterir herkes, ama güvenlik tedbiri almanız gereken yerde tedbiri almamak cesaret değil hatadır.
Gediktepe'ye gideceğimizi bilmiyordu: Biz o günkü programda Van’da şehitlerin cenaze törenine katıldık. Sonra Gediktepe’deki birliğin bağlı olduğu karargaha gittik. Bu ana kadar Sayın Başbakan’ın da Gediktepe’ye gidileceği yönünde bir bilgisi yoktu. Ben Sayın Başbakan’a orada söyledim. ‘Çok iyi olur, memnun olurum’ dedi. Gediktepe neresi? Üs bölgesi sıfır hattında... Coğrafya çok önemli. Irak ve bizim bulunduğumuz yerle karşı sırtlar arasındaki yüksekliğe baktığınızda karşı sırtlar hakim. Mesafe keskin nişancıların menzilinde.
Siper polemiği: Sayın Başbakan aslında ‘keşke diğer parti başkanlarımız da bölgeye gitse’ diye kendileri söyledi. Sonra bir vesileyle Sayın Kılıçdaroğlu ile karşılaştık, arzu ederlerse kendilerini de bölgeye götürebileceğimizi söyledik. Nereye gideceğini havaalanında söyledik. Gürvil noktasına gittik. Gürvil’de keskin nişancı tehdidi Gediktepe ile mukayese edilmez. Ama Gürvil’de de askeri gereklilik öyle davranmayı icap ettirseydi elbette onu da teklif ederdik. Sayın Kılıçdaroğlu’nun da farklı düşüneceğini zannetmiyorum. Güvenlik önemli. Bir mesaj vermem gerekirse artık bu tartışmaya son verilsin.
Köylülerin vurulması: Hatay’da Amanos dağlarında talihsiz bir olay yaşadık. Çok üzüldük. En tecrübelilerimiz, ustadır. Karşıdan bir grubu görüyor, şüpheleniyor, ‘Dur’ diye bağırıyor, , ama maalesef kaçma durumu oluyor. Orada üzüntü verici talihsiz bir olay oluyor.
Büyük bir iftira: (Sizin döneminiz bir darbe dönemi olarak mı planlandı) Bu, bir kere bana büyük bir iftira. Bu ne biçim iştir? Bunu kesinliklikle reddediyorum.
Sapık düşünceler: 1.5 yıl sonra ne olacak diye yazan, tahmin eden bir yazı üzerine biraz düşünürsek bence iki şık var. Birincisi hakikaten birilerinin elinde, bilmiyorum kim, kimseyi de itham etmiyorum, 2009 yılının ikinci döneminden itibaren darbeye hazırlık yönünde bazı faaliyetler olacağına yönelik bilgiler var. Ne zaman? 2008 Ocak. Olabilir mi? Bu faraziye durumu kabul edelim ki, o zaman ciddi devlette yapılması gereken nedir? Bu bilgilerin TSK komuta kademesi, tabii dönemin Genelkurmay Başkanı ile paylaşılması lazım. ‘Efendim, bizde bakın, böyle böyle bilgiler var, buyurun hep beraber hukuku da çalıştıralım, sistemi de çalıştıralım elbette böyle yanlış, sapık düşüncelerde olanlar varsa onlara gerekli işlemi yapalım’ denilmesi lazım.
Sözlerimin arkasındayım: İkinci şıkta insanın aklına şu geliyor; birilerinin elinde, kimseyi itham etmiyorum tekrar, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı bizim tabirimizle asimetrik psikolojik harekat anlamında kullanılabilecek bazı bilgiler, birşeyler var. Alınmış, birşeyler yapılmış, çizilmiş vesaire. Bu bilgileri herhalde onlar 2009’un ilk çeyreğinden sonra uygulamayı, kamuoyuna duyurmayı veya hukuki süreçlerde kullanmayı düşünüyorlardı. Gülüp geçebilirsiniz bu söylediklerime, ‘komplo teorisi’ de diyebilirsiniz. Hepsine saygı gösteririm. İlk görevi aldığım günden bugüne kadar ne söylediysem arkasındayım. Kelimesi, virgülü...
Güçlü ordu güçlü Türkiye: Bir slogan kullandık geçen sene 30 Ağustos’ta. Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye. Bunu benim değiştirebileceğimi düşünenler, düşünebilenler... Ne beni tanıyor, ne silahlı kuvvetleri tanıyor. Öyle bir şey sözkonusu olamaz.
İrtica ile eylem planı: 12 Haziran 2009’da ne oldu? Bir gazetede, malum gazetede, bu irtica ile eylem planı çıktı. Orada da tabii ilginç bir nokta var. Bu planın gazeteye polis tarafından servis edildiği açık, soruşturma açılıyor çünkü. Soruşturmanın da ne olduğunu merakla bekliyorum. Ondan sonra bir süreç geçti işte, onlara geri dönmek istemiyorum.
Yanlış adamlar çıkabilir: 2009’a geldik bir ihbar mektubu çıktı. Bir subay yazmış. Olabilir, bizden de yanlış adamlar çıkabilir. ‘Türk Silahlı Kuvvetlerinin içinden hiç yanlış yapan adam çıkmaz’. Hayır efendim bizden de çıkabilir. Önemli olan bulup gereğini yerine getirmek.
Tesadüf mü: Bu kadar olayın peşpeşe gelmesi hakikaten tesadüf mü? Yoksa bilemiyorum bir yerde bir yerde planlanıyor da arka arkaya kamuoyuna sunuyorlar mı? Yargı Bunlara komplo mu diyeceğiz, bir merkezden yönetilen faaliyetler mi diyeceğiz?
Ergenekon davası: Bugüne kadar 71 muvazzaf subayım tutuklandı. Bugün itibariyle 53’ü tahliye oldu, şu anda 18 muvazzaf personelim tutuklu. 43 tane emekli personel tutuklandı, 29’u tahliye edildi, 14’ü hala tutuklu. Burada biraz vicdani hareket etmemiz lazım.
Haberal'a üzülüyorum: Genekurmay Başkanı olarak sadece muvazzaf ve emekli personelinimizi mi düşünüyorsunuz? Bir de sivillerden var. Şimdi açık söylüyorum. Kimse ne anlarsa anlasın, ben Prof. Mehmet Haberal’a da aynı şekilde üzülüyorum. Yanlış anlaşılmayalım. Yargıya elbette saygılı olacağız. Bizim burada esas üzerinde durduğumuz konu tutukluluk hallerinin uzun süre devam etmesi.
Profesyonel ordu: TSK’daki toplam erbaş ve er mevcudu 430 binler civarında. Bunları uzman haline getirmek doğru değil artı mümkün de değil. Niye? Türkiye’de askerlik bir vatan borcu. Yani Türk ordusunun belkemiğini Mehmetçik oluşturuyor. Mehmetçiğin yerini hiçbir şeyle dolduramayız. Dünyanın neresinde askere davulla zurnayla gönderilen var? Bu sistemle oynamaya kalkarsanız, orduyla millet arasındaki bağı da kopartır.
Elif askeri okulda öğretmen olacak
Yüreğimden yaktı: Uzman çavuşumuzun genç bir kızı yüreğimden yaktı beni. Ben o uzman çavuşumuzu ve eşini kutluyorum. Kendilerine de ifade ettim. Bu kadar ülke sorunlarına duyarlı, cumhuriyete, cumhuriyetin niteliklerine bu kadar bağlı, Atatürk’e bu kadar aşık bir çocuğu yetiştirdikleri için o uzmanımızı ve eşini tebrik ediyorum.
Çünkü bazen, bunu da kimse yanlış anlamasın, kimleri görüyoruz. Ne makamlara gelmişler, ne rütbelere erişmişler, asker - sivil ayrımı yapmıyorum, ama onların yetiştirdikleri çocuklara bakınca bazen aynı şeyi de göremiyoruz.
Kardelen Elif
Bir de İstanbul’daki olayda bir personelimizi kaybettik. Eşi Elif, Kardelen Elif. Elif, Türkçe ve sosyoloji hocası. Bana geçenlerde bir isteğini iletti. Ne olmak istiyor biliyor musunuz? Askeri okullarda öğretmen olmak istiyor. Benden tek talebi, ‘komutanım bana bir askeri okulda öğretmenlik görevi verin. Acımı bu dindirir.’ Albette bu isteğini karşılayacağız.
Üzülmeye hakkımız yok
“Görev süresi içinde kendisini en fazla üzen olayın ne olduğu sorusu üzerine) Biz askeriz. Askerin üzülmeye hakkı yok. Acınızı yüreğinize gömeceksiniz, taş basacaksınız, dik ve metin olacaksınız. Hele astlarınıza üzüldüğünüzü göstermek kesinlikle doğru bir hareket değil. Tabii şehit olayları...
Beni en çok üzen olayların başında şu geliyor, terörle mücadelede canını feda etmekten kaçınmamış subayın, generalin, astsubayın hiç farkı olmadan haksız yere suçlanmaları beni çok rahatsız etti. Bir terör örgütüne üye olmakla suçlanıyorlar. Albay Cemal Temizöz buna bir örnek. Kazılar yapıldı. Adli Tıp’tan gelen sonuçları biliyorum, hiçbir şey çıkmadı o kazılardan.
Türk kanı taşımıyorlar
TSK’dan ayrılan 50 subayın PKK terör örgütünde yönetim kadrosunu ele geçirdiği, açılım süreci başladıktan sonra kaos için eylemlere hız verdikleri yönündeki iddia sizde nasıl bir etki yaratıyor? Bazı eylemlerden sonra sanki o bölgede sorumlu komutanların duyarsız kaldıkları veya özellikle görevlerini savsakladıkları, bir anlamda PKK ile organik bağlantı içinde oldukları imaları sıkça dile getiriliyor) Böyle bir iddiayı ciddiye alınacak bir iddia olarak görmüyorum. Bunu çok çirkin buluyorum. Benzetmeler de çirkin. Kusura bakmayın bu tabiri kullanacağım: Öyle şeyleri düşünenlerin Türk kanı taşıdığını düşünmüyorum. Türk kanı taşıyanların böyle şeyler ortaya atması... Konuşmak bile istemiyorum.