Dünya

İran ve Suudi Arabistan diyaloğa yanaşır mı?

Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, İran ve Suudi Arabistan arasında arabulucuk yapmak üzere Ortadoğu turunda. Bölge uzmanı Henner Fürtig, Steinmeier'in başarı şansına ilişkin DW'nin sorularını yanıtladı.

02 Şubat 2016 22:53


DW: Tahran ile Riyad arasındaki anlaşmazlıkta her iki taraf da tavize yanaşmıyor. Almanya Dışişleri Bakanı bu durumda ne yapabilir?

Henner Fürtig (Hamburg GIGA Enstitüsü Ortadoğu Araştırmaları Bölüm Başkanı): Suudi Arabistan'da, aralarında tanınmış bir Şii din adamının da bulunduğu rejim aleyhtarlarının idam edilmesinden sonra kopma raddesine gelen bağların tamir edilmesine yardımcı olabilir. İdamların ardından diyalog tamamen kesildi ve Suudi Arabistan diplomatik ilişkilere son verdi. Bu ortamda Almanya gerçekten etkili arabuluculuk yapabilir.

DW: Almanya pek kolay durumda değil. Bir yandan yaptırımlardan kurtulan İran ile ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, diğer yandan Suudi Arabistan'a savaş tankı satıyor. Steinmeier'in tarafsız arabulucu olması bu durumda acaba mümkün mü?

Fürtig: Almanya hem İran hem de Suudi Arabistan'da saygınlığı olan bir ülke. Yaptırımlar başlatılmadan önce de İran ile arasında mükemmel ekonomik ilişkiler vardı. Yaptırımların bütün ülkeler için bağlayıcılık kazandığı 2005 yılına kadar ikili ticaret hacmi 5 milyar Euro'yu bulmaktaydı ve Almanya İran'ın en önemli ticari ortağıydı. Yaptırımların kalkmasından sonra eski iş bağlantılarının yeniden canlandırılmasına çalışılıyor. Almanya'nın Suudi Arabistan ile de sıkı ekonomik ve öncelikle de ticari ilişkileri var. Almanya'nın her iki başkentte de itibarı yüksek. Ayrıca tarihten kaynaklanan ve ilişkileri rahatsız edecek sömürgecilik gibi olumsuz unsurlar da söz konusu değil.

DW: Her iki bölgesel gücün çıkarları arasında önemli farklar var. Riyad ile Tahran'ın ilişkileri düzeltme adımları atabileceğini düşünüyor musunuz?

Fürtig: Halihazırda buna hazır oldukları söylenemez. Kısa süredir tırmanan gerginliğin kökleri geçmişe, İran'da İslam devriminin yapıldığı 1979 yılına kadar uzanıyor. İran'daki yönetim değişikliği kuvvet dengesini temelden etkiledi. O tarihten beri ikili ilişkiler inişli çıkışlı seyrediyor. Gerekli ve yararlı da olsa arabuluculuk girişimlerinin önümüzdeki gün ve haftalarda anlaşmazlığı ortadan kaldırabileceği sanılmamalı. Anlaşmazlığın kökleri çok derinlerde yatıyor. Ama arabuluculuk yumuşamaya pekâla yardımcı olabilir.

DW: Anlaşmazlığın giderilememesinin bölgedeki etkileri ne olabilir?

Fürtig: Bütün kırkılma ve inatlaşmaya rağmen her iki başkentte de anlaşmazlığın silahlı çatışmaya dönüşmemesi gerektiğini düşünen sağduyulu politikacıların bulunduğunu tahmin ediyorum. Yemen, Suriye ve Irak'ta iki ülke adına vekalet savaşları yapıldığını görüyoruz. Ancak Suudi Arabistan ile İran'ın doğrudan savaşacaklarına ihtimal vermiyorum.

DW: Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier'in ziyareti, her iki ülkede de insan haklarının ayaklar altına alınması nedeniyle eleştiriliyor. Steinmeier ise dış politikanın bütün taraflarla diyalogun korunmasını gerektirdiğini söylüyor. Son derece tehlikeli anlaşmazlıklarla dolu olan dünyamızda bu ilke her zamankinden çok daha geçerli sayılmalı. Steinmeier'e hak veriyor musunuz?

Fürtig: Cenevre'deki Suriye barış görüşmelerinin katılımcıları yüzünden çıkan tartışmalar durumun ne kadar komplike olduğunu göstermeye yeter. Oysa Suudi Arabistan ve İran'ın aktif katkısı olmadan konferansın başarıya ulaşamayacağını bütün taraflar biliyor. Bu da görüşmelere büyük diplomatik ustalığa güvenerek ve orijinal çözüm önerileri hazırlayarak gitmek gerektiğini gösteriyor. Cenevre müzakereleri katılıkla başarıya ulaştırılamaz. Bu bağlamda İran Cumhurbaşkanı Ruhani'nin nükleer anlaşmayı ‘küçük bir mucize' olarak nitelediğini hatırlatmak isterim. Bunda haklı da. 12 yıldır süren krizin sonunda tatlıya bağlanacağını kim tahmin edebilirdi? İran ile nükleer görüşmelere hangi yaklaşımla başlandıysa aynısı Suriye barış görüşmeleri için de yapılmalı. Cenevre'de de sebat ve dayanma gücüne ihtiyaç olacağı şüphe götürmez.