Dünya

İran ve İsrail'in 'gölge savaşı' hangi cephelerde sürüyor?

13 Nisan 2021 14:13

BBC Güvenlik Muhabiri Frank Gardner

Orta Doğu'nun yatıştırılamayan iki düşmanı İsrail ile İran arasındaki adı konmamış savaş, daha da kızışacağa benziyor.

İran, Pazar günü yer altındaki Natanz uranyum zenginleştirme tesisinde gerçekleşen esrarengiz patlamadan İsrail'i sorumlu tuttu.

İsrail, İran'ın "sabotaj eylemi" olarak tanımladığı patlamayı resmen üstlenmedi ancak ABD ve İsrail medyasında bu olayın İsrail istihbarat örgütü Mossad'ın işi olduğunu belirten yetkililerin ifadeleri yer aldı. İran "seçtiği bir zamanda" bunun intikamını alacağını ilan etti.

Bu münferit bir olay değildi, "kısasa kısas" eylemlerle gelişen, kademeli yükselen bir düşmanlığın sonucuydu. Öte yandan iki ülke -şimdiye kadar- iki tarafa da büyük zararlar verebilecek bir topyekun savaştan kaçındı.

Peki şu anda hangi riskler mevcut ve bütün bu tablo nereye gidebilir? Bu "gölge savaş", genel olarak üç cephede izlenebilir.

İran'ın nükleer programı

İsrail, İran'ın nükleer programının barışçıl olduğuna yönelik sürekli yinelenen iddiasına inanmıyor. Aksine, İran'ın gizlice nükleer silah başlığı üretmek için çalıştığını ve bunu balistik füzeye dönüştüreceğine ikna olmuş görünüyor.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'le görüşmesi sonrası İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, "Ortadoğu'da İran'ın fanatik rejiminden daha ciddi, daha tehlikeli, daha acil bir tehdit yoktur" dedi.

Aynı gün İsrail'in Londra Büyükelçisi Tzipi Hotovely, BBC'ye yaptığı açıklamada, "İran hiçbir zaman nükleer silah geliştirmekten vazgeçmedi. İran'ın nükleer silah hedefi tüm dünya için bir tehdit" görüşünü savundu.

Bu yaklaşıma uygun olarak İsrail uzun zamandır İran'ın nükleer programını durdurmak için örtük, tek taraflı ve açıkça dillendirilmeyen eylemlere imza atıyor.

Bu eylemler arasında, 2010'da keşfedilen Stuxnet adı verilen bilgisayar virüsüyle İran'ın tesislerini çalışamaz hale getirmek de var. 2000'lerin başından itibaren İran'ın önde gelen nükleer bilimcilerinin gizemli olaylarla ölmesi yine hafızalarda. Geçen yıl Kasım ayında nükleer programın mimarlarından Muhsin Fahrizade'nin suikasta kurban gitmesi yine hatırlanıyor.

Fahrizade, İran'ın nükleer uzmanlarının önde gelen ismi olmasının yanı sıra, İran Devrim Muhafızları'nın üst düzey komutanlarından biriydi ve İran'ın nükleer programının "askeri" yönünü yürüten kişi olduğu sanılıyordu.

Bu program, şimdi potansiyel olarak tehlikeli bir aşamaya geldi.

2015 yılında İran çok uluslu nükleer anlaşmaya imza atmıştı ancak 2018'de dönemin ABD Başkanı Donald Trump, ülkesini bu anlaşmadan çıkardı ve İran'a yaptırımlar uygulamaya başladı. İran ise izin verilen limitlerden daha çok uranyum zenginleştirmeye girişerek yanıt verdi.

ABD Başkanı Joe Biden ülkesini yeniden bu anlaşmaya dahil etmek istiyor ancak İran'ın belirlenen sınırlamalara tamamen uygun davranmasını da şart koşuyor. İran ise temel olarak, "Hayır, size güvenmiyoruz, ilk adımı siz atın. Yaptırımlar kalkarsa biz de bütünüyle uyum göstereceğiz" diyor.

Bu kısır döngüyü kırmak için birçok ülkeden arabulucular Viyana'da bir araya geliyor. Ancak İsrail nükleer anlaşmanın mevcut halinin yeniden canlandırılmasını anlamlı bulmuyor.

İngiltere merkezli bir düşünce kuruluşu olan Royal United Services Institute'den Ortadoğu uzmanı Dr. Michael Stephens, İsrail'in son dönemdeki eylemlerinin nükleer görüşmeleri sabote etmek için bilinçli atılmış adımlar olduğu görüşünde:

"İsrail, İran'ın nükleer programını yoldan çıkarmak için tek taraflı girişimlere imza atıyor. Bu çaba, öncelikle İran ile yeniden nükleer anlaşma arayışında olan ABD'nin müzakereci pozisyonunun altını oyuyor. Öte yandan İsrail'in çıkarlarına karşı İran'ın asimetrik saldırılara imza atmasını teşvik ediyor. İsrail bu adımlarının İran'ın programını durduracağı görüşünde, ama bedeli ne olacak?"

Denizlerde neler oluyor?

Denizlerde bu aralar ilginç şeyler oluyor. Bu yılın başında İsrail'e ait bir yük gemisi olan MV Helios, Umman Körfezi'nden geçişi sırasında ciddi şekilde hasar aldı. İsrail, gövdesinde iki geniş delik açılan gemiye yönelik saldırıdan İran'ı sorumlu tuttu. İran iddiaları reddetti.

Nisan'da Tahran yönetimi Saviz adlı İran bandıralı bir geminin Kızıldeniz'de saldırıya uğradığını duyurdu. Geminin salyangoz (limpet) mayını saldırısına uğradığı ileri sürüldü. İsrail ve Yemen'de askeri operasyona imza atan Suudi öncülüğündeki koalisyon, Saviz gemisinin İran'ın müttefiki olan Yemen'deki Husilere silah ve lojistik yardımı yaptığı görüşünde.

ABD medyasının raporlarına göre 18 ay içerisinde İsrail güçleri, Suriye'ye İran petrolü ve askeri gereçler taşıyan en az 12 gemiyi hedef aldı.

Suriye ve Lübnan

Suriye'de 10 yıldır süren savaş, İsrail'in bölgedeki askeri eylemlerinin perde gerisinde kalmasını sağladı. İç savaş, İranlı "askeri uzmanların" Lübnan'daki müttefikleri Hizbullah ile yakın çalışmasının ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ı desteklemesinin yolunu açtı. Bazı durumlarda bu uzmanlar, İsrail işgalindeki Golan Tepeleri'ne çok yakın mevkilerde yer aldı.

İsrail, İran'ın hassas güdümlü roket ve füzelerinin bölgedeki varlığından endişe duyuyor. Bu cephaneliğin menziline bazı İsrail şehirleri de giriyor. İsrail güçleri İran'ın füze üslerine ve bunların Suriye'deki tedarik yollarına birçok hava saldırısı düzenledi ve henüz İran'dan somut bir yanıt gelmedi.

Sonuç

Bu gölge savaşın altında yatan tema, korku politikası.

İki taraf da zayıf görünmeyi göze alamaz ancak hem İran hem de İsrail topyekun bir savaşı tetiklememek için adımlarını dikkatli şekilde atmak zorundadır.

İşin nükleer boyutunda, İsrail istihbaratının hem insani hem de siber yollarla İran güçlerine şaşırtıcı biçimde yaklaşma kapasitesine sahip olduğu görülüyor.

Deniz cephesinde İsrail coğrafi dezavantaja sahip. İsrail'in Kızıl Deniz'e yeterli erişimi olsa da, İran uzun Körfez sahil hattına ve Husi müttefikliğine dayanan bir avantajı elinde bulunduruyor.

Suriye ve Lübnan'daki İran Devrim Muhafızları, İsrail'e yönelik füze saldırısı yapma kapasitesine sahip. Ancak bu oldukça riskli çünkü İsrail'in yanıtı ciddi olabilir ve doğrudan İran kentlerini hedef alabilir.

Londra'daki International Institute for Strategic Studies'ten (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü) John Raine, İsrail'in istihbarat gücünün, İran'ın hamlelerini yetersiz bırakabileceği görüşünde:

"İran'ın İsrail'e saldırıda rol alabilecek en uygun müttefiki Hizbullah olur ancak böyle bir durum İran'ın istemediği bir tırmanışa yol açabilir. İranlılar asimetrik savaş avantajına sahipler. Fakat İsrail, Suriye'de gördüğümüz gibi, saldırmaya karar verdiğinde bunu güçlü bir şekilde yapabiliyor."