Jeremy Bowen
BBC News, Uluslararası İlişkiler Editörü
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, kısa süre önce dev bir baskı altındaydı.
Gazze’de yiyecek dağıtan World Central Kitchen adlı yardım kuruluşunun çalışanları 1 Nisan’da İsrail Ordusu tarafından öldürülmüştü ve ABD Başkanı Joe Biden’ın, bu zor müttefike karşı sabrı sonunda taşmış gibi görünüyordu.
İsrail aynı gün, Suriye’nin başkenti Şam’daki İran diplomatik temsilciğine saldırdı, üst düzey bir generali ve en az altı subayı öldürdü. Saldırıyla, büyükelçiliklerin hedef alınmasını yasaklayan uluslararası anlaşmaları ihlal etti.
İsrail pek inandırıcı bir şekilde olmasa da, İran’ın diplomatik temsilciliğini bir askeri ileri komuta merkezine dönüştürerek, bu korumadan vazgeçtiğini iddia etti. İran misilleme taahhüdünde bulundu, ancak daha önce üst düzey komutanlarına karşı saldırılar somut hamlelerden çok, kızgın açıklamalarla karşılanmıştı.
İran dışındaysa, Şam’daki saldırı, ABD merkezli yardım kuruluşu World Central Kitchen’ın çalışanlarının öldürülmesine yönelik öfkeyle gölgelenmişti.
Beyaz Saray, Başkan Biden’ın öfkeli açıklamalarını kamuoyuna yansıttı. Başkan “öfkeli ve kalbi kırıktı”. Münferit bir olay da değildi. İsrail yardım çalışanlarını ve Filistinli sivilleri korumak adına yeterli çaba göstermiyordu.
Biden, Netanyahu ile yaptığı öfkeli telefon görüşmesinde büyük ödünler talep etti. Gazze insani yardım seline boğulmalıydı. İsrail daha fazla geçiş noktası açmalı, aynı zamanda Gazze’nin kuzeyinde açlıktan ölen çocuklara bir saatten az sürüş mesafesindeki Aşdod konteyner limanı devreye girmeliydi.
Başbakan Netanyahu, işlerin değişeceğini söyledi. Buna karşın, İsrail oyalıyordu.
Netanyahu, sadece Beyaz Saray’ın değil, koalisyon hükümetini ayakta tutan aşırı milliyetçilerin de baskısı altındaydı. Gazze’ye yardımın artırılmasına karşı çıkmakla kalmıyor, savaşın Gazze’ye yeniden Yahudi yerleşimi için altın bir fırsat sunduğuna inanıyorlardı. Yahudi yerleşimleri, 2005’te İsrail’in bölgeden tek taraflı çekilmesinden sonra İsrail tarafından yıkılmıştı.
Geçen haftanın sonlarına doğru ABD baskıyı artırmaya başladı. Perşembe günü ABD’nin en üst düzey insani yardım yetkilisi Samantha Power, Gazze’nin bazı kesimlerinde şimdiden açlık yaşandığı haberlerinin “gerçek” olduğunu söyledi.
İsrail’in dostları ve aynı zamanda düşmanları da, altı aylık kuşatmanın Gazze’de dünyanın en acil gıda krizine neden olduğunu açıkça görüyordu. ABD’nin, İsrail’e verdiği silahların kullanımına koşullar getirdiği spekülasyonları da vardı.
Cumartesi sabahı, İsrail’e yönelik İran saldırısından saatler önce New York Times gazetesi, özellikle Kongre’deki önde gelen Demokrat Partililer arasında derinleşen öfkeyi haber yapıyordu. İsrail’e silah sevkiyatına ara verilmesi çağrıları yapılıyor ve öfke Netanyahu’ya yönlendiriliyordu.
Gazetenin “İsrail’e askeri yardım koşulsuz olamaz” başlıklı yazısında, Netanyahu ve hükümetindeki sertlik yanlıları Amerika’yla “güven bağının” zedelendiği söyleniyordu. Yazıda ABD’nin İsrail’e taahhütleri ve kendisini savunma hakkının, başkanın “Netanyahu’nun iki tarafı da birden idare eden oyunlarına devam etmeye izin vermesi anlamına gelmediği” söyleniyordu.
İran’ın İsrail’e yönelik şimdiye kadarki ilk doğrudan saldırısı, başbakana bir can simidi uzattı.
Askeri işbirliğinin kayda değer bir örneği olarak, ABD ve diğer Batılı müttefikleri, İsrail’in İran’ın gönderdiği 300’den fazla SİHA ve füzeyi düşürmesine yardımcı oldu.
İsrail’in Gazze’deki saldırılarını Ürdün Kralı Abdullah’tan daha sert eleştiren bir Arap lideri yoktu. Ancak Ürdün Hava Kuvvetleri de operasyona katılıp, İsrail’e doğru giden füze ve SİHA’ları vurdu.
İsrail’e askeri yardıma koşullar getirilmesi çağrılarının yerini, dayanışma açıklamaları aldı.
Başbakan Netanyahu’ya yeni siyasi fırsatlar verildi. Gazze en azından birkaç günlüğüne manşetlerden düşmüştü.
Ancak Netanyahu’ya baskı değişti, tam anlamıyla ortadan kalkmadı. İsrail’in atacağı bir sonraki adım baskıyı iki katına çıkartabilir.
Başkan Biden, ne olması gerektiğini düşündüğü konusunda çok net. İsrail bu aşamada zafer ilan etmeli “galibiyeti kabul edip”, karşılık vermemeli. Biden ayrıca ABD’nin İsrail’e desteğinin “sarsılmaz” olduğunu da tekrar dile getirdi.
Bu tavır, Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra uygulanan politikayla uyumlu.
Başkan ve yönetimi, bir yandan Orta Doğu’da daha büyük, topyekûn bir savaşı durdurmak için sıkı çalışırken, diğer yandan İsrail’e Gazze’de yıkıcı ve ölümcül bir şekilde kullanılan büyük silah tedarikini sürdürdü.
Ekim’den bu yana İsrail silahları ve yanında gelen diplomatik desteği kabul ederken, Biden’ın savaş hukukuna uyulması ve sivillerin korunması konusundaki umutsuz ve öfkeli çağrılarını görmezden geldi.
İran’a karşı müttefiklerinden gelen daha önce görülmemiş askeri işbirliğinden daha birkaç gün geçmiş olmasına karşın, İsrail Biden’ın misillemede bulunmama tavsiyesini değil, Cumartesi gecesi yardımcı olan diğer ülkelerin benzer duygularını da dikkate almamakla kararlı.
Biden gibi, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, savaş uçaklarını konuşlandırdı, her ikisi de İran’ı kınadı ve yine her ikisi de İsrail’e karşılık vermeme çağrısı yaptı.
Bu çağrılar, İsrail’de uzun süredir hakim inançlara ve iç güdülere aykırıydı. İsrail’de ülkenin yaşayabilmesi için, saldırılara ezici bir güçle yanıt verilmesi gerektiği uzun süredir hakim bir kanı.
Bir diğeri de, iktidarda geçirdiği yıllarda birçok kez tekrarladığı gibi Benyamin Netanyahu’nun İran’ın Yahudi devletini yok etmeye kararlı, en tehlikeli düşman olduğu inancı.
1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana yıllar süren düşmanlıktan sonra, İran ilk kez İsrail’e doğrudan bir saldırı düzenledi. Uzun süredir gizli yürüyen savaş, gölgelerin ardından çıktı.
İsrail, sorunun karşılık verip vermeyeceği değil, ne zaman ve nasıl vereceği olduğunu söylüyor. Savaş kabinesi, topyekun savaşı tetiklemeden bunu nasıl yapabileceğini tartışıyor. Sonuç itibariyle, herhangi bir karşı saldırı, İran’ın topyekun savaş istemediği ve buna uygun bir yanıt vereceği kumarını oynamak olacak. Bu tehlikeli bir varsayım. Her iki taraf da daha şimdiden karşısındakinin niyetlerini yanlış hesapladı.
Binyamin Netanyahu ve hükümeti, bir kez daha düşmanlarına karşı İsrail’e yardımcı olmak için elinden geleni yapan müttefiklerinin dileklerini görmezden gelmeye kararlı. Aşırı milliyetçi müttefikleri İran’a karşı yıkıcı bir saldırı izliyor. Birisi İsrail’in “çıldırması gerektiğini” söyledi.
Aynı zamanda, Gazze’deki insani facia sürüyor. Uluslararası toplumun dikkati buradan uzaklaşsa da, geri dönecek. İsrail Ordusu hala Gazze’de saldırılarını sürdürüp, sivilleri öldürüyor. Batı Şeria’daki Filistinliler ve Yahudi yerleşimciler arasındaki ölümcül şiddet yine tırmandı. İsrail’in Hizbullah ile sınır savaşı da hızla büyüyebilir.
İran, İsrail saldırırsa daha güçlü bir misillemede bulunacağını söyledi. İran Genelkurmay Bakanı Hüseyin Bagheri, İsrail’e saldırılarının “kısıtlı” olduğunu söyledi ve misillemede bulunulursa, “çok daha büyük bir tepki” verileceğini belirtti.
Amerikalılar, İsrail İran’a saldırırsa buna yardımcı olmayacaklarını söylediler. Ancak, İran, İsrail’in olası misillemesine bir başka saldırıyla yanıt verirse, Joe Biden’ın İsrail’in güvenliğine “sarsılmaz” bağlılık tanımının, ABD’yi kenarda tutacağına inanmak zor.
Orta Doğu’da daha yaygın bir savaş ve daha derin bir küresel krize doğru kayış devam ediyor.