Dünya

İran'ın nükleer tesislerine saldırı ihtimali, Biden döneminde ortadan kalkacak mı?

ABD'de Trump döneminin sona ermesi, İran'ın bir süreliğine rahat bir nefes alması anlamına gelebilir

19 Ocak 2021 15:15

ABD'de Donald Trump döneminin sona ermesi, İran'ın bir süreliğine rahat bir nefes alması anlamına gelebilir.

Görevi bırakmaya hazırlanan Trump'ın son döneminde, "maksimum baskı" politikasında daha da ileri gitmesi ve nükleer tesislere yönelik askeri harekat gerçekleştirme ihtimali, bölgede endişe yaratıyordu.

Washington'dan gelen sinyaller, Trump'ın gerçekten de bu ihtimali düşündüğünü ortaya koyuyor.

ABD'de yarın başkanlık görevin devralacak Joe Biden ise tam tersine, İran'la 2015'teki nükleer anlaşmaya dönme arayışında olduğunu ortaya koydu. Bu, İran'ın uyum göstermesi şartıyla yaptırımların geri çekilmesi anlamına gelebilir.

Peki bu yeni durum, İran'a saldırı düzenlenmesi ihtimalini ortadan kaldıracak mı? Bu sorunun yanıtı, tek kelimeyle "Hayır".

AFP
İsrail Savunma Bakanlığı, "askeri seçeneğin masada olduğunu" söylüyor.

İsrail, İran'ın yalnızca sivil nükleer faaliyetlerinden değil, balistik füze cephaneliğini hızla geliştirmesinden de endişe duyuyor.

İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, Perşembe günü İran'ın nükleer alandaki geliştirme programına ilişkin konuşarak, "İsrail askeri seçeneği masada tutmaya ihtiyaç duyuyor" dedi ve bunun için kaynak ve yatırım sağlanması için çabaladığını ekledi.

İsrail, İran'ın nükleer silah geliştirmesini kendi varlığına bir tehdit olarak görüyor ve dünyanın "çok geç olmadan" bunu durdurması gerektiğini savunuyor.

İran nükleer geliştirme programının tamamen barışçıl olduğunda ısrar etse de, uranyum geliştirmeye ilişkin attığı son adımlar alarm zillerinin çalmasına neden oldu.

1981 yılında İsrail, dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in nükleer silah çalışmalarından şüphelenmiş ve F15 ve F16 jetlerinin katıldığı Babilon (Opera) hava operasyonuyla, Irak'ın Osirak nükleer reaktörünü imha etmişti.

Bundan 26 yıl sonra, 2007'de, İsrail Suriye'deki gizli bir plütonyum reaktörünü faaliyete geçmeden bombalamıştı.

Ancak İran bu örneklerden çok daha zor bir hedef. Uzaklık, erişim güçlüğü ve hava savunma sistemleri, İran'ı diğer hedeflerden ayıran faktörler.

İran'ın ABD katılımı olmadan bu doğrultuda başarılı bir hava operasyonu yapıp yapamayacağı meçhul. Üstelik Biden yönetimi bu yönde adım atmakta isteksiz davranabilir.

ABD'den, İsrail'den ve Körfez ülkelerinden gelecek muhtemel saldırıların bilinciyle İran, tesislerini yerin altına taşımak için ciddi bir kaynak ayırdı.

İran'ın sivil görünümlü nükleer çalışmaları, orduyla ve güvenlik altyapısıyla iç içe geçmiş durumda.

Çoktandır saldırı ihtimaline hazırlanan İran tesislerinin artık daha "erişilmez" olduğu söylenebilir.

Buna rağmen, İran'ın nükleer tesisleri üç cephede saldırıya açık olmaya devam ediyor.

Fiziksel saldırı

"İran'ın tesisleri zapt edilemez değil" diyen Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü uzmanı Mark Fitzpatrick, "Natanz'daki üs, yeraltı sığınaklarını imha eden bombaların saldırısına açık. Biri çukur açmak, diğeri de tesisleri işlevsiz kılacak bir sarsıntı yaratmak üzere iki saldırı yapılması gerekebilir" görüşünü savunuyor.

Öte yandan İran büyük bir ülke ve nükleer tesisleri farklı noktalara yayılmış durumda.

2012 yılında uzmanlar Fordo'daki uranyum zenginleştirme tesisinin, bir dağın içinde 80 metre derinliğe inşa edildiğini belirtmişti. Bu derinlik, ABD'nin sığınak bombalarını işlevsiz kılabilir.

Fitzpatrick, "Fordo tesisinin derinliğinin bombaya karşı etkili ancak sabotaja karşı değil. Giriş yollarının ve bacalarının hedef alınması durumunda tesis birkaç ay boyunca faaliyetini durdurabilir" diyor.

Ancak tüm bunlar, İran'ın hava kuvvetlerini ve hava savunma sistemlerini etkisiz kılacak hava saldırılarını da gerektiriyor.

İran karadan havaya atılan füze sistemlerini geliştirmek için ciddi yatırımlar yaptı. Rus S-400 sistemlerinin yerli versiyonu olan Bavar-373, bunlardan biri. Bu sistemler 300 kilometre uzaklıktaki hava hedeflerini vurma gücüne sahip.

Kısmen başarılı olmuş bir saldırı, düşürülmüş uçaklar ve İran televizyonuna çıkarılmış esir pilotlar görüntüsü, güçlü bir caydırıcı olarak saldırının önünde duruyor.

İnsanlara yönelik saldırılar

Bu ihtimal, halihazırda yaşanıyor.

İsrail'in dış istihbarat servisi Mossad, İran içerisinde sıkı bir ajan ağı kurmuş görünüyor.

Söz konusu operasyon gücü, İran'ın nükleer programının mimarı olarak bilinen Muhsin Fahrizade'nin 27 Kasım'da öldürülmesinde de görüldü.

Reuters
İran'ın nükleer programının mimarlarından Muhsin Fahrizade suikaste uğradı.

Bu saldırının nasıl gerçekleştiğine ilişkin farklı görüşler mevcut.

İran bunun, "uydudan yönetilen makinalı tüfeğe sahip bir araçla" gerçekleştiğini düşünüyor. Diğer kaynaklar ise Mossad'ın eğittiği kişiler tarafından saldırı düzenlendiği görüşünde.

Farklı senaryolar olsa da, İran'ın nükleer programının "babası" olarak bilinen Fahrizade'nin suikaste uğradığı gerçeği değişmiyor.

İsrail, bu suikastin arkasında kim olduğuna yönelik resmi bir açıklama yapmadı.

Bundan önce de 2010-2012 yılları arasında, bombalı araçlarla dört önde gelen İranlı nükleer bilimci suikaste uğradı. İsrail bu saldırılarda da resmi bir açıklama yapmaktan kaçınmıştı.

Bu olaylar, İran'da devlet güvenliği tarafından sıkı korunan kişilerin bile suikaste uğrayabileceğini gösterdi.

Siber saldırı

Bir tarafta İran'ın, diğer tarafta ise ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın olduğu adı konmamış bir savaş, siber alanda da sürüyor.

2010'da Stuxnet olarak adlandırılan virüs, İran'ın Natanz'daki tesislerini yöneten bilgisayarlara sızdırıldı.

Siber saldırı neticesinde tesislerdeki santrifüjler kontrolden çıkmış ve uranyum zenginleştirme programı birkaç yıllık bir gerileme yaşamıştı.

Reuters
2020 Temmuz ayında İran Natanz nükleer tesisinde sabotaj sonucu yangın çıktığını duyurdu.

Stuxnet virüsünün geliştirilmesinde ABD ve İsrailli uzmanların birlikte çalıştığı tahmin ediliyor.

İran bu saldırıya misilleme olarak, Suudi Arabistan'nın ulusal petrol ve doğalgaz şirketi olan Saudi Aramco'nun ağına Shamoon adlı bir virüsü sızdırmayı başarmıştı. Saldırı neticesinde 30 bin bilgisayar devre dışı kalmış, Suudi Arabistan'ın petrol üretimi ciddi bir tehdit yaşamıştı.

Devam eden risk

2015'teki nükleer anlaşmanın amacı, İran'ın nükleer programı üzerinde, askeri müdahale ihtiyacını ortadan kaldıracak kısıtlamalar sağlamasıydı.

EPA
İran'da hükümet, nükleer programın barışçıl olduğunu ileri sürüyor.

Ancak İsrail ve Suudi Arabistan anlaşmayla ilgili şüphelerini hiçbir zaman geri çekmedi. Bunun nedeni, anlaşmayı fazla "yumuşak" ve geçici bulmaları ve İran'ın balistik füze programını hedeflemiyor olmasıydı.

Bugün aynı nedenlerle, Biden'ın başkanlığında anlaşmaya geri dönmeye istekli değiller.

Körfezde kimse yeni bir çatışmanın taraftarı değil. 2019'da Suudi Arabistan'ın petrol altyapısına yönelik İran ve müttefiklerinin suçlandığı füze saldırısı bile bu nedenle yanıtsız bırakıldı.

Öte yandan İran'ın gizli nükleer silah geliştirme çalışmalarıyla ilgili şüpheler devam ettiği sürece, bunu önleyici askeri hamlelere başvurulma ihtimali gündemde olmaya devam edecek.