Bundan tam 30 yıl önce silahlı bir saldırıda öldürülen Abdi İpekçi cinayetinde bir arpa boyu yol alınamadı.
Abdi İpekçi, Nişantaşı’da evinin bulunduğu Karakol sokağına girmesine on metre kala trafik nedeniyle yavaşladı... O esnada aracının sağ camında bir karartı belirdi. İpekçi kurşun yağmuruna tutuldu. Silah seslerini duyan eşi Sibel İpekçi sokağa fırlarken, Abdi İpekçi’nin gövdesi düştü... Olaydan sonra İpekçi’nin otomobili emniyet görevlilerinin ve gazetecilerin akınına uğradı.
Abdi İpekçi cinayetine ilişkin sayısız senaryo üretildi; olayda tetikçi olduğu iddiasıyla yakalanan ve yargılanan Mehmet Ali Ağca defalarca ifade değiştirdi, mahkemeden gizlice alınan ifadeler imha edildi, bazı dosyalar kaybedildi, olayda adı geçenler, kaçanlar korundu, saklandı, onlarca insan, kurum ve kuruluş ‘zan’ altında bırakıldı.
Tam 30 yıl önce... Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, öğleden sonra Ankara’dan İstanbul’a döndü, gazeteye uğradı ve saat 17. 40’ta kendi kullandığı arabasıyla evine doğru yola çıktı.. Sheraton ve Divan Oteli’nin önünden geçerek Harbiye’ye doğru ilerledi. Nişantaşı’da, evinin bulunduğu Karakol sokağına girmesine on metre kala trafik nedeniyle yavaşladı...
O esnada aracının sağ camında bir karartı belirdi. İpekçi kurşun yağmuruna tutuldu. Silah seslerini duyan eşi Sibel İpekçi sokağa fırlarken, Abdi İpekçi’nin gövdesi düştü...
Aradan tam 30 yıl geçti. 1 Şubat 1979 tarihinde öldürülen Abdi İpekçi ’nin cinayetinin tetikçisi olduğu iddiasıyla yargılanıp mahkûm olan Mehmet Ali Ağca’nın yanı sıra bu cinayetin icra edilmesinde rol alıp ona yardımcı olan, daha sonra Kartal Askeri Cezaevi’nden onu kaçırıp, saklayarak yurtdışına kaçmasına aracılık edenlerin bir bölümü çeşitli cezalara çarptırıldı.
Ama bir de aradan 30 yıl geçtiği halde hâlâ tam olarak kapanmamış iki suikast dosyası yanıtı, verilmemiş onlarca soruyla önümüzde duruyor : Biri ‘Abdi İpekçi’, diğeri ‘Papa II Jean Paul ’ suikastı dosyası...
Bu iki dosyayı birleştiren en önemli unsur, İpekçi ve Papa suikastında tetiği çeken, yakalanan ve ceza alan faili Ağca...
Bu iki dosyayı içinden çıkılmaz hale getiren ise, İpekçi ve Papa suikastlarını düzenleyen bir grup ülkücünün arkasındaki ‘gücün’, gerçek azmettiricilerin hâlâ açığa çıkarılmamış olduğu yolundaki yaygın kanı.
İşte Abdi İpekçi cinayetinin 30’uncu yıldönümünde hâlâ tartışılan sorular:
Cinayeti kimler nasıl planladı?
Abdi İpekçi cinayetinin gerçek azmettiricilerinin Mehmet Şener, Oral Çelik, Yalçın Özbey ve Yavuz Çaylan olduğu, cinayetin, uyuşturucu ve silah kaçakçısı olan ve o tarihte MİT’e çalıştığı öne sürülen Abuzer Uğurlu’nun bürosunda planlandığı ve o gün eylem planının yapıldığı odada bir MİT mensubunun da bulunduğu iddia edildi. Bu iddia, mahkeme sürecinde Ağca da dahil olmak üzere en az üç sanık tarafından dile getirildi. MİT, bu iddiaya yanıt vermedi.
İkinci bir araç var mıydı?
Cinayetten sonra görgü tanıkları “..İki kişiydiler, beyaz bir Renault’a bindiler, başka bir araç daha vardı....” şeklinde açıklamalarda bulundu. İkinci araç konusu hiçbir zaman açıklık kazanmadı. “Cinayet sırasında MİT görevlisi Şahin Tolunoğlu’nun da olay yerinde bir başka araçta beklediği” yönünde bir başka iddia daha ortaya atıldı. Bu iddiayı ileri süren kişi, gazeteci Uğur Mumcu’ydu. Mumcu’nun kaderi de İpekçi’den farklı olmadı, 1993 yılında öldürüldü. Ağca gibi Malatyalı olan Tolunoğlu’nun ise, 1983’te kalp krizinden öldüğü ileri sürülüyor.
İhbarcının ismi üzerinde niçin durulmadı?
Abdi İpekçi’nin katilinin bulunması için ödül konuldu. Emniyete sayısız ihbar yağdı. Ağca’yı ihbar eden MHP’li Ramazan Gündüz, daha sonra bir başka ülkücü Zeki Peker tarafından öldürdü. Ancak mahkeme sürecinde ne öldürülen Ramazan Gündüz, ne de katili Zeki Peker’in ismi üzerinde duruldu. İki dava birbiriyle ilişkilendirilmedi.
Şener’i neden uzun süre sakladı?
Ağca’nın 15 gün süren gözaltı sorgusunda İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş de bulundu. Ağca, önce suikastı tek başına gerçekleştirdiğini söyledi, ardından Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Yavuz Çaylan’ın adını verdi. Şener ve Özbey yurtdışına kaçarken, Yavuz Çaylan yakalandı ve 10 yıl hapis yattı. Organizasyonda yer alan bir başka kritik isim, Oral Çelik’ti. Ancak Ağca uzun süre Çelik’in adını vermedi. Ağca, Şener’in ismini hemen vermesine karşın Çelik’in ismini neden uzun süre sakladığı sorusunu hep karşılıksız bıraktı.
Ek soruşturma izni verilmedi
Ağca yakalandıktan sonra 15 gün süreyle sorgulandı. O dönemde sıkıyönetim yasası nedeniyle ek soruşturma süresi, ancak sıkıyönetim komutanlığı tarafından verilebiliyordu. Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’e göre Emniyet, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan 15 günlük ek soruşturma süresi istedi. Ancak bu talep askeri makamlar tarafından geri çevrildi. Dönemin 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ, kutuplaşmalar nedeniyle ek süre izni verilmediğini söyledi.
Ağca askeri cezaevinden nasıl kaçtı?
Ağca dosyasının en büyük muammasını, yüksek güvenlik önlemlerinin olduğu Kartal Askeri Cezaevi’nden 25 Haziran 1979 tarihinde kaçırılması oluşturuyor. Ağca, bu hapishanedeki askeri görevliler ve onların devreye soktuğu erler tarafından kaçırıldı. Bu organizasyonun kilit ismi olan “Ömer Astsubay” sırra kadem bastı ve yargılanmadı. Olaya karışan erler ise, muhtelif hapis cezalarına çarptırıldı.
Şener ve Özbey neden hiç yargılanmadı?
Abdi İpekçi cinayetinin organizasyonunda yer alan Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Oral Çelik bu cinayetten dolayı hiç sorgulanmadılar ve hiç ceza almadılar. Cinayetten önce ve sonra Ağca’nın hesabına para yatıran Yalçın Özbey, Almanya’ya kaçtı. DGM’nin resmi başvurusuna rağmen Almanya Özbey’i Türkiye’ye vermedi. 1995’te iki MİT mensubu Özbey’i Almanya’da sorguladı, ama sonra MİT’in bu sorgu tutanaklarını imha ettiği ortaya çıktı.
Mehmet Şener hiç yakalanamadı. Çelik ise 1999’da üç ay hapis yattıktan sonra davası düştü. Çelik’in davası düştükten sonra mahkemeye nereden gönderildiği belli olmayan, Özbey’in görüşme tutanakları diye belgeler ulaştı. MİT’in “imha ettik” açıklamasını sürdürmesi üzerine, mahkeme bu tutanakları teyit etmedi.
Tanık neden korunmadı?
İpekçi ve Papa suikastının en kilit isimlerinden birinin Oral Çelik olduğu konusunda herkes hemfikir. Kendisi ‘bütün sırlar bende’ dedi ama hakkındaki suçlamaları kabul etmedi. 1986 yılında Fransa’da uyuşturucu suçundan yakalanıp üç yıl hapis yattı. Daha sonra hem İsviçre, hem İtalya’da uyuşturucu kaçakçılığı iddialarıyla yargılandı. 1996 yılında kendi isteği ile Türkiye’ye iade edildi ve yeniden hapse girdi. İpekçi davasından yargılanırken, üç ay sonra tahliye oldu. Kendisinin İpekçi’ye ateş ettiğini söyleyen Abdullah Yavuz adındaki tanık, bu ifadesini geri aldı. Yavuz, daha sonra güvenliği sağlanmadığı için ifadesini geri aldığını açıkladı.
MİT’çi Günyol neden hiç sorgulanmadı?
İpekçi dosyasında hâlâ muamma olarak kalan bir konu, Ağca ile üst düzey bir MİT yetkilisinin yollarının İspanya’nın Mallorca Adası’nda kesişmiş olması. Bu MİT yetkilisinin ismi, bir dönem MİT Dış İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuş olan Metin Günyol...
Bu MİT görevlisi Ağca’nın sorgulamasında da yer almıştı. Ağca’nın 1981’de Papa’yı Roma’da vurmasından tam bir hafta önce Mallorca Adası’na gittiği biliniyor. Bu tarihte Günyol’un da Mallorca’da bulunması, Ağca-MİT ilişkisi konusunda soru işaretleri yaratan bir husus. MİT, o tarihte Günyol’un teşkilattan ayrılmış olduğunu söylemekle yetindi. İlginçtir ki, Günyol 7 ay sonra teşkilata yeniden döndü.
Güneş: Engellendik
Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş, Ağca’nın sorgulamasında önemli engellerle karşılaştığını muhtelif vesilelerle söyledi. Güneş’in hem askeri makamlar, hem MİT’ten şikâyetçi olduğu biliniyor. Güneş, dönemin Başbakan’ı Bülent Ecevit’e de İpekçi cinayetinin MİT devre dışı bırakılarak soruşturulmasını önermesi, MİT’in Ağca olayındaki siciline güven duymadığına işaret ediyor.