Hürriyet yazarı Yaşar Sökmensüer, 12 Eylül darbesi sonrası yayıncı İlhan Erdost'un Mamak'ta gözaltına alınıp dövülerek öldürüldüğünü ve kimlikteki yaşı büyütülen Erdal Eren'in 17'sindeyken idam edildiğini hatırlatarak "İnsan yaşı ilerlediğinde, bu ülkede utanacağı şeyleri sıraya sokamıyor" dedi.
Sökmensüer, "Bebe yaşta gelinlik giydirilmiş çocukların yanında, değil gelinliğin bir kaç adım 'özgürce' yürüyüşün bile –tek taş- evlilik hediyesi olduğu hikayeler var bu 'tek bir şeyden ibaret' iktidarların ülkesinde" ifadesini kullandı.
Yaşar Sökmensüer'in "İktidarlar türkü sevmez" başlığıyla (24 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
“Küçük kızımı uyandırmadan öpüp geldim, bizi daha dövdürmeyin...”
Bu kelimeler,12 Eylül darbesinden 2 ay sonra ağabeyi Muzaffer Erdost’la birlikte gözaltına alınıp, Mamak’ta dövülerek öldürülen İlhan Erdost’ın yaralı dudakları arasından çıkıyor.
İki kızından “büyük” olanı Türküler 2.5 yaşında, Alaz ise 6 aylık...
“Ben babamı en son uyurken gördüğümü hatırlıyorum” diyor Türküler.
“Alaz’sa babasının öldürülüşünü ilkokulda öğreniyor. Hayat Bilgisi dersinde...” (¹)
* * *
Hayat Bilgisi dersinde...
60’lı, 70’li, 80’li yılların darbelerle, idamlarla, infazlarla, işkencelerle, 90’ların faili meçhullerle geçtiği bir ülkenin, bir ömrün Hayat Bilgisi farklı oluyor tabi.
Babasını 2.5 yaşında yitiren o küçücük kızın güzelim adı Türküler de farklı oluyor, acının, ölümün, gurbetin, hasretin en topraktan ifadesi olan türküler de...
Ağabeyinin gözleri önünde öldürülen İlhan Erdost’un ardından söylenen İlhan Türküsü öyle değil mi:
“Yanın düşmüş yorgun musun /Gel yaslan kardaşa kardaş...”
* * *
Sadece türkülere mi?
Acılar şarkılara da sindi.
Bir başka çocuk, Erdal Eren.
Yaşı 17’ydi. 18’den küçüktü yani. İdam cezası verilemezdi.
Kemik yaşının incelenmesi talebi reddedilerek, darbeden sonra 2.5 ay içinde asıldı.
Ardından Sezen Aksu’nun sesiyle hissettik gazeteci Savaş Ay’ın çektiği fotoğrafta Erdal Eren’in son bakışını:
“Bir an duruşu gibi, ömrün gidişi gibi /(...) Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda”
Sonra Teoman “Daha 17” ile asılan bir çocuğun kısacık ömrünü, “dünya”sını özetledi:
“Çok beyazdı, kir tutardı /Ömrü kelebek kadardı
Mektupları şişedeyken /Bir de bakmış deniz yokmuş /(...) Daha 17’ymiş...”
Sadece Eren için yazmadı.
Eren’in darağacına koşaradım yargılandığı olayda bir kurşunla ölen 20 yaşındaki jandarma eri Zekeriya Önge’yi de aldı “İki Çocuk” ağıtına:
“Ateşi harlı delikanlılar /Ne şehit ne kahramanlar
Düşmansız bir savaşta /Düştüler kalkmayacaklar...”
Mor ve Ötesi’nin Darbe şarkısında Eren vardı.
Duman’ın Kolay Değildir de Önge...
Grup Yorum, Selda Bağcan, Edip Akbayram da Büyü ile andı Eren’i.
Ali Asker, Ümmüşen, Ali Ekber Eren türkülerle...
* * *
Önceki yazım Ruhi Su’nun ölümünün 32. yılıyla ilgiliydi.
Özellikle 70’li, 80’li yıllarda bazı türkülerin ve sanatçıların, marşların, sloganların çekiç ritmiyle aynı hizaya sokulduğuna değinmeye çalışmıştım.
Evet Ruhi Su komünisttir, devrim marşları, türküleri vardır. Ama ondan ibaret değildir.
Sadece “siyasetinden ibaret”insanların bugün nasıl yönettiğini yahut nasıl muhalefet ettiğini görmek, anlatmak için türkü (de) yetmiyor.
Uzun hava gerekiyor, -demeye de dilim varmıyor ama- biz de öyle seçmenler olduğumuz için:
Siyasetinden ibaret...
* * *
Ruhi Su ömrünün 40 yılını birlikte geçirdiği Sıdıka Su ile ikisi de cezaevindeyken evlenir.
Nikahın uzak şekli, cezaevinde olur. Şahitlerinden birisi TİP Genel Başkanı Behice Boran’dır.
Ardından bir astsubay ve erle birlikte yakın nikah için dışarı çıkarılırlar.
Rumeli Caddesi’nde Hükümet Konağı’nda kıyılır nikahları...
Ardından Ruhi Su astsubaydan rica eder:
“Cezaevine yürüyerek dönsek?”
* * *
Ya işte öyle...
Bebe yaşta gelinlik giydirilmiş çocukların yanında, değil gelinliğin bir kaç adım“özgürce” yürüyüşün bile –tek taş- evlilik hediyesi olduğu hikayeler var bu “tek bir şeyden ibaret” iktidarların ülkesinde.
“Ne zaman bir türkü dinlesem, şairliğimden utanırım” diyor ya Bedri Rahmi Eyüboğlu. Hani türküyü-şiiri ‘ayak sesinden tanıyan’ şair...
İnsan yaşı ilerlediğinde, bu ülkede utanacağı şeyleri sıraya sokamıyor.