Söyleşi

İngiltere ve ABD'nin darbeyle devirdiği İran Başbakanı Musaddık'ın torunu: Dedemin mirası hâlâ ilham veriyor

84 yaşındaki Matin-Daftari, Fehim Taştekin'in sorularını yanıtladı

15 Ocak 2019 21:15

Fehim Taştekin
Gazeteci-Yazar

Paris'in sokaklarında fötr şapkası ve bastonuyla aheste aheste yürüyen, tebessümle hoş sohbet eden mütevazı bir adamın vakti zamanında İran'ın çalkantılı siyasetinin tam orta yerinden kopup gelmiş biri olduğunu kestirmek zor.

Hedayat Matin-Daftari, İran'ın, İslam Devrimi sonrası ülke dışına attığı isimlerden.

19 Ağustos 1953'te Amerikan ve İngiliz gizli servisleri CIA ile MI6'in "AJAX Operasyonu" adı verilen ortak darbe planıyla devrilen eski Başbakan Dr. Muhammed Musaddık'ın torunu. Musaddık'ın üç kızından biri olan Mansure ve eski Başbakan Ahmed Matin-Daftari'nin oğlu. (Ahmet Matin-Daftari, Musaddık'ın damadı olmasının yanı sıra aynı zamanda kuzeniydi de.)

Trump yönetiminin rejim değiştirme oyunlarına yeniden dönüp İran'ı tekrar ambargo ve abluka altına aldığı şu günlerde 1953 darbesi ve Musaddık'ın mirası yeniden gündemde. İranlılar 1953 travmasını asla atlatamadılar.

Musaddık'a karşı darbe komplosunu tetikleyen şey, İngiliz-İran Petrol Şirketi'nin tekelindeki petrolün millileştirilmesiydi. Bu hamlenin ardından Britanya, İran petrolünün satışını engellemiş; İran'a demir, çelik, şeker ve petrol ürünlerinin satışını yasaklamıştı.

Bunlara ilaveten teknik yetersizliklere bağlı olarak üretim 2 yıl içinde 241 milyon varilden 10 milyon varile düşmüş, dörtte bir fiyatına satıldığı halde ihracat da 400 kat gerilemişti. Bu minvaldeki gelişmeler ekonomik ve siyasi krizi tırmandırmıştı.

Krizleri aşmak için meclisten olağanüstü yetki alan Musaddık'ın Şah'ın yetkilerini kısma, orduyu kontrol altında tutma ve toprak reformu yapma girişimleri destekçilerinin bölünmesine yol açmıştı. Bunları, CIA ve MI6'in tuttuğu siyasi ve askeri aktörlerin ülkeyi kaosa sürükleyen eylemleri izlemişti.

Musaddık bugün de 'milliyetçi çözümün' adreslerinden

Nihayetinde darbe gerçekleşmiş, ülke dışına çıkmış olan Şah geri dönmüştü. Musaddık askeri mahkemede "ihanet" suçlamasıyla yargılanıp mahkûm edilmiş, 3 yıllık hapis cezasından sonra kendi köyü Ahmadabad'da ölünceye kadar ev hapsinde tutulmuştu.

Musaddık, 1979 İslam Devrimi öncesi, 1906 anayasasına dönülmesini isteyen Şah karşıtlarının en önemli referansıydı. Bugün de İslami rejime karşı "milliyetçi çözümün" adreslerinden biri.

Bu kesim genelde "Eğer darbe yapılmasaydı bugün İran başka bir yerde olurdu, İslamcı muhalefetin önü açılmazdı" görüşünü savunuyor. Musaddık birçoğunun gözünde bağımsızlık ve egemenlik mücadelesini temsil ediyor.

Bugün de İranlılar, ABD'nin nükleer anlaşmayı çöpe atıp petrol ve bankacılık sektörü dahil İran ekonomisini felç etmeye dönük stratejisini, o zaman Batı'nın "diktatör", "bağnaz" ve "inatçı" diye itham ettiği Musaddık'ı deviren komplonun tekerrürü olarak görüyor.

Dedesinin izinden giden Hedayat Matin-Daftari, Barolar Birliği Başkan Yardımcısı olarak Şah'a meydan okuyan pek çok bildiriye imza attı.

İslami rejime karşı çıkıp 1979'da Ulusal Demokratik Cephe'yi kurdu. Bu kez mollaların hedefi oldu, 1983'te ülkeyi terk etti. Avrupa'ya sığındıktan sonra İran'ın ilk cumhurbaşkanı Abulhasan Beni Sadr ve Halkın Mücahitleri lideri Mesud Recavi'nin öncülük ettiği Ulusal Direniş Konseyi'ne katıldı ama örgütün anti-demokratik yapısı nedeniyle ayrıldı.

Bir süre Londra'da Azadi gazetesini çıkarttı. 84 yaşındaki Matin-Daftari, Paris'te hukukçu Monelle Sarfati ve Prof. Dr. Kenan Mortan'ın da katıldığı bir sohbet ortamında sorularımızı yanıtladı:

FEHİM TAŞTEKİN: Dr. Musaddık'ın devrilmesi ve yargılanmasıyla çok şey yazıldı. Kuşkusuz sizin ilave edeceğiniz bilgiler vardır. Darbe olduğunda 20 yaşındaydınız. O dönemden neler hatırlıyorsunuz?

HEDAYAT MATIN-DAFTARI: İran tarihinde askeri mahkemelerde temyizine izin verilen tek dava Musaddık'ın davasıydı. 1953 darbesinden sonra çok sayıda insan idam edildi, öldürüldü, hapsedildi. Hiçbirinin davası temyize gitmedi.

Temyiz aşamasında yargıçlar tehdit altındaydı. Tehdit polis ve askeri istihbarattan geliyordu. Çocuklarıyla, aileleriyle tehdit ediliyorlardı.

Bütün bunlar yargıçları, kararı onamaya mecbur etti. Karar tek cümleden ibaretti:

"Nezar be elzamı mevzu ebram mişavat". Yani "Zaruretten kararın uygulanmasına."

Yargıçlar babama saygı duyuyordu. Çünkü daha önce Adalet Bakanlığı yapmıştı. Temyiz mahkemesinin başkanını arayıp "Bir çay içelim, seninle konuşmak istediğim şeyler var" dedi.

Buluştuklarında başyargıca dedi ki;

"Eğer adil bir karar vermezseniz bu mahkemenin ebedi laneti olur."

Babam nasıl bir karar vermeleri gerektiğini söylemedi, sadece adil olmalarını istedi.

Başyargıç ağlamaya başladı. "Çocuklarıma bir şey olursa ne yaparım" dedi, sadece.

"SAVAK yolları kapadı, cenazesine 200 kişi gelebildi"

TAŞTEKİN: Ev hapsinde olduğu dönemde çocukları ve torunlarıyla ilişkileri nasıldı? O günlerden hatıralarınızda ne var?

HEDAYAT MATIN-DAFTARI: Musaddık önce Afgan sınırında Bircand'daki cezaevine gönderildi. Hapishanede öldürtülme ihtimali vardı. Veliaht Prens Muhammed Rıza'nın İsviçre'den okul arkadaşı Ernest Peron geldi. Pehlevi ailesine çok yakındı.

Peron böbrek taşı şikâyetiyle Necmiye Hastanesi'ne getirilmişti. Burayı bir vakıf hastanesi olarak büyükannem kurmuştu. (Musaddık'ın oğlu) Dr. Golam Hüseyin hastanede cerrahtı. Ernest Peron ile yakından ilgilendi.

Tedavinin sonunda Peron, "Bu iyiliğinizin karşılığını nasıl ödeyebilirim" diye sordu. Golam Hüseyin "Babam Bircand'da tutuluyor, yapabilirseniz onu Tahran'a geri getirtin" yanıtını verdi.

Bunu veliaht prense iletti. Şah'ın da iyi tarafına denk geldi ve Musaddık tekrar Tahran'a getirildi. Ama kent içinde yaşamasına izin verilmedi. Kendi köyü Ahmadabad'a götürüldü.

Köyün işlerini idare etmeye başladı. Bir süre sonra Şah toprak reformuna gittiğinde gönüllü olarak kendi topraklarını dağıttı. Ama köylülere yardım etmeye devam etti. Kendi arazisinde şekerpancarı yetiştirdi.

Bölgenin en başarılı, en iyi şekerpancarı üreticisiydi. Yanında ev işleriyle uğraşan bir kadın ve erkek vardı. Tarla işleriyle ilgili olarak da köylülerle teması vardı.

Ama konuttan ayrılamazdı ve aile fertleri dışında kimsenin ziyaret etmesine izin verilmiyordu. Kadın akrabalarla ilgili sınırlama yoktu ama erkek akrabalarla ilgili sadece oğlu, torunları ve belli kuzenlerine izin vardı.

Biz hafta sonları sırayla köye gidiyorduk. Perşembe gecesi geliyor, cumartesi sabahı ayrılıyorduk.

Kitap okur, mektuplara yanıt verirdi. Öldüğünde cenaze törenine en fazla 200 kişi katılabildi.

SAVAK yolları kapatmıştı. Askerlerle uzun bir tartışmam oldu. "Neden insanlara izin vermiyorsunuz? Bunların size bir zararı yok. Son görevlerini yerine getirmek için geliyorlar" dedim.

TAŞTEKİN: Musaddık'ın maaş almadığını biliyoruz…

MATIN-DAFTARI: Evet. Milletvekili ve başbakanken maaşını hukuk fakültesinin kütüphanesine bağışlıyordu. Kendi kitaplarını da oraya bağışlamıştı.

TAŞTEKİN: Musaddık bu şekilde tecrit edildikten sonra aile fertlerine ne oldu?

MATIN-DAFTARI: Herkese yönelik genel bir baskı vardı. Aile olarak sosyal ya da ekonomik yaptırımla karşılaşmadık. Sadece Golam Hüseyin bir süreliğine tutuklandı ve cezalandırıldı. Çünkü Musaddık'ın tek oğluydu ve çok aktifti.

Aile üyeleri Şah döneminde ülkede kaldı. Muhaliflerin siyasi nedenlerle ülkeden kaçışı Humeyni ile başladı.

SAVAK izin verdiği takdirde devlet kurumlarında iş bulabiliyordun.

Bir bankanın başkanı yakınımdı. Bana hukuki danışmanlık teklif etti. Reddettim. Israr etti, "Bir dosya ile başla, işine gelirse kabul edersin" dedi. Mecburen aldım. Ama kapağını açmadım. Çünkü bunun engelleneceğini biliyordum.

Nasıl olsa birileri bu işten kurtulmama yardımcı olacaktı! Bu SAVAK'tı. Çünkü bu işin bana verilip verilemeyeceğini SAVAK'a sormak zorundaydılar. Bir süre sonra gittim. Tabii banka SAVAK'a sormuş, 'Olmaz' demişler.

Aslında bedava yasal danışmanlıktı. Arkadaşım çok şaşırmıştı, bunun engelleneceğine inanmıyordu.

"İşkenceler işkenceci için de işkenceye dönüşmüştü"

TAŞTEKİN: Aslında aktif biriydiniz. 1977-1979 arasındaki çalkantılı dönem bir yana özellikle Musaddık'ın hala tehdit olarak algılandığı zamanlarda size hiç mi dokunmadılar?

MATIN-DAFTARI: O zamanlar tutuklamadılar çünkü bu gürültüye neden olurdu. Başımıza hiçbir şey gelmedi değil.

Bir seferinde Tahran dışında Hazar tarafında akrabalarımı ziyarete gitmiştim. Arabamı avlunun dışında park etmiştim. Dışarı çıktığımda birileri önümü kesip "Polis istihbarat dairesi seni istiyor" dedi.

Yalandı. Beni SAVAK istiyordu. Polis istihbaratının adını kullanıyorlardı. 'Öyleyse neden beri aramadılar ya da çağrı mektubu göndermediler' diye sordum.

Başıma bir şey geçirip kendi arabalarına soktular. Göremiyordum ama Evin Hapishanesi'ne gittiğimizi tahmin edebiliyordum. Çünkü geçtikleri yollar çocukluğumda çok bisiklet sürdüğüm yerlerdi. O istikamette Evin vardı.

Orada beni yere yatırdılar, sırtımdan kırbaçladılar. Benimle konuşmadılar, soru sormadılar. Ertesi gün 40 derece sıcakta bütün omuzlarım ve sırtım çizgi çizgi halinde kızarmıştı.

Arkadaşlarım dışarıda arabada olmadığımı görünce kaçırıldığımı fark etmiş, her tarafa haber vermiş, yetkililerle temasa geçmişti. Belki bunun sayesinde kurtuldum. Beni tekrar arabaya bindirdiler, dimdik tepeye doğru tırmanmaya başladık.

Çok şanslıydım, çünkü 10 gündür yoğun yağmur vardı ve yollar çamurdu. Araç daha fazla ilerleyemeyince beni arabadan attılar. Bir taksici beni alıp evime götürdü. Hiç kimse beklemiyordu. Herkes şok içindeydi.

SAVAK'ın elinde 2-3 bin insan olurdu. İşkence ile bilgi toplamak için insanları bu şekilde tutarlardı. Bunlarla ilgili çok çarpıcı bir olay yaşanmıştı.

İşkenceye rağmen bilgi vermeyen birine işkencecisi "Artık sana daha fazla bir şey yapamam lütfen itiraf et" diye yalvarıyordu. İşkenceci için de işkenceydi. Bu insanları askeri mahkemelere bile çıkarmıyor, çıkarmaları gerektiğinde de kaçırıldıkları gün mahkemeye çıkarılmış gibi kayda geçiriyorlardı. Her şey yasalara uygunmuş gibi yapıyorlardı.

"Soğuk Savaş'ta iki grup tolere edildi: Dini gruplar ve monarşistler"

TAŞTEKİN: Peki, bugün İran'da nasıl karşılanıyorsunuz?

MATIN-DAFTARI: Benim ailemden herhangi biri İran'da herhangi bir kuruma gittiğinde her şey değişiyor; VIP uygulamasına geçiliyor. Tabii yeni nesil geçmişi fazla bilmiyor.

Hayatım boyunca muhalif oldum. Şah döneminde darbeye karşı direnenler arasında yer aldım. İkinci Ulusal Cephe'nin oluşumunda yer aldım. Üçüncü Ulusal Cephe'nin kurucularından biriydim. Bu cephe anayasal bir hükümetin kurulması ve insan hakları için oluşturuldu.

Sonra Humeyni'nin komplosu geldi. Kimse böyle olacağını bilmiyordu. 1953 darbesi gibi bu da Soğuk Savaş'ın ürünlerinden biriydi.

Soğuk Savaşı döneminde İran'da iki siyasi güç tolere edildi: Dini gruplar ve monarşistler.

Diğerleri ise komünist ya da potansiyel komünist muamelesi görüyordu.

İnsanlar gözaltına alınıyordu, işkence ediliyordu, zorla itiraf kaydı yapılıyordu ve bu video kayıtları şantaj olarak kullanılıyordu.

O zamanlar dini olmayanlar bir araya geldiğinde ertesi gün SAVAK tarafından alınıp sorgulanıyordu. Neden üst üste 3 kez bir araya geldiniz diye soruyorlardı. Ama mollalar rahatlıkla bir araya geliyor, hücreler kuruyordu. Çünkü bunlar batının düşmanı olarak görülmüyordu.

TAŞTEKİN: Bu ortamda siz nasıl Baro Başkanı olabildiniz?

MATIN-DAFTARI: Baro özgürdü. Çünkü siyasi beyanatlarda bulunmuyordu. Bu sayede seçimleri özgürce yapabiliyorduk.

TAŞTEKİN: Musaddık, Batı'da milliyetçi olarak tanımlanıyor. Sizce siyasi görüşü nasıldı?

MATIN-DAFTARI: Milliyetçi değildi, vatanseverdi. Monarşi karşıtı değildi. Sadece anayasanın uygulanmasını istiyordu. Tabi ki cumhuriyete karşı da değildi.

Anayasayı çiğnemediği sürece Şah'a karşı olmadığını bildirdi. Ama Şah bunu istemiyordu. Halbuki yasa demokrasi ve (anayasal monarşi olarak) devlet başkanlığını öngörüyordu.

"Özgürlükten en fazla, TUDEH ve İngiliz-Amerikan istihbaratlarının parayla tuttuğu adamlar faydalandı"

TAŞTEKİN: Şah nasıl oldu da kendisine karşı gelen Musaddık'ın başbakan olmasına izin verdi?

MATIN-DAFTARI: Meclis gizli oturumunda Musaddık isminde karar kılınmıştı. Şah görevi Musaddık'a vermek zorunda kaldı. Aslında Musaddık başbakan olmak istemiyordu. Vekil olarak daha verimli hizmet ettiğini düşünüyordu.

Gizli oylamada ezici çoğunluğun oyunu alınca "Tek şartla başbakan olurum" dedi: "Petrolün millileştirilmesini öngören yasa uygulanacak."

Millileştirmede müzakereleri kabul etmiyordu. Özgürlük ve bağımsızlık kaynakların kontrolü ile başlıyordu. Kimin işlettiği önemli değildi ancak kontrol İran hükümetinde olmalıydı. Ekonomik kalkınma için kaynaklara ihtiyacı vardı.

İngilizler ve Amerikalılar ise gelip tamam millileştirme istiyorsanız istediğinizi vereceğiz ama kontrol Dünya Bankası'nda olmalı diyordu.

Başbakan olduğunda programında iki şey vardı: İran petrolü ve diğer kaynaklarının millileştirilmesi. Ve Meclisin temsil gücünü artırmak için seçim yasasının reforme edilmesi.

Bir yıl içinde bunlar olmasa her şeyin biteceğini ve eve döneceğini söylüyordu. Ama çok sayıda komplo ve zorluklar devreye sokuldu.

TAŞTEKİN: Farklı kesimlerden destek alırken bazıları sırtını döndü. Neden?

MATIN-DAFTARI: TUDEH (komünist çizgide bir parti) dışında bütün kesimlerin desteğini almıştı. Musaddık petrol dahil bütün endüstri kurumlarının millileştirileceğini açıklandığında TUDEH, Musaddık'ı Batı'nın, özellikle de ABD'nin maşası ilan etti.

Musaddık'ın sunduğu ifade ve toplanma hürriyetini istismar ederek saldırıyorlardı. Musaddık zamanında basın asla kontrol altında tutulmadı. "Basın istediği kadar eleştirebilir" diyordu. Bu özgürlükten en fazla yararlananlar TUDEH ve İngiliz-Amerikan istihbaratlarının parayla tuttuğu adamlardı.

Ayetullah Burucerdi politikaya karışmıyordu, din ve devletin ayrı olması gerektiğini söylüyordu ama Musaddık'ı destekliyordu.

Musaddık'ın sorunu Ayetullah Kaşani'yle idi. Hükümeti suçlamak için bazı komplolara karıştı. Burucerdi'nin yerine geçmek istiyordu. Darbenin parçası oldu.

"Her şeye dokunmaya başladı, darbe oldu"

TAŞTEKİN: Bazarganın (esnaf) tutumu…

MATIN-DAFTARI: "Bazar" siyasi güç olarak Musaddık'ın arkasındaydı. Bütün sanatçılar, zanaatçılar Musaddık'ın yanındaydı. Bazar çok dindardır.

Ama Musaddık ile Kaşani arasında sorunlar patlak verdiğinde bazar, Musaddık'ın yanında yer aldı. Bazar İran politikasının kalbiydi.

Darbeden sonra bazar, bazarlığını yitirdi, tüccarların yerini dükkâncılar aldı. Politik gücünü yitirdi.

TAŞTEKİN: Fakat bazıları desteğini kesmedi mi?

MATIN-DAFTARI: Musaddık ikinci dönemine başlarken "Uzun dönemli iyileştirme için çok bekledik: Ordu, yargı ve toprak üzerinde reformları daha fazla erteleyemeyiz" dedi. Her şeye dokunmaya başladığında hava değişti.

Bu süreç darbe ile sonuçlandı.

Mesela toprak reformu çerçevesinde toprakları dağıtmaya başladığında zengin toprak ağaları rahatsız oldu.

Bu ikinci aşamada Kaşani ve diğerleri uzaklaşmaya başladı.

Behbahani de Musaddık'a karşıydı. Ayetullah Seyyit Abdullah Behbahani istihbarat servisiyle içli dışlıydı.