İngiltere Başbakanı David Cameron, AB'den ayrılma kararının çıktığı Brexit oylaması sonrası istifa kararı aldı. "Bundan sonraki süreçte kararlı bir liderlik olması gerekiyor" diyen Cameron, "İngiltere’nin AB içinde daha güçlü olacağını düşündüm. Ama İngiliz halkının farklı bir yolu tercih etme hakkı vardı. Önümüzdeki haftalarda ve aylarda elimden geleni yapacağım ama bu ülkenin bir sonraki destinasyonunda ben olmayacağım" ifadesini kullandı.
İngiltere'nin AB'den ayrılması kampanyasını yürütenlerden UKIP'in Başkanı Farage, Cameron'ı istifaya davet etmişti. İngiltere Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Başbakan David Cameron'un istifa etmeyeceği açıklanmıştı.
Cameron'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"Bundan sonraki süreçte kararlı bir liderlik olması gerekiyor. Bu ülkenin başbakanı olmaktan gurur duyuyorum. Çok önemli adımlar attık tarihimizde. Eğitim konusunda, yaşam standartları konusunda, çok önemli adımlar attık. Her şeyin ötesinde İngiltere'nin ekonomik gücünün yeniden tesisini sağladık.
İngiltere'nin AB içindeki pozisyonunun yeniden müzakere edilmesi için referandum kararı verdik. Ben bildiğim tarzda bu kampanyayı yürüttüm. Kalbimde ne hissettiysem onları söyledim. İngiltere’nin AB içinde daha güçlü olacağını düşündüm. Ama İngiliz halkının farklı bir yolu tercih etme hakkı vardı. Önümüzdeki haftalarda ve aylarda elimden geleni yapacağım ama bu ülkenin bir sonraki destinasyonunda ben olmayacağım"
David Cameron kimdir?
İngiltere Başbakanı David William Duncan Cameron, 9 Ekim 1966’da aristokrat kökenli ve varlıklı bir ailenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak Londra’da dünyaya geldi.
7 yaşında, Prens Andrew ve Prens Edward’ın mezunları arasında olduğu, Hethaerdown Hazırlık Okulu'na başladı. Daha sonra aile geleneği olarak, 13 yaşında İngiltere’nin en prestijli okullarından Eton Koleji'ne kaydoldu.
Oxford Universitesi'nde Felsefe, Siyaset ve Ekonomi Bölümlerinde eğitim gördü ve birinci sınıf doktora derecesi elde etti. Çok başarılı bir öğrencilik hayatı geçiren Cameron, bu dönemde siyasetten uzak kalmayı tercih etti.
Oxford’daki eğitimini tamamlamasının ardından Muhafazakar Parti Araştırma Departmanı’nda görev alan Cameron, araştırmacı kimliğiyle burada başarısını kanıtladı.
1992’de dönemin Muhafazakar Başbakanı John Major’ın danışma ekibinde çalışmaya başladı. Ardından bir süre Muhafazakar Parti Üyesi ve Maliye Eski Bakanı Norman Lamount’un danışmanlığını yürüttü.
Cameron 1994’te İçişleri Bakanı Michael Howard aracılığıyla, İngiltere'nin en büyük medya şirketlerinden olan Carlton Communication’da Kurumsal İlişkiler Direktörlüğü'ne getirildi ve bu görevi 7 yıl boyunca sürdürdü.
Siyasete girişi ve parti başkanlığı
Carlton'daki vazifesine devam ettiği esnada milletvekili olmaya karar veren Cameron, bu amacına nihayet 2001 genel seçimlerinde ulaştı. Oxfordshire bölgesinin Witney kentinden milletvekili olarak parlamentoya girdi.
Mayıs 2005’te İşçi Partisi’nin zaferiyle sonuçlanan genel seçimlerin ardından, dönemin Muhafazakar Parti Genel Başkanı Michael Howard görevinden istifa etti. Bunun üzerine Cameron, Eylül 2005'te parti başkanlığına aday olduğunu resmen açıkladı.
Cameron, Muhafazakar Parti liderliği için, aralarında Eton'dan arkadaşları olan Boris Johnson ile William Hague'in de yer aldığı, İngiliz siyasetinin önemli muhafazakar isimlerinin desteğini aldı. Lakin Cameron, parti kongresinin favorileri arasında gösterilmiyordu. Buna rağmen kongrede yaptığı etkili konuşma, Muhafazakar Parti içinde Cameron’a olan bakışı büyük ölçüde değiştirdi.
Cameron, Muhafazakar Parti'nin Kasım 2005’te yapılan kongresinde güçlü rakibi David Davis ile seçim yarışına girdi. İlk turda 56 oyla Davis’in gerisinde kalan Cameron, ikinci turda 90 oy aldı ve birinci sıraya oturdu.
Seçimin son ayağında Davis favori görülmesine rağmen, rakibinin iki katı oy almayı başaran Cameron, Mufahazakar Parti ve muhalefetin yeni lideri oldu. Çok genç ve tecrübesiz olduğu yönündeki eleştirilere rağmen, karizması ve enerjisi ile partinin ivmesini yükseltmeyi başardı.
David Cameron (solda), koalisyon ortağı Nick Clegg (sağda) ile birlikte uyumlu bir görüntü sergilemeye çalıyor. [Reuters]
Başbakanlığı
Muhafazakar Parti, 2010 genel seçimlerinde Cameron’un liderliğinde 18 yıl aradan sonra zafer kazandı. Muhafazakarlar parlamentoda 306 sandalyeye ulaştılar ama bu sonuç, çoğunluğu sağlamak için gerekli milletvekili sayısından 20 sandalye eksikti. Seçimlere Başbakan olarak giren Gordon Brown liderliğindeki İşçi Partisi 258; sınıfsal köken ve eğitim açısından Cameron ile benzer bir profil sergileyen Nick Clegg liderliğindeki Liberal Demokrat Parti ise 57 milletvekili çıkardı. Bu sonuçlarla, İngiliz parlamentosunda 1974’den bu yana ilk kez hiçbir parti çoğunluğu elde edememiş oldu.
Seçim sonrasında Kraliçe 2. Elizabeth tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen Cameron’ın girişimleriyle, Muhafazakarlar ve Liberal Demokratlar arasında koalisyon hükümeti kuruldu. Gordon Brown'un boşalttığı başbakanlık koltuğuna oturan Cameron da, 1812’de atanan Lord Liverpool’dan bu yana göreve gelen ‘En Genç Başbakan’ unvanını elde etti.
Cameron başbakanlığı döneminde, 2008 mali krizi sonrasında Euro Bölgesi’ndeki borç krizine yönelik politikasından dolayı sert eleştiriler aldı.
Aralık 2011'de 27 Avrupa Birliği ülkesinin 26’sının üzerinde anlaşmaya vardığı ve sıkı bütçe disiplinini öngüren mali anlaşma, Cameron tarafından, ‘İngiltere’nin ulusal çıkarlarına aykırı olduğu’ gerekçesiyle reddedildi.
Cameron’ın, İngiltere’nin AB üyeliği ve AB’nin varlığını sürdürmesi konusundaki desteğine rağmen bu hamleyi yapması, Almanya ve Fransa'nıın yoğun tepkisini çekti.
Cameron, İsrail’in Gazze ablukasını eleştiren açıklamaları ve Mavi Marmara baskınıyla ilgili Türkiye’ye destek veren ifadeleri nedeniyle uluslararası kamuoyundan yoğun biçimde destek ve eleştiri de topladı. Cameron döneminde de İngiltere, ABD'nin en yakın müttefiki olmayı sürdürüyor.
Türkiye’nin AB üyeliğine destek veren Cameron, karşıt görüş bildirenleri, konuya ‘korunmacı, milliyetçi ve önyargılı’ bir bakıç açısıyla yaklaşmakla eleştirdi.
Cameron, iç siyasette ise İngiltere’nin sorunlarının ekonomiden ziyade toplumsal meselelere dayandığını savundu. Çokkültürlülüğü eleştiren Cameron, ülkenin göç politikasıyla ilgili korumacı bir siyaset izlemesi gerektiğini vurguladı.
Cameron önemli sınavlarından birini ise Ağustos 2011'de Londra’da patlak veren yağmalama ve kundaklama olaylarında verdi. İşyeri ve mağazaları yağmalayan, polis araçları ve bazı binaları ateşe veren eylemcileri çete üyesi olmakla suçlayan Cameron, suça karışanların cezalandırılacağını söyledi. Bu açıklamaları sol kesimlerin tepkisini toplayan Cameron, olaylarda polisin hatalı davrandığı ve göstericilere aşırı tepki verdiğini ise kabul etti.
Cameron aynı zamanda, Hazine Bakanı ve Sosyal Hizmetler Bakanı ünvanlarını da taşıyor.
Samantha Cameron ile evli olan David Cameron’ın Nancy, Elwen ve Florence isminde üç çocuğu bulunuyor.