Dünya

İngiliz basınında Afganistan yorumları: "Dışişleri Bakanı Raab siyasi öfkenin odak noktası oldu"

20 Ağustos 2021 13:16

İngiltere basınının manşetlerinde bugün öne çıkan gündem maddeleri, İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab'a yönelik istifa çağrıları ile İngiltere ve ABD arasındaki ilişkilerde Afganistan nedeniyle oluşan "çatlak" oldu.

"Raab Afganistan'ın düşüşü sırasında telefonlara yanıt vermeyi reddetti" başlığını kullanan Guardian gazetesi haberine, "Dominic Raab, Afganistan'ın çöküşü sırasında bir haftadan fazla bir süre tatildeyken fiilen ortadan kaybolduğu ve neredeyse tüm görevleri altında çalışanlara devrettiği iddialarının ardından, kendi partisinin bazı milletvekilleri de dahil olmak üzere artan bir istifa baskısıyla karşı karşıya" sözleriyle başlıyor.

Gazete, Raab'ın Yunanistan'ın Girit adasındayken eski İngiliz askeri tercümanlarının tahliyesine yardımcı olmak için bir telefon görüşmesini başka bir bakandan yapmasını istediği iddiasını Dışişleri Bakanlığı'nın yalanlamadığını yazdı.

Ana muhalafetteki İşçi Partisi, Liberal Demokrat Parti ve İskoç Ulusal Partisi Başbakan Boris Johnson'dan, Raab'ı kendisi istifa etmezse görevden almasını istedi.

Raab'ın partisi Muhafazakar Parti'den bazı milletvekillerinin de kapalı kapılar ardından aynı fikirde olduklarını dile getirdiğini yazan Guardian, bir milletvekilinin gazeteye Raab'ın pozisyonunun artık "savunulamaz" olduğunu söylediği bilgisi yer aldı.

Haber şöyle devam etti:

"Raab hızla, 20 yıllık askeri müdahaleden ve 457 İngilizin ölümünden sonra Taliban karşısında aşağılayıcı şekilde geri çekilmeye karşı daha geniş bir siyasi öfkenin odak noktası oldu."

Gazete, bir hükümet kaynağının Daily Mail'in haberini doğruladığını da yazdı.

Habere göre Raab, Girit'te bir haftadır tatildeyken, Cuma günü Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ona Afgan mevkidaşı Hanif Atmar ile telefonda konuşmasını ve İngiliz ordusuyla çalışmış olan çevirmenlerin tahliyesi konusunda yardım talep etmesini tavsiye etti.

Onlara, Raab'ın müsait olmadığı ve onun yerine daha alt kademedeki bir devlet bakanı olan Zac Goldsmith'in telefonu açması gerektiği söylendi. Goldsmith, Atmar'ın doğrudan dengi olmadığı için görüşmede bir günlük gecikme yaşandı. Gazete daha sonra aramanın hiç yapılmadığını bildirdi.

Guardian'ın kaynağı gazeteye, Raab'ın bir haftadan fazla "herhangi bir konuda kendisiyle temas kurulmasını istemediğini" ve bunun yerine "her şeyin Goldsmith'e gitmesi gerektiğini söylediğini" aktardı.

Gazeteye konuşan başka bir diplomatik kaynak ayrıca, Kabil'in düşmesine kadar geçen haftalarda Raab'ın yeterince destek olmamasından ötürü hayal kırıklığı yaşandığını söyledi.

Raab'ın hafta sonundan önce Pakistan veya Özbekistan gibi bölgedeki İngiliz büyükelçilerden herhangi biriyle veya Londra'daki bölgesel büyükelçilerle konuşmadığını söylediler ve şu yorumu yaptılar:

"Bunu yapmak için bir ekibe ihtiyacınız yok. Sadece 'Nasılsın? Birkaç hafta zor olacak, nasıl yardımcı olabilirim?" diyecek düzgün bir insan olmanız yeterli."

Gazete, iktidardaki Muhafazakar Parti'den bir milletvekilinin Raab'ın pozisyonunun savunulamaz olduğunu ve "ülkeye dönmemenin en büyük hatası olduğunu" söylediğini, Raab'ın İngiltere'ye sadece Pazartesi sabahı erken saatlerde geldiğinin bildirildiğini yazdı.

Guardian, Başbakanlığın ise Başbakan Johnson'ın Raab'a hala güven duyduğunu teyit ettiğini ancak başka yorum yapmadığını bildirdi.

Times gazetesi ise Afganistan'daki kaotik tahliyeyi denetlemekten sorumlu bölümlerin başında olan, İngiltere'nin en kıdemli üç yetkilisinin tatilde olduğunu yazdı.

Haberde, "Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı daimi sekreterleri Philip Barton, Matthew Rycroft ve David Williams izinli" denildi.

Raab'ın tatilinden dönmemesiyle ilgili tartışmaların yoğunlaştığını belirten Times, Raab'ın istifa etmeyeceğini açıkladığını ve Dışişleri Bakanlığı'nın Afgan dışişleri bakanıyla yapılması planlanan görüşme ile ilgili "Afgan hükümeti çökmeden önce bir telefon görüşmesi yapmanın mümkün olmadığını" söylediğini yazdı.

Gazete, İşçi Partisi'nin hükümetteki en üst düzey karar alıcılarını "plajda kalmakla" suçladığını da belirtti.

Gazete hükümet kaynaklarının ayrıca, Dışişleri Bakanlığı'nın yanıtı daha hızlı olsaydı, şimdiye kadar yüzlerce İngiliz ve Afgan'ın tahliye edilebileceğini iddia ettiklerini yazdı. Habere göre birkaç gün boyunca Kabil Havaalanı'nda çalışan Dışişleri Bakanlığı'ndan tek diplomat veya yetkili İngiltere'nin Kabil Büyükelçisi Laurie Bristow'du.

Financial Times ve Daily Telegraph gazeteleri, İngiltere ve ABD arasındaki ilişkilerde, Taliban'ın Kabil'e girmesiyle başlayan süreç nedeniyle gerilim oluştuğuna dikkat çekti.

Daily Telegraph, "Joe Biden İngiltere ve NATO müttefiklerine ABD çekilse bile Afganistan'da 'kalma seçenekleri olduğunu' söyleyerek karşılık verdi" derken, Financial Times, "Biden'ın çıkış kararı, başkanın göreve başlamasından bu yana İngiltere ile ilk önemli çatlağı ortaya koyuyor" ifadelerini kullandı.

İngiltere'nin, Başkan Joe Biden'ın bu ayın sonuna kadar 2.500 ABD askerini geri çekme kararına katılmadığını hem kamuoyu önünde hem de özel olarak açıkça belirttiğini yazan Financial Times gazetesi, Genelkurmay Başkanı General Nick Carter'ın da, Biden'ın Nisan ayındaki açıklamasından sadece iki gün sonra "Bunu ummuyorduk" dediğini yazdı.

Haberde, "Bölünme, Biden'ın geçen yıl göreve başlamasından bu yana İngiltere-ABD ilişkilerinde ilk büyük ölçekli anlaşmazlığı ortaya çıkardı. Trump yönetimindeki belirsizliklerin ardından seçilmesi hükümette ve başbakanlık ofisinde rahatlama yarattı. NATO'da, iklim değişikliği ve salgın konusunda Başbakan Boris Johnson bir müttefik bulduğunu hissetti" denildi.

Fakat Biden'ın Pazartesi günü televizyonda yayımlanan, ABD birliklerini Afganistan'dan çekme kararının arkasında durduğu konuşmasının hükümette birçok kişiyi "şoke ettiğini" yazan Financial Times, üst düzey bir İngiliz dış politika yetkilisinin, "inatçı sert tonunu" ve "insani bir felaket karşısındaki tevazu eksikliğini" eleştirdiğini kaydetti.

Gazeteye konuşan üst düzey bir Muhafazakar Partili, Biden'ın konuşmasını "tamamen olağanüstü" olarak nitelendirdi ve konuşmanın "Önce Amerika değil, yalnız Amerika" anlamına geldiğini söyledi.