Gündem

İnanç özgürlüğü raporu: AİHM kararları uygulanmıyor, cemevlerine ibadet yeri statüsü tanınmıyor

Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu'nda "Protestan ve Yehova’nın Şahidi gibi grupların ibadet yeri statüsü için yaptıkları başvurular da kabul edilmemektedir" denildi

23 Ekim 2015 14:02

Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu'nu (Temmuz 2014- Haziran 2015) yayımladı. Rapor Türkiye’nin yasa ve uygulamalarını din veya inanç özgürlüğüne ilişkin insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirmesinin gerekliliğini vurguladı. Raporda AİHM kararlarının uygulanmadığı vurgulandı. “Cemevlerinin ibadet yeri statüsü tanınmadığı gibi, Protestan ve Yehova’nın Şahidi gibi grupların ibadet yeri statüsü için yaptıkları başvurular da kabul edilmemektedir” denildi.

 

'AİHM kararları uygulanmıyor'

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) inanç özgürlüğü alanında verdiği kararların uygulanmadığına dikkat çekilen raporda, kimi uluslararası mahkemeler tarafından tespit edilen sorunların bazıları şöyle sıralandı: Zorunlu din kültürü ahlak bilgisi dersleri, vicdani ret hakkı, kimliklerde din hanesi, cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınmaması bağlamında devletin inançlar karşısında tarafsızlığı.

 

Kısıtlayıcı uygulamalar

 

Türkiye’de ibadet yeri statüsünün tanınması gibi idari konularda farklı inanç ve mezhepleri dışlayan pratiklerin sürdüğüne dikkat çekilen raporda, “Cemevlerinin ibadet yeri statüsü tanınmadığı gibi, Protestan ve Yehova’nın Şahidi gibi grupların ibadet yeri statüsü için yaptıkları başvurular da kabul edilmemektedir” denildi.

“İnanç özgürlüğü, inanan inanmayan, azınlık veya çoğunluk herkesin hakkıdır ve devletin inançların meşruiyetini değerlendirme hakları bulunmamaktadır.”

 

İfade özgürlüğü

 

Raporda ifade özgürlüğüne yönelik sınırlama ve kovuşturmaların inanç özgürlüğünü de kısıtlayabileceği de vurgulandı.

 “İfade özgürlüğü ve inanç özgürlüğü hakkının kesişiminde özellikle Ateizm Derneği ve üyelerine yönelik kovuşturma süreçleri ve Yahudi ve Hristiyanlara yönelik nefret söylemi kaygı vericidir.”

 

Okullarda inanç özgürlüğü

 

Raporda eğitimde zorunlu din dersi kadar seçmeli din derslerinin seçiminde ve uygulanmasında da inanç özgürlüğü ve devletin tarafsızlığının bir sorun olarak ortaya çıktığı belirtildi.

“Temel Öğretimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavının DKAB derslerinden muaf olan öğrencilerin dezavantajlı duruma düşmesine sebep olabilmesi, öğrencilerin istemedikleri halde İmam Hatip Liselerine yerleşmek durumunda kalabilmeleri ve okullarda din veya inanç temelinde çoğulculuğun güvence altına alınmasıyla ilgili eksiklikler eğitimde çocuğun, ebeveynlerin ve öğretmenlerin inanç özgürlüğü haklarının korunması konusunda kat edilecek çok yol olduğunu göstermektedir.”

 

Devletin tarafsızlığı 

 

Devletin dinle ilgili işlemlerinde tarafsız olma yükümlülüğüne de dikkat çekilen raporda, “Şayet din hizmetlerine kamu kaynaklarından bütçe ayrılacak ise bunun tüm inanç gruplarının din veya inanç hizmetlerine katkı sağlayacak şekilde paylaşımı için yeni bir model, kapsayıcı bir danışma süreciyle geliştirilmelidir” ifadeleri yer aldı.

 

Atılması gereken adımlar

 

Raporda Türkiye’de inanç özgürlüğü hakkının insan hakları standartlarıyla uyumlu bir şekilde korunması için atılması gereken somut adımlardan da söz ediliyor.

Bu adımlar anahatlarıyla şöyle…

*Türkiye’nin eski ve yeni inanç özgürlüğü sorunları için köklü reformlar yapması gerekmektedir.

*Kurulacak olan yeni hükümet reform ihtiyacını görerek kapsayıcı, şeffaf ve insan hakları normlarını merkeze alan bir süreç yürüterek yasa ve uygulamada değişiklik yapmalıdır.

*İfade özgürlüğü ve inanç özgürlüğünün kesişiminde yer alan Türk Ceza Kanunu 216 (3) Maddesi AİHS ile uyumlu bir şekilde yorumlanmalı ve inançsızları veya dine eleştirel yaklaşanları sindirme aracına dönüşmemelidir.

*İbadet yeri kurma ve yaşatma hakkı herkes için sağlanmalı. Cemevleri ibadet yeri olarak tanınmalı. İbadet yeri statüsü başvuruları belediyeler ve valiliklerce kolaylaştırıcı bir şekilde ele alınıp karara bağlanmalıdır.

*Askerlik hizmetine vicdani ret hakkı uluslararası hukuk normlarıyla uyumlu olacak şekilde tanınmalı ve bunun için yasal düzenleme yapılmalıdır. Ayrımcı olmayan alternatif hizmet olanağı sunulmalıdır.

*İnanç gruplarının tüzel kişilik edinme hakkı korunmalı, ideal olarak bir inanç kurumu tüzel kişi statüsü oluşturulmalıdır. Bu statü oluşturulana kadar vakıf ve dernek kurma süreçleri kolaylaştırılmalıdır. Dini toplulukları desteklemek amacıyla vakıf kurma yasağı (Medeni Kanun Madde 101) kaldırılmalıdır. Tarikatlara ve tekke ve zaviyelere ilişkin düzenlemeler uluslararası normlarla uyumlu hale getirilmelidir.

*Eğitim alanında çocuğun, ebeveynlerin ve öğretmenlerin inanç özgürlüğü hakkına saygı gösterilmeli ve okullarda çoğulculuk güvence altına alınmalıdır.

*Din hizmetlerine ayrılan kamu mali kaynaklarının adil paylaşımı sağlanmalıdır.

*Vakıflar Kanunu’nun Geçici 11. Maddesi ile iadesi mümkün olmamış taşınmazların iadesi için yeni yasal düzenleme yapılmalıdır.

*Cemaat vakıflarının seçim yönetmeliği daha fazla gecikmeden hazırlanmalıdır.”