IMF’nin son 4 yıldır üzerinde durduğu konuların başında, ‘taşma’ (spillover) denilen etkiler geliyor. Hem krizin ve hem de sonrasında atılan adımların ve politikaların uygulanan ülkelere olumlu etkisi olurken, bu ülkelerle ticari ya da finansal ilişkisi olan diğer ülkelere olumsuz etkisi olabiliyor.
IMF ekonomik eğilimler içinde iki temel sonuç görüyor; birincisi, ABD ve Britanya gibi gelişmiş ülkelerde ekonomik toparlanmaya paralel olarak eşzamanlı olmayan biçimde (AB ve Japonya’dan daha hızlı biçimde) faizlerin artacağı öngörülüyor. Bu, normale dönüşün, diğer ülkelere taşma etkisinin olacağı belirtiliyor.
İkincisi, Türkiye’nin de içinde olduğu gelişen ülkelerdeki ekonomik büyüme, eşzamanlı ve uzun süreye yayılan biçimde yavaşlıyor oluyor. Öyle ki; IMF, gelişen ülkeler için önümüzdeki 5 yıl için yaptığı ortalama büyüme hızı tahminini, küresel kriz öncesi dönemdeki (2003-2008) ortalama büyüme hızı olan yüzde 7’den yüzde 5’e düşürmüş. Yani kriz sonrası gelişen ülkeler de büyüme ivmesinden 2 puanlık bir kayıp gösteriyor. Bu eğilim tabii ki IMF’yi de korkutuyor. Bu eğilimin, hem ticaret hem de finansal kanaldan diğer ülkelere taşma etkisi endişe veriyor.
IMF raporda şunu diyor; Bu iki risk, şunu yaratabilir; gelişmiş ülkeler bir yandan para politikalarını normalleştirmeye çalışırken, gelişen ülkelerde yeni bir finansal çalkantı ortaya çıkarsa gelişen ülkelere dair büyüme tahminleri yeniden aşağı çekilebilir. Bu ne demek? Ekonomik yavaşlamanın kısır döngüye girmesi ve daha da yavaşlaması. Daha sıkı finansal koşullar, daha fazla yavaşlama getirecek, gelişen ülkelerdeki yavaşlama küresel ekonomiyi de yaklaşık 2 puan yavaşlatabilecek. Asıl korku burada. Aşağı yönlü senaryoda Türkiye’nin ekonomik büyüme hızından en fazla kayıp (2015’de yüzde 3.75’den fazla) yaşayacak ülkelerin başında geldiği görülüyor.
Raporda, gelişen ülkelerin ekonomik büyümesindeki 1 puanlık düşüşün, gelişmiş ekonomilerde ticaret kanalından çeyrek puanlık bir yavaşlamaya neden olduğu tahmin ediliyor. Ticaret kanalı yanında, küresel emtia piyasalarında potansiyel bir düşüş ve gelişmiş ülke bankalarının gelişen ülkelere olan kredi risklerini potansiyel olarak azaltma olasılığı da etkili olacağı not ediliyor.
IMF ilk defa ‘komşu etkisi’ kavramını da kullanmış. Buna göre, belli başlı gelişen ülkelerde hızlanacak ekonomik yavaşlama, bu ülkelerle iş yapan çevre gelişen ülkeleri de etkileyecek. Örneğin, Çin yavaşlarsa ticaret yaptığı diğer gelişen Asya ülkeleri de yavaşlayacak. Brezilya yavaşlarsa Güney Amerika yavaşlayacak.
IMF de 'kırılgan ülke' diye tanımlamış
Ekonomilerin giderek iç içe girmesi, olumsuz etkilerin ticaret ya da finans kanalından diğer ülkeleri daha az etkilemesi için IMF; gelişmiş ülkelere, iyi iletişim kurun diyor. Varlık fiyatlarındaki sert dalgalanmanın ve piyasalarda politikalardaki olası gidişata dair yanlış algıların ortaya çıkmaması için gelişmiş ülkelerdeki para politikalarının normale dönerken iyi tasarlanmış bir iletişimin ana unsur olduğunu vurguluyor.
Gelişen ülkelere ise genel olarak orta vadede büyüme hızının yükseltilebilmesi yapısal reformları işaret ederken, ülkenin durumuna göre değişen öncelikler olacağı vurgulanmış. Ortak konunun altyapı ihtiyaçları olduğu; kiminin elektrik ve ulaşım olurken, Türkiye’ye eğitim ve meslek konusunun öncelikli olduğunu not düşüyor. Kimi ülkede rekabet, kimi ülkede ise iş ortamının iyileştirilmesi önce geliyor.
IMF de ilk defa ‘kırılgan gelişe ülkeler’ tanımı kullanıp, ‘bunu yüksek enflasyon ve yüksek cari açığa sahip ülkeler’ olarak çerçevelemiş. Türkiye’nin de içinde olduğu ‘kırılgan gelişen ülkelerin’, gelişmiş ülkelerden gelen olumsuz taşma etkilerinin hafifletilebilmesi için ekonomi politikasının çerçevesinin ve ekonomik temellerin güçlendirilmesi tavsiyesinde bulunuyor. Bunu ‘yeni bir ekonomi politikası çizin’ olarak okumak gerekiyor.