Ergenekon davasında yargılanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, KCK davası sanıklarının da yeniden yargılanması gerektiğini söyledi.
Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakırözer'e konuşan İlker Başbuğ, yeniden yargılama konusunda "Eğer yeniden yargılama olacaksa ‘Bana olsun, ona olmasın’ diyemeyiz. Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) kalktığında bu antidemokratik mahkemelerin elindeki tüm dosyalar genel yargıya gitmelidir” dedi.
Haksız yere içeride yattığını söylediği askerlere, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin destek vermediğini belirten Başbuğ, gazetecilerin ve hukuçuların dayanışmasını kıskandığını da belirtti.
Utku Çakırözer, İlker Başbuğ'la yaptığı görüşmeyi şöyle aktardı:
“Balyoz ve Ergenekon davalarında yargılanan en üst düzey isim eski Genelkurmay Başkanı, emekli Orgeneral İlker Başbuğ. Silivri F Tipi Cezaevi’nde kaldığı iki yılda üçüncü kitabını bitirdi. İlk iki kitap Ataürk’ün hayatıyla ilgiliydi. Üçüncü kitabı ise Silivri yargılamaları üzerine: ‘Suçlamalara Karşı Gerçekler’
Cumhurbaşkanı, başbakan, başbakan yardımcıları ve AKP sözcüleri -Ergenekon ve Balyoz sanıklarının diğerleri için olmasa bile- Başbuğ’un içeride olmasından rahatsızlıklarını defalarca dile getirdiler. Ancak tutuksuz yargılanmasını sağlayacak bir yasal düzenlemeyi bir türlü hayata geçirmediler. Şimdi ise ‘paralel devlet’, ‘çete’, ‘milli orduya kumpas’ sözleri sonrasında ortaya çıkan ‘yeniden yargılama’ tartışması gündemde.
Silivri’de görüştüğümüz Başbuğ da askerlerin bakışını anlattı:
'Sadece olağanüstü tedbirle çözülür'
‘Sayın Metin Feyzioğlu’nun çalışmalarını takip ediyoruz. Bize göre gerçekçi. Çünkü görüyorsunuz yargı alanında olağanüstü bir dönemden geçiyor Türkiye. Olağanüstü şartları olağan tedbirlerle aşmak zor. Ancak olağanüstü tedbirlerle aşabilirsiniz. Meclis Başkanımız Cemil Çiçek bile ‘Yargı bağımsızlığı öldü’dedikten sonra yargıyı, kaosu aşmak için olağanüstü tedbirler lazım. Madem herkes ÖYM’ler kalksın diyor, madem çoğunluk terör mahkemeleri kalksın diyor, uzun tutukluluktan rahatsız oluyor, o zaman yeniden yargılama yapılsın. Biz bu öneriyi çözüm olarak görüyor, koşulsuz destek veriyoruz.’ Başsavcı lehimize devreye girsin ‘Yeniden yargılamayı gerektiren o kadar çok delil var ki ortada. Yapılabilecek iki yöntem var. Ya Meclis yasa çıkaracak yeniden yargılama yapılacak ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı sanıklar lehine Dava Daireleri Genel Kurulu’na götürebilir. Yeniden yargılamaya karşı olanlar varsao zaman ikinci yol işlesin. Onun önünde yasal engel yok ki. Yeter ki artık herkesin kabul ettiği bu adaletsizliği giderelim.’
'KCK'liler de yeniden yargılanmalı'
Balyoz ve Ergenekon davaları üzerinden yürüyen ‘yeniden yargılama’ konusunun KCK yargılamalarını da kapsayıp kapsamaması konusunda ise şöyle düşünüyor: ‘Eğer yeniden yargılama olacaksa ‘Bana olsun, ona olmasın’ diyemeyiz. ÖYM’ler kalktığında bu antidemokratik mahkemelerin elindeki tüm dosyalar genel yargıya gitmelidir.’
Özellikle Balyoz davasında birçok gözaltı ve tutuklama kararları Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı yaptığı 2008- 2010 döneminde gerçekleştirildi. O dönemki çıkışları nedeniyle oldukça eleştirilen Başbuğ, şu anda Orgeneral Necdet Özel komutasındaki Genelkurmay karargâhının son girişimlerini, yaptığı suç duyurusunu nasıl değerlendiriyor? Önce samimi bir sitem ederek başladı yanıt vermeye: ‘Bu süreçte biz bu olayın mağdurları olarak biraz yalnız bırakıldık. TSK’de bir silah arkadaşlığı vardır. Bu arkadaşlık üniforma giyince başlar, ölünce biter. Rütbe farkı yoktur. Önemli olan iyi günde ve zor günde birbirine destek vermektir. Bu aslında ‘vefa’ duygusudur. Burada olanlardan çoğu en az 30 yıl hizmet etmiş isimler. Benim hizmetim neredeyse 50 yıl. Bizler, silah arkadaşlığının gerektirdiği vefa davranışını muvazzaf ve emekli silah arkadaşlarımızdan göremedik maalesef. Moral destektir o. Kurumsal olarak onu verecek olan da Genelkurmay Başkanlığı’dır, Genelkurmay Başkanıdır.’
'Gazeteci dayanışmasını kıskandık'
‘Diğer kurumlara bakın. Medya mesela. Kendi içinden mağdur edilenlere muazzzam sahip çıktı. Çok takdir ediyorum. Gıpta ediyorum, hatta kıskanıyorum. Avukalar keza öyle. Barolar ortalığı ayağa kaldırıyor meslektaşları için. Ancak askerlere gelince çıt yok. Belki bunda bizim de zamanında hatalarımız olmuş olabilir diye düşünmeden edemiyorum. Yakın bir zamanda emekli Subaylar Derneği yeni yönetimi (emekli General Erdoğan Karakuş başkanlığında)... Arzu ettiğimiz bir şeydi. Bize moral verdi.’
'Koca karargah gitti, insan konuşmaz mı?'
‘Eğer iddianame çıktıktan sonra bir suç görmüyorsanız o zaman kanaatinizi de söyleyebilirsiniz. O dönem söylenecek söz yargıyı etkileme gibi yorumlanamaz. Ben mesela Saldıray Berk’le ilgili iddianameyi okudum. Toplam yarım sayfaydı. Yaptığı bir şey yoktu. Arkasından da çıktım ‘Kefilim’ dedim. Amirallere suikast iddianamesini okudum. Savcı bile bu iddiayı suçlamalar arasında saymamıştı. Çıkıp ‘Ortada suç yok’ dedim. Ama internet andıcında koskoca bir Genelkurmay karargâhı içeri alındık. Terör örgütü diye suçlanarak alındık. Bunun doğrusunu en iyi kim bilebilir? Genelkurmay karargâhı bilir. En azından insan çıkıp konuşmaz mı? Genelkurmay adına kimse gelmedi bize. Gelen arkadaşlar, emekli olduktan sonra geldiler ancak.’
Suç duyurusu
Başbuğ, TSK üst yönetimine karşı burukluğunu paylaştıktan sonra geçen günlerde yapılan resmi açıklama ve yapılan suç duyurusuna da değindi: ‘Ortada yüzlerce askeri ilgilendiren ciddi bir mağduriyet var mı? Var. O zaman geçmişe takılıp kalmak yerine, bu mağduriyetin nasıl giderileceğine yoğunlaşmak lazım. Şu mağduriyetlerin ortadan kaldırılmasına katkısı olacaksa, geç kalınmış bile olsa olumlu bir merhaledir yapılan açıklama ve suç duyuruları.’
‘Tabii Genelkurmay’ın yaptığı suç duyurusunun Ankara’dan İstanbul’a gönderilmesi ne kadar doğrudur onun da tartışılması lazım. Bir kumpas kurulduysa zaten bu İstanbul’da o mahkemelerde kurulmadı mı? O zaman neden oraya gönderiliyor anlamış değiliz.’
Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları
Yeniden yargılama tartışmasının, Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu gölgelediği iddialarına Balyoz ve Ergenekon sanığı askerler nasıl bakıyor? İşte Başbuğ’un yaklaşımı:
‘Burada kimsenin yeniden yargılama olsun, ama karşılığında yolsuzluk örtülsün gibi bir ‘takas’ düşüncesi yok. Bir tarafta yolsuzluk iddiaları var. Bir tarafta ‘paralel devlet’, ‘çete’ vesaire. İkisinin de üzerinde durulması lazım. ‘Kumpas sözü niye şimdi çıktı?’ deniyor. Bunu tartışmanın anlamı yok. Aslında daha önce defalarca söylenen bir şey. Bu kumpas sonucu hâlâ yaşanan çok büyük mağduriyetler var. Tutukluluğu dört yılı geçen yüzlerce insan var. Önemli olan bu mağduriyetlerin bir an önce giderilmesi.’
‘Af değil, beraat istiyoruz’
‘Burada kimse af istemiyor. Ben beraat istiyorum. Adil yapılacak yargılama sonucu beraat istiyorum. Bireysel olarak benim zaten Yüce Divan’da yargılanmam lazım. Ama bunun ötesinde çok ciddi mağduriyetler var. Yapılacak bir düzenlemeyle yeniden tutuksuz yargılama yolu açılmalıdır. Bunu yapacak olan Meclis’tir. Orada dört siyasi parti var. Hepsi de uzun tutukluluğa karşı mı? Karşı. O zaman CMUK’ta tutuklamalarla ilgili düzenlemeyi yapabilirler. Adil bir yargılama süreç alacaktır. Kamuoyu da uzun tutukluluğa karşıysa yeni bir düzenleme yapılmalıdır.’
'Hastalar ve genç subaylara üzülüyoruz'
‘Kendimizden çok, burada hastalar var, onlara üzülüyoruz. Özelikle Prof. Fatih Hilmioğlu’nun derhal çıkarılması lazım. Sonra silah arkadaşımız emekli Korgeneral Doğan Temel var. Sağlam girdi, kanser oldu. Bir de tabii Balyoz’da Yargıtay’ın mahkûmiyet kararlarını onadığı genç subaylar var. Onlar emeklilik haklarını kazanamadılar. Aileleri perişan. Onlara çok üzülüyoruz.’
Söz ‘kumpas’tan açılınca, Başbuğ’un bu konuda daha fazla söyleyecek sözü vardı: ‘Yargısıyla kolluk kuvvetiyle birlikte kuruldu. Bu kumpas yargı eliyle, kolluk kuvveti eliyle kuruldu. Bir de tabi içimizden birileri var. O olmadan zaten olamazdı.’
Kumpas iddiaları
İlk defa Başbakan’ın başdanışmanı Yalçın Akdoğan tarafından dile getirilen ‘Orduya kurulan kumpas’ konusunu aydınlatmak isteyenler için Başbuğ, Ergenekon ve Balyoz dava süreçleriyle ilgili 4 önemli olaya işaret etti: ‘Kumpas nedir diyenler yüzlerce delilin yanı sıra şu konulara özel dikkat göstermeli:
1- Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet’i bombalama davalarının Ergenekon ile birleştirilmesi. Bunun mutlaka çözülmesi lazım.
2- Erzurum ve Kayseri’de, her ikisinin de ucu cemaate giden davalar, kumpasın TSK’ye bulaştırılması açısından önemliydi.
3- Levent Göktaş’ta çıktığı ileri sürülen 51 No’lu CD olayı var, Adli Emanet’te kırılınca polis çıkıp ‘Yedeğini almıştık!’ diyor. Yedekleme 31 Aralık 2008’de yapılmış. Ama CD’nin bulunma tarihi 7 Ocak 2009. Nasıl oluyor bu? İşte kumpas budur..
4- Gölcük’te donanma komutanlığında bulunan 5 No’lu CD’yi çok önemsiyorum. Ve suçluyorum da. Onu oraya kim koydu? Tabii ki asker koydu. İşte o bulunsa Ergenekon ve Balyoz olayı çözülür, kumpas ortaya çıkardı. Cumhuriyet’te geçen hafta yazıldı. O odanın sorumlusu subay tutuksuz yargılanırken kaçmış. O CD’nin nasıl konduğu önemli, çünkü Yargıtay’ın onama kararında çok etkili oldu. Herkes Balyoz’a ‘yok’ diyor. Ama mahkeme de ‘Bak Gölcük’te senin kontrolündeki bölgede buldum’ diyor. Donanma Komutanlığı bilirkişi raporunda o CD ile ilgili iddialar dikkate alınmadı.’
‘Ergenekon ve Balyoz’da 5 No’lu CD için talebi kabul etmedi. Ama Poyrazköy davasına bakan mahkeme bunu TÜBİTAK’a ve hakikati ortaya koyarsa kumpas işte o zaman ortaya çıkacak’
'Üniter laik devlet istediğimiz için buradayım'
Sohbetimiz sırasında, ‘Size göre neden iki yıldır Silivri’desiniz’ sorusunu yönelttiğimde, ‘Bunun yanıtını son kitabımda (Suçlamalara Karşı Gerçekler) bulabilirsiniz’ dedikten sonra şöyle devam etti: ‘Elimde somut delil olmadan kimseyi itham edemem. Ama ben kendi söylediklerimi biliyorum. Ulus devlet, üniter devlet ve laik devleti savunduğumuz için buradayız. Bir de tabii bu davaların yargı süreçlerinde TSK’ye ve onun mensuplarına yönelik haksız suçlamalara tavır aldığımız için olsa gerek.’
'Kırılma noktası Dağlıca saldırısı'
Ergenekon ve Balyoz davalarının başından beri akıllardan geçen bir senaryo var. AKP hükümetinin terör ve Kürt sorununu çözmek için PKK ile müzakere ederken askerlerin güçsüz olmasını istediği ve bunu bu davalar eliyle gerçekleştirdiği şeklinde. Başbuğ’a, ‘Çözüm süreci nedeniyle içeride tutulduğunuzu düşünüyor musunuz’ sorusunu yönelttiğimde yanıtı kısa ve net oldu: ‘Biraz olaylar öyle gösteriyor...’ Arkasından notlarına bakarak ekledi: ‘Cengiz Çandar kitabında Öcalan’ın ‘İktidarlar benimle masaya oturamaz, asker engeller’ dediğini yazar. Dağlıca saldırısı TSK’ye yapılan psikolojik harekâtta bir kırılmadır. İtibarsızlaştırma ve Terörle mücadelede başarılı değil algısının oluşturulması o olayla başladı. Bu algı, siyasi makamları teröre son vermek için başka yollar aramaya yöneltti.’
Hedef silah bıraktırma olmalı
Hükümetin ‘çözüm süreci’ adı altında Kürt sorununun çözümü amacıyla PKK’nin İmralı ve Kandil kanatlarıyla yürütmekte olduğu süreci de sorduk Başbuğ’a. ‘Siyasi otorite silahlı terörü sonlandırmak için ‘görüşme’ yolunu tercih edebilir. Karar da, sorumluluk da ona aittir. Ama bu yapılırken, üç önemli noktaya dikkat edilmesi lazım:
1- Eğer görüşme olacaksa bunun koşulsuz olması lazım.
2- Kesinlikle nihai amaç terör örgütünün silahlarını bırakması olmalı.
3- Süreç gizli yürütülmeli.’
'PKK hala potansiyel tehdit'
Başbuğ, PKK tehdidini nasıl gördüğünü de şöyle aktardı: ‘Dünkü tehdit neyse bugünkü tehdit de öyle. Bir kısmı dışarı çıkmış olsa da, kalktı diyemeyiz. Ne zaman ki örgütü yok edersiniz o zaman biter. Şu anda PKK potansiyel tehdittir.”