Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk'un annesi Hatun Tuğluk'un cenazesine yönelik olarak düzenlenen saldırıya tepki gösterdi.
"İnsanları ölülerini kaçırmaya mecbur bırakanlar, onlara hakaret edenler, onları tehdit edenler, toplumda hızla egemen olan o korkunç zihniyet istenildiği kadar soruşturulsun, cezalandırılsın, kınasın. İsterlerse hepsini hapse atsınlar; ülkeden atsınlar, başlarından atsınlar. Bir anlamı yok" diye yazan Söğüt, sözlerinin devamında "İktidarın hedefindekiler bu coğrafyada bundan sonra ölülerini bile toprağa huzurla gömemeyecek" ifadesini kullandı.
Mine Söğüt'ün "Ve koca bir ülke utanca hep birlikte katlanır..." başlığıyla yayımlanan (15 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Art niyetli iktidarlar egemenliklerini korumak için yeryüzünün en tehlikeli dilini, kini ve nefreti fütursuzca kullanırlar.
Hükmettikleri kalabalıkları birbirlerine düşman ederek, yarattıkları karmaşada hedeflerine doğru yol alırlar.
Sonra bir gün birileri cenazelere saldırmaya başlar.
Cesetler mezarlardan çıkarılır, insanlar ölülerini bile kaçırmak, saklamak zorunda kalır.
Ve koca bir ülke utanca hep birlikte katlanır.
İktidardakiler diledikleri kadar durumu kınasınlar, yapılanı gayri insani bulduklarını açıklasınlar, bu konuda asla samimi olamazlar.
Çünkü bugün o mezarlıkta yaşananların müsebbibi doğrudan onlar.
Daha dün, şaibeli bir darbede hayatlarını kaybedenleri, ne olup bittiği anlaşılamadan suçlu ilan ettiler.
Onları apar topar “hainler” mezarlığına gömdüler.
Cenaze namazlarının kılınmasına bile izin vermediler.
Ölüler üzerinden inşa edilmiş bir dille yaptıkları sivil darbenin zeminine özene bezene kinden ve düşmanlıktan taşlar döşediler.
Bugün yaşananlar işte o meşrulaştırılmış kirli zeminin üzerinde vuku buluyor.
Hukukuyla birlikte bağışıklık sistemi de çöken bu ülkede yaşayanlar...
Kürt ya da Türk, Müslüman ya da inançsız, kadın ya da erkek, politik ya da apolitik, ölü ya da diri...
Biliyoruz ki, artık akla gelebilecek her türlü tehlikeye ve şiddete açıklar.
Laikliğe diş bileyenlerin haklarının yendiğini, onlara da iktidar şansı vermenin demokrasi adına elzemliğini tartışa tartışa kendi kendilerini diskalifiye edenler;
Boş kalan o alanı kimlerin nelerle dolduracağını hiç düşünmedikleri ve bu ideoloji iktidara çöreklenirse, ondan sonra nasıl bir ülkede yaşayacaklarını hiç umursamadıkları için bugün bir sürü utançla baş etmeye çalışıyoruz.
Kefen edebiyatıyla kendisini ifade eden bir iktidarın ahlakında ve adaletinde hayatta kalmaya çalışıyoruz.
Oysa her şey en baştan belliydi.
Tabii ki tarifi doğru yapılmadan iktidara teslim edilen Kürt sorunu çözülemeyecek aksine elimizde patlayacaktı.
Tabii ki milli eğitim evrensel bir eğitime değil doğrudan dini eğitime dönüştürülecekti.
Tabii ki adaletin elindeki terazi bozulmakla kalmayacak bir de yerini iktidarın çivili sopasına terk edecekti.
Ve tabii ki nihayetinde içimizde ve dışımızda mide bulandıran çirkin savaşlar çıkacaktı.
İnsanları ölülerini kaçırmaya mecbur bırakanlar, onlara hakaret edenler, onları tehdit edenler, toplumda hızla egemen olan o korkunç zihniyet istenildiği kadar soruşturulsun, cezalandırılsın, kınasın...
İsterlerse hepsini hapse atsınlar; ülkeden atsınlar, başlarından atsınlar.
Bir anlamı yok.
Ülkenin bu noktaya gelmesine neden olanlar iktidarda kaldığı sürece bu tehlikeli iklim değişmeyecek.
İktidarın hedefindekiler bu coğrafyada bundan sonra ölülerini bile toprağa huzurla gömemeyecek.