T24- CHP’nin eski genel başkanlarından Altan Öymen bir gazeteci gözüyle kurultayı izledi ve “CHP’nin iktidar koşusunun zaferle sonuçlanması ihtimalinin güçlendiğini yazdı. Altan Öymen’in bugün yayımlanan (23 Mayıs 2010) “AKP’den kurtulma hareketine davet” başlıklıklı yazısı şöyle:
CHP kurultayını kıdemli bir CHP’li gözüyle de izledim, gazeteci gözüyle de...
Önce ‘CHP’li olarak’ duygularımı özetleyeyim: Tek kelimeyle, çok memnundum. 60 yıl önce üye olduğum ve çeşitli kademelerinde görev yaptığım parti, büyük bir değişim ve atılım dönemine girmişti. Bunun heyecanı içindeydi. Önümüzdeki seçim için -Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle- bir ‘iktidar koşusu’na başlıyordu.
‘Gazeteci gözüyle’ bakınca da, CHP’nin bu ‘iktidar koşusu’nun zaferle sonuçlanması ihtimalinin birdenbire güçlendiği görülüyordu.
Daha fazla ‘sosyal demokrasi’
Matematikle mantığı bir araya getirirsek, durum şuydu:
Kılıçdaroğlu’nun aday olmasıyla başlayan hızlı gelişmenin bu aşamasında, yapılan ankatler, AKP’nin yüzde 35 civarındaki oylarına karşı, CHP oylarının yüzde 32’ye çıktığını gösteriyordu. (Örnek: Geçen yerel seçimlerde sonuca en yakın tahmini yapmayı başaran Adil Gür’ün anketi)...
Bu, daha önceki sonuçlara göre, yüzde 8-9 civarında bir sıçrama demekti.
Tabii, kurultaydan önce saptanan bu sıçrama, CHP’yi birinci parti yapmaya yetmezdi. Devam edeceği de garanti edilemezdi. Ama buna şimdi dünkü kurultaydaki iki gelişme ekleniyordu.
‘Hava’ ve ‘konuşma’...
Biri, bundan önceki CHP kurultaylarında benzeri görülmemiş bir ‘coşku ve dayanışma havası’ydı. Birkaç gün öncesine kadar iki kampa ayrılmış bir kavganın içinde olduğu görülen ve bunu kolay kolay atlatamayacağı sanılan CHP, yeni genel başkanın etrafında tam bir dayanışma havası içine girmişti.
İkincisi: Kılıçdaroğlu’nun ‘kurultay konuşması’, partinin ‘sosyal demokrat’ ilkelerini esas alıp bunları somutlaştıran ‘yeni politikalar’ içeriyordu. Bunun içinde ‘işsizlik’le etkili bir şekilde mücadele etme kararlılığı vardı. ‘İşçi’ ve ‘memur’ haklarının gerçekleştirmesine, gerek tarımdaki, gerek sanayideki ‘üretici’lerin teşvik edilmesine, ‘esnaf’ sorunlarının çözümüne, ‘emekli’lerin yeterli imkânlara kavuşturulmasına kadar, halkın her kesimini ilgilendiren somut adımların atılacağı vaadi vardı.. ‘Eğitim’de, ‘sağlık’ta, ‘sosyal hizmet’lerde, ‘sanat’ta, ‘kültür’de izlenecek yeni sosyal demokrat politikaların işaretleri vardı.
Siyasi alanda da demokrasi az olan demokrasimizin önündeki engellerin kaldırılması yolundaki somut hedefler vardı.
Bir ilk: ‘Yüzde 10’ baraj inecek
Bunlardan en yenisi ve önemlisi, Kılıçdaroğlu’nun, seçimlerdeki yüzde 10 barajını indirmeyi vaat etmesiydi. Bu, CHP için bir ‘ilk’ti. Daha önceki CHP yönetimi, bu barajı indirmeye razı olabilecek bir tutumu bir türlü benimseyememişti. Belli ki, partinin bazı politikacıları bu barajın CHP’nin lehine işlediğini varsayıyorlardı. Kılıçdaroğlu ise, bunun hesabını iyi yapmıştı.
Konuşmasında, barajın altında kalan oyların en fazla, birinci parti olan AKP’nin işine yaradığını hatırlattı. 2002 seçimlerinde yüzde 34 oyla milletvekilliklerinin yüzde 65’ini kazanan AKP’nin, aslında başka partilerin oyları üzerine oturduğunu ve Meclis’te hakettiğinin iki misline yakın bir güce kavuştuğunu hatırlattı.
Evet, önümüzdeki seçimde CHP birinci parti olabilirdi. Meclis’te o da hakettiğinden çok daha fazla bir güç elde edebilirdi. Ama bu, demokrasinin gereği olan (Anayasa’da da yeni olan) ‘temsilde adalet’ ilkeleriyle bağdaşmıyordu. CHP iktidar olursa, bu adaletsizliği ve demokrasiye aykırılığı ortadan kaldıracaktı...
Barajın altındakilere çağrı
Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesi, aynı zamanda, barajın altındaki partilerin taraftarlarına ve partileşme yolundaki girişimcilere bir çağrıydı: “Barajın kaldırılmasını istiyorsanız bu seçimde bize oy verin. Bir sonraki seçimde, bizi istemezseniz, kendi partinizi seçersiniz, oylarınız boşa gitmez. Partinizi Meclis’e sokarsınız... Ama bu seçimde bize destek olun” çağrısı...
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında onlara yönelttiği ‘Bize destek olun’ çağrısının yanında bir çağrı daha vardı.
CHP’den evvelce ayrılanlara ‘yuvaya dönün’, kendilerini CHP’ye yakın hissedenlere de ‘Bize üye olun’ deniliyordu.
Bu suretle, CHP, AKP’den şikâyetçi olan vatandaşları, CHP’ye, isterlerse destek olarak, isterlerse üye olarak, ‘AKP’den kurtulma hareketi’ne katkıda bulunmaya davet ediyordu ki, bunun siyasi hayatımızda önemli etkileri olması beklenebilir.
Recep beye karşı Gandi Kemal
Destekleyenlerinden bir kısmının ‘Gandi’ diye andığı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında dikkati çeken noktalardan biri de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsederken ve özellikle onun gerçekleşmemiş vaadlerine değinirken, ona ‘Recep bey’ demesiydi.
Bu, Başbakan’ın ilk adıydı, ama ‘Tayyip’ adına göre daha az kullanılıyordu. Kılıçdaroğlu, adını anarken niçin, ‘Tayyip’i değil de, ‘Recep’i tercih ediyordu?
Konuşmayı dinleyenler bu soruya yanıt ararken, şunu hatırladılar: Dilimizde ‘Recep’in adının geçtiği bir deyim var: “Atma Recep, din kardeşiyiz” diye...
Kılıçdaroğlu, konuşmasında o deyimi kullanmadı. Ama, şu görüldü: Konuşmayı dinleyenlerin bir kısmı, o deyimi benimsediler. Kılıçdaroğlu’nun ‘Recep bey’li cümlelerini neşeli alkışlarla karşıladılar.
Ecevit’in kasketi
Kılıçdaroğlu, konuşmasını bitirip kürsüden inerken, kendisine bir kasket verildi. Bu, rahmetli Ecevit’inkilere benzeyen bir kasketti, Rahşan hanımın da kurultayda bulunuşuyla birlikte, Kılıçdaroğlu’nun girişimi de, ‘Ecevit’inki gibi bir hareket’ diye yorumlandı... Kılıçdaroğlu’nu bazı açılardan Ecevit’e benzetenler, kasketi ona da yakıştırdılar.
Ve, tabii, bir şey daha dilediler: Ecevit’in başkanı olduğu CHP, 1977 seçimlerinde oyların yüzde 41,2’sini almıştı. Kılıçdaroğlu’nun hedefi de o sayıya yaklaşıyor. Üstelik yüzde 40 civarındaki oy, bugünkü yüzde 10 barajlı seçim sistemine göre (yukarıda da belirttik) bir partiyi, Meclis’te aldığı oy oranından çok daha fazla milletvekillliği kazanacak hale getiriyor... Bunu da gözönünde tutanlar, Kılıçdaroğlu’nun başkanlığındaki CHP’nin gelecek yılın temmuzundaki seçimde alacağı oy oranının da, Ecevit’inki kadarı olmasını dilediler.