Dünya

'İktidar Gezi'de kırılganlığını gördü'

Gazeteci - yazar Ruşen Çakır, Gezi Parkı protestolarının Türkiye’de iktidar, muhalefet ve medya üzerinde yarattığı etkilerle ilgili DW Türkçe editörü Ercan Coşkun'un sorularını yanıtladı.

30 Mayıs 2014 14:03


Deutsche Welle: Gezi Parkı protestoları, Türkiye’de daha önce benzeri görülmemiş, çok farklı siyasi görüşten insanları bir araya getiren bir kitlesel hareket. Ve bu protestolar sonrasında bir cümle çok sık kullanıldı. Denildi ki “Türkiye’de artık hiçbir şey eskisi olmayacak.” Ancak bugüne baktığımızda Türkiye’de her şey kaldığı yerden devam ediyor gibi görünüyor. Sizce Gezi’nin Türkiye’de yeni bir dönem başlattığını söylemek hâlâ mümkün mü?

Ruşen Çakır: Tabii mümkün. Böyle Türkiye gibi büyük bir ülkede bir yıl içerisinde her şeyi değiştirmek mümkün değil. Bu tamamen örgütsüz, kendiliğinden gelişen bir hareketti. Bu hareketin sonuçlarını bu kadar hızlı bir şekilde almayı beklemek gerçek dışı olur. Dolayısıyla hâlâ bugün Gezi'nin lafını duyduğunda ülkeyi yönetenler tedirgin oluyorlarsa çok ciddi bir kırılma yaşanmış demektir. İlk defa Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, Kürt sorunu haricinde bir sosyal olayda ilk defa bu kadar kırılgan olduğunu gördü, panikledi ve hâla bu paniği üzerinden atabilmiş değil. Özellikle Başbakan Erdoğan ve onun destekçileri. Bu bile gösteriyor ki Gezi birçok şeyi Türkiye'de, alışkanlıkları, siyaset yapış tarzlarını değiştirdi. Ancak bunun sonuçlarının hızlı bir şekilde büyük değişimlere yol açmasını beklemek çok gerçekçi olmuyor. Bunu zaten genellikle Gezi'den hoşlanmayanlar ortaya atıyor ve sonuçta hâlâ AKP ve Erdoğan iktidarda olduğu için Gezi'nin amacına ulaşamadığını söylüyorlar. Ama Gezi'nin amacının Türkiye'de her şeyi bu kadar kısa sürede değiştirmek olduğunu sanmıyorum.

DW: İnsanların sokakta hak arama yoluna gitmesinin arkasında yatan nedenlerden biri de Türkiye'de meclisteki muhalefet partilerinin etkili olmaması ya da olamaması. Gezi bu anlamda muhalefet partileri üzerinde şekillendirici bir rol oynayabildi mi?

Ruşen Çakır: Tabii en büyük beklentilerden birisi buydu ama muhalefetin bu konuda yeterince aktif olabildiğini söylemek mümkün değil. Zaten buna kendini uyarlayabilecek bir muhalefet olsaydı Gezi'nin de muhalefete yönelik beklentisi olmazdı. Özellikle ana muhalefet partisi CHP'nin Gezi'den yeterince ders çıkartabildiğini söylemek mümkün değil. BDP, Gezi'nin etkisinde yeni bir yapılanmaya, Halkların Demokratik Partisi'ne gitti ama onun da tam olarak Gezi'yi kapsayabildiğini söylemek, Gezi'deki heyecanı ve motivasyonu kapsayabildiğini söylemek çok mümkün değil. Bunlar kolay olacak işler değil çünkü çok köklü yapılar, alışkanlıklar söz konusu. Bunlar bir anda değişecek gibi durmuyor.

DW: Biraz da medyadan bahsedelim. Gezi Parkı’ndaki protestolar sırasında belli başlı haber kanallarının canlı yayın yapmaması da çok tepki toplamıştı. Gezi ile birlikte sosyal medyada da çok sayıda gazetecilik projeleri ortaya çıktı. Türkiye'deki basın yayın kuruluşlarında, sosyal medyayı da hesaba katarsak Gezi ile beraber son 1 yılda neler değişti?

Ruşen Çakır: Çok ciddi altüst oluşlar var ama sonuçta sosyal medya yeni gelişen bir mecra. Öte yandan konvansiyonel medyanın etkisi yabana atılamaz. Ancak Gezi'deki büyük otosansür çok ciddi bir tepkiye yol açtı. Hiçbir şekilde reddedilemeyecek bir otosansürdü bu. Dolayısıyla geleneksel medyada büyük sarsıntılara yol açtı. Kendi içlerinde çok ciddi tartışmalar yaşandı. Bazıları daha sonra gelişen olaylarda daha aktif olabildiler. Ancak hükümet endişesi, hükümetten ve Başbakan'dan duydukları endişe nedeniyle merkez medyanın büyük ölçüde hâlâ çok tutuk olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal medyanın ne kadar etkili olduğu daha sonraki 17 Aralık sürecinde de ortaya çıktı. Hükümet burada Twitter'ı, Youtube'u yasaklama gibi uygulamalara gitmek zorunda kaldı. Türkiye'de özgür anlamda bir haber ve yorum akışının yaşanacağı ana mecranın sosyal medya olduğu görülüyor. Tabii bunu gören yöneticiler de sosyal medyayı yasaklamanın dışında oralara kendi unsurlarını sokarak denetlemeye ya da yönlendirmeye çalışıyorlar. Sosyal medyada da aslında çok ciddi bir savaş yaşanıyor, kimi zaman çıplak gözle görülen kimi zaman da alttan alta sezilen. Gezi gibi yeni olayların çıkması durumunda da yine aynı şey olacak. İnsanlar geleneksel medya yerine merak ettikleri soruların cevaplarını sosyal medyada arayacaklar.

DW: Gezi protestolarına katılanlar dertlerini, meramlarını Türkiye kamuoyuna anlatabildi mi, sizce?

Ruşen Çakır: Derdin meramın ne olduğu konusu çok tartışmalı. Herkes anladığını anladı; üstüne bir de Gezi'nin mesajı neydi diye çok büyük tahliller yapmaya gerek yok. Farklı farklı motivasyonlarla insanların oraya gelme ihtimali var ki bu net bir şekilde görülüyordu. Aslında hiç uyuşmayan yapılar oradaydı. Şunu söyleyebiliriz yalnız: Hükümetin, ülkeyi yönetenlerin her türlü itirazı vs. şiddetle bastırmasına yönelik çok ciddi bir tepki vardı. Bu tepki, birçok insanı bir araya getirdi. Hükümetin bu yönteminden vazgeçmediğini en son Soma'da da gördük, başka yerlerde de gördük. Hükümet bu iktidar kibrini sürdürürse vatandaşların farklı farklı nedenlerle itirazlarını, hak aramalarını yine polis zoruyla bastırma yoluna giderse benzer olaylar pek ala yaşanabilir. Ama hükümet bunun yerine bunların demokrasi içerisinde olduğunu kabul edip tolere ederse Gezi türü şeylerin gidiş şekli, akış şekli de değişebilir.

DW: Son bir soru sormak istiyorum. 31 Mayıs cumartesi günü nasıl bir tablo bekliyorsunuz Taksim Meydanı'nda?

Ruşen Çakır: Çok ciddi bir şey olacağını sanmıyorum, çok doğru bir şey mi onu da bilmiyorum açıkçası. Gezi'nin en büyük özelliği örgütsüz olmasıydı. Örgütsüzlüğü sayesinde Gezi, etkili oluyordu. Önceden ilan etmeler vb. ile yapılan faaliyetlerin büyük çoğunluğunun çok etkili olmadığını gördük. Bu kez de öyle olabilir. Gezi'nin 31 Mayıs'ta yapılan çağrıyla tekrarlanabileceğini düşünmek gerçekten saflık olur. Ama Türkiye'de hiç beklemediğiniz bir anda, Türkiye'nin hiç beklemediğiniz bir yerinde yeni birtakım insanları “Artık yeter” dedirten durumlar yaşanır ve onun üzerine bir şeyler olursa o zaman farklı olur. Ama bu tür davetlerle genellikle olan ne oluyor? Çok sayıda polis yığılıyor kavga, dövüş, çatışmayla giden ve genellikle de çok fazla sonuç elde etmeyen olaylar oluyor. Tabi ama yine de hükümetin bu konuda nasıl bir şey yapacağı önemli. Cumartesi günkü olayı çok acımasız bir şekilde bastırmak isterlerse buna yönelik tepkiler de farklı olabilir ama normalde çok büyük bir olay olacağını sanmıyorum.