Gündem

'İktidar, demokrasiyi sadece araç olarak kullanmış'

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ersin Kalaycıoğlu, Türkiye'nin artık bir otoriter rejim haline geldiğini belirterek, yeniden demokrasiye dönüşün gerekliliğine işaret etti

21 Nisan 2014 10:12

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, bugün gelinen noktada iktidarın demokrasiyi sadece araçsal olarak kullandığının ortaya çıktığını anlattı. AKP’nin öngördüğü ‘başkanlık’ sistemini eleştiren Kalaycıoğlu, “Denge ve denetleme kurumlarının olmadığı rejimin demokrasiyle ilgisi yoktur.” dedi.

Aksiyon dergisine konuşan Prof. Ersin Kalaycıoğlu Kalaycıoğlu, Türkiye’nin artık bir otoriter rejim haline geldiğini belirterek, yeniden demokrasiye dönüşün gerekliliğine işaret etti.

Muhsin Öztürk imzalı röportajdan bazı bölümler şöyle:

2002’de AK Parti iç ve dış destekli ‘demokratikleşme’ dönemine imza attı. 3-4 yıldır işin rengi değişti. Neden?

Türkiye’nin bu tür bir değişimi yapabilmesi için kullanabileceği aracın demokrasi olduğu algılandı. Ordu-siyaset ilişkisini demokrasi çerçevesine oturtmanın bir yolu da AB projesi ve ABD desteğiydi. Ama bugün görüyoruz ki demokrasiye sadece araçsal olarak yaklaşılmış. Bunu zaten Recep Tayyip Erdoğan 1990’larda tramvay benzetmesi ile ifade etmişti. Şimdi ise “Denge ve denetleme bir baş ağrısıdır.” diyor. Halbuki James Madison’un Amerikan anayasası için ortaya koyduğu gibi 18. yüzyıldan itibaren yapılmış olan bütün demokrasi tasarımlarında denge ve denetleme temel unsur olarak kabul edilmiştir.

2011 sonrası başkanlık tartışmalarının temel sorunu bu değil miydi?

Esas problem orada. Denge ve denetleme kurumlarının olmadığı rejimin demokrasi olma şansı yoktur. Özellikle Amerikan başkanlık rejimi bunun üzerinde oturur.

Peki nedir halihazırda yaşanan rejimin adı?

Bunun siyaset bilimi literatüründe iki-üç tane adı var. Biri, Terry Karl’ın önerdiği ‘electoralism’ yani sandıksal demokrasi. Sandıktan çıkanın kendini hukuk devletiyle temel hak ve özgürlüklerle sınırlı, hatta ilişkili olarak görmediği bir sistem anlayışı.

Şu anda böyle bir ülke var mı?

Latin Amerika ülkeleri var. Venezuela mesela. Biz ABD’ye değil de aslında Venezuela’ya öykünüyoruz. Peru’da Başkan Alberto Fujimori vakası yaşandı. Onun yaptığı gibi iktidarını güçlendirerek demokrasiyi rafa kaldırmaya ‘Autogolpe’ deniyor. Bir nevi meşru yollarla iktidara gelmiş bir kişinin anayasa dışına çıkarak meşru yolların dışında bir rejim oluşturması. (…) İkinci tip de Latin Amerikalı meslektaşımız O’Donnell’in ‘delegatif demokrasi dediği şey. (…) Kitlelerin sandığa giderek oy verdiği, oy verme işlemi bittikten sonra iktidara gelen partiyi alkışlamak dışında başka hiçbir rollerinin öngörülmediği bir rejim. Bizdeki beklenti de aynı. Otoriter rejimin tanımı da bu. Üçüncüsü ise daha çok Rusya, Ukrayna gibi ülkeler için kullanılan ‘competitive authoritarianism’. Türkçeye ‘yarışmacı otoriterlik’ olarak çeviriyoruz. Yani hakların, özgürlüklerin ve hukuk devletinin olmadığı bir yarışma ortamında partiler arasında yapılan seçimlerden birinci çıkanın başat olduğu bir rejim tipi. Evet, siyasi partiler var, kimin iktidara geçeceğini belirlemede sandık önemli ama iktidara gelen kişinin demokrasinin kurallarına saygı göstermesi söz konusu değil.

Peki, bize bunlardan hangisi uygun düşüyor?

Hangisine baksanız Türkiye’ye uyar. Türkiye, otoriter bir rejim şu anda. Bu otoriterliğe savrulduğumuz noktadan tekrar demokrasi içerisine doğru yol alabilir miyiz, mesele bu! Biz demokratikleşmekte olan ama demokrasisini pekiştirmeyi başaramamış, 70 senedir debelenip duran bir ülkeyiz.