İklim değişikliğine neden olan küresel sera gazı salımlarının %46'sına, elektrik sektörü sera gazı salımlarının ise %72'sine kömür kullanımı sebep oluyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Roma'da yapılan G20 zirvesinde "Türkiye'nin 2053 yılında sıfır emisyon hedefini" dünya liderleriyle paylaştığını söyledi.
Uzmanlara göre ise Türkiye'nin mevcut kömür politikalarına devam ederek 2053 yılında sıfır emisyon hedefine ulaşması mümkün görülmüyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Mart ayında yayımladığı son sera gazı emisyonu envanterine göre Türkiye'de 2019 yılında toplam emisyon miktarı 506,1 milyon ton CO2e olarak gerçekleşti. Bunun %72'sini ise enerji sektörü oluşturuyor.
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği ve 350.org, ''Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030'' raporu yayımladı.
Modelleme çalışmasını APLUS Enerji'nin yaptığı rapora göre, Türkiye'nin 2053 hedefini yerine getirebilmesi için, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yarısına sebep olan kömürü en geç 2030 yılına kadar elektrik sisteminden çıkarması gerekiyor.
Peki, Türkiye'nin elektrik üretiminde kömürden vazgeçebilmesi ne kadar gerçekçi?
'Türkiye elektrik üretiminde kömürden tamamen vazgeçebilir'
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) verilerine göre, 2020 yılında kömürlü termik santrallerinin Türkiye'nin elektrik üretimindeki payı oran %35 seviyesinde.
2021 Eylül ayı itibarıyla Türkiye'de toplamda 20.331 MW kurulu güce sahip 68 kömürlü termik santral bulunuyor.
Yine TEİAŞ verilerine göre, Türkiye'nin toplam elektrik üretiminde kömür kaynaklı elektrik üretiminin payı 2010 yılında %26,1'dan 2020 yılında %34,9 seviyesine ulaştı.
Türkiye'de son 5 yılda kömür kaynaklı elektrik üretiminin yüzde 39 arttığı ve böylece Endonezya ve Suudi Arabistan ile birlikte, aynı dönemde kömür yakıtlı elektrik üretiminde artış yaşanan 3 ülkeden birisi olduğu kaydediliyor.
Tüm bu verilere bakıldığında, Türkiye'nin kömürden vazgeçmesinin "kolay olmayacağı" varsayılabilir.
Ancak ''Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030'' raporu, Türkiye'nin elektrik üretiminde kömürden vazgeçebileceğini ve bu süreçte hem ekoloji hem de ekonomi açısından karlı çıkacağını savunuyor.
Rapor, kamu tarafından termik santrallere tanınan mevcut kömür teşviklerinin kaldırılması ve ''kirleten öder'' ilkesiyle karbon emisyonunun fiyatlandırılması ile en geç 2030 yılına kadar Türkiye'de kömürden çıkışın mümkün olduğunu ortaya koyuyor.
Üç farklı senaryo
''Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030'' raporunda, 2021-2035 arası dönemi kapsayan üç farklı senaryoda Türkiye'nin 2030 yılında kömürden çıkması olanağı incelendi.
Modelleme sonuçları arasında genel sistem maliyetleri, toplam yatırım gereksinimleri, kaynak bazlı kurulu güç ile üretim gelişimi ve karbon emisyon miktarları gibi çıktılar yer alıyor.
Buna göre, Türkiye eğer mevcut kömür politikalarına devam ederse, 2035 yılına kadar mevcut emisyon miktarlarında önemli bir değişiklik olmayacağı ve 2053 karbon nötr hedefine ulaşmanın çok zor bir ihtimal haline geleceği değerlendiriliyor.
Mevcut durumda 2035 yılında kömürün elektrik üretimindeki payının hala %21,5 gibi yüksek bir seviyede seyredeceği hesaplanıyor.
Kömürden Çıkış Senaryosu ve Nükleersiz Kömürden Çıkış Senaryosu içerisinde ise sırasıyla 2029 ve 2030 yıllarında kömürün, elektrik üretim sisteminden tamamen çıkacağı değerlendiriliyor.
Rapora göre Türkiye'nin kömürden çıkış senaryosunu gerçekleştirebilmesi için 2022-2028 yılları arasındaki elektrik üretim sistemi yatırım ihtiyacı yaklaşık 28 milyar dolar ve bu rakam, ülkenin mevcut gayri safi yurt içi hasılasının yalnızca %0,5'ine denk geliyor.
Rapora göre Türkiye'nin yenilebilir enerji ve yerli kaynaklarının enerji üretimindeki payını artırabilmesi için de kömürden vazgeçmesi gerekiyor.
Mevcut enerji politikalarının devam etmesi halinde, 2035 yılında yerli kaynakların payı "yenilenebilir ve yerli kömür toplam" olmak üzere ancak %59,2 seviyesinde kalıyor.
Sadece yenilenebilir enerjinin payına baktığımızda; mevcut durum devam ederse toplam yenilenebilir enerji payı 2035 için %49,4 iken, Kömürden Çıkış Senaryosu ve Nükleersiz Kömürden Çıkış Senaryosu için bu oran sırasıyla %73,6 ve %78,4 oluyor.
'Mevcut kömür teşviklerine son verilmesi gerekiyor'
Türkiye'de kömürden üretilen elektrik enerjisi için ilgili şirketlere yerli kömür alım garantisi uygulaması, 2018'den bu yana kapasite mekanizması ve bölgesel teşvik sistemi kapsamında uygulanan kömür teşviki gibi birçok teşvik programı uygulanıyor.
2016'dan bu yana uygulanan yerli kömür alım garantisi uygulamasıyla EÜAŞ, yerli kömür elektrik santrallerinde üretilen elektriği, piyasa fiyatlarının üstünde bir fiyatla alma garantisi sunuyor.
2018 yılında başlatılmış olan kapasite mekanizması uygulamasıyla ise yerli kömür, doğal gaz ve bazı hidroelektrik santralleri için emre amade kurulu güç başına sabit bir destek sağlanıyor.
Araştırmacılara göre bu kömür teşviklerinin kaldırılması durumunda, elektrik üretimi için kömür kullanımı akılcı bir tercih olmaktan çıkacak ve 2028 yılı itibarıyla ithal kömürden, 2029 yılı itibarıyla ise yerli kömürden çıkış doğal seyrinde gerçekleşecek.
'Yeni bir regülasyona ihtiyaç yok'
BBC Türkçe'ye konuşan Kömürün Ötesinde Avrupa Kampanyacısı Duygu Kutluay, Türkiye'nin elektrik üretiminde kömürden vazgeçebilmesi için yeni bir regülasyona ihtiyacı olmadığını, kirletenin ödediği bir karbon fiyatlandırmasıyla birlikte "sadece kamunun özel sektördeki teşviklerinden çekilmesinin" yeterli olacağını ifade ediyor.
Türkiye'de toplam 68 kömürle çalışan termik santral bulunuyor ancak kurulu güçlerinin toplamı 12 bin 96 megawatt olan Türkiye'deki en büyük 10 kömürlü termik santral, termik santrallerin toplam kurulu gücünün yarısından fazlasını oluşturuyor.
Dolayısıyla söz konusu teşviklerin kesilmesinden, en fazla 10 büyük termik santral etkilenebilir.
Öte yandan Global Energy Monitor'un 2021 Ocak raporuna göre, Türkiye'de şu anda 20 bin megawattlık, yani neredeyse mevcut kurulu güç kadar kömürlü termik santral projesi ve 1320 megawatt kurulu gücünde yapımı devam eden bir kömür termik santrali bulunuyor.
Araştırmacılar, sadece mevcut kömür teşviklerinin kaldırılması değil ayı zamanda yeni projelerin teşvik kapsamı dışında tutulması gerektiğini ifade ediliyor.
Rapora göre bu şekilde gerçekleşen bir kömürden çıkış senaryosu projeksiyonunda, Türkiye'nin 2021 yılına kıyasla elektrik sektörü kaynaklı karbon emisyonları 2035 yılında %82,8 azalacak ve 27,6 milyon ton CO2 seviyesine gerileyecek:
"Türkiye'de kömür yatırımlarının neden olduğu çevre ve halk sağlığı ile iklim maliyetlerinin hiçbiri kömürlü termik santral ve/ya kömür madeni işletmecileri tarafından üstlenilmiyor. Üstelik yerli kömür alım garantisi ve kapasite mekanizması gibi uygulamalarla kömür sektörü teşvik ediliyor."
Yenilenebilir enerji bir alternatif mi?
Rapora göre günümüzde yenilenebilir enerji ve depolama teknolojileri, herhangi bir teşvike ihtiyaç duymadan fosil yakıtlara kıyasla düşük maliyetli hale geldi.
Bunda yenilenebilir enerji kaynakları ve depolama teknolojileri gibi yeni teknolojilerde son yıllarda yaşanan ve ileride artacağı öngörülen maliyet düşüşleri, belirleyici rol oynuyor.
Kömürün Ötesinde Avrupa Kampanyacısı Duygu Kutluay, "Son 10 yılda güneş enerjisi maliyeti yüzde 89, rüzgâr enerjisi maliyeti ise yüzde 70 düştü. Yeni kömürlü termik santral kurulumu açısından baktığımızda, kömür artık zaten yenilenebilir enerjiye göre çok daha pahalı bir endüstri" diyor.
Kutluay dünyadaki mevcut emtia kriziyle birlikte kömür ve doğalgazda yaşanan fiyat artışı da katıldığında, kurulu kömür santrali işletmelerinde bile maliyetlerin güneş ve rüzgâr enerjisinden daha pahalı olduğunu söylüyor.
Araştırmacılara göre elektrik üretiminde uzun süredir kullanılan doğal gaz, kömür ve hidroelektrik gibi enerji kaynaklarının yatırım maliyetlerinde teknolojik gelişimden kaynaklı bir düşüş yaşanması beklenmiyor.
Buna karşın yeni teknolojik gelişmelerle birlikte rüzgâr ve özellikle güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının yatırım maliyetlerinde önemli düşüşlerin yaşanacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Bloomberg Yeni Enerji Finansmanı 2020 çalışmalarına dayanarak hazırlanan projeksiyona göre, güneş ve rüzgâr santrallerinde kullanılan ve halihazırda en az maliyetli depolama teknolojisi olarak gözüken lityum iyon batarya yatırım maliyetlerinin yıldan yıla azalacağı öngörülüyor.
Rüzgâr ve güneş enerjilerinde azalan maliyetlerin yanı sıra Türkiye'deki kömürle çalışan termik santrallerinin artık yabancı yatırımcı da bulamadığı değerlendiriliyor.
Kutluay, "En son katılan Hollanda ile birlikte toplamda 22 ülke, fosil yakıt finansmanını durdurduğunu açıkladı. Artık Türkiye'nin yeni kömür projeleri için finansman bulma imkânı yok" diyor.
Nitekim BP raporuna göre, küresel elektrik üretimi içerisindeki kömürün payı 2007 yılında %41 iken, 2020 yılında %35 olarak gerçekleti.
OECD ülkelerinde ise kömür kullanımındaki azalma miktarı çok daha dramatik. Uzmanlar bunda küresel iklim değişikliği politikalarının etkili olduğunu değerlendiriyor.
Rapora göre kömür enerjisinin negatif dışsallıkları, yenilenebilir enerji ve enerji depolaması gibi alanlarda gözlemlenen maliyet düşüşleri ve enerji piyasalarında esneklik ihtiyacının artması gibi nedenlerle kömür kullanımı küresel ölçekte azalıyor ve ilerleyen yıllarda bu eğilimin daha da hızlanması bekleniyor.
Buna karşılık elektrik üretimleri sırasında atmosfere sera gazı salımına neden olmayan rüzgâr ve güneş enerjilerinin kullanımının artması gerektiği belirtiliyor.
Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, "Küresel iklim gündemi, yeni santral kurulum maliyetleri, kömüre finansmanın durması gibi gelişmelerle kömürü geride bırakmak ve yenilenebilir kaynaklara hızlı bir geçiş kaçınılmaz hale geliyor. Bu çalışmanın gösterdiği gibi kömürün elektrik sisteminden temizlenmesi teknik ve finansal olarak mümkün" diyor.
Türkiye kömürden vazgeçmezse ne olur?
Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında 2026 yılından itibaren uygulanacak olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile Avrupa Birliği ile ticaret yapan ülkelerin yüklü miktarda karbon vergisi ödemesi planlanıyor.
Bu sebeple rapora göre Türkiye'nin kömür teşviklerini kaldırıp karbon emisyonlarını fiyatlandırma konusunda ciddi adımlar atması artık ekonomik bir "zorunluluk" halini aldı:
"Çünkü Avrupa Birliği (AB), Türkiye'nin önemli bir ticari paydaşı ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, AB'ye ihraç edilen ürünlerdeki emisyon içeriğini karbon fiyatlaması yolu ile kontrol edecek.
"Ulusal ölçekte karbon fiyatlandırma mekanizması uygulanmazsa Türkiye'den ciddi bir finansal kaynak sınırda karbon vergileri yoluyla yurtdışına aktarılacak, AB'ye yapılan ihracat üzerinde ek maliyetler oluşacak."
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), geçen yıl yayımladığı Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu'nda, Sınırda Karbon Düzenlemesi faaliyete geçtiğinde Türkiye ekonomisinin milyonlarca euro zarar edeceğini hesapladı.
AB'ye ihracat yapan 24 sektör üzerinden yapılan analizde, Türkiye ihracatının maruz kalabileceği toplam karbon maliyetinin düşük 500 ila 800 milyon euro olacağı ve bu rakamın iki katına dek çıkabileceği açıklandı:
"Ton başına karbon vergisi 30 avro olsa Türkiye'nin toplam karbon maliyeti her yıl 478 milyon Avro- 1085 milyon Avro arasında, ton başına karbon vergisi 50 avro olsa Türkiye'nin toplam karbon maliyeti 797 milyon Avro-1809 milyon Avro arasında değişecek."
"AB'nin yeni büyüme stratejisi olan Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde öngördüğü dönüşüm ve 2050 yılında karbon-nötr Avrupa hedefi sanayiden ulaştırmaya, ambalajdan veri korumaya kadar birçok boyutta stratejik düzenlemeyi kapsamaktadır. Sürecin başarısı, kapsadığı çok boyutlu yapı nedeniyle, ilgili tüm paydaşların etkili iş birliğine ihtiyaç duyuyor."
Kutluay ise "Avrupa'ya ne ihraç ediyorsak, karbon miktarı açısından vergilendirileceğiz. Aslında çelik ve çimento gibi karbon yoğun sanayiler, en çok etkilenen sektörler olacak" diyor.