Yusuf CEVAHİR / Tempo24
ABD’de ilk kez siyah bir adayın başkan seçilmesi, 18’inci yüzyılın ikinci yarısında Amerika’daki 13 koloninin Britanya İmparatorluğu’ndan bağımsızlık kazanıp ‘Amerika Birleşik Devletleri’ adını aldığı Amerikan Devrimi’nden sonraki ikinci bir devrim olarak yorumlanıyor.
Obama'nın bu koltuğa yakın olduğunun ortaya çıktığı günlerde, yerli ve yabancı politika uzmanları ile yaygın medyanın yanı sıra, Washington Enstitüsü Türkiye Masası Direktörü Soner Çağaptay’ın konuyla ilgili görüşleri de bunu destekler nitelikteydi. Çağaptay, Milliyet gazetesinden Devrim Sevimay'la söyleşisinde, "Obama seçilirse bu gerçekten bir devrim olur mu?" şeklindeki soruya, "Amerika’nın iç politikasında evet, devrim olur. Çünkü azınlığa dahil olan bir adamın çoğunluk oyuyla iktidara geldiği bir seçim olacaktır. Ben Amerika’da zenci olsam ağlardım seçimlerden sonra; o kadar önemli bir devrim iç siyasette…" yanıtını vermişti.
Özellikle 11 Eylül terörünün ardından oluşan kaos ve paranoya ortamında muhafazakâr ‘Bush Evanjelizmi’ndeki tırmanışla İslam'a karşı Haçlı Seferi göndermeleri yapılırken; babası Müslüman olan Obama’nın, halkı kutuplaştırmadan, ‘ABD için değişim vakti’ sloganıyla yola çıkması ve kendisi siyah olduğu için mağduriyet zırhının arkasına geçebilecekken siyah-beyaz ayrımını hiçbir zaman diline dolamayıp inançlı-inançsız ayrımı gütmemesi, kendisini zafere ulaştırması muhtemel yola sağlam bir zemin hazırladı.
Cumhuriyetçi güdümlü olduğu düşünülen çevreler her fırsatta Obama’nın Müslüman kökenlerine göndermelerde bulunup; ABD’de en fazla nefret edilen kişi olan El Kaide lideri Usame bin Ladin‘den hareketle 'Obama bin Ladin’ sürçmeleri yaptı. Obama’nın göbek adı olan 'Hussein'in (Hüseyin), Amerikan halkının eski ‘persona non grata’sı olan ve bizzat ABD operasyonunun ardından asılan eski Irak lideri Saddam'ın soyismiyle aynı olması da belli kesimlerde antipati yaratabilecek nitelikteydi.
Muhafazakar ve ‘saf’ Amerikan halkınca ‘eksi puan’ olarak görülebilecek bu unsurlara ek olarak, Obama’nın, ülkenin yüzde 13’lük zenci nüfusuna dahil olması bile, O'nun muhtemel zaferini engelleyemedi.
Mali kriz de zemin hazırladı
72 yaşındaki rakibi McCain'in, dinamik bir Amerika için gereken enerjiyi sağlayamayacağına ilişkin görüşler ve iki dönem süren Bush rejiminin küresel terörle savaş, Irak Savaşı ve son olarak dev mali krizle halkı yorması da bu 'devrim'e zemin hazırladı.
Obama’nın ‘Değişim’ sloganıyla başlayan ve siyahi adayın zaferine ‘devrim’ dedirten seçim sürecindeki başka bir unsur ise, ABD içinde Obama’dan bağımsız bir ‘evrim’ süreci yaşandığına işaret ediyor. Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın eşi olan New York Senatörü Hillary Clinton’ın, ülke tarihinde ilk kez bir ‘kadın başkan aday adayı’ olarak yarışa girmesi, bu süper gücün kadınlarının da ‘cam tavan’ı kırabileceğini gösterdi.
Soner Çağaptay, kadın aday Hillary Clinton’ın, siyahi rakibi Obama’ya yenilmesiyle ilgili olarak şunları söylüyor: "Mesele, Hillary Clinton’ın kendisi değil, kadın olmasıydı. Çünkü Amerika asla bir Finlandiya değil. Asıl Amerika tutucu, din değerlerine bağlı, dışarıya kapalı ve direklerinde basketbol sahası büyüklüğünde bayrakların dalgalandığı bir ülke. Böyle bir Amerika’da kadın adayın seçilmesi çok zor, ama Hillary Clinton hiç değilse şunu başardı ve cam tavanı kırdı…"
Gelinen nokta biraz ironik... Çünkü muhafazakârlığı, sıkı dini inançları ve dışa kapalılığıyla bilinen 'asıl Amerika' (ya da derin Amerika) bu duyguları tatmin edecek vaatlerde bulunmayan siyah bir adamı şimdi ‘başkan’ olarak görecek.
İkinci Amerikan Devrimi, ‘asıl Amerika’ya hitap etmeyen, hatta azınlık nüfusuna dahil olan bir siyah liderin, çoğunluk oyuyla başa gelmesi olsa gerek…