T24 - İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, İlker Başbuğ'un tutuklanmasından Uludere'ye birçok konuda görüşlerini anlattı. "Gaf yapmış olabilirim" diyen Şahin, Başbuğ'un tutuklanmasına sevinmediğini ve Türkiye'de şu an hiç olmadığı kadar demokrasi olduğunu savudu.
Şahin, Bugün gazetesinden Seda Şimşek'in sorularını yanıtladı. Şimşek'in sunumuyla Şahin'in yanıtları şöyle:
FINDIK FANATİĞİ: İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, bir fındık çocuğu. Çocukluk yılları Ünye'nin Selviler Köyü'nde fındık bahçelerinde geçmiş. Hararla fındık toplamış, patoza fındık taşımış. Fındığın ve fındık ağacının felsefesini yapacak kadar bir fındık fanatiği.Tipik bir Karadeniz insanı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Araklı, Türkeli, Ermenek, Devrekâni, Eleşkirt, Cizre ve Elmalı'da kaymakamlık yapmış. Cizre Kaymakamlığı sırasında iki büyük aile arasında hakemlik yapıp kan davasını sonlandırmış, bu milletin de feraseti, sağduyusu ile birlik, beraberlik ve kardeşlik hukuku içinde her alandaki güncel ya da geçmişten gelen sorunlarını çözeceğine inanıyor. Terörle mücadelede yeni bir sayfa açmakta kararlı. Şahsına münhasır bir bakan. Bu yönü pek bilinmiyor, istihbarat eğitimi almış, yani istihbarat konularında pek kül yutmaz. Mesai mefhumu yok. 2,5 saat süren görüşmemizde vicdanı ve merhameti ile beni şaşırttı. Böyle vicdanlı ve merhametli bir insandan "faşist bir İçişleri Bakanı" yaratma gayretleri beyhude bir çaba olur.
'Bazı çığırtkanlardan daha fazla üzülüyorum'
- "Devlet namustur, devlet özgürlüktür, eğitimdir, sağlıktır, hayatın ta kendisidir" derken, devleti kutsallaştırıyor musunuz?
Devleti kutsallaştıran, devleti vatandaş karşısında yücelten bir düşünceye sahip değiliz. Ancak, devletin ayaklar altına alınmasına, önemsiz gibi görülmesine, hele hele devlet olgusunun yok edilmeye çalışılmasına da karşıyız. Bu ülkede birileri, "devlet" olgusunu, örgütsel yapısını tümüyle yok etmeye yönelik sözde bir kuram oluşturuyor. Adam çıkıyor Kandil'den bazı belediyeleri cezalandırmaktan bahsediyor, yol kesip sözde vergi adı altında haraç almaya çalışıyor, sözde mahkeme kurup seçilmiş belediye başkanlarını yargılamaya kalkıyor. Bunları yaparken devleti yok sayıyor, tanımıyor. Bu masum bir şey değil. Kimse bunun karşısında susmamızı, mücadele etmememizi beklemesin. Devlet dışı örgütlenme safsatasının bir zehir gibi topluma yayılmaya kalkışılmasına, ülkenin taş devrine geri götürülmesine asla müsaade edemeyiz. Düsturumuz, "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın", devleti örselersen özgürlükleri kim teminat altına alacak?
'Saygı içinde tedbir'
- Türkiye, "Polis devleti" mi oluyor?
Aksine, daha çok sivil, daha çok hukuk, daha çok demokrasi ve daha çok insan hak ve hürriyetlerinin yaşandığı bir ülke oluyoruz. Gerektiğinde, güvenlik tedbirlerinin alınması, yerine göre artırılması, hukuk içinde, birey hak ve özgürlüklerine saygı içinde gerçekleşiyor. Bu önlemlerin alınması yine kamu düzeni ve güvenliğini sağlamak, hak ve özgürlüklerin kullanılmasını teminat altına almak içindir.
- Valilerin terörle mücadelede koordinasyon rolü alması ne anlama geliyor?
Bu zaten var olan bir şeydi. İş birliğinin sağlanması, sonuç alıcı kararların hızlı bir şekilde verilmesi için valilerin koordinasyon içinde olması elzem. Terörle mücadele, komplike bir mücadele. Bu mücadelenin sivil koordinasyonla sürdürülmesi, kamu erkini kullanan güvenlik güçlerimizin herhangi bir olumsuzluğa meydan vermeden, hukuk içinde, birey hak ve özgürlüklerine saygı içinde yürütülmesi açısından önemli. Terörle mücadelede kararlılık sürecektir. Bizim terörle haklı ve meşru mücadelemiz, hukuk içinde, demokratik ilkeler çerçevesinde, insan hak ve onuruna uygun bir şekilde, şefkat ve merhamet duygularıyla devam edecek.
'Giden paraya ağlıyorlar'
- Terörle mücadelede bir sivilleşme mi söz konusu?
Her alanda sivilleşme söz konusu Türkiye'de. Sivil bakış söz konusu. Sivilleşme bir anlamda devletin milletleşmesidir. Bu alanda 2002 yılından bu yana önemli reformlar yapıldı. Türkiye'de katılımcı demokrasinin gelişmesi, devlette sivil bakışın hakim olması sağlandı.
- Uludere'de 35 kişinin ölümü ile sonuçlanan olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bakın ben bir bakanım, ama ben aynı zamanda bir insanım. Üzüntü duymamam mümkün olabilir mi? Üstelik, bir yalan makinesi gibi üzüntü ölçer makinesi olsa, emin olun benim duyduğum üzüntü bazı çığırtkanların sözde üzüntülerinden daha fazla çıkar. Onların göz yaşları bundan sonra örgütün kaçakçılık gelirlerinin azalacağını görmelerindendir. Acı çok taze, bu toz bulutu ortadan kalktıktan sonra gerçekler çok daha iyi ortaya çıkacak. Vatandaşın canı devlete emanettir, devlet orada hayatını kaybeden 35 vatandaşının canını da korumakla yükümlüydü. Bir ihmal varsa da yoksa da, bu dosya gerçekler ortaya çıkmadan kapanmayacak.
- Bazı köşe yazarlarının sizi eleştiren sert yazıları var.
Siyasetçiler için bu hep olagelmiştir. Yazarlar, düşünürler şüphesiz entelektüel birikimlerini, görüş, eleştiri ve önerilerini birine ya da bir olaya ilişkin olarak kamuoyu ile paylaşırlar, bu doğaldır. Bizler ancak istifade ederiz bu yazılardan.Köşe yazarlarımız bazen sert yazarlar, bazen yumuşak. Bunu yüksek sesle konuşmak ya da hafif sesle konuşmak olarak da değerlendirmek mümkün. Ancak yazıların ısmarlama olmamasını dilerim.
- Size karşı bir karalama, itibarsızlaştırma kampanyasımı var?
Üç beş yazar hakkımızda üç beş yazı yazdı diye bundan alınganlık gösterip, “bak bize karşı bir kampanya var” diyecek değiliz. Zira, kimsenin İdris Naim Şahin ile bir alıp veremediği yok. Memleketimizin birliği, dirliği ve kardeşliği için demokratik ilkelere ve hukuka bağlı kalarak bir mücadele yürütüyoruz. Hukuk zemininde, insanlarımızın güven içinde yaşayabileceği ortamları oluşturmak için gayretimiz ortadayken kim, neden bize karşı bir kampanya yürütsün? Bazıları, teröre karşı, güvenlik güçlerimizle, askerimizle, polisimizle verdiğimiz mücadeleden ve alınan başarılı sonuçtan rahatsız olabilir. Bunu da zaten normal karşılarız. İşimiz, birilerinin psikolojik operasyonundan etkilenmemeyi gerektirecek derecede önemli.
'Bugün ülkemizde hiç olmadığı kadar özgürlük ve demokrasi var'
Özellikle terörle mücadelede yeni konseptle birlikte güvenlik-özgürlük dengesinde kantarın topuzunun güvenlik lehinde kaçtığı söyleniyor.
Bugün ülkemizde hiç olmadığı kadar demokrasi ve özgürlük var, elbette daha da genişlemesi için çalışmalıyız. Düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde hiçbir engel olmamalı. Ancak, bir başka özgürlük alanı, diğeri için sınır olmalı. Özgürlük ve demokrasi için felsefik ve teorik derinliği olan bir tanımlama yapmaya ihtiyaç yok. Artık bu kavramlar, Türkiye’de anlaşılmış, kavranmış, benimsenmiş ve toplumun karakterine yerleşmiştir
'Bunlar karanlık devrin söylemi'
Demokrasi ve özgürlük karşıtı, faşist birisi misiniz?
Neden böyle bir soru sorduğunuzu anlamadım. Bu sıfatları kabul etmemiz mümkün değil. Demokrasi ve özgürlük karşıtlığı benim de hiçbir zaman benimsemediğim yaklaşımlar. Bunların, hangi karanlık devrin söylemleri olduğu bellidir. Bu yakıştırmaların kaynağı ve amacı da belli.
'Gidemeyeceğim memleket köşesi yok'
- Doğu'ya yönelik ziyaretlerinizde, mesela Hakkari'ye, Şırnak'a giderken "buralara gelmeyin" diye bir tehdit aldınız mı?
Bazen dostlarımız bizi uyarıyor, güvenlik kaygılarını dile getiriyorlar. Benim İçişleri Bakanı olarak gidemeyeceğim memleket köşesi olur mu? Bizim, şu ya da bu kaygılarla gidemediğimiz yere, sanayicimiz, iş adamlarımız, vatandaşlarımız nasıl gitsin? Böyle bir şey olur mu? Başbakanımız, Genelkurmay Başkanımız, bazı kamu görevlilerimiz ve benimle ilgili terör örgütünün telsiz konuşmalarında pek sevimli ifadeler yok. Bizi çok sempatik bulmadıkları kesin, ama, biz memleketin her bir karış toprağına ayak basar, oralarda da sofrası ve kapısı her daim açık Anadolu insanının yüksek misafirperverliği ile karşılanırız.
'Bazılarına gülüp geçiyorum'
- Bazı ifadeleriniz "gaf" olarak yorumlanıyor. Siz de bunları gaf olarak görüyor musunuz?
Elbette ki böyle yorumlayanlar olabilir. Böyle yorumlanmasına sebep olacak ifadelerimiz de olmuş olabilir. Siyasi kimliğimiz bir tarafa, insanız neticede. Arkadaşlarım zaman zaman basında yer alan bu haberleri getirirler bana. Bazen ben de güler geçerim, takılmam bunlara. Ancak, bazı ifadelerimizin, kastımızın dışında anlaşılması ya da öyle yorumlanması bizi üzüyor haliyle. Buradan içtenlikle söylemeliyim ki, biz tipik bir Anadolu insanıyız. Açlığı da biliriz, tokluğu da, yokluğu da biliriz, varlığı da, acıyı da biliriz, tatlıyı da, her şeyden önemlisi, her Anadolu insanı gibi biz de empati yaparız.
'Hiçbir güvenlik tedbiri özgürlükleri tehdit etmemeli'
- Özgürlükler güvenlik adına daha fazla kısıtlanmaya mı başlandı?
Hayır, böyle bir şey yok. Bizim, "Özgürlük ve güvenlik dengesi" dediğimiz, bazı yazarlarca, "Özgürlük güvenlik merdiveni" olarak revize edilen bir paradigma gerçeği var. Bu paradigmada, hiçbir özgürlüğün kullanımı güvenliği, hiçbir güvenlik tedbirinin de özgürlükleri tehdit etmemesi gerekli. İdealize edilmiş "özgürlük - güvenlik dengesi " böyle kurulmalı. Uygulanmasında daha çok hassasiyet ve dikkat gerekecek. Bu dengenin sağlanması ile hem demokrasinin gelişmesi hem özgürlüklerin yaşanması hem de güvenliğin sağlanması temin edilecek. Mesela, ülkemizde toplantı ve gösteri yürüyüşü hürriyeti var. Yani insanların siyasal iradeye, bir olaya ya da bir olguya ilişkin düşüncelerini açıklama, protesto etme hürriyeti var. Bunun önünde hiçbir engel yok. Hatta, bu hürriyet anayasal güvence altında, ta ki kamu düzenini bozana, ortalığı yakıp yıkana, otobüsleri ateşe verene, camı çerçeveyi indirene kadar. Tam burada "özgürlük -güvenlik dengesi" devreye girer.
'Farklı bir polis ve jandarma var'
- "İşkenceye sıfır tolerans" denilerek yola çıkıldı, ancak Türkiye'de karakollarda hâlâ işkence, kötü muamele, insan hakları ihlalleri görüntüleri ortaya çıktı.
Bakın bu ülkenin İçişleri Bakanı olarak ben diyorum ki, işkenceye ve şiddete, insan hakları ihlallerine toleransımız yoktur. Sıfırlanması hedefimizdir. Türkiye'de artık, farklı bir jandarma, farklı bir polis var. İşkencenin tarih olduğu, insana saygının esas alındığı bir güvenlik anlayışı var. Kolluk kuvvetlerimizin, görev sahaları içinde kamu erkini kullanırken, kişilik haklarına saygı göstermesi değişmeyecek bir güvenlik anlayışıdır. Zaman zaman bazı aksaklıklar oluyor. Bunları makûl görmemiz mümkün değil, hukukun öngördüğü işlemler derhal yapılıyor.
'Başbuğ'un tutuklanmasına sevinmedim'
- Türkiye'de bir ilk yaşandı, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı.
Sevindiğimi söyleyemem. Sadece Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ değil, benim ülkemde ünvanı ne olursa olsun herhangi bir vatandaşımızın hayatın normal akışı dışında karşılaştığı kötü bir durum beni sevindirmez.