Fehim Taştekin
Suriye'de ordunun kıskaca almaya başladığı İdlib iki seçenek arasında bıçak sırtında duruyor: Silahlı gruplar ya yeni bir komuta çatısı altında buluşup müzakere sürecine girecekler ya da ağır bir savaşla yüzleşecekler.
İlk seçeneği basitçe ılımlıları 'teröristlerden' ayırma ameliyesine indirgeyenler var.
Ancak sahanın sunduğu tablo, bir ılımlı-'terörist' ayrışmasına imkân vermeyecek kadar karmaşık.
El Şark el Evsat'a göre Rusya, 7 Eylül'de planlanan Türk, Rus, Fransız ve Alman ortak zirvesine kadar İdlib'de çözüm için Türkiye'ye süre tanıdı.
Astana Mutabakatı çerçevesinde İdlib'in dış çeperinde 12 kontrol noktası kuran Türkiye de bütün silahlı grupları 'ulusal bir cephe' altında toplamak için harekete geçti.
Plan çerçevesinde terör örgütü sayılması nedeniyle müzakere dışı tutulan Heyet Tahrir el Şam'dan (HTŞ) da kendisini feshedip yeni yapıya katılması istendi.
Türkiye'nin silahlı gruplara yaklaşımı ne?
Yabancı savaşçıların da İdlib'den çıkışını sağlayacak bir mekanizmanın kurulması öngörüldü.
Türkiye epey zamandır siyasi süreci zorlamak için son derece karmaşık ve uzlaşmaz örgütlerle dolu sahayı dizayn etmeye çalışıyor.
Grupları birleştirme çabalarında çatı olarak iki adres dillendiriliyordu: Fırat Kalkanı Harekâtı'yla kontrol edilen bölgede eğitilip donatılan gruplarla oluşturulan Suriye Ulusal Ordusu ile yeni teşekkül edilen Ulusal Kurtuluş Cephesi.
Ankara'nın tercihi, tüm savaşçılarını maaşa bağladığı ve Türkmen grupların baskın çıktığı Suriye Ulusal Ordusu idi.
Türkiye bu yapıyı büyütüp İdlib'i de kontrol alanına katmanın hesabını yapıyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) himayesinde Afrin, Cerablus, Azez ve El Bab'a yayılan Suriye Ulusal Ordusu, çatışma riski nedeniyle İdlib'e intikal edemedi.
Ayrıca çok sayıda selefi-cihatçı yapının Suriye Ulusal Ordusu'na eklemlenmesi zor olacağı için Ulusal Kurtuluş Cephesi ağırlık bastı.
Bu cephenin arkasındaki teşvik edici güç de yine Türkiye.
Türkiye birbiriyle çatışma ya da rekabet halindeki grupları bir araya getirmek gibi imkânsız bir görevi üstlenmiş bulunsa da gözler büyük ölçüde HTŞ'de.
Sahadaki kaynaklara göre HTŞ kendini feshedip birleşme formülünü reddetti.
Çapraz ittifaklar ve düşmanlıklar
Eğer HTŞ pes ederse yekpare bir cephenin ortaya çıkacağını, ardından tek bir muhataplık üzerinden çözüm masasına oturulacağını ve bu şekilde operasyon seçeneğinin bertaraf edileceğini beklemek hayli iyimserlik olur.
Çünkü 'uzlaşma' seçeneğini zorlaştıran sorun görünenden çok daha büyük.
Sahada birçok örgüt birbiriyle hesaplaşma içinde. Birçoğunda selefi-cihadi kökler olmakla birlikte birbirine karşı uzlaşmaz görüş ve tutumlara sahipler.
Ayrışmada bir diğer faktör dış bağlantılar ve finansörler. Birleşme çabalarına öncülük eden bazı isimlere göre, şimdiye kadar ortak cephe kurmanın önündeki en büyük engel El Kaide ilintili yapıların bu bağlarından kurtulmayı reddetmesiydi.
Bu grupları 'ılımlılaştırma' ya da 'ehlileştirme' müdahaleleri ise yeni radikal cepheler doğurdu.
Esasen HTŞ de El Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi üzerindeki dönüşüm baskılarının sonucu şekillenmiş bir yapı.
Başından beri liderleri, isyanın ilk evrelerinde Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) emiri Ebubekir el Bağdadi'nin Suriye'deki cihatçıları örgütlemesi için gönderdiği Ebu Muhammed el Colani.
Burada çelişkili olan durum da Nusra'yı başat sorun olarak görenlerin geçmişte kritik operasyonlarda birlikte hareket etmekten çekinmemiş olmaları.
İdlib 2015'te bizatihi bu ortaklığın sonucunda ele geçirilmişti. Yani Nusra Cephesi, İdlib'i düşürmek için ABD, Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan'ın desteğiyle oluşturulan Fetih Ordusu'nun en önemli bileşeniydi.
Bu ordu içinde Türkiye'yle koordinasyonu yüksek Ahrar el Şam ve Feylak el Şam da yer alıyordu.
Bu ortaklık hakimiyet kavgaları, Astana sürecine yaklaşım farklılıkları, savaşın yönünü rejimden özerklik tesis eden Kürtlere çeviren Fırat Kalkanı Operasyonu'na katılım tartışmaları nedeniyle ayrıştı.
Nusra Cephesi, 28 Temmuz 2016'da El Kaide'nin Suriye şubesi görüntüsünden kurtulmak için 'küresel cihat' fikri yerine 'Suriye ile sınırlı bir devrim' projesini benimsediğini ve dış bağlantısı kalmadığını ilan edip adını 'Şam'ın Fethi Cephesi' olarak değiştirdi.
Bu operasyon El Kaide lideri Aymen el Zevahiri'nin oluruyla gerçekleşti.
Maksat hem Rusya ve ABD'nin ateş menzilinden kurtulmak hem de diğer 'muhalif' güçlerle ittifakın önünü açmaktı.
Yani El Kaide pragmatist bir yaklaşımla Suriye kolunu azad etmiş oldu.
Ocak 2017'de Şam'ın Fethi Cephesi düşlediği ittifak şansını yakalayarak HTŞ'yi kurdu.
Eski El Kaide kadrolarına el verenler arasında Ceyş el Ahrar, Ceyş el Sünne, Liva el Hak ve Ensar el Din'in yanı sıra ABD'den destek görmüş Nureddin Zenki Tugayları da vardı.
İttifak, bu örgütlerle anılsa da katılımcı listesi 100'ün üzerindeydi.
HTŞ'nin Astana görüşmelerine katılan grupları devrime ihanetle suçlayıp bunları tasfiye etmeye kalkışması yeni ayrışmalara yol açtı.
HTŞ'nin saldırıları karşısında Sukur el Şam, Ceyş el Mücahidin, Cephet el Şamiyye, Festakim Kema Umirte ve Suvvar el Şam gibi örgütler sahanın önde gelen güçlerinden Ahrar el Şam'la güç birliği yaptı.
Beri tarafta bu saldırılara tepki olarak Liva el Hak, Nureddin Zenki ve Ceyş el Ahrar gibi HTŞ bileşenleri ittifaktan ayrıldı.
Çatışmalarda taraflar 1500'ün üzerinde kayıp verirken 18 Şubat 2018'te Nureddin Zenki ile Ahrar el Şam bir savunma cephesi olarak Suriye Kurtuluş Cephesi'ni kurdu.
Bu çatışmalarda tarafsız kalan Müslüman Kardeşler bağlantılı Feylak el Şam ile Ceyş el Nasr ise Ceyş İdlib Hür, Birinci Sahil Tümeni, İkinci Sahil Tümeni, Fevc el Evvel, Ceyş el Sani, Ceyş el Nukba, Şüheda el İslam Deraya, Fırka el Hurriye ve 23. Fırka ile birlikte 28 Mayıs 2018'de Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni kurdu.
Bu örgütlerden bazıları Fırka Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarına da katılmıştı. Bugün yeni çatı örgütü olarak ortaya çıkan koalisyon da bu.
'Makul örgüt yaratma planı' başarılı oldu mu?
Eski müttefikler birbirine girerken HTŞ içinde de pragmatist ve radikal kanatlar ayrıştı.
Radikal kanat, Şam'ın Fethi Cephesi'nin (Nusra) cihadi olmayan grupları HTŞ'ye katmasından rahatsızdı.
Kopmalar başlarken örgüt Eylül-Kasım 2017'de özellikle Suudi, Yemenli ve Ürdünlü beyin takımının hedef alındığı ve en az 35 kişinin öldüğü suikast zincirine tanık oldu.
Pragmatist kanadın 'küresel cihadi unsurları' temizlediğine dair iddialar ortaya atılırken Türkiye'nin parmağını arayan komplo teorileri de üretildi.
Aynı dönemde Hama tarafında ortaya çıkan IŞİD hücrelerini de sorumlu tutanlar oldu. Ancak suikastların perde arkası aydınlanamadı.
HTŞ, Türkiye ile karşı karşıya gelmemek için Türk ordusunun 12 kontrol noktası kurmasına geçit verirken bu kez kendini örgüt içi çatışmanın içinde buldu.
Radikaller, HTŞ'nin laik Türk devletiyle işbirliği yapmasını cihadi ilkelerin ihlali saydı.
Colani'yi taviz vermekle suçlayan HTŞ unsurları yeni bir örgütlenmeye gitti. Tavizsiz bir şekilde El Kaide çizgisini sahiplenen Ceyş el Melahim, Ceyş el Badiye, Ceyş el Sahil, Saraya el Sahil, Saraya el Kabul, Cund el Şeria, Ensar el Hak, Ebna el Şeria, Saraya el Guraba, Ebu Ubeyde ibn Cerrah Tugayları, Ebu Bekir Sıddık Tugayı ve eski Cund el Aksa hücrelerini birleştiren Ensar el Tevhid 27 Şubat 2018'de Hurras el Din'in (Dinin Korucuları) kuruluşunu ilan etti.
El Kaide-Nusra-IŞİD cenahında yer almış ve savaş deneyimleri yüksek olan bu gruplar kesinlikle Türkiye üzerinden hiçbir uzlaşının parçası olmak istemiyor.
HTŞ bir makyaj operasyonuyla terör örgütleri listesinden çıkarılıp makbul örgütler çemberine alınsa bile sahada cihadi çizgiyle ilgili ciddi bir sorun varlığını koruyor.
Yabancı savaşçılar yakın takipte
İdlib'de çözüm aranırken birçok ülkenin dikkatle izlediği bir diğer kesim yabancı savaşçılar.
Bu kategoride farklı örgütlere dağılmış Suriyeli olmayan Araplar bir yana kayda değer üç yapılanmadan söz edilebilir: Biri Taliban ve El Kaide bağlantılı Uygurların örgütü Türkistan İslami Parti (TİP).
Çin, Doğu Türkistan'da savaş ilan ettiği bu grubun kaderiyle yakından ilgileniyor.
Asker sayısı 5-6 bin arasında verilen TİP, Cisr el Şuğur ve çevresinde etkili.
İkincisi 'Şişani' (Çeçen) sıfatlarıyla nam salan fakat farklı etnik kökenlerden gelen Kafkasyalı savaşçıların liderlik ettiği 'Muhacirun ve Ensar Ordusu', 'Cunud el Şam', 'Ceyş Usra' ve 'Ecnad el Kavkaz'.
Bu grupların üyeleri de Kafkasya Emirliği hareketiyle savaş halinde olan Rusya'nın yakın planında.
Üçüncüsü Taliban'a biatlı Özbeklerin örgütü İmam Buhari Tugayları ile Özbek-Kırgız ağırlıklı Tevhid ve Cihad Tugayları.
Olası bir cepheleşmede El Kaide minvalinde olmaları nedeniyle yabancıların da HTŞ'den yana tavır almaları muhtemel.
Nitekim geçen yıl TİP, Ahrar el Şam'a karşı HTŞ'yi desteklemişti.
Tabi yabancıların yer aldığı örgütler bunlarla sınırlı değil. Cihadi eğilimli birçok örgüt yabancı unsurlar barındırıyor.
Yeni kurulan çatı örgütü Astana sürecine ne kadar uyumlu?
Rusya ve Suriye ordusunun operasyon sinyaline paralel olarak Türkiye tekrar sahaya el atarken yeni bir koalisyon doğdu.
1 Ağustos'ta Suriye Kurtuluş Cephesi'ni oluşturan Ahrar el Şam ve Nureddin Zenki Tugayları, Ceyş el Ahrar ve Sukur el Şam'ı da yanlarına alarak, daha önce 11 örgütün katılımıyla kurulmuş olan Ulusal Kurtuluş Cephesi ile birleştiklerini duyurdu.
Bu da 70 binin üzerinde bir savaşçının ortak çatıda buluştuğu anlamına geliyor.
Dışarıda kalan çok sayıda örgüt olmakla birlikte son dönemde Astana ortaklarının karşısına kabaca üç kümelenme çıkıyor: Ulusal Kurtuluş Cephesi, HTŞ ve Hurras el Din. Yabancılara muhtemelen 'çıkış bileti' kesileceği için onları saymıyoruz.
Önümüzdeki süreçte yaklaşan büyük tehdit karşısında HTŞ'nin de geri adım atabileceği ve Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin daha da büyüyeceğine dair iyimser tahminlere rastlamak mümkün.
Ancak bu örgütlerin ezici çoğunluğu için Astana süreci, Dera senaryosunun İdlib'de de tekrarı anlamına geliyor.
Yani çatışmasızlık rejimine geçmek ve nihayetinde silahlara veda etmek.
O yüzden ortak cephe görüntüsü savaşsız çözüm yönünde herhangi bir girişim için garanti sunmuyor.
El Kaide ilintili ya da bağımsız cihadi unsurlar olası bir uzlaşmanın ortağı olmaya yanaşmazken ABD'nin bir dönem Fagot ve TOW füzeleriyle donattığı Ceyş el İzze gibi 'Özgür Suriye Ordusu' bayrağını kullanan örgütler de Suriye ve Rusya'nın operasyonlarına sonuna kadar direnmekten bahsediyor.
Birbiriyle sorunlu bu örgütlerin zor zamanlarda birleşip sonra tekrar kavgaya nasıl tutuştuklarına dair örnek çok.
14 Ağustos'ta Rus mevkidaşı Sergey Lavrov'u Ankara'da ağırlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Bizim bu teröristleri tespit edip onları etkisiz hale getirmemiz gerekiyor. Ilımlı muhalefet ve teröristleri ayırmak lazım" ifadelerini kullandı.
Sorun şu ki Şam ve müttefikleri 'silah bırakıp' çatışmasızlık haline geçen muhalif güçlerin dışındakilerini ılımlı görmüyor.
Çatı örgütü, operasyon seçeneğini ötelemeye çalışan Türkiye'nin işini Rusya karşısında ne denli kolaylaştırır bilinmez ama şu aşamada ortada farklı bir görüntü var: Bu oluşumdaki bileşenlerin ezici çoğunluğu barışçıl süreçle ilgilenmiyor.
Nitekim ittifakın sözcülüğünü üstlenen Naci Ebu Hafıza amaçlarını "Rejimin ilerlemesini durdurmak" diye açıkladı.
Yani bu birleşme peşin olarak Astana sürecine ortaklık sunmuyor.
Her hangi bir yanılsamaya meydan vermemek için özellikle sahada ağırlığı olan gruplarla ilgili bir hatırlatma ile nokta koyalım: Ayrı cephelerde olsalar da birçoğunun ideolojik referansları aynı. Sadece taşıdıkları şapkalar farklı. Suriye için vaat ettikleri gelecek de birbirinden farksız.