Suriye'nin Rusya ve İran'ın desteğiyle İdlib'e yönelik operasyon başlatma ihtimalinin gündeme geldiği günlerde bölgedeki cihatçılar arasında bölünme gözleniyor.
Ancak mevcut bölünmelere rağmen bölgedeki cihatçı ve muhaliflerin uzlaştığı tek bir konu var: Hükümetle herhangi bir mutabakat anlaşması imzalanmayacak, İdlib tutulacak ve teslim olunmayacak.
Yine de bu uzlaşı, Türkiye gibi dış güçlerin baskısıyla değişebilir.
Eskiden El Kaide'ye bağlı olan Nusra Cephesi militanlarının kurduğu cihatçı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) İdlib'deki en güçlü askeri grup.
Suriye hükümeti ve Rusya, operasyonun amacının İdlib'i "HTŞ teröristlerinden arındırmak" olduğunu söylüyor.
Bu da bölgedeki silahlı gruplar üzerinde bir baskı oluşturuyor: Sivilleri savaştan korumak için bir anlaşma mı imzalamalı, yoksa sonuna kadar savaşmalı mı? Savaşılacaksa hangi örgütün liderliğinde?
Hükümetle müzakere yapma fikri HTŞ'nin iki yıldır desteğini almak için çabaladığı yerel halkı memnun edebilir fakat örgütün "cihatçı namını" geri dönüşü olmayan bir şekilde zedeleyebilir.
İkinci seçenek ise ölüm, yıkım ve göçle sonuçlanma ve yerel halkın da bundan HTŞ'yi sorumlu tutma ihtimalini beraberinde getiriyor.
Konuyu daha da karmaşık yapan bir diğer mesele de HTŞ'nin bölgedeki diğer iki ana gruptan destek alamamış olması.
Bu gruplar El Kaide'yle bağlantılı cihatçılar ve Türkiye tarafından desteklenen muhalifler. Önümüzdeki süreçte HTŞ'nin bu örgütlerden biriyle yakınlaşıp yakınlaşmayacağı ise henüz belli değil.
HTŞ önümüzdeki süreçte nasıl adımlar atacağıyla ilgili net olmayan açıklamalar yapıyor. Örgüt bir yandan kendini feshederek Türkiye'nin desteklediği muhaliflere katılacağı iddialarını reddederken, diğer yandan da çoğunluğun iyiliği için böylesi bir adım atma olasılığını tamamen safdışı bırakmıyor.
İdlib'deki diğer cihatçılar ve muhalifler de muhtelif konularda görüş ayrılıkları yaşıyor. Cihatçılar ideolojik ve örgütsel farklılıklarını gidererek bir araya gelemiyor. Fakat bu yönde bir adım atarak aralarında birlik sağlamaları, Suriye'deki çatışmaların gidişatında beklenmedik değişimler yaratabilir.
Peki sahadaki örgütlerin öne çıkan yanları neler?
İdlib'in yüzde 60'ı, El Kaide'nin Suriye kolu El Nusra'dan dönüşen cihatçı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün kontrolünde. Lideri, eski El Nusra mensubu Ebu Muhammed Colani.
Suriye uzmanı Fransız akademisyen Fabrice Balance, HTŞ cihatçılarını "çok organize ve savaşa hazırlıklı" olarak tanımlıyor. HTŞ çoğunlukta olmak üzere İdlib'de 30 bin savaşçı olduğunu tahmin ediliyor.
Son dönemde Rus basınında 'Türkiye'nin HTŞ'yi kendini feshetmeye ikna için zaman istediği' haberleri de yer alıyor.
El Nusra, Temmuz 2016'da El Kaide ile ilişkilerini sonlandırdığını açıklamış ve adını Şam'ın Fethi Cephesi olarak değiştirmişti.
Ocak 2017'de ise Şam'ın Fethi Cephesi liderliğinde bir araya gelen Ensar el-Din Cephesi, Ceyş el-Sunna, Liva el-Hak ve Nurettin Zengi Hareketi, yeni bir çatı örgüt olarak HTŞ'yi ilan etti.
2017'nin sonlarına doğru El Kaide lideri Ayman Zevahiri'nin El Nusra'nın El Kaide ile ilişkisini kesmesini hiçbir zaman onaylamadığı açıklamasının ardından HTŞ'den ayrılıklar meydana geldi.
Örgütün bazı üst düzey yöneticileri ayrılarak Şubat 2018'de El Kaide çizgisindeki Hurras al-Din'i kurdu.
Suriye'de cihatçıları inceleyen uzman Aymenn Jawad al Tamimi, "Eğer Türkiye HTŞ gibi örgütleri safdışı bırakmazsa, harekât kaçınılmaz olur" diyor.
Al Tamimi, 2017 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) İdlib'e gözlem noktaları oluştururken kendilerine 'HTŞ'nin refakat ettiği' haberlerini hatırlatıp şunları söylüyor:
"Bu gözlem noktaları kısmen HTŞ ile işbirliği içinde kurulmuştu (…) Ancak bu gerilimi azaltma bölgelerinin amacı HTŞ gibi grupları safdışı bırakmaktı. Türkiye'nin kendini tartışmalı bir pozisyonda bulduğunu düşünüyorum."
HTŞ, Türkiye'nin İran ve Rusya ile anlaştıktan sonra İdlib'e gözlem noktaları kurmasına izin vermesi nedeniyle diğer cihatçılardan yoğun eleştiri aldı.
2015 yılında parçası olduğu Ceyş El Fetih'in İdlib'i ele geçirmesiyle bölgede varlık göstermeye başlayan HTŞ bugün Iba adlı ajansından İdlib'de yürüttüğü kolluk faaliyetlerinin reklamını yapıyor.
Son dönemde hükümetle müzakere yanlısı grupların üyelerini ve bireyleri tutuklayan HTŞ, "elit birimlerinin" gücünü gösteren videolar yayınlayarak propaganda yapıyor.
Örgütün Iba ajansına ait Telegram kanalının yaklaşık 70 bin takipçisi bulunuyor.
Diğer cihatçı muhalif örgütler de HTŞ'ye karşı aynı çatı altında birleşti.
Suriye Kurtuluş Cephesi'ni oluşturan Ahrar ür Şam, Nureddin Zengi Hareketi, Ceyş el Ahrar ve Şukur el Şam, bir diğer çatı örgütü Ulusal Kurtuluş Cephesi ile birleşti.
BBC'nin Araştırma ve Analiz birimine göre 2011'de kurulan Nureddin Zengi Hareketi de Şubat 2018'de HTŞ ile çatışında Ahrar ür Şam'la ittifaka giderek bu cephede yer aldı.
Ahrar ür Şam, Suriye hükümetinin Mayıs 2011'de af tanıyarak hapisten çıkmalarını sağladığı Selefi militanlardan oluşuyor.
Ahrar üş Şam ve Nureddin Zengi'nin İdlib'de kontrol ettiği yerleşim yerlerinin önemli bir kısmı Temmuz 2017'de yaşanan çatışmaların ardından HTŞ'nin denetimine girmişti.
Şu anda HTŞ'yi Ulusal Kurtuluş Cephesi de Hurras al-Din de desteklemiyor. Fakat daha önceki örneklerde de görüldüğü üzere bu örgütler sıklıkla ittifak değiştirebiliyor.
Suriye'deki yeni cihatçı gruplardan olan Hurras al-Din, HTŞ'den ayrılanlar tarafından Şubat 2018'de kurulduğundan beri El Kaide ile ilişkilendirilse de iki örgüt de bu ilişkiyi resmi olarak kabul etmiş değil.
Nusra Cephesi de 2012'de ilk ortaya çıktığında uluslararası baskıya daha az maruz kalmak adına El Kaide ile ilişkisini gizlemişti.
Hurras al-Din, kurulduğu günden beri bölgede güçlü bir varlık gösteremedi, söz verdiği güçlü saldırıları gerçekleştiremedi.
El Kaide yanlıları HTŞ karşısında Hurras al-Din'i desteklese de iki örgüt sahada birbirine girmiş değil.
Hükümet güçleriyle uzlaşmaya en fazla karşı çıkan örgütlerden olan Hurras al-Din, müzakere isteyenleri "hain" ve "mürtet" olarak adlandırıyor.
El Kaide Ağustos ayında yayınladığı mesajda İdlib'de hükümete karşı cihatçıların bir araya gelmesini talep etmişti.
Fakat HTŞ de Hurras al-Din de bir araya gelmek adına bir mesaj yayınlamadı.
Örgüt bugüne kadar liderlerini ve yönetici kadrosunu gizli tutmayı başardı. Bunun gerekçesi ise büyük ihtimalle üst düzey El Kaide liderlerine yapıldığı gibi hava saldırılarıyla öldürülmelerinin önüne geçmek.
El Kaide ile ilişkili tecrübeli Uygur Türklerinden oluşan Türkistan İslami Partisi'nin (TİP) kökenleri, Çin'in batısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yatıyor.
TİP, Suriye'de çatışmaların ilk başladığı dönemden beri ülkenin kuzeyinde varlık gösteriyor.
Hem cihatçılar hem de muhalifler tarafından saygı gören örgüt, zaman zaman iki gruptan örgütleri de destekledi ve militanların kendi aralarındaki çatışmalarda taraf olmadı.
TİP, HTŞ ve öncülü El Nusra ile de yan yana savaştı.
Suriye'deki faaliyetlerine dair sıklıkla propaganda videoları yayınlayan örgütün güçlü bir medya ayağı var. Fakat İdlib operasyonu öncesinde, muhtemelen dikkat çekmemek için, TİP paylaşımlarını azalttı. Bu da İdlib'de nasıl bir pozisyon alacaklarını kestirmeyi güçleştiriyor.
Hem Suriye ordusuna hem de HTŞ'ye karşı kurulan Ulusal Kurtuluş Cephesi son dönemde İdlib'deki cihatçı grupların iç dinamiğinde önemli bir role sahip oldu.
Mayıs 2018'de kurulan örgüt Ağustos 2018'de de yeni katılımlarla büyüdü. Ahrar üş Şam, Nureddin Zengi, Feylak el Şam, Ceyş İdlib el Hür, Ceyş al Nasr, Sukur al Şam ve Ceyş el Ahrar gibi örgütlerin üye olduğu ittifakın Türkiye tarafından desteklendiğine dair yaygın bir kanı var.
Bu yüzden diğer cihatçı örgütler, kendilerine karşı savaşmak için kurulduğundan şüphelendikleri bu örgüte karşı mesafeli.
Ulusal Kurtuluş Cephesi de müzakerelere tamamen karşı olduğunu söylüyor.
HTŞ'nin kendini feshederek bu örgüte katılabileceği de söylentiler arasında.
1 Eylül günü bir açıklama yayınlayan örgüt Rus yetkililerle görüştükleri yönündeki iddiaları yalanladı ve "Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız" dedi.
IŞİD'in İdlib'de bir tabanı yok. Fakat bölgede hücreleri bulunuyor. Bu hücreler diğer cihatçılara, özellikle de HTŞ'ye rutin saldırılar yapıyor, suikastlar düzenliyor.
HTŞ de bu hücrelere dair operasyonlar düzenliyor.
Örgüt şu an muhtemelen bölgedeki rakiplerinin güç kaybetmesini bekliyor ve sonrasında örgüt üyelerinin kendi saflarına gelmesini umuyor.
İdlib'deki ana grupların tümü son dönemdeki saldırıların ardından Rusya destekli Suriye operasyonuna karşı birlik çağrısında bulundu.
Fakat sahada henüz değişen bir şey yok. Halka açıklanan bir ittifak veya çatışmaları yürütmek için ortak operasyon merkezleri gündeme gelmedi.
Bunun arkasında ideolojik nedenler yatıyor. Zira daha tutucu cihatçılar Türkiye veya başka güçler tarafından destek almakla itham ettikleri örgütlere mesafeli.
Bu yıl Suriye ordusunun Deraa'da gerçekleştirdiği operasyon öncesi İdlib'deki örgütler iddialı açıklamalar yayınlamış, bir saldırı durumunda Deraa'daki örgütleri destekleyeceklerini söylemişlerdi. Fakat operasyon başlayınca bu destek gelmedi.
Tıpkı Guta ve Şam çevresinde olduğu gibi, Deraa'da da silahlı muhalif gruplar silahlarını ve ellerindeki bölgeleri hükümet güçlerine verdi.
Bu gelişmeler İdlib'deki cihatçılar için alarm zilleri çalmasına yol açtı.
Hükümetin Deraa'da silah bırakan bazı grupları İdlib'deki örgütlere karşı savaşmaya ikna etmesi ise ikinci bir şok oldu.
Muhafazakar El Kaideciler HTŞ'yi "gücünü artırmak için dış güçleri mutlu etmek isteyen ve bunun adına temel cihat prensiplerini satan bir örgüt" olarak görüyor.
Bu durum özellikle örgütün Türkiye'nin İdlib'e gözlem noktaları kurmasına izin vermesinin ardından daha da keskinleşti.
Muhafazakar ve HTŞ karşıtı Ürdün merkezli ideolog Ebu Muhammed el Makdisi ve eski El Nusra imamı Sami Al-Uraydi HTŞ'ye düzenli olarak eleştiri yöneltmeye başladı.
HTŞ ise El Kaide destekçilerini gözaltına alarak buna karşılık verdi. Uraydi de 2017 ve 2018'de iki kere gözaltına alındı.
HTŞ, Maksidi'nin Ürdün istihbaratının çıkarları doğrultusunda Suriye'deki cihatçıları birbirine düşürmek için hareket ettiğini savunuyor.
El Kaide destekçileri ise HTŞ'nin İdlib'de Türkiye destekli bir çözümün parçası olacağını ve "terörist" damgasından kurtulmak için Türkiye'nin desteklediği gruplarla birleşeceğini öne sürüyor.
HTŞ Ağustos sonunda yaptığı bir açıklamada bunu reddetse de "Suriye halkının çıkarına olacaksa bu seçeneği de değerlendirebiliriz" dedi.
Türkiye'nin 31 Ağustos'ta HTŞ'yi "terörist" olarak tanımlaması ise özellikle HTŞ'nin Türkiye ile işbirliğinde olduğunu savunan El Kaideciler açısından tartışmaların seyrini değiştirdi.
Üst düzey El Kaide destekçileri Türkiye'nin bu adımının arkasında HTŞ'yi daha fazla taviz vermeye zorlama isteği olduğunu düşünüyor. HTŞ ise 6 Eylül itibarıyla Türkiye'nin bu hamlesi hakkında bir açıklama yapmış değil.
Sessizliklerinin nedeni, bölgenin güçlü aktörlerinden biriyle gemileri yakmak istememesi olabilir.