Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in bir suikast sonucu öldürülmesine ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü'nün hazırladığı ve eski emniyet yetkililerinin de sanıkları arasında yer aldığı iddianame İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Savcı Kökçü'nün iddianamesi, daha önce birinde yaptığı eksikliğin UYAP sisteminin işleyişine, bir diğerinde de yönelttiği suçlamalarla kamu görevlisi sanıklar arasında bağlantı kuramaması nedeniyle Başsavcılığa takılmış, iade edilmişti. Başsavcılık bu kez onayladı ve Kökçü'nün hazırladığı iddianame dün mahkemeye ulaştı. Şimdiki aşamada terör ve örgütlü suçlara bakan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 15 gün içinde, bazıları "silahlı örgüt kurmak ve yönetmekle" suçlanan 26 şüpheli hakkında hazırlanan 168 sayfalık iddianamenin kabulü ya da reddine karar vermesi gerekiyor.
İddianameye göre, Hrant Dink cinayeti bir "araç suçtu" ve amaç da Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını başlatarak emniyetteki hakim yapı olmaktı. Buna göre, Ali Fuat Yılmazer, C-2 Büro Amirliği içinde Haziran 2006'da komiser ve komiser yardımcılarından oluşan ve mevzuat dışı çalışan C-5 Bürosunu kurdu ve burada Ergenekon’u planladı.
İddianamede suçlananlar arasında yer alan emniyet görevlileri Muhittin Zenit, Özkan Mumcu, Ercan Demir, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, Hrant Dink cinayetiyle ilgili kamu görevlilerinin "ihmal" ile suçlandığı soruşturma kapsamında tutuklu bulunuyor.
CNN Türk’te yer alan habere göre, iddianamede Hrant Dink suikastının sorumlusu olarak, "silahlı terör örgütü" olarak nitelenen "Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması" gösterildi. İddianameye göre, 26 şüpheli de yasa dışı silahlı "Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması"nın yönetici ve üyeleriydi. Şüphelilerin de Hrant Dink'in mutlak surette öldürüleceğini, yapılan hazırlıklardan tetikçinin ismine (Ogün Samast) kadar her şeyi bilmelerine rağmen, suçun gerçekleşmesini bekledikleri ileri sürüldü. Hatta İddianamede AİHM'in Dink ailesinin başvurusuyla verdiği "yaşam hakkı ihlali" kararına da değinildi.
Görev ve konumları gereği Dink'in öldürüleceğini bilen bazı şüphelilerin de örgütün üyesi olmadıkları ancak, cinayeti işleyecek örgüte operasyon yapmayarak, Dink'i korumaya almayarak örgüte yardımda bulundukları belirtildi.
İddianamede cinayetin öncesi ve sonrasına ilişkin de atmosferden şüphelilerin konumlarına, birbirleriyle ilişkilerine, yargılamayı yapan mahkemenin kontrol altına alınmasına dönük çabalara kadar yaşananlar anlatıldı. Şüphelilere yöneltilen suçlamalar arasında bunların yanı sıra, örgüt yönetici ve üyeliğinin ötesinde tasarlayarak kasten cinayetten, cinayete yardıma, ihmali davranışa, resmi belgelerin yok edilmesi, gizlenmesine, resmi belgede sahteciliğe kadar bir dizi suçlamaya yer verildi.
Ve bu suçların cinayet öncesinde Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı'nın bilgisi dahilinde olduğuna...
Akyürek, Yılmazer ve Çakar örgüt yöneticisi
İddianamede eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, İstihbarat Dairesi C Şubesi Müdürü Ali Faut Yılmazer ve Coşgun Çakar'ın örgütün yöneticisi oldukları ileri sürüldü. Üstelik bu isimlerin Emniyet İstihbarat Dairesi içinde yasa dışı bir birim oluşturdukları ve Ergenekon soruşturmasının da bu birim tarafından hazırlandığı anlatıldı. Buna göre Ali Fuat Yılmazer, C-2 Büro Amirliği içinde Haziran 2006'da komiser ve komiser yardımcılarından oluşan ve mevzuat dışı çalışan C-5 Bürosunu kurdu. Bu büroda Ergenekon'u planladı.
İddianamede şüpheliler Yunus Yazar, Yılmaz Angın, Tamer Bülent Demirel, Osman Gülbel, Ali Poyraz, Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Mehmet Uçar, Ercan Demir, Özkan Mumcu, Faruk Sarı, Onur Karakaya'nın "silahlı terör örgütünün üyeleri" olduklarının tespit edildiği öne sürüldü.
Geçmiş yıllarda yapılan hukuksuzluklarla gündeme gelen ve kamuoyunu sarsan bazı soruşturmalarla ilgili bu bürodan geçen evrakların dökümü de iddianamede yer aldı. Buna göre yasa dışı C-5 Bürosu'nun elinden Dink cinayetiyle ilgili 62, Ergenekon soruşturma ve davasıyla ilgili 131, Malatya Zirve Yayınevi cinayetiyle ilgili 79, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili 69, aşırı sağ faaliyetler, etnik gerginlikler, milli hassasiyetleri istismar faaliyetleri ve benzerleriyle ilgili 21 bin 886 olmak üzere toplamda 22 bin 219 adet evrak geçti.
Hrant Dink cinayeti bir ‘araç’tı
Savcı Gökalp Kökçü, örgütün Hrant Dink cinayetinin şüpheliler tarafından "bir araç suç" olarak görüldüğünü, amaçlarının ise Emniyet teşkilatı içinde Fethullah Gülen Cemaatinin yapılanması olduğunu ileri sürdü.
İddianamede İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği'nin 11 Kasım 2015 tarihli raporuna da yer verildi. İddianamedeki anlatıma göre rapor, şüpheliler tarafından Dink cinayetinde bütün sorumluluğun nasıl İstanbul Emniyeti'nin üzerine yıkıldığını anlatıyordu. Trabzon istihbaratı ve Emniyet İstihbarat Dairesi'nde suçlu olduklarını gösteren bazı yazışmalar ortadan kaldırılmıştı.
Savcılık bu raporu hazırlayan müfettişler Levent Yarımel, Durmuş Demirbaş ve Şükrü Yıdız'ın ifadelerine başvurdu. Yarımel'i ve Demirbaş'ı tanık olarak dinleyen savcılık, Yıldız'ın ifadesini şüpheli sıfatıyla aldı. Çünkü iddiaya göre Yıldız, "örgüte üye olmamakla" birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmişti. İddia buydu.
Hazırladığı 16 araştırma ve inceleme raporuna iddianamede yer verilen Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız'ın, Engin Dinç'in, İstanbul'a Hrant Dink'in öldürüleceğini bildirmesini gizleyerek, suçun İstanbul'un üzerine yıkılmasında rol aldığı ve Ahmet İlhan Güler'in yerine, Ali Fuat Yılmazer'in atanmasının önünü açtığı ileri sürüldü.
Savcı iddianamenin kabul edilmesinin ardından bir kopyasının Ankara Cumhuriye Başsavcılığı'na gönderileceğini de kayıt altına aldı. Çünkü bu iddianamenin Ankara'da "Fetullahçı Terör Örgütü" ile yürütülen soruşturmaya da delil olarak girmesi hedefleniyor.
İddianamede Hrant Dink'in yazdığı bir yazı nedeniyle "Türklüğe hakaret" suçlamasıyla yargılandığı davaya ve o dönemde yaratılan atmosfere de değinildi.
İddianamede şüpheli olarak yer alan Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri için şöyle denildi: "Dink'e yönelik tehdit atmosferinden haberdar oldukları, Dink'in öldürüleceğine dair kesin istihbari bilgiye sahip oldukları halde cinayet tasarısına ilişkin bilgilerin bir kısmını devletin ilgili birimlerinin yalnızca bir kısmına aktarmış, cinayet tasarısındaki gelişmeleri ve değişiklikleri kayıt altına almamış, cinayeti tasarlayan örgüte operasyon yapmamışlardır"
Peki daha da detaya inildiğinde Trabzon'daki emniyet görevlisi şüpheliler suça nasıl katılmışlardı? Bu sorunun iddianamedeki yanıtı, Erhan Tuncel ve Yasin Hayal'den elde ettikleri bilgileri F/4 denilen istihbarat raporlarına kasıtlı olarak eksik işlemeleri. İddianamede sözü edilen bu raporların hazırlanmasına dayanak oluşturan ve F/3 diye anılan "buluşma raporları"nda Ogün Samast'ın adının yer aldığı tüm detaylarıyla anlatıldı.
"Cinayetin tasarısı 2 yıl önce, tetikçinin ismi 5 ay önce rapor edilmiş"
İddianameye göre, istihbaratçıların kaynaklarıyla buluştuklarında aldıkları bilgileri raporladığı bu F/3 belgesinde Ogün Samast'ın adına rastlandığı ilk tarih, 12 Eylül 2006. Yani Dink'in öldürüldüğü 19 Ocak 2007 tarihinden yaklaşık 5 ay önce. Bununla da sınırlı değil. İstihbaratçı Engin Dinç'in ifadesine gönderme yapılan iddianameye göre, "Yasin Hayal grubunun", Hrant Dink'i öldürmeye yönelik tasarıları 13 Ekim 2005'ten itibaren buluşma raporlarına yansımış. Yani cinayetten 2 yıl önce! İddianamede tüm bu raporların tarih ve numaraları yer alıyor. Ve şüpheliler, bu raporlarda yer alan bilgileri haber raporu denilen F/4'e geçirmeyerek cinayetin gerçekleşmesinin önünü açarken, kendi sorumluluklarını da gizledi.
"Ogün'den söz eden rapor Reşat Altay'a verilmiş"
12 Eylül 2006 tarihli F/3 buluşma raporu, yani Dink'i öldürmeyi planlayan "Yasin Hayal grubunun" tetikçisinin Ogün Samast olduğunun yer aldığı rapor... Bu rapor, "Mehmet Kurt" kod adlı Erhan Tuncel ile yapılan gizli buluşma sonrasında hazırlanmış. Tuncel ile buluşan ve raporu hazırlayanlar da istihbaratta görevli polisler; "Memhud Aydın" kod adını kullanan Mehmet Ayhan ve "Ünal Kartal" kod isimli Mehmet Uçar. 1 sayfalık raporda büro amiri Ercan Demir, şube müdür yardımcısı Hasan Durmuşoğlu ve şube müdürü Faruk Sarı'nın parafları var. Rapor Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay'a sunulmuş.
"Bilgisayar bozuldu' denilerek yazışmalar yok edildi"
Savcılık iddianamede bu raporun üzerinde uzunca duruyor. Çünkü bu raporda yer alan bilgilerin "F/4 raporuna çıkartıldığı" belirtilmesine rağmen, ne söz konusu yazının ekinde, ne İstihbarat Dairesi'nde bulunamıyor. Ancak şöyle bir şey oluyor: Cinayetten 9 gün önce Trabzon Emniyet İstihbaratının bilgisayar sunucusunun bozulduğuna dair bir arıza formu düzenleniyor ve yazışmalar yok ediliyor. Sözü edilen 11 nolu F/4 raporunun Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'nın bilgisayarlarından da silindiği ifade ediliyor.
"Son ana kadar izlendi, kontrol altında tutuldu"
İddianamede, "Yasin Hayal'in Dink cinayetini gerçekleştirecek tetikçi aradığı ve bunun Trabzon emniyetindeki yetkililerce bilindiği" yer alıyor. Hayal'in ilk tetikçi adayı, Zeynel Abidin Yavuz ancak daha sonra cinayet tasarısı değişir. Şüpheliler bu gelişmelerin hiçbirini ise F/4 raporlarına aktarmaz. Soruşturma makamlarından bugüne kadar gizlenen 17 Ocak 2007 tarihli rapor ile iddianamede anlatılanlar şunu ortaya koyuyor: "Yasin Hayal ve grubuyla, tetikçi Ogün Samast, istihbarat görevlilerince son ana kadar izlendi ve kontrol altında tutuldu."
"Dink'in öldürüldüğü duyduklarında katili biliyorlardı"
İddianamede cinayet günü şüphelilerin arasındaki telefon görüşmelerinin HTS kayıtlarına da yer verildi. Dink'in öldürüldüğü saat 15.00'dı. Saat 16.44'te yani tam 1 saat 44 dakika sonra Muhittin Zenit, Erhan Tuncel'i arar. Zenit'in şubeye dönüp güvenlikli telefondan görüşmeler yapması ve Tuncel'e ulaşması bu kadar süre almıştır. Savcının buna yorumu ise şöyle: "Cinayet haberinin duyulduğu anda Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Engin Dinç ve Ercan Demir'in tereddütsüz Yasin Hayal'in bu cinayeti işlediğini bildiklerini veya öngördüklerini açıkça ortaya koymaktadır."
Peki bu görüşmelerde ne olmuştu da savcı bu yoruma varmıştı? Bayburt'ta görevli olan Zenit, haberi alır almaz Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'i aradı. Bu iki isim ona hemen Trabzon'a istihbarat şubesine gitmesini söylediler. Zenit öyle de yaptı. Cinayetin ardıdan Trabzon İstihbarat Müdürü Faruk Sarı ile yardımcısı Ercan Demir'in talimatıyla iki kez de Erhan Tuncel ile telefonla görüştü ve onunla buluştu.
"Yılmazer 'gitme' dedi"
İstanbul Emniyeti, soruşturmada yardımcı olması ve suç faillerinin belirlenmesi için Muhittin Zenit'i İstanbul'a çağırdı. Ancak Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer gitmemesi talimatını verdi. İşte savcı iddianamede buradan hareketle iki şüpheli, böyle yaparak Dink cinayetinin aydınlatılmasını ve cinayetteki kendi rollerinin açığa çıkmasını engellemeye çalıştı.
"Trabzon Emniyet ve Asayiş toplantısında gizlendi"
İddianamede Emniyet İstihbarat Dairesi'nin başındaki isim, Ramazan Akyürek'in İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na bildirdiği istihbaratı Trabzon Valisi'ne iletmediği belirtiliyor. Valinin başkanlığındaki, Cumhuriyet Başsavcısı, MİT Bölge Başkanı, İl Jandarma Komutanı, Emniyet Müdürü, Garnizon Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanının katıldığı aylık İl Emniyet ve Asayiş toplantısında bu bilgi aktarılmamıştı; Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı'na da bildirilen bir şey yoktu.
Üstelik iddianamede anlatılana göre Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'e ilişkin teknik takip sonuçları cinayetin öncesinde çözümlenmedi ve değerlendirilmedi. Bununla da kalmadı, hazırlıkları takip edildiği halde raporlara işlenmedi, işlenen raporlar da imha edildi. Cinayete yol veriliyor ve bunu ortaya çıkarabilecek deliller de ortadan kaldırılıyordu.
"Celalettin Cerrah tedbirleri almadı" İddianamede, Trabzon emniyetini kendisinden bilgi saklamakla suçlayan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'a yönelik
İddianamede, Trabzon emniyetini kendisinden bilgi saklamakla suçlayan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'a yönelik suçlamalarda yer alıyor: "Celalettin Cerrah, Hrant Dink'in korunmasına dönük işlemleri yetki ve olanağı varken yerine getirmediğini ikrar etti. Dink ve Ermeni toplumuna ilişkin yaşanan olumsuz gelişmelerin ve yapılan eylemlerin de İl Emniyet ve Asayiş toplantılarında konuşulduğunu da beyan etti. Yaşanan bu gelişmeler Celalettin Cerrah'ın, Hrant Dink'e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınması için talimat vermesini zorunlu kılmaktadır. 2004'te Hrant Dink'in ölüm tehditleri aldığı anda Agos gazetesi ile Dink'in evine yönelik alınmasına karar verilen güvenlik tedbirlerinin yanı sıra Dink'e şahsi ve fiziki koruma tedbirleri alınması için talimat vermesi gerekli iken bu talimatı vermemiştir."
"Ahmet İlhan Güler de gerekli tedbiri almadı"
Aynı şekilde dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in de Dink için şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınmasına yönelik talep veya taleplerde bulunması zorunluluğu varken, bu yükümlülüğüne aykırı davrandığı, işlem yapmadığı kaydedildi.
"Ergenekon ve Balyoz'un önünde engel görüyorlardı"
İddianame, emniyet içindeki bir çekişmeyi de gündeme getiriyor. Buna göre, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşkun Çakar'ın lideri olduğu örgüt, emniyette hakim olmak istiyordu. Bunu da Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları yoluyla yapacaklardı. Hrant Dink cinayeti sürecinde de "İstanbul'u suçlu göstererek", bu soruşturmaların önünde engel gördükleri Ahmet İlhan Güler'den kurtulacaklardı.
"Hayati bilgileri gizlediler"
Bu isimler, Ahmet İlhan Güler'den şu hayati önemi haiz bilgileri saklamakla suçlandı: "F/4 raporlarına yansıyan Yasin Hayal tarafından Hrant Dink'in ne pahasına olursa olsun öldürüleceği, bu amaçla hazırlıklara başladığı, takipten kurtulmak için telefonunu bir köyde bırakacağı..."
Ayrıca Ramazan Akyürek, Recep Güven ile birlikte İstihbarat Dairesinin bulunduğu kampüsteki lojmanda Ahmet İlhan Güler ile görüşmüş ve ondan görevi bırakarak İstanbul'u terk etmesini de istemişlerdi. Katilin Yasin Hayal'in azmettirdiği Ogün Samast olduğu bu toplantıdan 6 gün sonra kamuoyunca öğrenildi. Oysa cinayeti Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşgun Çakar'ın yöneticisi olduğu örgüt zaten bütün detaylarıyla önceden biliyordu. Ve savcının anlatımına göre, Dink cinayetine "emniyet içindeki yapılanmanın aracı olarak yol verilmişti".
"Evrak, dinleme kaydı, deliller imha edildi"
Bunu ortaya koyabilecek bütün resmi yazışma ve medya dosyaları da içinde bulundukları sunucuyla birlikte imha edilmişti. İddianamede bu, "Hrant Dink cinayeti öncesinde dinleme kararıyla elde edilen son kayıtların ve resmi yazışmaların tümünün Dink cinayetindeki sorumluluğun ortadan kaldırılması ve suç örgütünün açığa çıkmaması amacıyla yok edildiği tespit edilmiştir" diye ifade edildi.
Cinayette bir diğer merkez: Emniyet İstihbarat Dairesi
Cinayetin işlenmesinde bir diğer önemli durak da Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı! Polis istihbaratının bütün ülkedeki faaliyetinin biriktiği, diğer istihbarat kurumlarıyla koordinasyon içindeki bu merkez, her şeyi bildiği halde, iddianameye göre Hrant Dink cinayetini kasıtlı olarak "önlememişti". Savcıya göre, amaçlar arasında toplumda infial ve önemli siyasal sonuçları tetiklemek vardı.
"İstihbarat Dairesi bile isteye izlemiş"
Hrant Dink'in katledilmesinde devletin istihbarat merkezlerinin birinin rolü iddianamede şöyle anlatılıyor: "Ülke genelinde ve özellikle de İstanbul ilinde aşırı milliyetçi-ulusalcı grupların faaliyetlerinin arttığı veya bu yönlü bir algının oluşturulmaya çalışıldığı veya oluşturulduğu bir dönemde bombalı saldırı düzenleyen, radikal fikirleri, eylemci kişiliği ve yapmayı tasarladığı eylemleri bilinen Yasin Hayal'in, Hrant Dink'i öldürmeye yönelik tasarısının üst düzeyde önemsenmesi gereken bir bilgi olduğu tartışma dışıdır. Hrant Dink'in öldürüleceği istihbaratına 17 Şubat 2006'da sahip olan EGM İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tarafından, cinayete ilişkin elde edilen istihbarat, EGM Terörle Mücadele Daire Başkanlığına bildirilmemiştir. Cinayetle ilgili elde edilen bilgiler ve Dink, 'Hedef Şahıslar Programına' aktarılmamış, koruma tedbiri uygulanması kasten engellenmiştir. Cinayete ilişkin elde edilen istihbarat, MİT Müsteşarlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı'na iletilmemiştir."
Üstelik Dink cinayetine ilişkin bilgi ve belgeler, zorunlu olduğu halde eski İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun ve cinayeti araştırmakla görevlendirilen yardımcıları Necmettin Emre ile Vedat Yavuz'a sunulmamış, onlardan da gizlenmişti.
"Dink davası hakimini sahte isimle İBDA/C üyesi diye karar alarak dinledi"
Ramazan Akyürek'e iddianamede yöneltilen bir diğer suçlama da kan donduran cinsten: "İstihbarat Daire Başkanlığı görevini yürüttüğü 1 Ağustos 2008'de, cinayet davasına bakan mahkeme başkanı Erkan Çanak hakkında 'Selman Büyükburç' sahte ismiyle İBDA/C Terör Örgütü üyesi olduğu
gerekçesiyle, Çanak adına kayıtlı telefonun 3 ay dinlenmesine dönük karar çıkartarak, yargılamayı yürüten mahkeme başkanını ve yargılamayı kontrol altına aldı."
"Engin Dinç raporu C Şubesine yolladı"
İddianamede hali hazırda İstihbarat Dairesi'nin başkanlığını yürüten eski Trabzon İstihbarat Şubesi Müdürü Engin Dinç'le ilgili de anlatımlar var. Dinç'in Trabzon'da çalışırken Yasin Hayal'in bir eylem hazırlığında olduğunu 3 gizli raporla İstihbarat Dairesi C Şubesi'ne ilettiği belirtiliyor. Bu raporlarda da "Yasin Hayal'in takipten kurtulmak için telefonunu bir köye bırakacağı, İstanbul'daki ağabeyi Osman Hayal'in yanında kalacağı, düşündüğü eylemi yapacak kapasitede bulunduğu" yer alıyordu.
"Hrant Dink'i öldürecekler, bu adamı korumak lazım"
Engin Dinç, Hrant Dink İstanbul'da ikamet ettiği için aynı raporları 17 Şubat 2006'da İstanbul İstihbarat Şubesi'ne de gönderir. Üstelik, Osman Hayal'in adresi ve bağlantılı telefon numaralarını da bildirerek, Yasin Hayal'in bu eylemi gerçekleştirebilecek tipte bir kişi olduğu uyarısını yapar ve İstanbul'dan tahkikat yapılmasını talep eder. İddianamede anlatıldığına göre Engin Dinç ifadesinde de Erhan Tuncel'den Hrant Dink'in öldürüleceğini öğrendikten sonra İstanbul'u Ahmet İlhan Güler'i arayarak, "Hrant Dink'i öldürecekler, bu adamı korumak lazım" dedi.
"Ahmet İlhan Güler, Engin Dinç'i yalanladı"
Ancak anlatılanlar Engin Dinç'in ifadesine dayanmakta. Bir de olayın Ahmet İlhan Güler cephesi var. Güler ise, savcılıktaki ifadesinde, Engin Dinç'i yalanlayarak, aralarında "Hrant Dink'i öldürecekler, bu adamı korumak lazım" gibi bir konuşma olmadığını anlattı. Ayrıca Dinç'in İstanbul'a yolladığı resmi yazıda da "Yasin Hayal'in Hrant Dink'i ne pahasına olursa olsun mutlak suretle öldüreceği" bilgisinin bulunmadığını ve bunun kendisinden gizlendiğini söyledi.
"Engin Dinç sorumluluktan kurtulmak istiyor"
Savcılık iddia edilen bu telefon görüşmelerin HTS kayıtlarını araştırınca Engin Dinç ile Ahmet İlhan Güler arasında 15-16-17 Şubat 2006 tarihlerinde 4 telefon görüşmesi gerçekleştiğini gördü. Ancak savcılık Engin Dinç'in beyanlarının sorumluluktan kurtulmak amacıyla olduğu kanaatini belirterek, iddianamede "Şüpheli Engin Dinç'in savunmasına ve bu yöndeki beyanlarına itibar edilmemiştir" dedi.
İddianamede Yasin Hayal'in Erhan Tuncel ile birlikte Trabzon'da 24 Kasım 2004'te 6 kişinin yaralandığı McDonalds'a bomba yerleştirdikleri saldırıya ilişkin de bilgiler yer aldı. Tuncel'in o olayda Yasin Hayal'in kanlı pantolonunu Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerine vermesine rağmen, bu delillerin soruşturma makamlarından gizlendiği kaydedildi.
"Engin Dinç uygulama ve teamüllerin dışına çıktı"
Erhan Tuncel'in bağlandığı polislerle sorun yaşaması üzerine Engin Dinç'in istihbarat uygulama ve teamüllerinin dışına çıktığı da iddianamede anlatıldı: "Dinç, yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel ile makamında görüşmüş, Erhan Tuncel'in iddiasına göre, bu konuşma sırasında, Hrant Dink cinayetinin Yasin Hayal tarafından değil, azmettirdiği ve son ana kadar muhafaza edilen tetikçi Zeynel Abidin Yavuz tarafından işleneceğini öğrenmiş, ancak bu hususların F/4 haber raporlarına aktarılmasını sağlamamıştır."
Halen İstihbarat Dairesi Başkanı olan Engin Dinç'e yönelik iddianamede şu suçlamalar yöneltildi: "Engin Dinç, Hrant Dink'e yönelik tehdit atmosferinden haberdar ve Dink'in Yasin Hayal grubunca öldürüleceğine dair kesin istihbari bilgiye sahip olduğu halde cinayet tasarısına ilişkin bilgilerin bir kısmını devletin ilgili birimlerinin yalnızca bir kısmına aktarmış, cinayet tasarısındaki gelişmelerin ve değişikliklerin tümünü kayıt altına almamış, cinayeti tasarlayan örgüte elinde yeterli delil ve kamu gücü bulunmasına rağmen operasyon yaptırmamıştır."
"Örgütün lideri Gülen, amacı hükümeti ortadan kaldırmak"
Örgütün liderinin Fetullah Gülen olduğu iddiasına yer verilen iddianamede, örgütün, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına tamamen veya kısmen engel olmaya teşebbüs ettiği, askeri, siyasi, idare ve devlet bürokrasilerini amaçları doğrultusunda tasfiye ve dizayn etmek amacıyla sonradan kumpas oldukları anlaşılan, uydurma delillerle yürütülen birçok soruşturmayı İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü'nde oluşturdukları gizli ve yasa dışı bir yapılanma olan C-5 bürosunda organize ederek başlattıkları" ileri sürüldü.
"Dink için koruma tedbiri alınmasını önledi"
İddianameye göre, Trabzon İstihbarat Şubesinde görevli Komiser Özkan Mumcu, İstanbul İstihbarat Şubesi'nin Yasin Hayal'le ilgili istediği ayrıntılı bilgiyi vermedi. Bu yolla Dink'in korunması için alınacak tedbirleri önlediği belirtilen Komiser Mumcu, istihbarat bilgilerini de F/4 raporlarına kasıtlı olarak işlememekle suçlanıyor. Mumcu ayrıca Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay'a da bilgi vermemekle itham ediliyor.
"Cizre'de ortaya çıkmıştı"
Şüphelilerden bir diğeri ise, Ercan Demir. Kamuoyunun adını bu yılın ilk aylarında atandığı Cizre'de 14 yaşındaki Ümit Kurt'un da öldürüldüğü olaylardan hatırlayacağı Demir, mevzuata aykırı şekilde yardımcı istihbarat elamanlığından çıkarılarak bilgi akışının resmi kayıtlara geçmesini önlemekle suçlanıyor. Ve istihbarat elemanlığından çıkarılan Tuncel ile ilişkisini mevzuata aykırı şekilde sürdürmekle... Savcılık Demir'in, Tuncel ile bu dönemde 34 kez görüştüğünü tespit etti.
"Akyürek ve Yılmazer'in talimatıyla..."
Dönemin Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi Müdürü Faruk Sarı da şubesinde Dink cinayetine ilişkin bilgiler ve raporlar toplanmasına rağmen bunları Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in talimatıyla Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay'dan gizlemekle suçlanan isimler arasında. Reşat Altay'ın Erhan Tuncel'in Trabzon Emniyetinin yardımcı istihbarat elemanı olduğunu yakalandığındaki sorgunun ardından Celalettin Cerrah'ın bildirmesiyle öğrendiği belirtildi. Sarı ayrıca cinayete ilişkin bazı belgeleri yok etmekle de suçlanıyor.
Reşat Altay'a da suçlama
Reşat Altay da iddianamede suçlanıyor. Savcılık, ulaşamadığı ve imha edildiğini öğrendiğini, "Ogün" ismi gibi detay bilgileri içeren F/4 raporundan söz edilen F/3 raporunu hatırlatıyor. Savcılık, Altay'ı bu yazıda geçen ancak kendisi ortada olmayan raporu Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanlığı'na yollamamakla suçluyor. Reşat Altay da 80 öncesi olaylarında adı anılan isimlerden biriydi. "16 Aralık Katliamı" olarak anılan İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde öğrencilerin üzerine bomba atan kişilerin kaçmasına izin verdiği iddia edilmişti.
"Dink cinayetiyle Ergenekon'un yolu açıldı"
Ali Fuat Yılmazer, Ahmet İlhan Güler İstanbul'da görevden alınarak yerine getirilmek istenen isimdi. Bu nedenle Güler cinayetten 6 gün önce Ankara'ya çağrılarak bırakması istendi. Çünkü Balyoz ve Ergenekon operasyonlarının önünde engelledi. Bu olmayınca da örgüt cinayetin sorumluluğunu Güler'in üzerine yıkmaya çalıştı. İddianamede Yılmazer'e "Cinayeti, işleyecek kişileri ve yöntemi önceden bilmesine rağmen cinayeti işleyen örgüte hakem rolü oynadı, operasyon yaptırmadı, Yasin Hayal ve grubunu etkisiz hale getirmedi; Dink'in koruma altına alınması engelledi" suçlaması yöneltildi.
Yılmazer ayrıca yasa dışı oluşturulan C-5 Bürosu'nun planları doğrultusunda, Hrant Dink cinayetinin ardından Ergenekon soruşturmasını başlatmakla suçlandı.
Erhan Tuncel ile yaptığı telefon görüşmeleri kamuoyuna yansıyan ve adına aşina olunan polislerden Muhittin Zenit ise, Dink cinayetinin tasarısının bilgisine sahip olduğu halde resmi kayıtlara kasten geçirmemek, Tuncel ile raporlara işlenmeyen gizli görüşmeler yapmakla suçlandı. İddianamede, "Ahmet Dede" kod adını kullanan Zenit'le ilgili Tuncel'in verdiği bilgilere dayanarak, "Üyesi olduğu silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda araç
suç niteliğindeki Dink cinayetinin gerçekleşmesi için vakıf olduğu bütün bilgileri kasten F/4 gizli haber raporlarına dönüştürmediği" yer aldı.